Fransız polisinin cinsel saldırısına karşı protestolar yayılıyor

Paris’in işçi sınıfı banliyölerinden Aulnay-sous-Bois’de 22 yaşındaki Théo’nun polisin cinsel saldırısına uğramasından üç hafta sonra, polis şiddetine karşı protestolar Fransa geneline yayılıyor. Théo, polis copuyla kalın bağırsağında oluşturulan 10 santimetrelik bir yarayla hastaneye kaldırılmıştı.

Bir protesto çağrısının sosyal medyada yayılmasının ardından, Paris’teki onlarca liseden öğrenciler, Twitter’da “Théo için Abluka” etiketi hızla yayılırken, Perşembe sabahı okullarını ablukaya aldılar. Liseli öğrenci grupları, öğretmenlerinin ve öğrenci arkadaşlarının girmesini engellemek için, okullarının kapılarının çevresine çöp kovaları ve güvenlik barikatları yığmak üzere sabah bir araya geldiler.

Öğlene doğru Paris’in Place de la Nation Meydanı’nda gerçekleşen izinsiz bir protestoya, 800 ile 1000 dolayında kişi katıldı. Polis, protestoyu bastırmak için geniş çaplı bir operasyon başlattı. Paris Emniyet Müdürlüğü’ne göre, 39 kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanan 40 gözaltı yapıldı. Montpellier’de, polisin yolları kapatarak karşılık verdiği benzer bir protesto gerçekleşti. Bir diğer gösteri ise, Toulouse’da yapıldı.

Emniyete göre, Rouen’de, yaklaşık 200 genç, Seine Nehri yanındaki Güzel Sanatlar Tiyatrosu etrafındaki otobüs duraklarında toplandı. Gezici jandarmaları ve çevik kuvveti içeren güvenlik güçleri, birkaç bankanın bulunduğu ticari alanlara girişi engelledi. Protesto yürüyüşü daha başlamadan, polis, “bazı gözaltılar” yaptı. Bununla birlikte, yetkililer gözaltılara ilişkin hemen somut bir rakam vermediler.

Gençler, Théo’ya yönelik cinsel saldırıyı protesto etmek için Şubat ayının başından bu yana düzenli olarak sokağa çıkıyorlar. Polisin yaptığı barbarca saldırıdan birkaç gün sonra, gençler, polisle küçük çaplı çatışmalara girdiler ve Aulnay’in işçi sınıfı mahallelerinde ateşler yaktılar. Sonraki gün, Paris’in kuzey banliyöleri genelinde; Argenteuil, Drancy ve Noisy-le-Sec’in yanı sıra Bobigny’deki adliyenin önünde protestolar gerçekleştirildi.

18-19 Şubat hafta sonunda, iktidardaki Sosyalist Parti’ye (PS) yakın örgütlerin yaptığı çağrılar üzerine, Paris, Dijon, Rennes, Poitiers ve Nice dahil çeşitli kentlerde protestolar meydana geldi. Çağrı yapan örgütler arasında, SOS-Irkçılık, İnsan Hakları Birliği, Irkçılığa Karşı ve Halklar Arasında Kardeşlik Hareketi (MRAP), Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) sendikası ve Tüm Sendika Federasyonu (FSU) vardı.

Paris’teki Cumhuriyet Meydanı’nda, polis rakamlarına göre 2.300; eylemi örgütleyenlere göre ise 4.000-5.000 kişi toplandı. Yürüyüşte, “Unutmayacağız, affetmeyeceğiz!”, “Polis her yerde; adalet hiçbir yerde”, “Cezasızlık ve haksızlık; polisi silahsızlandıralım!” sloganları atıldı.

Polis zulmüne yönelik bu hareket, PS hükümetinin uyguladığı anti-demokratik olağanüstü hal altında ve Nisan-Mayıs 2017 cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında meydana geldiği için, siyasi olarak patlayıcıdır.

PS hükümeti, olağanüstü hali, NATO güçlerinin Suriye’deki rejim değişikliği savaşında kullandıkları İslamcı ağlar tarafından Paris’te gerçekleştirilen 13 Kasım 2015 terör saldırılarının ardından uygulamaya koymuştu.

PS, daha sonra, işçi sınıfı karşıtı iş yasasına karşı geçtiğimiz yılki protestolar sırasında, olağanüstü hali işçilerin ve gençliğin üzerine yönlendirdi. PS, lise öğrencilerinin Mart-Nisan aylarındaki protestolarını vahşi polis şiddetiyle ezmesinin ardından, polisi, yasaya karşı grev yapan liman, çelik, hava-uzay ve taşımacılık sektörlerindeki işçilerin üstüne sürdü.

Nihayetinde, sendikalar, dönemin başbakanı Manuel Valls’in protestoları tamamen yasaklama tehdidinde bulunmasının ardından, ezici çoğunlukla karşı çıkılan iş yasasına yönelik protestoları durdurdular.

Mevcut protestolar, sendika bürokrasisinin ve onların Yeni Anti-Kapitalist Parti (NPA) dahil siyasi müttefiklerinin Valls’e teslimiyetiyle boğulmuş olmasına rağmen, geçtiğimiz yıl iş yasasına karşı mücadeleyle gözler önüne serilen toplumsal muhalefetin hala patlayıcı olduğunu vurgulamaktadır.

Fransa’daki protestolar, hükümetlerin uluslararası ölçekte izlediği aşırı sağcı politikalara yönelik, ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarına karşı ABD’de ve dünya çapında düzenlenen protestolar gibi, daha kapsamlı bir muhalefet hareketinin parçasıdır.

PS hükümetinin büyük ölçüde gözden düşmesi, işçi sınıfı banliyölerinin yükselen öfkesi ve bir öğrenci protestosu hareketinin gelişmesi, Fransa egemen sınıfını ürkütmektedir.

Siyasal ve sendikal önderler, PS’li İçişleri Bakanı Bruno Le Roux’nun olayı hemen bir “kaza” olarak adlandırmasında olduğu gibi polis saldırısının önemini görmezden gelerek ve daha fazla baskı talep ederek tepki verdiler.

Sağcı Cumhuriyetçilerin (LR) cumhurbaşkanı adayı François Fillon, PS’yi, seçim kampanyasını aksatacak “şiddet protestoları”na izin vermekle suçladı. O, bir basın bildirisinde, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sadece iki ay kala, iç savaşa benzer bir durumda yaşıyoruz.” diye yazdı.

Başbakan Bernard Cazeneuve, onu şöyle yanıtladı: “Bazı adayların kampanyadaki zor durumlarını gizlemek için polemik kışkırtmaya çalışmasını anlayabilirim… [Ama] ülkemizdeki güvenlik güçlerinin seferberlik seviyesinin oldukça farkında olan önemli bir siyasi yetkili için iç savaşa benzer ifadesinin kullanılması, tek kelimeyle sorumsuzluktur.”

Neo-faşist Ulusal Cephe (FN) yetkilileri, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmaları durumunda izlemeye çalışacakları politikaları gösterecek şekilde, Théo’ya yönelik polis saldırısına karşı protestoların toptan yasaklanmasını talep ettiler. FN’nin cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen, Pazar günü yayınlanan bir basın bildirisinde, “İlgili makamların bu yüksek riskli protestoları yasaklamasını talep ediyorum.” diyordu.

FN’ye yakın Ulusal-İttifak Polis Sendikası’nın genel sekreteri Jean-Claude Delage, “Bu gösterilerin, banliyölerdeki gerilimler ve olağanüstü hal bağlamında devam etmesine izin verilmesi, akla uygun değildir.” dedi.

Lise öğrencilerinin, olağanüstü hale meydan okuyarak yaptığı Théo’ya destek protestoları, işçiler ve gençler arasında sola doğru yükselen hareketi ve olağanüstü hale ve PS’nin diğer gerici politikalarına yönelik artan muhalefeti vurgulamaktadır.

Seçim kampanyası sırasındaki resmi siyasi yaşamın dış görünüşünün altında, eğer seçimlerden önce olmazsa sonrasında kesinlikle patlayacak olan şiddetli toplumsal gerilimler oluşuyor. Başlıca cumhurbaşkanı adaylarının tamamı, polise yönelik daha yüksek harcamaları, olağanüstü hal eliyle çarpıcı biçimde genişletilmiş olan polis yetkilerini ve gençliğin ve işçilerin ezici çoğunluğu tarafından reddedilen polis devleti önlemlerini destekliyorlar.

Loading