Akdeniz’de yüzlerce göçmen boğuldu

Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komiserliği’ne (BMSYK) göre, geçtiğimiz hafta sonu, 200’den fazla göçmenin Akdeniz’i geçmeye çalışırken öldüğü düşünülüyor. İnsan kaçakçıları tarafından lastik botlar içine istiflenen göçmenlerin, botların havasının boşalıp batması sonucunda boğulmuş olduğundan korkuluyor.

Libyalı sahil güvenlik görevlileri tarafından kurtarılan ve hayatta kalan yedi kişiden oluşan bir grup, 170 kişilik bir bottan yalnızca kendilerinin kurtulduğunu bildirdi. En az 120 göçmeni taşıyan ikinci bir teknenin Cumartesi günü batmasının ardından, diğer 60 kişinin boğulduğuna inanılıyor.

Ölenlerden bazılarının cesetleri, Libya’nın başkenti Trablusgarp’ın batı kıyısına vurdu. Trablusgarp’ın yaklaşık 30 kilometre batısındaki Zawiya’daki Kızılay sözcüsü Mohanad Krima, kıyıda 11 cesedin bulunduğunu bildirdi.

Krima, “tüm cesetler kadın kurbanlardan oluşuyor ve cesetler arasında bir yaşından küçük bir kız çocuğu var” diye konuştu.

BMSYK, bu son trajedilerin öncesinde, bu yıl içinde, şimdiye kadar, Kuzey Afrika’dan Güney İtalya’ya tehlikeli yollardan geçmeye çalışan 1.150’den fazla insanın öldüğünü ya da kaybolduğunu bildirmişti.

BM kurumu, sayının 2016 yılının aynı dönemine göre yüzde 30 artış gösterdiğini ve 43.000’den fazla göçmenin gözetim altında İtalya’ya ulaştığını bildirdi. BMSYK Genel Sekreteri Filippo Grandi, bu istatistiklere dayanarak, geçmeye çalışan her 35 kişiden birinin öldüğünü söyledi. Bununla birlikte, gerçek ölü sayıları, kuşkusuz, çok daha yüksek.

Ölümcül geçişi denemeye çalışan insan sayısında son dönemde yaşanan artış, kısmen havaların ısınmaya başlamasına bağlı olsa da, Avrupa genelinde kapitalist hükümetler tarafından sürdürülen göçmen karşıtı sağcı politikalar, bundan çok daha büyük bir rol oynuyor.

Akdeniz'i binlerce göçmen için mezarlığa dönüştürmüş olan Kuzey Afrika'dan İtalya'ya giden deniz yolu, dünyada göçmenler için en ölümcül geçit. Bununla birlikte, bu yol, çoğu sadece kendi ülkelerinde emperyalizmin dehşetlerinden değil ama aynı zamanda Avrupa'daki aile üyeleri ile birleşmek için kaçan ve Avrupa'ya ulaşmaya çalışan insanlar için neredeyse tek seçenek haline gelmiş durumda. Avrupa'ya ulaşmaya çalışan sığınmacıların yüzde 90'dan fazlasını, halen Libya'dan yola çıkanlar oluşturuyor. Resmi rakamlara göre, geçtiğimiz yıl Akdeniz'de, Libya’dan yola çıkan 5 binden fazla insan öldü.

Balkan rotası olarak adlandırılan rotada dış sınırlarını dikenli tel örgülerle kapatan, sığınmacıları hapsetmek için gözaltı kampları kuran ve kitlesel sınır dışı etme eylemi yürüten AB, bir "Avrupa Kalesi" inşa etmeye çalışıyor. Ayrıca, AB ile otoriter Türk yönetiminin lideri Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'ya 6 milyar avro ve siyasi tavizler verme karşılığında, sığınmacıların kitlesel olarak sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak ve diğer sığınmacıların Avrupa’ya gitmek üzere Türkiye'den ayrılmalarını engellemek için utanç verici bir anlaşma yapmış durumda.

Şimdi, İtalya, diğer AB hükümetlerinin desteğiyle, bu düzenlemeleri, Trablusgarp’ta Fayez el-Sarraj'ın başında olduğu Batı destekli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile bir anlaşma yoluyla kopyalamaya çalışıyor. Bu istikrarsız rejim, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin devrilmesi ve suikastla öldürülmesi ile sona eren 2011 yılındaki ABD-NATO rejim değişikliği savaşından bu yana iç savaş bataklığına saplanmış ve rakip milislerin şiddetinin hakim olduğu ülkenin yalnızca bir bölümünü kontrol ediyor.

İtalya, önümüzdeki haftalarda, göçmenleri taşıyan tekneleri Libya sularından ayrılmadan önce durdurmayı amaçlayan operasyonlar yürütmeleri için, Libya sahil koruma görevlilerine en az 10 devriye botu, helikopterler, dört tekerlek çekiçli araçlar, haberleşme cihazları ve başka donanımlar sağlamaya başlayacak.

AB’nin, göçmenlerin ele geçirilmesi ve geri gönderilmesi kirli işini yapmak üzere güçlendirilen Libya sahil güvenlik görevlileri, vahşilikleri ve rüşvetçilikleriyle tanınıyorlar. Bu görevliler, açık denizlerde göçmenleri katlediyor, tekneleri batırıyor, sığınmacılara yardım etmeye çalışan yardımsever gruplara saldırıyor ve kaçakçılarla işbirliği yapmaktan kazanç sağlıyor.

İtalya ve Avrupa, Libya'yı terk eden sığınmacıları durdurarak, onları sadece cehennem olarak ifade edilebilecek koşullara mahkum etmektedir. Sığınmacılar, milislerin ve suç çetelerinin yanı sıra hükümet tarafından yönetilen bir gözaltı kampları ağında tutuluyor, sistematik bir şekilde zorla alıkonuluyor, işkenceye maruz bırakılıyor, tecavüze uğruyor ve yargısız infaz ediliyorlar. Esir alanlar tarafından talep edilen paraları bulamayanların çoğu öldürülüyor ya da açlıktan ölüme terk ediliyor. Geriye kalanlar, Trablusgarp’taki otoparklarda kurulan modern köle pazarlarında, kadınlar seks kölesi, erkekler ise işçi olarak satılıyor.

Akdeniz'i geçerek ölümü göze alanların sayısında yaşanan artış, büyük ölçüde, göçmenlerin, İtalya’nın ve AB'nin şimdi kendilerini kapatmak istediği Libya'daki koşullardan kaçmak için her şeyi göze almasının sonucudur.

İtalya, Libya’nın Nijer ve Çad ile sınırlarını kapatmak etmek için, ülkenin güneyindeki bir grup aşiret ile de bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Sahraaltı Afrika'daki ve Ortadoğu'daki savaştan ve baskıdan kaçan sığınmacılara yönelik doğrudan silahlı şiddet tehdidi oluşturmakta; onları Sahra çölüne ve hayatlarının doğrudan tehlike altında olacağı ülkelere geri itmektedir.

İtalyan İçişleri Bakanı Marco Minniti, hükümetinin eylemlerini insani bir kutsal mücadele olarak nitelendirdi. Minniti, “İtalya'ya ayak basanlar, insan kaçakçılarının şiddet dolu ellerinden geliyorlar” dedi ve ekledi: “Yaptığımız tek şey, onları bu yazgıdan kurtarmak.” İkiyüzlülük nefes kesiyor. Minniti, onları Akdeniz'e göndererek kazanç sağlama gücünden mahrum bırakılmış “insan kaçakçılarının şiddet dolu ellerindeki” bu savunmasız sığınmacıların yazgısı konusunda ne düşündüğü ile ilgili olarak hiçbir şey belirtmedi.

Hükümet sınır dışı edilmeleri kararlaştırılanları alıkoymak için 16 gözaltı merkezi açmaya hazırlanırken, İtalya parlamentosu, başvuruları reddedilen sığınmacıların itiraz süresini büyük ölçüde kısaltan bir yasayı onayladı.

Emperyalizm tarafından tüm Sahraaltı Afrika’ya dayatılmış olan ezici baskının ve yoksulluğun yanı sıra, Suriye, Libya, Yemen, Irak, Somali ve başka ülkelerdeki ABD destekli savaşların dehşetinden Avrupa'ya kaçmaya çalışan insan sayısı, bu koşulların dünya çapında yarattığı 63 milyon sığınmacının küçük bir bölümünü oluşturuyor. Onları uzak tutmak, bastırmak ve sınır dışı etmek Avrupa’daki burjuva siyasetinin odak noktası haline gelmiş durumda. Aynı durum, ABD’de, Trump yönetiminin talepleri doğrultusunda Meksika sınırında bir duvarın inşa edilmesinde ve göçmenlere yönelik zulüm ve yıldırma kampanyasında Sınır Devriyesi ile Göç ve Gümrük Muhafaza (ICE) ajanlarının dizginlerinin boşaltılmasında görülmektedir.

Atlantik'in her iki tarafında ve tüm dünyada, hükümetler ve sağcı siyasi hareketler, göçmenleri, kapitalist sistemin yarattığı kitlesel işsizlik, gerileyen yaşam standartları ve toplumsal kriz koşulları için günah keçisi ilan etmeye çalışıyorlar.

Loading