İran’daki terör saldırısı Körfez’deki savaş gerilimlerini şiddetlendiriyor

Çarşamba sabahı Tahran’ın merkezindeki İran Meclisi binasını ve onun 25 kilometre güneyinde bulunan, İslamcı Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Ayetullah Humeyni’nin türbesini hedef alan eşgüdümlü terör saldırıları sonucunda, altı saldırgan dahil 19 kişi öldürüldü.

İran’ın seçkin kuvvetlerinin yaklaşık iki saatte sona erdirmeyi başardığı saldırı, aynı zamanda, bazıları ağır, 43 kişinin yaralanmasına yol açtı.

IŞİD, kayda değer bir çok yönlülük/kapsamlılık sergileyen iki saldırının sorumluluğunu hızlı bir şekilde üstlendi. Beş erkek ve bir kadından oluşan saldırganlar, AK-47’ler, el bombaları ve patlayıcı yeleklerle silahlanmıştı.

IŞİD, uzun süredir İran’ı hedeflemeye ant içiyordu. Bu, yalnızca Sünni köktendinci terör grubunun İran nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan Şii Müslümanları dinden dönmüş olarak görmesinden kaynaklanmıyor. İran’ın savaşçıları ve lojistik desteği, Suriye hükümetinin IŞİD’e karşı büyük ölçüde başarılı olan harekatında önemli bir rol oynuyor.

Dünkü saldırı, Suudi Arabistan’ın petrol zengini küçük Körfez emirliği Katar’ı İran ile olan ekonomik ve diplomatik ilişkilerini sert bir şekilde kesmeye zorlamasıyla tetiklenen büyük bir jeopolitik krizin ortasında gerçekleşti. Pazartesi günü, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Maldivler ve Suudi destekli, güç durumdaki Yemen hükümeti Katar ile tüm ilişkileri kesmiş ve ona karşı bir ekonomik abluka (savaşın eşiğinde duran cezalandırıcı önlemler) başlatmıştı.

İranlı yetkililer, Suudi Arabistan’ı ve Washington’ı, dünkü terör saldırısını organize etmekle suçladılar. Donald Trump, yaklaşık iki hafta önce, ABD başkanı olarak ilk dış ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmıştı. Trump, orada, İran’ı terörist bir tehdit olmakla suçlamış ve Amerika’nın, İran’a karşı bir Sünni Arap askeri ittifakı oluşturma yönündeki Suudi çabalarına cömert desteğini ilan etmişti.

Salı günü, Trump, Katar’a karşı Suudi hamlesini öven bir dizi tweet yayınladı.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, dünkü saldırıya yanıt olarak, Suudi mutlakıyet yönetimine açık bir göndermeyle, Twitter’da şöyle yazdı: “Terör destekçisi despotlar, savaşı anayurdumuza taşıma tehdidinde bulunuyorlar. Vekiller, efendilerinin en çok nefret ettiği şeye saldırır: demokrasi kürsüsüne.”

İran Devrim Muhafızları (İDM) ise daha açık sözlüydü. Onlar, Çarşamba günü yayınlanan bir açıklamada, saldırının, “ABD başkanı ile gerici bölge devletlerinden durmaksızın teröristleri destekleyen birinin başındakiler arasındaki ortak görüşme”den kısa süre sonra gerçekleştiğini belirttiler.

İDM, Suudi yönetiminin, aralarında IŞİD'in de bulunduğu İslamcı terörist grupları destekleme konusunda ABD ordu-istihbarat aygıtı ile suç ortaklığına ilişkin uzun geçmişe atıfta bulundu. Açıklama, “dünya kamuoyu, özellikle de İran ulusu...” (IŞİD’in) Tahran’daki terör saldırısının sorumluluğunu üstlenmesinin, Riyad ile Washington’ın “bu vahşi hamledeki suç ortaklığı”nın göstergesi olduğuna “inanıyor” diye belirtti.

Devrim Muhafızları’nın, “İDM, masumların kanının akıtılmasını yanıtsız bırakmayacağını kanıtlamıştır” diyen açıklaması, misilleme eylemi tehdidinde bulundu.

Dünkü saldırı zaten patlamaya hazır olan durumu daha da kızıştırıyor.

ABD’nin silahlandırdığı Suudi yönetimi, İran’ı durmadan tehdit ediyor. Basında yer alan haberlere göre, Salı günü, Suudi Dışişleri Bakanı Adel al-Jubeir, Tahran’daki saldırıdan sadece birkaç saat önce, “İran, bölgedeki müdahalesi nedeniyle cezalandırılmalı” demişti.

Geçtiğimiz ay, Suudi Savunma Bakanı ve Veliaht Prens Vekili Mohammad bin Salman, Suudi yönetiminin, Tahran ile “savaş”ın Suudi ülkesinde değil, “İran’da” yapılmasını garantiye alacağı sözü vermişti.

ABD siyaset kurumu (Demokratlar ve Cumhuriyetçiler) ve Pentagon, dünyanın en önemli petrol üreten bölgesi üzerindeki dizginsiz ABD egemenliğinin önünde kabul edilemez bir engel olarak gördükleri İran’ı tehdit etmeye ve ona sataşmaya devam ediyor.

Dün, Senato, ezici çoğunlukla, İran’a yeni yaptırımlar getiren yasayı uygulamaya koyma yönünde oy kullandı. Halen sürmekte olan ABD yaptırımları zaten o kadar tehdit edici ki, 2015 İran nükleer anlaşmasına ve Avrupa Birliği’nin Tahran’a Washington ile uyum içinde uyguladığı cezalandırıcı ekonomik yaptırımlarını kaldırılmasına rağmen, çoğu Avrupa şirketi İran ile kapsamlı iş anlaşmaları yapmaktan hala çekiniyor.

ABD seçkinlerinin Tahran ile kozlarını paylaşmaya kararlı olmasına ve İran ile savaş planlarının sürekli gözden geçirilmesine rağmen, Washington’da Katar’a yönelik Suudi ablukası konusunda keskin anlaşmazlıklar söz konusu.

Haberlere göre, ABD’li yetkililer, Suudi hamlesi resmen açıklanmadan hemen önce bilgilendirilmişler.

Katar, ABD askeri operasyonlarında son derece önemli bir rol oynuyor. Ülke, Suriye’deki, Irak’taki ve Afganistan’daki ABD savaşlarının büyük ölçüde organize edilip yönlendirildiği ABD Merkez Komutanlığı’nın ileri harekat üssüne ve 11.000 ABD askerinin bulunduğu bir hava üssüne ev sahipliği yapıyor.

Trump Katar’a karşı Suudi kampanyasını desteklerken, ABD ordusu, desteğinden dolayı Katar emirliğine olan minnettarlığını resmen ifade etti. Trump yönetiminin çeşitli üyeleri de, Suudi hamlesinin ABD destekli Körfez İşbirliği Konseyi’nin birliğini tehdit ettiğine inandıklarını belirttiler.

Dün, Trump, yoğun baskı altında bir nebze geri adım atmış olarak ortaya çıktı. O, Suudi Arabistan Kralı Salman’ı Katar’dan yerine getirmesi istenen taleplerin bir listesini yapmaya çağırdıktan bir gün sonra, Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad es-Sani’ye, anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmayı teklif etti.

ABD başkanı, bunu, yönetiminin İran’a yönelik düşmanlığını vurgulamak anlamına gelen eylemlerle birleştirdi. Beyaz Saray, IŞİD’in Tahran saldırısını formalite gereği kınayan bir açıklamayı, ancak saatler sonra yayınladı. Açıklamada, “Terörizmi destekleyen devletlerin teşvik ettikleri kötülüğe kurban gitme riski taşıdıklarının altını çiziyoruz.” diyen Trump, kendisinin ve Suudilerin Tahran’a yönelik beylik propagandasını yineliyordu.

Washington’ın İran’a yönelik Suudi saldırganlığını teşvik etmesi, Körfez’deki ona bağımlı yönetimler arasındaki ilişkileri kargaşaya sürüklemiş durumda.

Katar, Suudi Arabistan ile olan tek kara sınırının kapatılması nedeniyle yiyecek kıtlığı tehdidi altında. Dahası, emirlik, Suudi Arabistan ile cepheleşmenin tırmanabileceği korkusuyla çalkalanıyor. Financial Times’a göre, “Gerilimler hızla artarken, (Katar'ın başkenti) Doha, askeri tırmanma veya emire karşı Suudi destekli bir darbe korkusuna kapılmış durumda.”

New York Times (NYT), Trump’ın Suudi Arabistan’a desteğinin, “Umman ve Kuveyt dahil diğer Körfez devletlerini, Suudilere veya Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı gelen herhangi bir ülkenin, Katar gibi dışlanma ile karşılaşabileceği korkusundan titretmiş” olduğunu yazdı. NYT, Obama yönetimindeki bir üst düzey Ortadoğu diplomatı olan Gerald M. Feierstein’ın şu sözlerini aktardı: “Bölgedeki herkes tetikte ve ‘Sırada biz olabiliriz’ diye düşünüyor.”

Suudilerin İran karşıtı saldırısı ve Washington’ın ona sağladığı destek, İran’ı ve çeşitli Körfez devletlerini öfkelendirmekle kalmıyor; aynı zamanda, çeşitli bölgesel devletler ve büyük güçler arasındaki gerilimleri de şiddetlendiriyor.

İsrail, Suudileri dolduruşa getiriyor. Bu arada, Türkiye Katar’ın yardımına koştu. Ankara, ABD’nin Kürt güçlerini Suriye savaşında kendi hücum kıtaları olarak kullanma istekliliğinden ve Temmuz 2016’daki başarısız askeri darbedeki rolünden dolayı, Washington’dan giderek daha fazla uzaklaşmış durumda.

Dün, TBMM, Türk askerlerini Katar’a gönderme yetkisi veren bir yasayı kabul etti. İran Dışişleri Bakanı Zarif, Türk liderler ile Körfez’deki krizi görüşmek üzere Ankara’ya uçtu.

Ortadoğu’daki gerilimler, ayrıca, Almanya ile ABD arasında yeni bir sürtüşme kaynağı haline gelmiş durumda.

Almanya Dışişleri Sigmar Gabriel, bölgedeki ABD politikasına yönelik sert bir açıklama yayınladı. O, “Görünüşe göre, Katar, neredeyse tamamen yalıtılacak ve yaşamsal bir darbe alacak. Zaten krize yatkın olan bir bölgedeki ilişkilerin böylesi ‘Trumplaştırılması’, özellikle tehlikelidir.” diye yakındı.

Gabriel, sadece Trump’ın Katar hakkındaki tweetlerine değil ama İran’a yönelik ABD politikasına da itiraz ettiğini açıkça ortaya koydu: “Trump’ın Körfez monarşileri ile yaptığı son büyük askeri sözleşmeler, silah satışlarında yeni bir sarmal riskini arttırmaktadır… Bu politika bütünüyle yanlıştır ve kesinlikle Almanya’nın politikası değildir.”

Berlin’in, doymak bilmezlikte Washington’da aşağı kalır yanı yoktur. Ancak o, İran’a karşı ABD yönelimini, sıkı ekonomik bağlar geliştirme yoluyla İran’ın pazarlarını ve petrol kaynaklarını ele geçirmeyi içeren kendi yağmacı emellerine bir engel olarak görmektedir.

Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan ve hızla ABD’yi ve diğer devletleri içine çekecek olan bir savaşın patlaması dışlanamaz. Mevcut kriz, doğrudan sonucu ne olursa olsun, çöken jeopolitik ilişkilere ve sonuçta devletler arası rekabetin ve büyük güç çatışmasının Ortadoğu’da ve dünya genelinde hızla yükselmesine işaret etmektedir.

Loading