Avrupa Birliği, ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik nükleer savaş tehditlerini eleştiriyor

Washington ile Kuzey Kore yönetimi arasında ortaya çıkan askeri gerginlik, Avrupa dahil tüm dünyayı nükleer savaş ile tehdit ediyor. Avrupa Birliği (AB) yetkilileri ve Avrupa medyası savaş tehlikesine ilişkin uyarıda bulunuyor ve her zamankinden daha açık bir şekilde, Trump yönetiminin Kuzey Kore’yi nükleer bombalarla yakıp kül haline getirme tehditlerini eleştiriyor.

Avrupa basını, Trump’ın Kuzey Kore’ye karşı “dünyanın daha önce görmediği ateş ve öfke” saçma tehdidini, ABD’nin Nagazaki’ye atom bombası atmasının 72. yıldönümünden bir gün önce dile getirdiğini belirtti. Medya, Pyongyang’ın ABD’nin Pasifik adası Guam’ı bombalama yönündeki pervasız tehditlerini ve Kore Merkezi Haber Ajansı’nın (KMHA) mesajlarını da yaygın şekilde haber yapıyor. Bunlar arasında, KMHA’nın, Kuzey Koreli General Kim Rak Gyom’un “Böylesi çıldırmış bir adamla sözel diyalog kurmak mümkün değil. Onun üzerinde yalnızca mutlak güç etkili olabilir.” diyerek Trump ile görüşmeyi reddettiğine ilişkin haberi de var.

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Berlin’in hem Kuzey Kore yönetiminin hem de Almanya’nın görünüşte müttefiki olan Washington’ın politikalarından son derece kaygılı olduğunu belirtti. Gabriel, “Şu andaki başlıca kaygımız, her iki tarafın da kızıştırdığı bu mücadelenin tırmanıyor olması ve bu, askeri çatışmayla son bulabilir.” dedi.

Fransa’daki Katolik La Croix gazetesi, Kuzeydoğu Asya’da sınırlı bir savaşın etkilerine dikkat çekti: “Bir askeri çatışma durumunda Kuzey Kore yönetimi çökse bile, bunun bölgedeki ülkelere insani ve siyasi bedeli oldukça ağır olacaktır. Böyle bir savaşın ekonomik sonuçları da, özellikle bölgenin dünya ekonomisindeki motor rolü göz önünde bulundurulduğunda, kayda değer olacaktır. Çin, Japonya ve Güney Kore, sırasıyla, dünyanın en büyük ikinci, üçüncü ve on birinci ekonomileridir.”

Le Figaro, bir ABD saldırısının büyük olasılıkla bir nükleer soykırımla sonuçlanacağını belirten emekli General Jean-Bernard Pinatel’in sözlerini aktardı. Pinatel, Trump hakkında şunları söylüyordu: “Ne yapabilir? Önceleyici bir saldırı mı? Kuzey Kore bugün Güney Kore’ye, Japonya’ya ve hatta Guam’a ulaşmaya yetecek kadar küçültülmüş 10-20 nükleer silaha sahip. Orada füze savunma kalkanı var ama o [Trump] askeri personeline hangi güvencelere sahip olduğunu sorarsa, generalleri, askeri konularda sıfır riskin söz konusu olmadığı yanıtını verecektir. [Trump] Kuzey Kore’nin Seul’de ya da Tokyo’da bir milyon cana mal olan misilleme saldırıları riskini göze alabilir mi?”

Le Figaro, Pinatel’in, Trump’ın nükleer savaş tehditlerinin büyük ölçüde “insanların onun iç politikadaki güçlüklerini unutmasını sağlamak için, Amerikan halkına” hitap ettiğine inandığını belirtti.

Avrupalı burjuva politikacılarının ve medyanın açıklamalarından çıkan kaçınılmaz sonuç, dünya kapitalizminin geçtiğimiz yüzyılın dünya savaşları ile karşılaştırılabilecek ölçekte bir siyasi çöküş yaşıyor olduğudur. Önleyici savaşlar ve bunların öfkeli ve yoksul halkların dikkatini toplumsal sorunlardan başka yöne çevirmek için kullanılması (ABD emperyalizminin onlarca yıldır Avrupalı emperyalist müttefiklerinin sessiz onayıyla izlediği politikalar), NATO ülkelerinin iç yönetimlerini suçlu hale getirmiştir. Onlar şimdi insanlığı felaketle tehdit ediyorlar.

Avrupalı politikacıların ve generallerin açıklamalarının başlıca özelliği, Kore krizinin genelde insanlık, özelde ise Avrupa halkları için yarattığı tehdidi önemsiz gibi göstermeleridir. ABD’nin ya da Kuzey Kore’nin füze saldırısının şu ya da bu yıkıcı ilk etkileri hakkında spekülasyon yapan bu kişiler, bu tür bir savaşın sonucunun ne olacağına değinmiyorlar.

Ancak bir savaşın Avrupa’da yalnızca ekonomik etkileri olacağını ya da çatışmanın Kuzey Kore (Güney Kore’nin ve Japonya’nın büyük kısmı ile potansiyel olarak ABD ile birlikte) yakılıp kül haline getirilince duracağını ileri sürenler, tarihe karşı büyük bir bahse giriyorlar. Gelişmekte olan şeyin, hızla bir dünya savaşına dönüşme potansiyeline sahip bir çatışma olduğu açıktır.

Çin, daha önce, ABD ordusunun Kuzey Kore’yi yok etmesini engellemek ve kendisi ile Güney Kore’deki ABD askerleri arasında bir tamponu kalıcı hale getirmek için, 1950-1953 Kore Savaşı’na müdahale etmişti. Kuzey Kore’nin diğer büyük güç komşusu olan Rusya ise, Ukrayna’daki Moskova yanlısı yönetimin 2014’te NATO desteğiyle devrilmesinin ardından zaten yüksek alarm durumuna geçmişti. Doğu Avrupa’daki NATO savaş oyunlarının ortasında, Kuzey Kore’ye yönelik bir ABD saldırısı durumunda, kuşkusuz Rusya da savaşa hazırlanacaktır.

ABD’nin savaş tehditleri, son tahlilde Kuzey Kore’yi değil ama Washington’ın rakip olarak gördüğü daha güçlü devletleri hedef almaktadır. Her şeyden önce, ABD emperyalizminin Asya politikasını, Avrupa’daki sözde NATO müttefikleri ile artan gerilimler yönlendirmektedir. ABD’nin Sovyet bürokrasisinin SSCB’yi dağıtmasını izleyen küresel egemenliğinin “tek kutuplu uğrağı” hızla güçten düşer ve NATO ülkelerindeki sınıfsal çatışmalar artarken, Avrupa ile Amerika’daki emperyalistler arası gerilimler hızla yükseliyor.

Bu, özellikle Asya’da geçerlidir. Britanya ve AB devletleri 2015’te ABD’nin itirazlarına rağmen Çin’in Asya Altyapı Yatırım Bankası’na katıldılar. Washington’ın geçtiğimiz yıl Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlık üzerinden Lahey’deki BM mahkemesinden Çin’e karşı bir karar elde etmesinin ardından, AB yetkilileri Çin ile olan stratejik ilişkilerini övdüler. Berlin ve Paris, geçtiğimiz yıl seçilmesinin ardından Tek Çin politikasını terk edebileceğini açıkladığında Trump’ı sert biçimde eleştirmiş; Fransız yetkililer, ABD politikasının Çin’in “birliğini tartışmaya açıyor” olduğu uyarısında bulunmuştu.

Almanya dış politikasını yeniden askerileştirdiğini ilan eder ve tüm AB ülkeleri askeri aygıtlarına fazladan milyarlarca dolar harcamak üzere geniş sosyal kesintiler hazırlarken, aynı zamanda Asya’daki ticari etkilerini genişletmeye çalışıyorlar. Trump yönetiminin son haftalarda Rusya’ya ve Çin’e büyük ticari yaptırımlar uygulama yönündeki tehditleri, büyük ölçüde onun Avrupa’daki emperyalist rakiplerini hedef alan bir ticaret savaşı önlemidir. Artık bizzat ABD dış siyaset kurumu Asya’daki ABD-AB gerilimleri hakkında görüş belirtiyor.

Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un, Mayıs ayında, Berlin ile Paris arasında sıkı stratejik ilişkiler dönemine işaret edecek şekilde seçilmesinin ardından, The National Interest, bir Fransız-Alman ekseninin Asya’daki ABD çıkarları için doğuracağı olası tehlikelere dikkat çekmişti. Dergi, şöyle yazıyordu: “Bu, Amerika’nın saygınlığında ve onun dışarıdaki etkisinde belirgin bir azalmaya işaret edecek. Örneğin, Merkel’in, Trump’ın İran’a yaptırım uygulamak ve onu yalıtmak için bastırmasına, Kuzey Kore ile silah satışı dahil ticari bağlar kurarak karşı koymaya karar verdiğini hayal edin.”

Avrupa’daki ve dünya çapındaki savaş karşıtı işçiler ve gençler, Kuzey Kore’ye karşı askeri tırmanma tehdidine, Washington’ın dış politikasına karşı AB devletlerininkini onaylayarak karşı koyamazlar. AB politikasının, özünde Washington’ınkinden farklı olmayan emperyalist çıkarları ticari ve askeri olarak ileri sürmek için daha iyi bir anı kollamak olduğu, her zamankinden daha açıktır.

Berlin ve müttefikleri, şimdilik, işçilerin yaşam standartlarına yönelik, Pentagon ile aşık atabilecek bir askeri aygıt oluşturmaya yetecek kadar saldırı gerçekleştirmiş değiller. Dahası, Londra, Britanya’nın AB’den çıkmasının ardından, Berlin-Paris eksenine düşmandır ve Kuzey Kore ile Çin’e karşı ABD’nin saldırgan askeri önlemleriyle işbirliği yapıyor. Bu koşullar altında, AB devletleri, Washington ile Pyongyang zararına bir anlaşmaya aracılık yapması için Çin’i sıkıştırıyorlar.

Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, Çin, “Kuzey Kore üzerinde etkiye sahip tek ülke” diye vurgularken, La Croix şunları yazdı: “Tek diplomatik kart, Pyongyang’ın müttefiki olan Çin’dir. Donald Trump Pekin konusunda kararsız, ama Pekin geçtiğimiz hafta sonu Kuzey Kore’ye yeni yaptırımlar uygulanması konusunda BM Güvenlik Konseyi’nin diğer üyeleri ile birlikte oy verdiği için, başarısız sayılmaz.”

Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Martin Schäfer, “En önemlisi bu yaptırımların sıkı sıkıya uygulanması. Böylece, Pyongyang’a görüşmelere katılması için baskıyı arttırabiliriz. Bu yüzden, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın görüşme önerisini, [Kuzey Kore’deki] rejim yasadışı füze denemelerini durdurur durdurmaz Kuzey Kore ile görüşmeleri başlatmak için ileriye yönelik doğru yol olarak görüyoruz.” dedi.

Loading