Myanmar’ın Rohingya karşıtı pogromu bölgesel gerilimleri körüklüyor

BM’nin en son rakamlarına göre, ordunun acımasız “temizlik operasyonu”nu başlatmasından bu yana, 507 bin Müslüman Rohingyalı Myanmar’ın (Burma) kuzeybatısındaki Arakan eyaletinden kaçmış durumda. Ordunun saldırısı, sözde, Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun (ARSA) 25 Ağustos’ta polis noktalarına yönelik saldırılarına yanıttı.

Bangladeş’teki sığınmacı kamplarındaki koşullar kötüleşiyor. En son sığınmacı akışı, barınağa, yiyeceğe ve temel gereksinimlere ihtiyaç duyan insan sayısını çarpıcı biçimde arttırıyor. Rohingyalılar, ordunun 2012’ye kadar uzanan askeri operasyonları sonucunda Myanmar’dan kaçıyorlar.

Reuters’in 28 Eylül’deki bir haberine göre, insan hakları grupları, ordunun ve Myanmar milliyetçisi grupların Rohingya olarak tanımlanan 400’den fazla köyü yakıp yıktığını hesaplamış. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 25 Ağustos ile 14 Eylül arasında hedef alınan 62 köyü saptamak için uydu görüntülerini kullanmış.

Arakan eyaletinde, yüz binlerce insan temel gereksinimlerden yoksun durumda. Aung San Suu Kyi’nin Demokrasi İçin Ulusal Birlik (NLD) partisinin önderlik ettiği hükümet ve ordu, uluslararası yardım kuruluşlarının, BM kurumlarının ve gazetecilerin bölgeye girmesini “güvenlik” gerekçesiyle engelliyor.

27 Eylül’de, Care International’ın, Çocukları Kurtarın Vakfı’nın ve Oxfam’ın aralarında bulunduğu uluslararası yardım kuruluşları, sağlık hizmetlerinden, yiyecekten ve barınaktan yoksun şekilde çatışma bölgeleri içinde kapana kısılmış olanlara yönelik “insani erişimdeki sert kısıtlamalar”a dikkat çeken bir açıklama yayınladılar. Hükümet, tüm yardım faaliyetlerini Myanmar’daki Kızılhaç’ın denetimine vermiş durumda.

Pazartesi günkü bir Washington Post haberi, telefonla bağlantı kurulan ve Rohingya köylülerinin çoğu durumda milliyetçi çeteler tarafından kuşatma altında olduğunu belirten insanların sözlerini aktardı. Bir köy açlıktan ölme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Yazı, daha fazla zulüm hikayesinin dış dünyaya ulaşmasını engellemek için, Rohingya’dan Bangladeş’e kaçışların engellendiğine ilişkin haberlerden söz ediyordu.

Myanmar hükümeti, Rohingyalıları, Bangladeş’ten gelen yasadışı göçmenler olarak sınıflandırıyor. Onlar, kuşaklar boyu Myanmar’da yaşayan Müslümanlar olmalarına rağmen, yurttaşlıktan yoksul bırakıldılar ve onlarca yıldır Myanmar ulusal şovenizminin hedefi oldular.

Bu insani felaket, Güneydoğu Asya genelinde ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) içinde gerilimleri körüklüyor.

ASEAN dönem başkanlığı görevini yürüten Filipinler Dışişleri Bakanı Alan Cayetano, 24 Eylül’de, BM Genel Kurulu sırasında, Arakan eyaletindeki durum üzerine bir açıklama yayınlamış ama Rohingya’ya yönelik şiddete değinmemişti.

Malezya Dışişleri Bakanı Anifah Aman ise, Rohingyalı Müslümanlara yönelik muamele konusunda ülke içinde artan öfke üzerine, Kuala Lumpur’u bu açıklamadan ayrı tuttu. Filipinler Dışişleri Bakanlığı, Malezya’nın tavrına saygı duyduğunu, ancak Cayetano’nun açıklamalarından geri adım atmayacağını belirterek karşılık verdi.

Filipinler’in açıklaması Jakarta’da da eleştirilere yol açtı. İslamcı grupların yönetime yönelik meydan okumalarıyla mücadele eden Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Rohingya’ya yönelik muameleye eleştirel yaklaştı. Widodo, dışişleri bakanını Myanmar’a gönderdi ve krizi çözmek üzere BM’de diplomatik girişimlerde bulunulması yönünde çaba harcadı.

ASEAN içindeki gerilimler, Obama’nın “Asya’ya dönüş”ünü sürdüren Trump yönetiminin Çin’in bölgedeki etkisini azaltma çabalarını sekteye uğratma tehlikesi yaratıyor. Obama, 2011’den itibaren, Pekin’in yörüngesinden çıkmaya çalışan ve Batı yanlısı NLD’nin hükümete girmesine izin veren Myanmar ordusu ile sıkı bağlar kurmuştu. Trump, Kasım ayında yapılacak ASEAN zirvesine katılacak.

Myanmar ordusunun Rohingya’daki etnik temizliğine yönelik ABD tepkisi, başlangıçta, onu ARSA saldırılarına karşı “orantısız” olarak tanımlamakla sınırlıydı. Ancak Washington, Rohingya’daki dehşetin boyutu yaygın şekilde bilinir hale geldiği ve Ortadoğu ile Asya’daki çoğunluğu Müslüman müttefiklerindeki öfke büyüdüğü için, daha eleştirel bir tavır benimsedi.

ABD’nin BM temsilcisi Nikki Haley, 28 Eylül’de, bütün ülkeleri Myanmar ordusuna silah sağlamayı durdurmaya ve ordunun önderlerini, “acımasız, uzun süreli harekat”tan sorumlu tutmaya çağırdı. Ancak Haley, orduyu savunan ve vahşetlerini örtbas etmesine yardımcı olan NLD’nin önderi Suu Kyi’ye veya bakanlarına hiçbir eleştiri getirmedi.

Çin, “güvenlik” önlemlerini destekleyerek, Myanmar hükümeti ve ordusu ile bağlarını güçlendirme peşinde koşuyor. Pekin, yeni liman kenti Kyaukphyu’daki ve Çin’in Yunnan eyaletine giden enerji koridorundaki yatırımlarını hızlandırmaya girişti. Britanya Mynamar ordusunu eğitmeye son verdiğini duyururken, haberlere göre, ordu komutanı General Min Aung Hlaing bir kez daha Pekin’e davet edildi.

Suu Kyi, artan uluslararası eleştirileri azaltmaya çalışıyor. Pazartesi günü, aralarında ABD’den, Britanya’dan, Avustralya’dan, Endonezya’dan, Türkiye’den ve Almanya’dan kişilerin bulunduğu 66 diplomatın ve dış temsilcinin Arakan’a girmesine izin verildi. Bu, Suu Kyi’nin, bölgede yaşayanların hayatının hala “normal” olduğu biçimindeki saçma iddiasını kanıtlamak üzere tasarlanmış sinik ve tezgahlanmış bir girişimdi.

Suu Kyi, buna ek olarak, şu anda Bangladeş’te bulunan Rohingyalı sığınmacıların, 1993 geri dönüş anlaşması doğrultusunda bölge sakinleri oldukları kanıtlanabilirse, geri dönebileceklerini söyledi. 1992’deki pogromların ardından gelen anlaşma, Rohingyalıları yurttaş olarak tanımıyordu. İkamet ya da mülkiyet haklarını kanıtlayan belgelerden yoksun olan birçok kişinin geri gelmesine izin verilmemişti.

Sosyal Kalkınma Bakanı Win Myat Aye, hükümetin niyetine ilişkin bir diğer kaygı verici işaretle, kısa süre önce, “Yasaya göre, yakılan araziler hükümetin yönetimindeki araziler haline geliyor.” açıklamasını yaptı. Bunun olası sonucu, Rohingyalı sığınmacılar Myanmar’a dönseler bile, yakılmış köylerine geri dönmelerine izin verilmeyeceğidir.

Loading