Perspektif

Macron çalışma kararnamelerini otomotiv işçilerine yöneltiyor

Dün, araba üreticisi PSA Peugeot-Citroën, denetimsiz toplu işten çıkarmalara hazırlandığını duyurdu. Bu, Fransa Başkanı Emmanuel Macron’un çalışma yaşamına ilişkin kanun hükmünde kararnamelerinin büyük bir sanayi firmasındaki ilk uygulaması. Macron’un kararnamelerine göre, toplu işten çıkarmalar için onayı gereken sendikalar ile görüşmeler, 9 Ocak’ta başlayacak.

Avrupa’nın en büyük ikinci araba üreticisinin bu adımı, işçilerin işlerine, çalışma koşullarına ve sosyal haklarına yönelik aralıksız bir uluslararası saldırının parçasıdır. 2008 Wall Street çöküşünün ve küresel krizin ardından, hükümetler, dünya çapında, spekülasyonları krize yol açmış olan bankaların kasalarına trilyonlarca dolar akıtırken, Fransız devleti PSA’yı ve Renault’yu kurtarmak için milyarlarca avro ödemişti. Bunun karşılığında, otomotiv devleri, işçi sınıfı tarafından yaratılmış servetten milyarlarca avroyu daha süper zenginlerin cebine indirmek için işçileri işten çıkarıyorlar.

Artık yaygın şekilde “zenginlerin başkanı” olarak aşağılama ve güvensizlikle bakılan Macron’un başını çektiği politika, işçi sınıfını onlarca yıl geriye atmayı amaçlıyor. PSA’nın alt kuruluşu Opel Vauxhall sadece Almanya’da 4.500 kişiyi işten çıkarmaya hazırlanırken, Avrupa genelindeki on binlerce PSA işçisi tehdit altında. Detroit’teki otomotiv kurtarmasının yeni işe alınan işçilerin ücretlerini yarı yarıya kesmesinden on yıl sonra, amaç, işin hızlandırılmasını dayatmak, esnek çalışma saatlerini arttırmak ve büyük ölçüde, Fransa’da saatte 9 avrodan biraz fazla ödenen geçici işçilerden oluşan bir işgücüne geçiş yapmaktır.

Mali aristokrasi, 2018’de, işçi sınıfına uluslararası ölçekte tarihsel bir saldırıya hazırlanıyor. General Electric (GE) 12.000 işçiyi çıkarmayı planlarken, Siemens milyarlarca avro kar elde etmek için 15.000 işi ortadan kaldırıyor. Avrupa’daki hükümetler, milyarlarca dolarlık askeri harcama artışlarını finanse etmek için bir dizi yeni toplumsal saldırılara ve ABD’de kısa süre önce yasalaşan ile rekabet edecek vergi kesintilerine hazırlanıyorlar. ABD’deki vergi yasası, başlıca sağlık hizmeti ve sosyal yardım programlarını yıkıma uğratırken büyük ölçüde zenginlere 1,4 trilyon dolar akıtıyor.

Bu saldırı, dünya çapında işçiler arasında devrimci boyutlarda bir muhalefet patlamasını kışkırtacak; bu da, son derece önemli perspektif ve strateji sorunlarını gündeme getirecektir. Kapitalist sınıf ile ulusal düzeyde bir uzlaşma arayışı temelinde bir mücadele yürütülemez. Böylesi bir uzlaşma sağlanamaz. Bu mücadele, yalnızca, devrimci ve sosyalist bir perspektifle donanmış; burjuva devlet aygıtının safında yer alan sendika bürokrasilerine ve küçük burjuva siyasi partilere karşı çıkan, kapitalizme karşı uluslararası bir mücadele olarak verilirse zafere ulaşabilir.

Bu durum, özellikle Fransa’daki işçilerin deneyiminde açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Macron ve önceli, Sosyalist Partili (PS) Başkan François Hollande, bankaların dayatmasını uygulamak için kamuoyunu ayaklar altına almıştır. Fransa halkının yüzde 70’i, PS’nin çalışma yasasına karşı çıkmıştı. Buna rağmen, öğrenci protestolarına saldırmak ve grevleri ezmek üzere on binlerce polisi göndermek için olağanüstü hale başvuran PS, yasaya karşı kitlesel protestoları bastırdı. Bu arada sendikalar, polis baskısı karşısında korkakça geri adım attılar.

Macron’un politikaları her türlü demokratik meşruiyetten yoksundur. Gerici bir banker olan Macron ile neo-faşist Marine Le Pen arasındaki yarışa yönelik yaygın hoşnutsuzluğun ortasında Mayıs ayında hükmen seçilen Yürüyüş Halindeki Cumhuriyet (LRM) partisi, Haziran ayında yapılan seçimlerde, oy kullanan seçmenlerin yarısında azının oyuyla mecliste çoğunluğu kazanmıştı. Ancak LRM, toplu işten çıkarma ve işçi kuşaklarının 20. yüzyıl boyunca verdiği mücadeleler eliyle yerleşmiş olan sosyal hakların içini boşaltma politikalarına geniş bir onay varmış gibi davrandı.

Macron, olağanüstü halin başlıca hükümlerini terörle mücadele kanuna dahil etmeye ve dört yıllık bir ayaklanma karşıtı silah ön siparişi vermeye ek olarak, PS’nin protestoları yatıştırmak için çalışma yasasından geçici olarak çıkarmış olduğu en tutulmayan önlemleri kararnameler olarak uygulamaya koydu. Macron’un kararnameleri, PSA’nın şu anda kullanmakta olduğu kontrolsüz toplu işten çıkarma hükmünü de içeriyor. Bu, şirketlerin, son derece verimli olsalar bile işçileri işten çıkarmasına ve şirketin mali durumu iyileşiyor olsa bile, atılan işçileri eğitim yardımlarından ya da yeniden işe alınma haklarından yoksun bırakmasına olanak sağlıyor.

Sendika bürokratlarına ve onların küçük burjuva sahte sol partilerdeki müttefiklerine yönelik hiçbir yanılsama beslenmemelidir. Onlar, Macron’a yönelik etkili bir muhalefet örgütlemeyecekler. Onlar, daha önce, Temmuz 2012’de, Fransa’nın kuzeyindeki Sevelnord PSA fabrikasındaki büyük çaplı bir ödün anlaşmasını kabul etmişlerdi. Bugün bu anlaşma, basında, PSA’nın gelecekteki küçültülmüş işyerinin kurulması olarak övülüyor. İşçi Mücadelesi’nin (LO) üyesi olan ve 2013’te PSA’nın Aulnay fabrikasının kapatılması sürecini yöneten Jean-Pierre Mercier, şimdi Stalinist Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) PSA çalışmasına önderlik ediyor.

Macron’un kararnameleri, işçi sınıfı tabanlarını kaybeden ve patronlar tarafından mali olarak büyük ölçüde desteklenip kontrol edilen sendikaların kapitalist devletin organlarına evrilmesine resmiyet kazandırmaktadır. Onlar, plana yardımcı oluyor ve fabrikaları açık tutmak için ücret kesintilerini ve üyelerine yönelik diğer saldırıları kabul edip etmeme üzerine referandumlarla, toplu işten çıkarmalara yasal onay sağlıyorlar.

Sırbistan’daki ve Romanya’daki otomotiv işçilerinin, Almanya’daki Siemens işçilerinin ve başka yerlerdeki işçilerin grevleri ve protestoları, işçi sınıfının siyasi bir karşı saldırısının ilk işaretleridir. Bu, işçi sınıfını, egemen sınıf ve onun çeşitli siyasi temsilcileri ile cepheden çatışma içine sokacaktır. Mayıs-Haziran 1968 genel grevinin Avrupa genelinde bir devrimci mücadeleler dalgasını başlatmasından elli yıl sonra, işçi mücadelelerinin artması her ülkedeki duruma belirleyici bir etkide bulunacaktır. Bu, işçi sınıfının bağımsız örgütlenmelerinin ve devrimci öncüsünün inşasının yakıcı gerekliliğini gündeme getirmektedir.

İşçiler, Macron’un gayrimeşru kararnamelerinden gelecek saldırılara yönelik muhalefeti tartışmak ve örgütlemek için, işyerlerinde ve mahallelerde, sendikalardan ve küçük burjuva partilerden bağımsız ve onlara karşı kendi örgütlenmelerini ve komitelerini inşa etme göreviyle karşı karşıyadır. İşçilerin faaliyeti, kitlelerin gereksinimlerine hitap eden açık kapitalizm/emperyalizm karşıtı ve sosyalist taleplerle birleştirilmelidir. Egemen seçkinlerin 2008’de neredeyse bir gecede bankalara trilyonlarca dolar pompalamasının ardından, bu gereksinimler için hiç para olmadığı iddiası saçmalıktan ibarettir ve reddedilmelidir.

Bu örgütlenmeler, işçilerin sosyal haklarını Avrupa ve dünya ölçeğinde savunma mücadelesi vermelidir. Üretimin küresel olarak koordine edildiği bir dünyada, otomotiv işçileri, Sırbistan’da ayda 380 avro ya da Tunus’ta 140 avro kazanırken Batı Avrupa’da düzgün yaşamlar süremezler. Bu, sendikaların ve LO gibi partilerin ulusal yönelimli politikalarının iflasını ve işçi sınıfı içinde yeni bir siyasi önderliğin ivedi gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu önderlik, her ülkede savaşa, kemer sıkmaya ve diktatörlüğe karşı mücadele eden Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) şubeleridir.

DEUK, bağımsız işçi örgütlenmelerinin büyümesini teşvik etmek; onları devlet iktidarını almak üzere uluslararası, sosyalist ve savaş karşıtı bir harekette birleştirmek; ekonomik yaşamı toplumsal gereksinimler temelinde yeniden örgütlemek ve iflas etmiş Avrupa Birliği’nin yerine Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’ni geçirmek için mücadele edecektir.

Loading