Fransız demiryollarının özelleştirilmesi üzerine Macron ile görüşmeye hayır!

Avrupa’da kemer sıkmaya ve militarizme karşı siyasi bir mücadele için!

Fransız Ulusal Demiryolları’nın (SNCF) özelleştirilmesine karşı ilk eylem günü olan 22 Mart’ta greve giden işçiler, son derece önemli bir siyasi mücadele içindeler. Bu mücadele, Fransa’daki ve tüm dünyadaki işçi sınıfı için kritik perspektif sorunlarını gündeme getirdiği için, uzun süreli olacak ve ilk eylem gününün ardından sonuçlanmayacak.

Macron, aynı İş Kanunu’nun, emeklilik maaşlarının ve kamusal sağlık hizmetlerinin tahrip edilmesinde olduğu gibi, SNCF’yi özelleştirme ve demiryolu ve kamu işçilerinin çalışma statüsünü paramparça etme sözünden hiçbir geri adım olmayacağını ilan etmiş durumda. O, işçilerin, 1917 Ekim Devrimi’nin ve Fransa’nın 1945’te Nazi işgalinden kurtulmasının ardından 20. yüzyıl boyunca mücadeleyle kazanmış olduğu bu sosyal hakların tamamını ortadan kaldırmayı karara bağlama sözü verdi. Egemen sınıf, Fransa’daki ve Avrupa genelindeki işçileri, herhangi bir sosyal hakkı olmayan geçici işler konumuna indirmeyi hedefliyor. Fransız demiryolu işçilerine yönelik saldırılar, SNCF’ye yönelik harcamaları yüzde 27 azaltmayı amaçlıyor.

Hükümetin, sendikaların Nisan ile Haziran ayları arasında beş günün ikisinde dönüşümlü grevler teklifi karşısında sözünden dönmeye niyeti yok. Sendikalar işçilere sunacak bir stratejiye sahip değiller. Şubat ayında, CGT Genel Sekreteri Phillippe Martinez, demiryolu işçilerinin statüsünün “pazarlık konusu olmadığı”nı iddia etmişti. Madem öyle, sendikalar Macron ile pazarlığa neden devam ediyorlar?

Macron’a ve Avrupa Birliği’nin tüm hükümetlerinin uyguladığı militarizm ve kemer sıkma politikalarına karşı güçlü bir işçi sınıfı hareketi gelişiyor. Ancak işçiler, bu mücadeleyi yürütmek için, en geniş işçi ve gençlik kesimlerini Macron’a karşı çıkmak ve toplumsal hakları savunmak amacıyla harekete geçirmek üzere, mücadeleyi sendikaların ellerinden almalı ve sendikalardan bağımsız kendi taban komitelerini kurmalılar. Bu, işçi sınıfının siyasi iktidarı alması uğruna bir siyasi mücadeleyle birleştirilmelidir.

Fransa’daki ve uluslararası ölçekteki kapitalist basın, Fransız demiryolu işçilerinin 1995’teki grevinin hayaletinden korkuyor. Dönemin başbakanı Alain Juppé’nin emeklilik haklarını tehdit etmesiyle karşılaşan grevciler, sendikaların denetiminden kurtulmuş ve Fransa ile Belçika’nın bir kısmını haftalarca felce uğratmışlardı. Sendikalar 1995 grevini ağza almamayı tercih edecekler. Hatta CGT sendikasının demiryolları sekreteri Laurent Brun, açıkça, “1995’i hiçbir şekilde hatırlamıyorum… Şirket içinde bir efsane var, ama benim için sorun değil!” dedi.

İşçiler arasında Macron’un çalışma kararnamelerine karşı derin bir öfke gelişiyor ve işçilerin, sendikaların patronlarla ve devletle “istişareler” yoluyla sınıf mücadelesine dayattıkları deli gömleğinden kurtulmasının koşulları bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bu tür bir kopuş, gerçekleştiğinde, işçiler için temel siyasi sorunları gündeme getirecektir. Yakın görev, işçi sınıfının Ekim Devrimi’nin siyasi gelenekleriyle bağlarını yeniden kurmaktır. Sınıf mücadelesinin uluslararası dinamikleri, işçilere, toplumsal devrim yolunu izlemekten başka bir ilerici yol bırakmayacak.

Macron’un gerçekleştirdiği toplumsal saldırılar, son tahlilde, ne kadar büyük olursa olsun sadece Fransız kapitalist sınıfının açgözlülüğünden değil ama özellikle kapitalist sistemin küresel krizinden ve emperyalist güçlerin savaş yöneliminden kaynaklanmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana geçen 27 yıl, ABD ve Avrupa emperyalizminin yeni sömürgeci emellerinin hızla dizginlerinden boşalmasıyla damgalanmıştır. Önce Irak’ta ve Balkanlar’da başlayan savaşlar, Suriye’deki ve Afrika’daki yıkıcı müdahalelere genişlemiş durumda ve giderek artan bir şekilde Rusya’yı ve Çin’i tehdit ediyorlar.

Bu savaşlar eliyle istikrarsızlaşmış ve 2008 çöküşünden beri tekrarlanan ekonomik ve mali krizler eliyle zayıflamış olan Avrupa emperyalizmi, devasa bir yeniden silahlanmaya girişiyor. Macron, zorunlu askerliği geri getirmeyi planlıyor ve Savunma Bakanı Florence Parly, geçtiğimiz ay Münih’te, Paris’in 2024’te kadar toplam askeri harcamasını yüzde 35 arttırarak silahlı kuvvetlere 300 milyar avro harcayacağını duyurdu. Macron’a göre, zenginlere vergi indirimlerini ve askeri silahlanmayı finanse etmek için, işçilerin toplumsal gerilemeye boyun eğmesi gerekiyor.

Bu politikaların hiçbir demokratik meşruiyeti yok. Ufukta şiddetli bir siyasi çatışma görünüyor ve egemen sınıf, işçilerin sosyal hakların tahrip edilmesine yönelik muhalefetinde, kendi servetine ve askeri çıkarlarına yönelik kabul edilemez bir tehdit görüyor. Egemen seçkinler daha da acımasız önlemler üzerine düşünüyorlar. İçişleri Bakanı Gerard Collomb, hükümetin olağanüstü hali hızla ve kolayca geri getirebileceğini ilan etmiş durumda.

Demiryolu ve kamu işçilerinin mücadelelerindeki müttefikleri, Fransa’daki ve dünya çapındaki işçilerdir. Mücadeleye giren işçiler, sendikal aygıtlara karşı giderek daha fazla başkaldırıyorlar. ABD’deki çok sayıda eyalette ve yine demiryolu işçilerinin gösteri yaptığı Britanya’da, greve giden öğretmenler ve öğretim görevlileri sendikalara başkaldırdılar. Almanya’da ve Türkiye’de metal işçileri harekete geçti.

Fransa’nın kontrolündeki Mayotte adasında, grevciler, sendikaların yarı askeri polis gücünün adadaki grev hatlarına yönelik saldırılarını genel grevi bitirmenin bahanesi olarak kullanma girişimini öfkeyle reddettiler.

Fransa’daki Mayıs-Haziran 1968 genel grevinden 50 yıl sonra, benzer büyüklükte mücadelelere zemin hazırlanıyor. Belirleyici görev, işçi sınıfını savaşa, kemer sıkmaya ve bunları üreten kapitalist sisteme karşı devrimci bir mücadele için enternasyonalist ve sosyalist bir perspektifle donatmaktır. Bu, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Fransa şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) üstlendiği görevdir.

SEP, işçilerin, onlarca yıldır eski Devlet Başkanı François Hollande’ın Sosyalist Parti’sinin (PS) yörüngesinde dönen eski siyasi partilere teslim olamayacaklarını vurgular. Bu partiler işçiler için hiçbir şey sunmamaktadır. Jean-Luc Mélenchon (Boyun Eğmeyen Fransa) Ulusal Meclis’te Macron’un zorunlu askerliği geri getirme planını desteklerken, Olivier Besancenot, Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin PS’nin eski devlet başkanlığı adayı Benoit Hamon etrafında bir yeniden gruplaşma yaratmak istediğini ilan ediyor. Onlar, tam da işçilere karşı saldırılara önderlik eden güçlerle işbirliği yapmaktadır.

SEP, bu emperyalizm yanlısı koalisyonu reddetmekte ve işçilerin, bu örgütlerden siyasi bir kopuş yaşamaksızın, mücadelelerinde hiçbir şey elde edemeyeceğinin altını çizmektedir. SEP, devlet başkanlığı seçimlerinin Macron ile Le Pen arasındaki ikinci turunda işçiler arasında aktif boykot kampanyası yürütürken, bu güçler, Macron’a oy verme yönündeki medya kampanyasıyla uyumlu bir şekilde, işçilere net bir slogan sağlamayı reddettiler. Onlar, bugün, sendikaların tüm manevralarıyla uyum içinde hareket ediyorlar.

SEP, işçi sınıfını PS’ye, Macron’a ve onların sahte solcu uydularına karşı sosyalist bir perspektifle donatmak amacıyla, kendisini mücadeleye girmekte olan büyük işçi kitlelerine yönlendirmektedir. Partimiz, gelişen bu harekete siyasi bir strateji sağlamak; Avrupa genelinde siyasi iktidarı alacak ve ekonomik ve toplumsal yaşamı bankaların karlarına değil ama toplumun gereksinimlerine göre yeniden örgütleyecek güçlü bir sosyalist ve savaş karşıtı hareket inşa etmek için çalışmaktadır.

Loading