ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesi Ankara’yı köşeye sıkıştırdı

AKP hükümeti, ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran’ın Temmuz 2015’te P-6 devletleri (BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya) ile yaptığı nükleer anlaşmadan çekilme kararını sert biçimde eleştirdi.

9 Mayıs Çarşamba günü CNN International’a konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin resmen Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak bilinen İran nükleer anlaşmasından çekilmesinin sadece Ortadoğu’yu değil ama tüm dünyayı etkileyeceği uyarısında bulundu.

Erdoğan, “Bundan Amerika ciddi manada menfaatlenecek olabilir, ama birçok ülkeler bundan ciddi manada rahatsızlanacağı gibi buradan tabii fakir ülkeler daha da büyük darbeler yiyecek.” dedi.

Cumhurbaşkanı, ABD’nin JCPOA’dan çekilmesinin savaşa yol açıp açmayacağına ilişkin soruya yanıt olarak, yol açmamasını umduğunu ama açması durumunda “kaybeden burada Amerika olacaktır” diye konuştu. Daha önce, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Washington’ın JCPOA’yı reddetmesinin istikrarsızlığa ve yeni çatışmalara neden olacağı uyarısında bulunmuştu.

Aynı gün Ankara’da Litvanyalı mevkidaşıyla düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD hükümetini keyfi tutumundan dolayı eleştirdi. Çavuşoğlu, “devletler imzaladıkları anlaşmanın arkasında durmalı. O zaman geçmişteki tüm uluslararası anlaşmalar bir gün veya aniden yok sayılabilir.” dedi.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir açıklamada ise şunlar belirtildi: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararıyla anlaşmanın uygulanmasını takiple görevlendirilen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), İran’ın anlaşmaya uygun hareket ettiğini dönemsel raporlarıyla teyit etmektedir.”

AKP hükümeti, ayrıca, ABD’nin JCPOA’yı çökertme girişimi konusunda, Suriye çatışmasına bir “siyasi çözüm” arayışında görünürde ortakları olan Rusya ile İran’ın görüştü.

Haberlere göre, Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz Perşembe günü yaptıkları telefon görüşmesinde, İran nükleer anlaşmasını destekleme girişimlerini koordine etme konusunda anlaştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı zamanda, İranlı mevkidaşı Hasan Ruhani’ye, Ankara’nın JCPOA’ya ve İran ile yakın ekonomik ilişkilere bağlı kaldığının güvencesini verdi. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise, “Ben, Birleşmiş Milletler'in İran'daki nükleer faaliyetlerle ilgili kararları varsa, tabii ki onlara da uyarak ticaret yapmaya devam edeceğim” diye konuştu.

İran, Türkiye’nin önemli bir ticaret ortağı. Türkiye’nin resmi rakamlarına göre, iki ülke arasındaki toplam ticaret 2017’de 10,7 milyar dolara ulaştı. İran, geçtiğimiz yılın ilk yedi ayında, Türkiye’ye 7,4 milyon ton petrol ihraç etti ki bu, 2016’nın aynı döneminde Türkiye’ye göndermiş olduğu 3 milyon tonun iki katından fazladır. Türkiye’ye yılda 10 milyar metre küp doğalgaz gönderen İran, Rusya’nın ardından, Türkiye’nin en büyük ikinci doğalgaz sağlayıcısı.

ABD’nin İran’a cezalandırıcı ekonomik yaptırımları yeniden uygulaması ve Washington’ın diğer ülkeleri aynı şeyi yapmaya zorlama ya da yaptırımlarla karşı karşıya bırakma planları, Türkiye’nin krizden dolayı zaten sallanmakta olan ekonomisine büyük bir darbe vurma tehdidi oluşturuyor.

Türk Lirası, geçtiğimiz dört ayda, yatırımcıların jeopolitik istikrarsızlık ve yükselen enflasyon kaygıları nedeniyle, ABD Doları karşısında neredeyse altıda bir değer kaybetti. Doların 9 Mayıs’ta 4,37 liranın üstüne çıkmasının ardından, Erdoğan, ekonomi kurmaylarını, Türkiye’nin para birimini destekleyici adımları tartışmak üzere olağanüstü bir toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Ancak, cumhurbaşkanı, “tüm kötülüklerin anası” dediği daha yüksek faiz oranları yönündeki çağrılara, bunun derin bir ekonomik çöküşü tetikleyebileceği korkusuyla direniyor.

AKP hükümeti yetkilileri, Türkiye’nin, Washington’ın İran’a yönelik yeni yaptırımlarına kafa tutacağını iddia ederlerken, ülkedeki çok sayıda banka, halihazırda, JCOPA uygulamaya konmadan önce “yaptırımları delme” iddiasıyla ABD’nin milyarlarca dolarlık para cezalarıyla karşı karşıya bulunuyor.

Ocak ayında, bir ABD mahkemesi, devlete ait Halkbank’ın eski genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı, yüz milyonlarca doları İran adına ABD mali sistemi üzerinden aklamak için gizli ittifak kurmaktan suçlu bulmuştu. ABD hükümeti, Atilla’nın 105 yıl hapisle cezalandırılmasını tavsiye ediyor.

ABD’nin İran’a karşı, İsrail ve Suudi Arabistan tarafından coşkuyla desteklenen yeni saldırganlığı, Suriye savaşında bir yanda ABD ile NATO'daki ortaklarını, diğer yanda ise Rusya ile İran’ı idare etmeye çalışan Ankara’nın jeopolitik açmazını daha da yoğunlaştırma tehlikesi yaratıyor.

Trump’ın JCPOA’dan çekilme kararından cesaret alan İsrail, Perşembe sabahı, sözde İran’ın İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ne yönelen ve önleyici füzeler kullanılarak başarısızlığa uğratılan bir saldırısına misilleme olarak, Suriye’deki İran güçlerine büyük bir füze saldırısı düzenledi.

Tahran gibi, Ankara da, bu gelişmeler eliyle sersemlemiş ve sarsılmış durumda.

Erdoğan hükümeti, geçtiğimiz yıllarda, İsrail’i eleştiriyormuş gibi davranıyordu ama yakın ortağı olduğunu iddia ettiği bir ülkeye yönelik bu İsrail saldırısı hakkında hiçbir açıklama yapamadı. Gerçek şu ki, Türkiye-Rusya-İran ittifakı, her üç ülkenin rakip egemen seçkinleri kendi ekonomik ve askeri-stratejik çıkarlarını ilerletmeye uğraştığı için, çelişkilerle doludur.

Türkiye, Abdullah Öcalan’ın PKK’si ile aynı çizgideki Suriyeli Kürt milisler (YPG) ile ittifakı konusunda Washington ile bozuşana kadar, ABD’nin Suriye’deki rejim değişikliği savaşına yardımda başı çekiyordu.

Ankara, şimdi, Moskova ve Tahran ile Astana barış sürecinde birlikteyken bile, Beşar Esad yönetimine düşmanlığını sürdürüyor. Bu yüzden, AKP hükümeti, ABD, Fransa ile Britanya’nın, Şam’ın zehirli gaz saldırısı yaptığı yönündeki düzmece iddialar temelinde geçtiğimiz ay Suriye’ye füze saldırısı düzenlemesini memnuniyetle karşılamıştı.

Ankara ile Tahran’ın Suriye’deki işbirliği, esas olarak, onların Kürt halkına yönelik ortak gerici politikalarına dayanıyor.

Türkiye ve İran burjuvazileri, Kürt halkının ve işçi sınıfının hem içeride hem de Suriye’de ve Irak’ta ezilmesi konusunda aynı fikirde olsalar da, bölgenin sürmekte olan emperyalist paylaşımının ortasında, kendi iç ve bölgesel çıkarları peşinde koşuyorlar.

Dolayısıyla, AKP hükümetinin Trump yönetimini JCPOA’dan çekildiği için eleştirmesi, Türkiye burjuvazisinin çıkarlarını ilerletmeyi amaçlayan bir taktiksel manevradan fazlası değildir.

Erdoğan’ı belirlenmiş tarihten 17 ay önce, 24 Haziran’da milletvekili ve başkanlık seçimleri çağrısı yapmaya zorlayan da bu tırmanan emperyalist savaş yönelimi ile onun içerideki ekonomik ve toplumsal sonuçlarıdır.

Erken seçimleri sadece Erdoğan değil ama burjuva ve küçük burjuva muhalefet partileri de, Türkiye egemen sınıfının elini hem uluslararası alanda hem de içeride işçi sınıfına karşı güçlendirmenin aracı olarak memnuniyetle karşılamıştır.

Seçim kampanyası, Erdoğan’a karşı Temmuz 2016’daki ABD destekli başarısız darbenin hemen ardından uygulamaya konmuş olan olağanüstü hal (OHAL) altına gerçekleşiyor. OHAL, cumhurbaşkanına, yeni yasaları yürürlüğe koymada meclisi atlama izni veriyor ve yetkililere, hakları ve özgürlükleri askıya alma yetkisi tanıyor.

Devam eden OHAL altında, 150.000 dolayında insan gözaltına alındı, hemen hemen aynı sayıda insan işten atıldı. Ayrıca 120’den fazla gazeteci tutuklandı ve 180’den fazla medya organı kapatıldı.

Geçmişte ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin kendilerine sunduğu büyük desteğin tadını çıkartan Erdoğan ve partisi AKP, emperyalistler artık onun yönetiminden hoşnut olmadıkları için, açıkça NATO ve AB yanlısı burjuva muhaliflerine karşı Türk milliyetçiliğini körüklüyor ve onları Batı'nın işbirlikçisi olmakla suçluyor. Gerçekte ise, Erdoğan, sürekli olarak, Washington, Berlin, Londra ve Paris ile uzlaşma peşinde koşmaktadır.

Loading