Sri Lanka iç savaşının Tamillerin katledilmesiyle sona ermesinin dokuzuncu yılı

Bugün, dünya genelinde binlerce insan, 21. yüzyılın en kötü ünlü katliamlarından birini anmak için toplanıyor. Sri Lanka ordusu, 26 yıllık kanlı bir iç savaşın ardından, Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’nın (LTTE) hayatta kalan önderliği dahil 40.000'den fazla Tamil’i Sri Lanka’nın kuzeydoğusunda bulunan Mullivaikal’daki Hint Okyanusu kıyısına sıkıştırdı. Ordu, herhangi bir uyarıda bulunmadan, orada kapana kısılmış herkesi öldürmek için şiddetli bir topçu ateşi başlattı.

Mullivaikal’daki hiç kimse kırımdan kurtulamadı. Ordu evleri, hastaneleri, sivilleri ve çocukların, gebe kadınların ve yaşlıların sığınmaya çalıştığı sığınakları ayrım gözetmeksizin top ateşine tutmuştu. Yaklaşık on yıl sonra, Sri Lanka ordusu, kurbanların ailelerini sevdiklerinin yasını tutmasını engelleyecek şekilde, bölgeyi hala tecrit ediyor.

Sri Lanka hükümeti, halkı yıldırmak için televizyondan canlı yayınlanan dehşet verici bir törende, LTTE'nin önderi Velupillai Prabakharan’ın cesedini teşhis etmeleri için LTTE’nin iki döneğini getirmişti. Ordu, onların çamurda yatan bedenin gerçekten Prabakharan olduğunu televizyon kameralarının önünde doğrulamalarının ardından, cesedi yakmıştı.

Bugün, bu katliam, Sri Lanka’daki (Sinhala, Tamil ve Müslüman) ve tüm dünyadaki milyonlarca işçi tarafından nefretle hatırlanıyor. Bu katliam, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sri Lanka) uyarılarını trajik bir şekilde doğrulamıştı. Eski sömürge ülkelerdeki kapitalist egemen sınıflar, demokratik bir yönetim kurmaktan ya da halkı ulusal ve dinsel sınırların ötesinde birleştirmekten, tarihsel olarak acizdir. Bu görevler, uluslararası ölçekte sosyalizm uğruna devrimci bir mücadelede harekete geçen işçi sınıfına düşmektedir.

Mullivaikal katliamını gerçekleştiren Colombo’daki Sri Lanka yönetimi, bunun siyasi sorumluluğunu tek başına taşımamaktadır: dünyanın dört bir yanındaki hükümetler bu suça ortak olmuştur. Hindistan, Çin, Pakistan ve emperyalist devletler, LTTE’ye yönelik nihai saldırısını başlatırken Colombo’ya askeri ve diplomatik destek vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, Fransa ve Kanada; bunların hepsi, Tamillerin, onlardan Mullivaikal’de kapana kısılmış masum insanları kurtarmak için Sri Lanka hükümeti ile görüşmelerini talep eden kitlesel protestolarını görmezden geldi.

Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, eşsiz bir ikiyüzlülükle, katliamdan önceki gün, LTTE’yi silahlarını bırakmaya, Mullivaikal’deki sivilleri korumaya ve “onlara önem vermeye” çağıran bir konuşma yapmıştı.

LTTE’ye gelince, onun yenilgisi, her şeyden önce, Sri Lanka’nın kuzeydoğusunda kapitalist bir Tamil bölgesi kurma biçimindeki milliyetçi ve ayrılıkçı perspektifinden kaynaklanıyordu. Dünya Sosyalist Web Sitesi, 21 Mayıs 2009’da, şunları yazmıştı:

LTTE savaşçıları ve önderliği, Sri Lanka ordusu tarafından soğukkanlılıkla katledilmiştir. Ancak Tamil halkının durumuna ve LTTE savaşçılarının korkunç yazgısına duyulan sempati, temel derslerin çıkarılmasını engellememelidir.

LTTE’nin silahlı mücadelesi, 26 yıllık iç savaşın başından itibaren, ülkenin kuzeyinde ve doğusunda küçük bir devlet kurmak için şu ya da bu büyük devletten birinin desteğini kazanma stratejisine bağlanmıştı.

1987’de, LTTE’nin Hindistan-Sri Lanka anlaşmasına verdiği destek, Hint ordusunu, binlerce Tamil sivili katlettiği Sri Lanka’nın kuzeyine getirdi. LTTE, bağımsız bir devlet oluşturmasına yardımcı olacağı biçimindeki boş umutla, Hindistan burjuvazisine tabi olmayı kabul etmişti.

LTTE, sonraki on yıllar boyunca, adada küçük bir devlet oluşturmadaki amacının Tamil kitlelerinin toplumsal koşullarını düzeltmek değil; uluslararası sermaye için ucuz emek sağlayacak bir kapitalist ekonomi oluşturmak olduğunu sürekli olarak ortaya koyacak şekilde, emperyalist destek çağrısı yapmıştır.”

Bununla birlikte, LTTE’nin katledilmesi, Colombo’daki yozlaşmış rejime yeni bir soluk vermedi. Onun Tamilleri kanda boğma girişimi, Sri Lanka kapitalizmini Britanya’dan resmi bağımsızlığını elden etmesinden beri delirten yoksulluk ve etnik çatışma sorunlarını çözmedi.

2009’dan beri, ne Tamil karşıtı topluluksal politikalar sona ermiş ne de Sri Lanka’nın kuzeyindeki ve doğusundaki yaşam koşulları iyileşmiş durumda. Savaş sırasında yerinden yurdundan edilmiş binlerce insan hala geçici barınaklarda yaşıyor; binlercesi de hala evlerinin yıkılmasından alacakları tazminatı bekliyor. Anneler, ordu tarafından kaçırılmış çocuklarının geri dönmesini talep etmek için, hala Hindu tapınaklarının önünde proteste gösterisi düzenliyorlar. Colombo, savaştan sonra, siyasi tutukluları bırakmak yerine, onlarca Tamil’i tutuklayıp işkence etti.

Sri Lanka iç savaşına yol açmış olan temel çelişkilerin hiçbiri çözülmemiştir. IMF’nin emrettiği kemer sıkma programı ücretlere ve toplumsal koşullara saldırır ve büyüyen öfkeyi kışkırtırken, Colombo olağanüstü hal ilan etti, sokağa çıkma yasağı getirdi ve Müslüman karşıtı şiddeti örtülü olarak destekledi.

Aynı zamanda, Sri Lanka’nın Tamil çoğunluklu bölgelerindeki işçiler ve emekçiler, sınıf mücadelesindeki küresel bir canlanmanın ortasında, Sri Lanka ve tüm Hindistan alt kıtası genelinde kemer sıkmaya ve özelleştirmelere karşı yükselen bir protesto ve grev dalgasına katılıyorlar. Bu talepler, işçi sınıfını, Colombo yönetimi ile devrimci bir çatışmaya sokacak.

Ocak 2015’te, ABD’nin organize ettiği bir yönetim değişikliği operasyonu, Sri Lanka’ya sözde demokrasi ve “iyi yönetim” getirmek için Devlet Başkanı Mahinda Rajapakse’yi görevden uzaklaştırmış ve yerine Maithripala Sirisena’yı yerleştirmişti. Washington, Colombo’da, ABD’nin Çin’e karşı “Asya’ya dönüşü” ile aynı eksende bir yönetim kurmayı amaçlıyordu.

Hükümet, başından itibaren, savaş suçlularının en üst makamlara yerleştirildiği hileli bir siyasi manevra yoluyla kurulmuştu. Savunma bakanı görevindeyken 2009 katliamını yönetmiş olan Sirisena, onu doğrudan planlayıp gerçekleştirmiş olan Sri Lanka Ordusu komutanı General Sarah Fonseka’yı bakanlar kuruluna aldı. Rajapakse, bugün, başlıca burjuva muhalif politikacıdır.

Dahası, 2009’dan beri, Tamil milliyetçileri, ABD emperyalizminin açık araçları olarak ortaya çıktılar. 2001 yılında LTTE’nin siyasi kolu olarak kurulmuş olan Tamil Ulusal İttifakı (TNA), ayrı bir devlet talebini terk etti ve yeniden “uluslararası toplum”un müdahalesine bel bağlayarak, Sri Lanka üniter devleti içinde çalışacağını açıkladı. TNA, bu temelde, ABD destekli yönetim değişikliği operasyonunu onayladı; Sri Lanka’daki savaş suçlularının kovuşturulması ve siyasi tutukluların serbest bırakılması taleplerinden vazgeçti.

TNA'nın şefi R. Sampanthan, Nisan ayında, parlamentodaki bir güvensizlik oylaması sırasında hükümete destek oyu verirken, kemer sıkma politikasından ve Hint Okyanusu bölgesindeki artan savaş gerilimlerinden çıkar sağlama perspektifini açıkça sergiledi: “Biz küçük bir ülkeyiz ama hem askeri hem de ekonomik olarak Hint Okyanusu bölgesinde çok stratejik bir konumdayız. Hint Okyanusu bölgesinin ekonomik merkezi haline gelebiliriz. Eğer ekonomimiz gelişebilirse, geniş ve büyük pazarlara erişebiliriz ve ekonomimiz, yalnızca, bu ülkede gerçek bir barış olursa gelişebilir …”

Sri Lanka’daki burjuvazi hizipler ile Hindistan alt kıtası genelinde tüm etnik kimliklerden işçiler arasında emperyalist savaşa ve toplumsal kemer sıkmaya karşı artan muhalefeti sınıfsal bir uçurum ayırmaktadır. Can alıcı sorun, uluslararası işçi sınıfına yönelmek ve onun devrimci önderliğini inşa etmektir.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP) ve Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE), savaşa ve toplulukçuluğa karşı mücadeleyi çalışmalarının merkezine yerleştirmiştir. Bu korkunç katliamın yıldönümünde, Sri Lanka’daki ve Hindistan alt kıtası genelindeki işçileri ve gençleri SEP’i ve IYSSE’yi desteklemeye çağırıyoruz.

Loading