Julian Assange’ın karşı karşıya olduğu tehlikeye yönelik sessizliği bozun

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ve Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS), hükümetlerin demokratik hakları tırpanlama, internet sansürü uygulama ve diktatörce yönetim biçimlerine hazırlanma yönündeki ortak çabalarına karşı küresel bir mücadelenin ön safında yer alıyor.

Egemen seçkinler, işçi sınıfının toplumsal eşitsizliğe karşı yükselen hareketinin doğrudan doğruya kapitalist sisteme karşı bir mücadeleye dönüşeceği korkusuyla muhalefeti susturmaya çalışıyor.

Birçok örgüt ve birey ise, bizim duruşumuzla taban tabana zıt bir şekilde, demokratik hakları ortadan kaldırma yönelimine yardımcı oluyor. Onların WikiLeaks editörü Julian Assange’ın karşı karşıya olduğu ölümcül tehlike karşısındaki sessizlikleri, bunun keskin göstergelerinden biridir.

Avustralya doğumlu gazeteci, ona 2012’de Ekvador’un Londra büyükelçiliği içinde tanınan siyasi sığınmanın kaldırılması yakın tehlikesiyle karşı karşıya. Assange, Britanyalı yetkililer tarafından gözaltına alınıp, ardından ABD hükümetine teslim edilecek. Ne var ki, önceden onu savunduğunu belirtmiş olan çok sayıdan kişi, toplumsal muhalefetten hiç söz etmiyor.

Bu durum, Assange’a halk desteği olmaması ile açıklanamaz. WikiLeaks’in savaş suçlarını, hükümet ve şirket entrikalarını açığa vuran gizli belgeleri yayınlamaya devam etmesi, çok büyük bir takdirle izlenmektedir.

Dahası, bu sessizlik, WikiLeaks’in ortadan kaldırılmasının çok büyük sonuçları olacağına ilişkin bir bilinç yokluğundan da kaynaklanmıyor. Eğer Assange hapsedilirse ya da başına daha kötüsü gelirse, bunun, hükümet ve şirket zorbalıklarını açığa vuranlar üzerinde ürkütücü bir etkisi olacak; eleştirel yayınlara ve gazetecilere gözdağı verilecektir.

Assange konusundaki sessizlik ve dolayısıyla ona yönelik zulme suç ortaklığı, önceden kendilerini “liberal”, “solcu” ve hatta kimi durumlarda “sosyalist” gibi gösteren bir kesim içindeki şiddetli bir kaymadan kaynaklanmaktadır.

Bir Avustralya yurttaşı olan Assange, temel hakları ABD’nin, Britanya’nın ve İsveç’in aleni saldırılarına uğradığında, Avustralya hükümeti tarafından korunma hakkına sahipti.

Aralık 2010’da, Avustralya’daki medya kuruluşları, Assange’ın Britanya polisi tarafından gözaltına alınmasına öfkeyle tepki vermişti. Başbakan Julia Gillard ve onun İşçi Partisi hükümeti ise, WikiLeaks’in çalışmasını “yasadışı” olarak damgalayıp suçlamış ve ABD’nin Assange’a suçlamalar yüklemesine yardım etme teklifinde bulunmuştu.

Milyonlarca insan, Assange’ın, iddia edilen cinsel saldırılar üzerine sözde “sorulara” yanıt vermek üzere İsveç’e iade edilmesi için çıkarılan tutuklama kararını, WikiLeaks’i susturma ve editörünü ABD’ye teslim etme yönündeki siyasi güdülü bir komplo olarak görmüştü.

6 Aralık 2010’da, devlete bağlı Avustralya Yayın Kuruluşu (ABC), Gillard’a yönelik bir “Açık Mektup” yayınladı. Başlangıçta 200, ardından binlerce avukat, akademisyen, gazeteci, oyuncu, politikacı ve eski istihbarat ajanı tarafından imzalanan mektup, Gillard’ın, “Bay Assange’ın sahip olduğu hakları ve korumaları sağlayacağını açıkça belirtmesi” konusunda ısrar ediyordu.

Öne çıkan imzacılar arasında, Avustralya’daki Yeşillerin başlıca temsilcileri olan Bob Brown, Scott Ludlam ve Adam Bandt; gazeteci Antony Loewenstein; felsefe profesörü Peter Singer ve dönemin Avustralya Sendikalar Konseyi (ACTU) sekreteri Jeff Lawrence vardı.

Sonraki günlerde neler söylendiğine ilişkin sadece birkaç örnek aktaralım:

* Eski bir istihbarat ajanı ve Irak’ın “kitle imha silahları” yalanlarını açığa vuran bağımsız milletvekili Andrew Wilkie, 8 Aralık 2010’da, İşçi Partisi hükümetinin “bir Avustralya yurttaşının çıkarlarının yerine… ABD’nin çıkarlarına göre hareket etmiş” olduğunu söyledi.

* 10 Aralık’ta, Yeşillerin “solcu” senatörü Lee Rhiannon, Assange’ı savunmak için çağrısı yapılmış bir mitingde, “Gillard WikiLeaks’in faaliyetlerinin yasadışı olduğunu söylüyor ama o bize hangi yasaların çiğnendiğini söyleyemiyor.” diye konuştu. Aynı etkinlikte, sahte sol Sosyalist Alternatif’ten Pip Hinman, Avustralya hükümeti “Assange lehine sesini yükseltmeli ve serbest bırakılmasını talep etmeli” demişti.

* Avustralya gazetelerinin ve televizyon kanallarının birçoğunun editörü ve haber müdürü, 15 Aralık’ta ortak bir açıklama yayınladılar ve şunu belirttiler: “WikiLeaks’i susturmaya yönelik saldırgan girişim, resmi sızıntıları yayınlayanları kovuşturma tehdidi ve şirketlere WikiLeaks ile ticari iş yapmaya son verme baskısı, demokrasiye yönelik ciddi bir tehdittir.”

* O ay içinde, gazetecilerin sendikası Medya Eğlence ve Sanat İttifakı, Assange’a üyelik verdi. ACTU başkanı Ged Kearney, törenle, Assange’ın kartını avukatlarından birine sundu. Kearney, şunları belirtmişti: “WikiLeaks, hiçbir Avustralya yasasını çiğnememiştir ve bir Avustralya yurttaşı olarak Julian Assange, Avustralya hükümeti tarafından peşinen mahkum edilmemeli, desteklenmelidir.”

Bugün, Assange, hala medya kuruluşu WikiLeaks’in ilkeli ve cesur editörüdür. O, hiçbir suç işlemiş değil. 2012’de, İsveç’e iade edilmesini ve olası bir şekilde ABD’ye teslim edilmesini önlemek için kefalet şartlarını ihlal etmek zorunda kaldı.

ABD hükümetinin Assange’ı ifşaatçıların sızdırdığı belgeleri yayınlamaktan “casusluk” ile suçlama kararlılığı, “demokrasiye yönelik bir tehdit” olmayı sürdürmektedir.

Şimdi Liberal-Ulusal Koalisyon’un başkanlık ettiği Avustralya hükümeti, hala, bir Avustralya yurttaşının haklarının ihlal edilmesine izin veriyor ve onu bir BM kurumunun iki yıl önce “keyfi tutukluluk” ve “temel haklarının ihlali” olarak mahkum ettiği koşullarda bırakıyor.

Bununla birlikte, küresel kapitalizminin derinleşen krizinin ortasında, medya, sendikalar ve üst orta sınıf, Assange hakkında tek bir söz söylemiyor. Onlar, bunun yerine, kendi ulus devletlerini ve şirket seçkinlerini savunmakla meşguller.

Kasım 2011’de, Gillard hükümeti, Assange’ı neden bir suçlu olarak damgaladığını açığa vurdu. O, ABD’nin Çin’e karşı askeri ve stratejik Asya’ya “dönüş”ünü koşulsuz olarak onayladı; ABD deniz piyadelerinin ve uçaklarının Avustralya’nın kuzeyinde üslenmesine izin verdi.

O zamandan beri, neredeyse tüm kurumlar, ABD-Avustralya’nın, Çin’i zayıflatarak ve savaşla tehdit ederek, bölgedeki Amerikan egemenliğini sürdürme çabasının arkasında hizaya geçmiştir.

Medya, bugün, ifade özgürlüğünü savunma mücadelesine değil ama Avustralya’daki sözde “Çin etkisi”ne karşı bir kampanyaya öncülük ediyor. Medya kuruluşları, özellikle de ABC ve Fairfax Media, Avustralya’nın ABD emperyalizmi ile işbirliğine karşı çıkan, hatta bunu sorgulayan herkesi tanımlayan “Çin etkisi ajanları”na karşı bir cadı avı sürdürüyor.

Assange, yıllardır neredeyse hiç ağza alınmıyor ve alındığında da, bu, yalnızca ona ve WikiLeaks’e iftira atmak için oluyor.

Sendikalar, emperyalizm yanlısı İşçi Partisi’ne ve ABD-Avustralya ittifakına karşı çıkmak anlamına geldiği için, Assange’ı savunmayacaklar. Onların tüm faaliyetleri, bir İşçi Partisi hükümetinin yeniden seçilmesine yöneliktir. Dahası, sendikalar, işçi sınıfına karşı egemen seçkinler ile onlarca yıllık işbirliklerine yönelik muhalefeti bastırıyor ve işçilerin sosyal medya platformları üzerinden görüşlerini paylaşmasını ve bağımsız bir şekilde örgütlenmesini engelleme peşinde koşuyorlar.

Yeşiller ve sahte sol örgütler, sendikal aygıtın etrafında dönüyor; işçiler ve gençler arasındaki patlayıcı muhalefetin önüne geçmeye ve onları İşçi Partisi’ne yedeklemeye çalışıyorlar. Bu örgütler, ne Assange konusunda bir açıklama yayınladılar ne de onu savunma çağrısı yaptılar.

Dünya Troçkist hareketi DEUK’un bakış açısı, sansüre karşı ve Assange’ın özgürlüğü uğruna mücadeleyi kapsayan demokratik hakların savunusunun, dünya çapında eşitsizliğe, baskıya, sömürüye ve savaş tehlikesine karşı yükselen işçi sınıfı hareketinin gelişmesi için son derece önemli olduğudur.

DEUK’un Avustralya şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), Avustralya hükümetinin Assange’ın özgürlüğünü ve Avustralya’ya güvenle geri dönmesini sağlamak için hemen harekete geçmesini talep etmek üzere, 17 Haziran Pazar günü yerel saat ile 13.00’te, Sidney Belediye Sarayı Meydanı’nda bir gösteri örgütlüyor.

Gösteri, Assange’ı terk etmiş olan emperyalizm yanlısı siyasal, sendikal örgütlere ve medya kuruluşlarına yönelik çağrılar üzerine değil; işçi sınıfının onlardan bağımsız ve onlara karşı siyasi seferberliği üzerine inşa edilecek.

SEP, temel ve demokratik hakların tüm savunucularını 17 Haziran ile ilgili bilgiyi ülke genelindeki fabrikalarda, işyerlerinde, kampüslerde, okullarda ve sosyal medyada yaymaya çağırır.

Julian Assange’ın karşı karşıya olduğu tehlikeye yönelik sessizlik bozulmalıdır.

Loading