Arsen Çakaryan (1916–2018): Manukyan Grubu’nun direniş mücadelesi

I. Bölüm: Direniş savaşçılarının siyasi kökenleri ve askeri sicili

Manukyan Grubu’ndan hayatta kalan son kişi olan Arsen Çakaryan, 4 Ağustos 2018’de, 101 yaşında öldü. İsmini önderi Misak Manukyan’dan alan (Fransızca yazılışı Missak Manouchian) bu grup, Lev Troçki sempatizanlarını içeriyordu. Bu grup, Fransa II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgali altında olduğu sırada Stalinist Fransız Komünist Partisi’nin (PCF) denetiminde olan Keskin Nişancılar ve Partizanlar (FTP) direniş ağının Göçmen İşgücü (MOI) şubesinin en ünlü örgütüydü.

Çakaryan, Kasım 1943’te, Fransız Genel İstihbarat (RG) kurumunun komünistleri öldürmekle görevli 2. Özel Tugayı’nın düzenlediği baskınlar sırasında, tutuklanmaktan güçlükle kurtulmuştu. Gestapo, 23 tutsağın göstermelik yargılanmasının ardından, 10 Mayıs 1944’te Stuttgart’ta başı kesilen Olga Bancic dışındaki hepsini, 21 Şubat 1944’te Mont-Valérien hapishanesinde kurşuna dizdi. Fransız işbirlikçiler ve Nazi yetkililer, Mont-Valérien’deki infazların ardından, hemen her yere, Manukyan Grubu’nu Musevilerin ve yabancıların “suç ordusu” ilan eden Musevi karşıtı iğrenç “Kızıl Afiş”i yapıştırdılar.

Arsen Çakaryan (1944)

Manukyan’ın idam edilmesinden yaklaşık yetmiş beş yıl sonra, tarih, Troçki’nin Stalinizme yönelik eleştirilerini bütünüyle doğrulamış durumda. 1991’de Sovyetler Birliği’nde kapitalizmi yeniden kuracak olan Sovyet bürokrasisinin ardında hizaya geçmiş olan Avrupalı Stalinistler, II. Dünya Savaşı’nın ardından, faşist kapitalist sınıfın devrilmesini engellediler. Şimdi, Fransız burjuvazisi, Avrupa Birliği’nin (AB) ve Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un himayesi altında, işçilerin Nazi işgalinden kurtuluş sırasında kazanmış olduğu sosyal ve demokratik haklardan geriye kalanları paramparça ediyor ve neo-faşizmi canlandırıyor.

Bu, Manukyan Grubu’nun mücadelelerine ve Nazi-Vichy baskısı karşısında gösterdiği cesur örneğe yenilenmiş ve güncel bir önem kazandırmaktadır.

Çakaryan, 21 Aralık 1916’da, anne-babasının Türk yönetiminin I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirdiği Ermeni katliamının ortasında kaçtığı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Sapanca’da doğdu. Komünist bir aileden gelen Çakaryan, Genel İşçi Konfederasyonu’nun (CGT) bir üyesi olarak 1936 Fransa genel grevine katılmıştı.

O, burada, Fransa’da 6 Şubat 1934’te gerçekleşen faşist darbe girişiminin ardından Komünist Parti’ye katılmış olan Ermeni şair ve Citroën otomobil işçisi Misak Manukyan ile tanıştı. Manukyan’ın çevresinde, komünist işçilerden oluşan bir grup vardı. Bu grup, yalnızca Ermeni işçileri değil ama aynı zamanda, Mussolini ile Franco’nun faşist rejimlerine karşı savaşmış İtalyan ve İspanyol işçileri, aynı zamanda çok sayıda Polonyalı, Macaristanlı ve Romanyalı Musevi işçiyi ve genci de kapsayacak; sonunda, 100’den fazla kadını ve erkeği içerecekti.

Misak Manukyan

Manukyan Grubu, PCF’nin yetkisi altında olmakla birlikte, Stalinist politikaya eleştirel yaklaşıyordu. Grubun üyeleri, devrimci durumların, Stalinistlerin İspanya İç Savaşı’ndaki ve Fransız Genel Grevi’ndeki karşıdevrimci rolü nedeniyle boğulmasının ardından, 1939 yılındaki Stalin-Hitler Saldırmazlık Antlaşması’na karşı çıkmışlardı. Bu, Stalin’in, Hitler rejimine yönelik her türlü muhalefetten vaz geçerek SSCB’ye yönelik bir Nazi istilasını önlemeye yönelik, siyasi olarak gerici ve sonuçta başarısız bir girişimiydi.

Hepsi Stalin tarafından öldürtülecek olan Troçki’ye ve Ekim Devrimi’nin diğer Yaşlı Bolşevik önderlerine Moskova Yargılamaları ve Büyük Temizlikler sırasında yağdırılan Stalinist iftira ve yalan sağanağına rağmen, Manukyan Grubu’nda, Troçki ile yakından bağlantılı bir üye bulunuyordu.

Siyasi olarak Tarov, Manukyan Grubu’nda ise Manukyan olarak bilinen ve Misak Manukyan ile birlikte Mont-Valérien’de vurulan Arben Davityan, 1920’lerde SSCB içinde Troçki’nin önderlik ettiği Sol Muhalefet’in bir üyesiydi. O, 1917’de Bolşeviklere katılmış ve Kızıl Ordu saflarında görev almıştı. Davityan, 1925’te, Sol Muhalefet’i desteklediği için Transkafkasya Komünist Üniversitesi’nden atılmıştı.

1928’de binlerce başka Sol Muhalif ile birlikte tutuklanan, sürgüne gönderilen ve yedi yıl hapis yatan Davityan, SSCB’de tecride ve işkenceye maruz kalmıştı. 1935’te İran’a kaçan Davityan, burada, Fransızca, “Dünya Proletaryasına Kişisel Bir Çağrı”yı yazdı. İngilizcede, “Tarov, Stalin’in Hapishanelerindeki Gerçek Bolşeviklere Yönelik İşkenceyi Açığa Vuruyor” başlığıyla yayınlanan bu yazı, Stalinist rejimin o sırada dünya proletaryasından gizlemeye çalıştığı, Sol Muhalefet’e yönelik zulmü dünyanın gözleri önüne seriyordu.

Tarov, Troçki’nin onun için bir fon toplanması çağrısı yapmasının ardından, Paris’e gidebildi ve orada, Sol Muhalefet’in Troçki’nin oğlu Lev Sedov’un önderliğindeki Rusya grubuna katıldı.

Troçkistler, epey tanıtımla birlikte, Tarov’un, Moskova Yargılamaları’na yönelik Paris soruşturma komisyonuna verdiği yazılı ifadesini yayınladılar. Bununla birlikte, Sedov’un çevresine sızmış bir Stalinist gizli polis ajanı olan Marc Zborowski, Tarov’un Rus Termidorunun Hapishanelerinde başlıklı anılarının yayınlanmasını engelledi. Tarov/Manukyan, Sedov’un 1938’de Stalinistler tarafından öldürülmesinin ardından, Troçkist hareket ile bağını kesti.

Hem Çakaryan hem de Manukyan, 1940’ta, Stalin-Hitler antlaşmasının imzalanmasının ardından, PCF’nin Naziler karşısındaki tarafsızlık emrine karşı çıkarak, Fransız ordusunun yabancılardan oluşan birliklerinde Nazi istilasına karşı savaştılar. Fransa’nın yenilgisinin ardından terhis edilen Çakaryan, 1940’ların sonuna doğru Manukyan Grubu’na katıldı ve gizlice Nazi karşıtı bildiriler dağıttı.

Manukyan Grubu, Nazilerin 1941’de Sovyetler Birliği’ni istila etmesiyle ve Fransız işbirlikçi rejimin Musevilere yönelik giderek şiddetlenen ve en sonunda soykırım halini alan baskısı karşısında silaha sarılma kararı aldı. Grubun üyeleri bu kararı düşünmeden almadılar. Onlar, Fransa’daki Alman askerleri arasında, bir zamanlar Almanya Komünist Partisi’nin üyesi olan çok sayıda işçi olduğunu biliyorlardı. Yine de, pasif bir şekilde Nazilerin ölüm kamplarına sürülmeyi beklemek yerine silaha sarılmaya karar verdiler.

Ayda ortalama 15 saldırı düzenleyen ve Vichy yönetiminin Nazilerin yenilmezliğine ilişkin efsanesini sarsan Manukyan Grubu, Paris direnişindeki en aktif ve Gestapo’nun en çok korktuğu gruplardan biriydi. Grup, Temmuz 1942’den Kasım 1943’e kadar, işgal güçlerine karşı 200 operasyon (el bombası saldırıları, silahlı saldırılar, suikastlar, trenleri raydan çıkarma ve diğer sabotaj eylemleri) düzenlemişti. Bu operasyonlar, Gestapo’nun ve Fransız polisinin denetiminde bulunan işgal altındaki Paris’te, güpegündüz gerçekleştirilmişti.

Manukyan, Mayıs 1943’te FTP-MOI’de önder bir konum edinince, Çakaryan, “komandolar üçgeni”nin birinci şubesinin başına atandı. Bu, Haziran ile Eylül ayları arasında yaklaşık 115 operasyon gerçekleştirmiş bir gruptu. Manukyan Grubu, diğer FTP gruplarının büyük bir kısmını yok eden bir tutuklama dalgasının ardından, 1943 yazında Paris’te aktif direniş gerçekleştiren son gruplardan biriydi.

Grubun en dikkat çekici eylemlerinden biri, Fransız işçileri Almanya’nın savaş çabası için fabrikalarda çalışmak üzere Almanya’ya sınırdışı eden ve nefret edilen Zorunlu Çalışma Hizmeti’nin (STO) istek talep kurumunun başındaki SS Generali Julius Ritter’in 28 Eylül 1943’te öldürülmesi idi.

Çakaryan, Kasım 1943’te, Fransız polisi içindeki sempatizanların desteği sayesinde tutuklanmaktan kurtuldu ve Mayıs 1944’te, Paris bölgesinden Bordeaux’ya çıkarıldı. O, Haziran 1944’te, Orléans bölgesindeki Lorris maquise (kırsal direniş milisi) katıldı ve Montargis’in ele geçirilmesinde yer aldı.

Manukyan Grubu’ndan hayatta kalanlar, PCF’nin Troçkizm karşıtı politikası doğrultusunda, Fransa’nın ve Avrupa’nın kapitalist egemenlikten kurtuluşu yönünde ilerlemediler ve egemen sınıfın suçlarını örtbas eden savaş sonrası kapitalist bir yönetimin kuruluşuna dahil oldular. Savaşın sonunda, Çakaryan, bir subay rütbesi ve çeşitli madalyalar aldı. O, daha sonra, bir yandan Fransa Savunma Bakanlığı için bir araştırmacı olarak çalışırken, eski işi olan terziliğe geri döndü.

Devam edecek

* * *

Başka okumalar:
Tarov Reveals Torture of Real Bolsheviks in Stalin’s Prisons
[Tarov, Stalin’in Hapishanelerindeki Gerçek Bolşeviklere Yönelik İşkenceyi Açığa Vuruyor]

[4 Ağustos 1935]

Increasing Oppression the Path of Bureaucracy: Leon Trotsky Analyses the Revelations of the Bolshevik Tarov
[Bürokrasinin Giderek Artan Zulmü: Lev Troçki, Bolşevik Tarov’un İfşaatlarını Çözümlüyor]

[6 Eylül 1935]

Loading