Trump, ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Güçler antlaşmasından çekileceğini açıkladı

Cumartesi günü Nevada’daki bir kampanya mitinginde konuşan ABD Başkanı Donald Trump, Washington’ın, 1987’de yapılan Orta Menzilli Nükleer Güçler (INF) antlaşmasını tanımayacağını ve orta menzilli nükleer füzeler geliştireceğini söyledi. Trump, “Bu silahları geliştirmemiz gerekecek. Anlaşmayı sona erdirip çekileceğiz.” dedi.

Washington, bu kararla, Soğuk Savaş’tan çıkan tüm nükleer silah denetleme çerçevesini ıskartaya çıkarıyor. 2001’de, Washington, düşman balistik füzeleri vurup düşürmek için bir “Yıldız Savaşları” anti-balistik füze sistemi üzerinde çalışmaya başlayabilmek amacıyla, 1972 tarihli Anti-Balistik Füze (ABM) antlaşmasını reddetmişti. Şimdi o, ABD’nin ya da Rusya’nın 500-5.500 kilometre menzilli nükleer füzeler üretmesini ve geliştirmesini yasaklayan 1987 antlaşmasını ıskartaya çıkarıyor. 1972’den beri ilk kez, büyük güçlerin nükleer silah geliştirmesini sınırlayan hiçbir anlaşma olmayacak.

Washington, saldırgan bir şekilde, önce kendi silah görüş alanlarının içinde Rusya ve Çin ile bir nükleer silahlanma yarışını canlandırıyor; bu, Avrupa ve Doğu Asya genelinde arttırılmış füze konuşlanmalarını kışkırtacaktır. Bu durum, büyük güçler arasında yakın ve artan bir nükleer savaş riskine işaret ediyor.

Trump, INF antlaşmasını rafa kaldırma kararından Moskova’yı ve Pekin’i sorumlu tuttu: “Rusya anlaşmayı ihlal ediyor. Onlar bunu uzun yıllardır ihlal ediyor ve Başkan Obama bunu neden görüşmedi ya da [anlaşmadan] çekilmedi, bilmiyorum. … Rusya ve Çin, hepsi bize gelip, ‘Akıllı olalım ve hiçbirimiz bu silahları geliştirmeyelim’ diyor ama Rusya geliştiriyorsa, Çin geliştiriyorsa ve biz anlaşmaya bağlı kalıyorsak, bu kabul edilemez. Bizim ordumuza sunmak için muazzam miktarda paramız var.”

Moskova, Trump’ın açıklamasını, Rusya’ya karşı “şantaj” olarak kınadı. Dışişleri Bakanı Yardımcısı Sergey Ryabkov, TASS’a şunları söyledi: “İlk bakışta, görünüşe göre, INF Antlaşması’nın, ABD’nin askeri alanda tam egemenliği yönündeki çizgiyi izlemekte sorunlar yarattığını söyleyebilirim… Bu, eminim ki, uluslararası toplum tarafından sadece anlaşılmakla kalmayıp dünya toplumunun tüm üyelerinin ciddi kınamalarını harekete geçirecek çok tehlikeli bir adım.”

Ryabkov, bunu, INF antlaşmasını çöpe atmayı destekleyen ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile görüşeceğini söyledi. Bolton, 21 Ekim’de, 22’sinden itibaren iki gün sürecek görüşmeler için Moskova’ya gitti.

Trump’ın, kararından Moskova’yı ve Pekin’i sorumlu tutma girişimi, açık bir siyasi sahtekarlıktır. Washinton’ın nükleer silah denetimi antlaşmalarını tanımaması, Stalinistlerin Sovyetler Birliği’ni dağıtmasının ardından, dünya sahnesinde hız kazanan ekonomik gerilemesinin etkilerini dengelemek için ABD’nin askeri üstünlüğünden yararlanmayı amaçlayan uzun süreli, saldırgan bir dış politikanın parçasıdır. 2001’de ABM antlaşmasının reddedilmesi, Bush yönetiminin, Avrasya’ya hakim olmak için, 2001’deki Afganistan ve 2003’teki Irak yasadışı işgallerini kapsayan savaşlara yönelmesinin parçasıydı.

Barack Obama’nın ilk döneminde Çin’in üstüne gitmek için bir “Asya’ya dönüş”e girişirken Libya’da ve Suriye’de savaşlar başlatan Demokratik Parti, bu politikayı tırmandırdı. Obama, ikinci döneminde, Avrupalı müttefikleri ile beraber, Ukrayna’da, Rusya yanlısı hükümeti deviren ve Doğu Avrupa’da Rusya ile topyekün bir askeri cepheleşme kışkırtan aşırı sağcı darbeyi destekledi. Washington ve Avrupalı müttefikleri, Rusya’nın sınırlarına on binlerce asker konuşlandırdılar.

Ukrayna’daki darbe ve Washington ile Avrupalı emperyalist güçlerin bunun sonucunda Doğu Avrupa’da giriştiği askeri tırmanma, dünyayı nükleer savaş yoluna soktu. NATO’nun Rusya’ya karşı askeri yığınağının ortasında, Washington, ilk kez Temmuz 2014’te, Moskova’nın INF antlaşmasını ihlal eden karadan fırlatılan bir güdümlü füze geliştirdiğini iddia etti. En son, 2 Ekim’de, ABD’nin NATO Temsilcisi Kay Bailey Hutchison, Rusya’yı tekrar INF antlaşmasını ihlal etmekle kınamasının ardından, bu füzeleri “imha etmek” için Rusya’yı bombalama tehdidinde bulunma biçimindeki olağanüstü adımı attı.

Washington’ın INF antlaşmasını ıskartaya çıkarma kararını yönlendiren, Rusya’nın değil ABD’nin saldırganlığıdır. Gerçekte, ABD ordusunun ve dış politika kurumunun güçlü hizipleri, yıllardır, Rusya’dan dolayı değil ama Çin’i tehdit etmek için, INF antlaşmasını ıskartaya çıkarma kampanyası yürütüyordu.

Obama’nın 2011’de “Asya’ya dönüş”ü başlatmasından sonra, Pekin, Washington’ı onları Çin’e saldırmakta kullanmaktan caydırmak için, ABD’nin Batı Pasifik’teki uçak gemilerini ve askeri üslerini vurma kapasitesine sahip orta menzilli füzeler geliştirmeye çalıştı. Bölgedeki güç dengesi her zamankinden daha çok Çin lehine kayarken, Rusya ile gerilimleri Çin’i hedef almak için tasarlanmış bir politikanın kılıfı olarak kullanan ABD egemen seçkinleri içindeki sesler, INF antlaşmasını ıskartaya çıkarma çağrısı yapmaya başladılar.

2014’te, National Interest dergisi, “Çin’in Füze Güçleri Büyüyor: INF Antlaşması’nı Değiştirmenin Zamanı Değil Mi?” başlıklı bir makale yayınladı. Dergi, “ileri üslerdeki füze güçleri, Batı Pasifik’te gelişen operasyonal sorunlara kısmı bir çözüm olabilir” diye yazıyordu. Ancak, INF antlaşması, Washington’ın ve Moskova’nın, Pentagon’un Çin’i hedef almak için Batı Pasifik’e konuşlandıracağı türde füzelere sahip olmasını yasaklıyordu. Bu yüzden, yazı, “Washington, Pekin’e karşı uzun vadeli askeri duruşunu geliştirmek için Moskova ile mevcut gerilimleri nasıl sonuna kadar kullanabilir? Bir seçenek, INF’yi feshetmektir.” diye ekliyordu.

Yakın dönemde ABD Pasifik Filosu’nun komutanı olarak emekliye ayrılan Amiral Harry Harris, INF antlaşmasının yeniden görüşülmesinin ya da ıskartaya çıkartılmasının saldırgan bir savunucusu haline gelmişti. Harris, geçtiğimiz yıl, INF antlaşması “bizim Çin’in ve diğer ülkelerin güdümlü füzelerine, kara konuşlu füzelerine karşı koyma becerimizi” sınırladığı için, silah denetimini “sorunlu” bulduğunu söylemişti.

Bu Mart ayında ABD Senatosu önünde ifade veren Harris, INF antlaşmasını rafa kaldırmanın, ABD’nin Pasifik Okyanusu’nda tam askeri egemenliğini yeniden kurmaya çalışmasında son derece önemli olduğunu netleştirdi. O, şunları söyledi: “Çin konusunda, bugün, Çin’in bizim batı Pasifik’teki üslenmemizi ve gemilerimizi tehdit eden kara konuşlu füze sistemlerine sahip olması bakımından, dezavantajlı durumdayız. Bizim, diğer şeylerin yanı sıra, INF antlaşmasına … sımsıkı bağlı olmamız nedeniyle, Çin’i tehdit edebilecek bir kara konuşlu kapasitemiz yok.”

Washington’ın, küresel askeri egemenliğini sürdürme peşinde koşmak için nükleer silah denetimini reddetmesi, Amerikan ve dünya işçi sınıfına yönelik bir uyarıdır.

2014’te nükleer silahlarını modernize etmeye 1 trilyon dolar harcamayı taahhüt eden Washington başta olmak üzere, büyük güçlerin füze ve nükleer savaş başlığı cephaneliklerine devasa miktarlarda harcama yapma sözü vermeleri nedeniyle, muazzam toplumsal kaynaklar bir nükleer savaş koşullarını yaratmaya heba ediliyor. Tüm dünyada hükümetler, bu çılgın politikanın bedelini, kemer sıkma ve yaşam standartlarına yönelik saldırılar yoluyla işçilere ödetmeye kararlılar.

İşçi sınıfına dayanan savaş karşıtı bir hareketin inşası, nesnel olarak, nükleer bir çatışma ile sonuçlanabilecek savaşlar tehlikesinin hızla gelişmesinin gündeme getirdiği son derece önemli bir gerekliliktir.

Loading