Perspektif

SEP 2023 Yaz Okulu Açılış Raporu

Emperyalist Savaş ve Sosyalist Devrim Çağında Lev Troçki ve Sosyalizm Mücadelesi

Aşağıdaki metin, Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Ulusal Başkanı ve Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North tarafından, 30 Temmuz – 4 Ağustos 2023 tarihleri arasında düzenlenen SEP Yaz Okulu’nda sunulan açılış raporudur.

1. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin 2023 Uluslararası Yaz Okulu’nu açarken, öncelikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki SEP ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi adına, Wije Dias yoldaşın yaşamını saygıyla anmak istiyorum. Kendisi bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce, 27 Temmuz 2022’de, 80 yaşında hayatını kaybetti. Ömrünün 60 yılından fazlası Sri Lanka’da ve uluslararası alanda Troçkist hareketin inşasına adanmıştı. Wije yoldaş, yaşamının son 35 yılında, DEUK’un Sri Lanka şubesinin genel sekreterliği görevini yürüttü. Yaşamının son gününe kadar, Sri Lanka şubesinin çalışmalarına ve işçi sınıfının mücadelelerine derinlemesine katılmaya devam etti.

2. Wije yoldaşın yaşamının tam olarak incelenmesi, bir bireyin biyografisinden daha fazlasını gerektirir. Bu inceleme, Sri Lanka işçi sınıfının ve dünya Troçkist hareketinin modern tarihini de kapsamak zorundadır. Wije, Lanka Sama Samaja Partisi’nin (LSSP) gençlik hareketinin bir üyesi olarak Troçkist oldu. LSSP, Troçkizm uğruna onlarca yıllık mücadelesi temelinde Seylan işçi sınıfının kitlesel devrimci partisi olarak gelişmişti. Ancak LSSP, Haziran 1964’te, Troçkizmin devrimci sosyalist programını reddetti ve Başbakan Bandaranaike liderliğindeki burjuva SLFP ile bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu, Pabloculuğun zararlı etkisinin yanı sıra LSSP’nin on yıldır devam eden ve giderek daha belirgin hale gelen parlamenter oportünizme uyumunun bir sonucuydu.

Wije Dias 2018 yılında Kolombo'da düzenlenen Dördüncü Enternasyonal'in 80. yıldönümü toplantısında konuşurken

3. Wije yoldaş, bu ihanete karşı çıkan ve LSSP oportünistlerine karşı amansız bir mücadele içinde Sri Lanka’daki Troçkist hareketi yeniden inşa etmeye koyulan, ilkeli ve cesur genç devrimcilerden oluşan dikkate değer bir kuşağın ön saflarında yer aldı. Gerry Healy’nin Haziran 1964’te Kolombo’ya yaptığı gezi sonucunda, Wije ve koalisyonun diğer muhalifleri, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ile temas kurdular. Healy ile yapılan görüşmeler ve DEUK’un koalisyonu kınayan açıklamaları, LSSP’nin ihanetini, Pablocu revizyonizme karşı 1953’e kadar uzanan mücadelenin daha geniş ve esas uluslararası bağlamına yerleştirdi.

4. Sri Lanka’daki tarihi olayların Amerika Birleşik Devletleri’nde Troçkizmin gelişimi üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Eylül 1964’te Sosyalist İşçi Partisi’nden (SWP) ihraç edilmelerine ve Dördüncü Enternasyonal İçin Amerikan Komitesi’nin kurulmasına yol açan şeyin, Uluslararası Komite’nin Amerikalı destekçilerinin Sri Lanka’da LSSP’nin ihanetine verdikleri ilkeli tepki olması, ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi için her zaman bir gurur kaynağı olmuştur. İki yıl sonra, Kasım 1966’da, İşçiler Birliği, DEUK’un sempatizan şubesi olarak kuruldu. 1968 yılında, uzun bir siyasi netleşme döneminin ardından, Sri Lanka’da Devrimci Komünist Birlik (RCL) kuruldu. Keerthi Balasuriya yoldaş bu örgütün ilk genel sekreteri seçildi ve 18 Aralık 1987’de, 39 yaşındaki vakitsiz ölümüne kadar bu görevi sürdürdü. Keerthi yoldaşın WRP Troçkizme Nasıl İhanet Etti’nin yazımında bana sadece yardımcı olmakla kalmadığını da parantez içinde eklemek isterim. O, kelimenin tam anlamıyla bu belgenin eş yazarıydı.

Keerthi Balasuriya ve David North, Eylül 1986

5. Wije yoldaş, RCL’nin kuruluşundan bu yana örgütün liderliğinde merkezi bir rol oynamıştı. Wije, parlak ve henüz çok genç olan liderinin ani ve beklenmedik kaybı üzerine RCL’nin karşı karşıya kaldığı olağanüstü zor durumda genel sekreterlik görevini üstlendi. Bu sorumluluğu kabul ettiği sırada iç savaş devam ediyor ve JVP’nin gerici Sinhala şovenistleri RCL’ye terörist saldırılar düzenleyerek üyelerini öldürüyordu. Wije’nin sağlam ve kararlı liderliği Devrimci Komünist Birlik üyelerini bir araya getirdi.

6. Wije’nin öne çıkan özellikleri, sınırsız ve sarsılmaz kişisel cesareti ve siyasi ilkelere yılmaz bağlılığıydı. Bu, onun varlığı karşısında oportünizmlerinden utanç duymaktan kendilerini alamayan siyasi muhalifleri tarafından bile kabul edilmiştir.

7. Wije, saygı duyulan biri değildi yalnızca. Aynı zamanda sevilen biriydi. Benim de gözlemleme şansına sahip olduğum bir olayda, Sinhala kökenli Wije yoldaş, Kolombo’daki bir Tamil mahallesinde düzenlenen bir sosyal etkinliğe onur konuğu olarak davet edilmişti. İç savaş hâlâ devam ediyordu. Ancak Tamil toplumu SEP’in bu ırkçı savaşa karşı uzlaşmaz muhalefetinin farkındaydı. Wije yoldaş salona girdiğinde, büyük bir alkış koptu. O, Sri Lanka’daki tüm etnik ve dini topluluklardan işçi sınıfını temsil eden tek partinin lideri olarak görülüyordu.

8. Wije Dias yoldaş DEUK içinde büyük bir otoriteye sahipti. Katıldığı tüm tartışmalarda, onun engin deneyimine, tarafsızlığına ve bilgisine güvenebiliyor ve aynı zamanda dikkate değer mizah anlayışıyla neşelenebiliyorduk. Wije, Uluslararası Komite’nin tarihine geçmiştir ve oluşturduğu örnek, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi kadroları için daima bir ilham kaynağı olarak kalacaktır. Sosyalizm mücadelesine ve uluslararası işçi sınıfının zaferine yaptığı büyük katkıların onuruna, bu okulu Wije Dias yoldaşın yaşamına ve anısına adıyoruz. Şimdi bir dakikalık saygı duruşunda bulunacağız.

9. Ben de dünyanın dört bir yanından gelen yoldaşlarımıza özel selamlarımı iletmek istiyorum. Uluslararası ölçekte bir yaz okulu düzenlemek, hareketimizin tarihine yönelik bu önemli inceleme çalışmasına katılmak isteyen birçok yoldaşın gecenin bir yarısında ve bunun yarattığı fiziksel güçlüklere rağmen bu okula katılmasını gerektiriyor. Onların katılımına büyük değer veriyor ve bunu takdir ediyoruz. Bu konferans sırasında açıklayacağım gibi, 1985-86 bölünmesinden doğan en büyük başarılardan biri, hareketimizde gerçek devrimci enternasyonalizmin yeniden kurulmasıydı.

10. İki gözlem daha: Birincisi, çeviri süreciyle ilgili. Andrea yoldaş çok uzun, karmaşık ve çok sayıda yan cümlecik içeren cümlelere karşı uyarıda bulunurken, konuşmamın taslağını gözden geçirmiş olabileceği hissine kapıldım. Şimdiden özür dilerim.

11. Bu tür toplantılardaki çevirilerin tarihine gelince, uzun yıllar önce, tam olarak 1975’te, 1922’de Komintern’in Dördüncü Kongresi’ne katılmış bir devrimcinin bana anlattığı bir hikâyeyi hatırlıyorum. Bu kişi, 1919 yılında Amerikan Komünist Partisi’nin kurucularından biri olan ve daha sonra 1928 yılında Troçkist hareketin, o zamanki adıyla Amerika Komünist Birliği’nin kurucularından Arne Swabeck’ti. O sırada 85 yaşındaydı, sağlığı mükemmeldi ve halen 1907’ye kadar uzanan şaşırtıcı bir hafızaya sahipti. Danimarka’dan Almanya’ya geçerken, Almanya’daki ilk kitlesel mitinglerden birine nasıl katıldığını bana anlattı. Rosa Luxemburg’un konuşma yaptığı bir 1 Mayıs mitingiydi bu. Danimarkalı aksanıyla “[Rosa] Çok iyi bir konuşmacıydı,” demişti.

12. Ama sonra bana 1922’de yaşadığı deneyimi anlattı. Çok iyi hatırladığım iki özel anekdot vardı. Birincisi Lenin’in yaptığı bir konuşmayı anlatmasıydı. Herkes Lenin’in daha önce felç geçirdiğinin farkındaydı ve Lenin’in sağlık durumu hakkında büyük bir endişe vardı. Fakat o, kürsüye çıkıp mükemmel bir konuşma yapmıştı. Tüm yabancı delegeler konuşmadan büyük güç almıştı. Swabeck de yanında oturan bir Rus delegeye dönerek “Muhteşem bir konuşmaydı,” demişti. Rus delege ise “Evet ama İlyiç’i bir de felç geçirmeden önce görmeliydiniz,” diyordu.

Lev Troçki

13. Doğrudan çeviri sorunuyla ilgili ikinci bir anekdot daha vardı ve bu sefer Troçki sahneye çıkıyordu. Konuşacağı zaman büyük bir heyecan yaşanır ve uzun süre alkışlanır. Ancak Troçki, konuşmaya bir özürle başlayarak, tüm notlarını Almanca hazırladığını söyler. Almanca, deyim yerindeyse, Komünist Enternasyonal’in yarı resmi diliydi. Ve bu nedenle Almanca konuşacağını söyler. Bu noktada Fransız delegelerden bir protesto gelir: “Troçki yoldaş, bu hiç adil değil. Çeviri çok iyi değil. Raporunuzu takip etmek zor olacak,” derler. Bunun üzerine Troçki Fransızca olarak şunları söyler: “Yoldaşlar, bu sorunu anlıyorum. Almanca sunumumu tamamladıktan sonra başka bir odaya geçeceğiz ve raporumu Fransızca olarak tekrarlayacağım.” Bu noktada Rus delegeler bağırmaya başlar: “Tavariş Trotskiy, Lev Davidoviç, bu haksızlık. Eğer önce Almanca sonra Fransızca konuşacaksanız, Rusça da konuşmalısınız.” Troçki bunu, “Evet yoldaşlar, Fransız delegelere konuşmamı bitirdiğimde başka bir yerde toplanacağız ve raporumu Rusça sunacağım,” diye yanıtlar. Troçki üç saat boyunca Almanca konuşur. Daha sonra raporunu Fransızca ve ardından Rusça sunar. Swabeck günün geç saatlerinde Komintern oturumlarının yapıldığı binadan çıkarken Troçki’nin Rus delegelerle yaptığı toplantıdan çıktığını gördüğünü hatırlıyordu. Toplam dokuz saat boyunca konuşmuştu. Swabeck bu olayı sanki önceki gün olmuş gibi hatırlıyordu.

14. Troçki, hareketin tarihinde gerçekten olağanüstü bir figürdü ve o noktada şunu kavramak zordu: Bolşevik Parti içinde patlak verip onun iktidarı kaybetmesiyle sonuçlanacak mücadeleye sadece aylar kalmıştı. Bugün, Yapay Zekâ’nın olanaklarını kullanarak ve bu fırsattan yararlanarak, dünyanın dört bir yanından bu okula katılan tüm yoldaşlar tarafından kolaylıkla takip edileceğini umduğumuz konferanslar verebiliyoruz.

15. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin son yüz yüze yaz okulu, Sars-CoV-2 pandemisinin patlak vermesinden sadece aylar önce, 21 Temmuz – 28 Temmuz 2019 tarihleri arasında düzenlenmişti. Okul, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Şubat 1986’da İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) ile yaşanan bölünmenin ardından perspektif ve programının gelişiminin incelenmesine ayrılmıştı. Bu bölünme, DEUK içinde üç yıl boyunca devam eden uzun süreli bir çatışmanın sonucuydu.

16. Ekim 1982’de, İşçiler Birliği’nin önderliği, Gerry Healy, Cliff Slaughter, Michael Banda ve WRP Siyasi Komitesi’ni, Britanya şubesinin Marksizmin felsefi temellerini çarpıtması ve sürekli devrim programını savunmaktan geri çekilmesi ile ilgili önemli farklılıklar konusunda bilgilendirmişti.

17. Britanya’daki liderler, İşçiler Birliği tarafından gündeme getirilen farklılıkların kapsamlı bir şekilde tartışılmasını organize etme yönündeki ilk sözlerinden döndüler ve bunun yerine Aralık 1982’de Amerikan şubesinin eleştirilerini geri çekmemesi halinde derhal bölünmeye gitme tehdidine başvurdular. Uluslararası Komite’nin ortaya konan farklılıkların varlığından tamamen habersiz olduğu koşullar altında, eleştiriler geri çekildi.

18. Bununla birlikte, WRP’nin hatalarını düzeltmedeki başarısızlığı ve Pablocu siyaseti giderek daha açık bir şekilde benimsemesi (bu, Cliff Slaughter’ın Kasım 1983’te işçi sınıfının siyasi bağımsızlığına yaptığımız “çok ağır vurgu”yu eleştirmesinde ve WRP’nin Ortadoğu’daki gerici burjuva hükümetleri sınırsızca yüceltmesinde örnekleniyordu), İşçiler Birliği’ni, Ocak 1984’te, Britanya şubesinin siyasi yöneliminin ve Uluslararası Komite’nin dünya perspektifinin tartışılması talebini yeniden gündeme getirmeye zorladı.

19. WRP bir kez daha siyasi meselelerin düzgün bir şekilde tartışılmasını sabote etmek için harekete geçti. Unutmayın, internetin, e-postanın, belgelerin kolay ve anında iletilmesinin söz konusu olmadığı bir dönemdi bu. Böylece, İşçiler Birliği’nin önde gelen üyeleri Şubat 1984’te Londra’ya vardıklarında, Sri Lanka ve Avustralya şubelerinin DEUK toplantısından haberdar edilmediğini öğrendiler. Onların delegeleri yoktu. İşçiler Birliği tarafından WRP’nin Pabloculuğa teslim oluşuna ilişkin hazırlanan kapsamlı analiz, bir kez daha, derhal bölünme tehditleriyle karşılandı. Eleştirilerinin içeriğinin ve hatta varlığının dünya hareketinin çeşitli şubeleri tarafından bilinmediği koşullarda, Uluslararası Komite ile erken bir örgütsel kopuştan kaçınmaya kararlı olan İşçiler Birliği, WRP’ye yönelik eleştirilerini bir kez daha geri çekti.

20. Ne var ki, Temmuz 1985’te WRP içinde patlak veren kriz, Uluslararası Komite’den gizlenemezdi. İşçiler Birliği tarafından 1982 ile 1984 yılları arasında yapılan ve sonunda WRP ve DEUK içinde dolaşıma giren kapsamlı ve belgelenmiş eleştiriler, Britanya şubesi içindeki yıkıcı örgütsel krizin altında yatan oportünist politikaların ve Troçkizmden geri çekilmenin analizini sağlamıştı.

21. 1985’in Ekim ile Aralık ayları arasında, öğretiye bağlı Troçkistler, Uluslararası Komite’nin tam kontrolünü yeniden sağladılar. Britanya şubesinin DEUK üyeliği askıya alınmıştı. Üyeliğe tekrar kabulü için, Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinden ve Sol Muhalefet’in Ekim 1923’teki kuruluşundan bu yana geliştirilip savunulduğu biçimiyle Leninizmin ve Troçkizmin temel ilkelerine yeniden ve açıkça bağlılık göstermesi şartı getirilmişti.

22. WRP bu şartlara uymadı ve 8 Şubat 1986’da, Uluslararası Komite’yi destekleyen –ve aslında meşru parti üyelerinin çoğunluğunu oluşturan– WRP üyelerinin Slaughter tarafından çağrılan polis tarafından salona girmelerinin engellendiği düzmece bir kongre ile Uluslararası Komite’den ayrıldı. Bu bölünme Cliff Slaughter ve Michael Banda tarafından, Banda’nın kaleme aldığı “Uluslararası Komite’nin Hemen Gömülmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in İnşa Edilmesi İçin 27 Gerekçe” başlıklı bir belge temelinde gerçekleştirilmişti. Belgenin başlığı ironikti, zira Banda Dördüncü Enternasyonal’in inşası için tek bir neden bile göstermemişti.

23. DEUK’un öngörmüş olduğu gibi, bu rezil belgeye bağlı kalanların neredeyse tamamı, kısa süre içinde Troçkizmi ve sosyalist devrim programıyla her türlü siyasi ilişkiyi reddetti. Birçoğu Stalinizme geri döndü ve diğerleri, Yugoslavya’nın yıkılmasını izleyen iç savaş sırasında Bosna’daki NATO askeri operasyonlarının suç ortağı oldular. Açıktan antikomünist ve emperyalizmin ajanı oldular.

24. Bu haftanın ilerleyen günlerindeki üç konferansta daha ayrıntılı incelenecek olan bu mücadele, sonuçları ve etkisi bakımından Dördüncü Enternasyonal tarihindeki en önemli olaylar arasındadır. Bu mücadele; Troçkist hareketin yok olmasını engellemiştir, Marksizmin rönesansının ve Uluslararası Komite’nin teorik, siyasi ve örgütsel çalışmalarında muazzam bir gelişmenin koşullarını yaratmıştır.

25. Bu bölünme, 2019 okulundan sonra Dördüncü Enternasyonal’in tarihinin daha geniş bağlamına yerleştirildi. Açılış raporunda, Troçkist hareketin tarihinde beş farklı evre ya da aşama tespit edilmişti.

26. İlk aşama, 1923’te Sol Muhalefet’in kuruluşundan 1938’de Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşuna kadar 15 yıllık bir dönemi kapsıyordu. Bu dönem, Troçkizmin Stalinizme karşı mücadelesinin tüm seyrini belirleyen ve Dördüncü Enternasyonal’in programının ve perspektifinin temelini oluşturan kritik tarihsel olayları ve stratejik deneyimleri kapsıyordu. Uluslararası işçi sınıfının en büyük yenilgilerine ve Marksist kadroların büyük bir kısmının fiziksel olarak yok edilmesine tanık olunan bu trajik dönemin temel dersleri, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesine yazdığı açılış cümlesinde özetlenmişti: “Bir bütün olarak dünya siyasi durumu, en çok, proletaryanın tarihsel önderlik krizi eliyle nitelenmektedir.”

27. İkinci aşama, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşundan Uluslararası Sekreterlik’in Pablocu önderliği ile yaşanan bölünmeye ve 70 yıl önce, Kasım 1953’te, Uluslararası Komite’nin kurulmasına kadarki 15 yıllık dönemi kapsıyordu. Bu aşama, 2019’da açıkladığımız gibi, “Troçki’nin öldürülmesini, II. Dünya Savaşı’nın tamamını, Doğu Avrupa’da Stalinist rejimlerin kurulmasını, Batı Avrupa’da ve Japonya’da kapitalizmin yeniden istikrara kavuşturulmasını, Soğuk Savaş’ın başlamasını, Çin Devrimi’nin zaferini, Kore Savaşı’nın patlak vermesini ve Stalin’in ölümünü” kapsamaktadır.

James P. Cannon (ortada) ve Max Eastman (solda) Bill Haywood ile birlikte Moskova'da, 1922.

28. Dördüncü Enternasyonal’in üçüncü aşaması, Uluslararası Komite içindeki –Uluslararası Komite dışında bir Dördüncü Enternasyonal söz konusu değildir– 33 yıllık mücadeleyi kapsıyordu. Bu aşama, James P. Cannon’ın Dünya Troçkist Hareketine Açık Mektup’unun yayımlanmasıyla başlamış, Aralık 1985’te WRP’nin üyeliğinin askıya alınması ve Şubat 1986’da ulusal oportünist döneklerle yaşanan nihai kopuşla sonuçlanmıştı. Bu, Uluslararası Komite içinde uzun süreli bir iç savaş olarak nitelendirdiğimiz, DEUK’un hem dışındaki hem de içindeki Pablocu eğilimlerle bir dizi yoğun siyasi çatışmanın damgasını vurduğu bir dönemdi. Raporda şöyle açıklamıştık:

Uluslararası Komite, işçi sınıfının güçlü kitlesel hareketlerinin nesnel olarak sosyalist devrim olasılığını gündeme getirdiği bu patlayıcı dönem boyunca, yalnızca Stalinist ve sosyal demokrat partilerin, sendikaların ve onlarla ilişkili örgütlerin aralıksız basıncıyla başa çıkmak zorunda kalmadı. Söz konusu bürokrasilerle ittifak halindeki Pablocu örgütlerin yanı sıra, küçük burjuva radikallerinden ve Troçkizm karşıtı aydınlardan oluşan geniş bir tabaka, Marksist teoriye ve Dördüncü Enternasyonal’in ilkelerine yönelik amansız tahrifatları sonu gelmeyen bir dizi siyasi ve örgütsel provokasyonla birleştirerek Uluslararası Komite’yi yalıtmaya uğraştı.

29. Parantez içinde belirtmek gerekirse, bu hafta yapılacak sunumlar, Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki bu üçüncü aşamaya odaklanarak İşçiler Birliği’nin ABD’deki Troçkist kadroların önemli ölçüde gelişmesine ve WRP’nin oportünist çizgisine karşı çıkmasına yol açan can alıcı deneyimlerini –özellikle Wohlforth ile yolların ayrılmasını, Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturmasının başlatılmasını ve partinin sınıf mücadelesine müdahalelerini– içerecektir. 2019’da vurguladığımız gibi:

İşçiler Birliği’nin siyasi tarihi ve teorik-siyasi çalışması, Troçkist hareketin tarihi ve ilkeleri ile aşılanmış önderliğini, nesnel ekonomik süreçler ve siyasi olaylar konusunda hassaslaştırmıştı. Bu, WRP’nin izlediği yol hakkında siyasi hoşnutsuzluğa ve anlaşmazlığa yol açtı.

30. Dördüncü Enternasyonal tarihinin dördüncü aşaması, Şubat 1986’da WRP ile yaşanan bölünmeyle, yani oportünistlerin kesin yenilgisiyle ve Uluslararası Komite içinde Troçkistlerin siyasi otoritesinin kurulmasıyla başladı. Bunun böyle olduğu, daha önce vurguladığım gibi, nihayet Pabloculuğun yıkıcı etkisinden ve entrikalarından kurtulan DEUK’un olağanüstü gelişimiyle doğrulandı. Bu dönemin en kritik başarısı, bir dünya perspektifinin geliştirilmesiydi. Bu, Uluslararası Komite’nin siyasi olarak birleşik bir uluslararası pratiği, ekonomik yaşamın nesnel küreselleşmesi ve bunun uluslararası sınıf mücadelesinin gelişimi üzerindeki etkileri ile uyumlu hale getirmesini sağladı.

31. 1985-86 bölünmesinin ardından DEUK şubeleri arasında gelişen yoğun etkileşimi açıklarken, 25 Haziran 1989’da Detroit’teki üye toplantısında verdiğim rapora atıfta bulunmuştum. O raporda şöyle diyordum:

Bu uluslararası işbirliğinin kapsamı, onun her şubenin pratik çalışmasının neredeyse her yönü üzerindeki doğrudan etkisi, DEUK’un ve şubelerinin karakterini derinden ve olumlu bir şekilde değiştirmiştir. Şubeler, siyasi ve pratik açıdan herhangi bir şekilde anlamlı bağımsız oluşumlar olarak var olmaya son veriyorlar. DEUK içinde, ortak bir siyasi program temeli üzerinde, bütün şubeleri kaynaştıran karmaşık bir ilişkiler ağı ortaya çıkmıştır. Yani, DEUK’un şubeleri, tek bir siyasi organizmanın bileşik ve birbirine bağlı parçalarını oluşturmaktadır. Bu ilişkinin herhangi bir şekilde kopmasının, ilgili şube içinde yıkıcı etkileri olacaktır. Artık her şube, varlığı için, hem ideolojik hem pratik olarak bu uluslararası ortak çalışmaya ve işbirliğine bağımlı hale gelmiştir.

32. Uluslararası Komite’nin kaydettiği ilerlemeler yalnızca kadrolarının öznel iradesinin ve siyasi samimiyetinin ürünü değildi ve olamazdı da. Uluslararası Komite’nin gelişiminin temelinde, dünya ölçeğinde sosyoekonomik koşullarda ve bunların siyasi yapı ve ilişkilere yansımasında meydana gelen köklü değişiklikler yatıyordu. Troçkist hareket içindeki önemli gelişmelerin –özellikle de parti içi mücadelenin yoğun olduğu dönemlerin– dünya siyasetindeki kritik dönüm noktalarının bir öngörüsü ya da sonucu olarak ortaya çıktığını sık sık belirtiriz.

33. Sosyalist İşçi Partisi içindeki 1939-40 hizip mücadelesi, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neredeyse anında bir yanıt olarak gelişti. Kasım 1953’teki bölünmeye, Stalin’in sekiz ay önce, Kremlin ve dünya Stalinist hareketi içinde sonu gelmeyen bir dizi krizi harekete geçiren ölümü hız kazandırdı. Bu aynı zamanda, siyasi olarak bağımsız ve devrimci bir toplumsal güç olarak işçi sınıfı hareketine karşı gelişen bir tür orta sınıf radikalizminin büyümesini de yansıtıyordu.

34. Çok geçmeden netleşeceği üzere, Uluslararası Komite içinde 1982-1986 yılları arasında yaşanan mücadele, Stalinist bürokrasinin yozlaşmasında, Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla sonuçlanan son aşamayı öngörüyordu. Yüzeysel gözlemcilere, özellikle de WRP liderliği içinde yer alanlara, İşçiler Birliği’nin görünüşte yalıtılmış muhalefetinin, sadece üç yıllık bir süre zarfında, Uluslararası Komite içinde yeni bir Troçkist gruplaşmanın ve çoğunluğun odak noktası haline gelmesi pek olası görünmeyebilirdi.

35. Troçkist muhalefetin gücü, en derin anlamda, yalnızca nesnel süreçleri doğru analiz etmesinden değil, aynı zamanda bu süreçlerin devrimci eğilimin lehine olmasından kaynaklanıyordu (1939-40’ta, 1953’te ve hatta SLL’nin SWP’nin 1961-63’te Pablocularla ilkesiz birleşmesine karşı mücadelesi sırasında durum böyle değildi). Ekonomik küreselleşme süreçleri, sosyal demokrat, Stalinist ve sendikalist her tür ulusal emek programının toplumsal temellerini paramparça ediyordu. Ulusal köklere sahip tüm eski işçi partileri ve sendikalar, yeni ekonomik gerçeklere karşı uygulanabilir bir yanıt geliştirmekten acizdi. Sovyetler Birliği’nin dağıtılması ve kitlesel Stalinist parti ve örgütlerin parçalanması, ulusal temelli reformizmin çöküşüne ilişkin daha kapsamlı bir sürecin en önemli parçasıydı.

36. DEUK şubelerinin başlıca girişimleri (özellikle birliklerden partilere geçiş ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin yayına başlaması), Uluslararası Komite’nin Sosyalist Devrimin Dünya Partisi olarak gelişmesi için yeni ve kuvvetli bir itki sağlayan nesnel güçlerin doğru bir şekilde değerlendirilmesine dayanıyordu.

37. Raporda, 1986 ile 2019 yılları arasındaki 33 yıl özetlenerek şu ifadelere yer veriliyordu:

Pablocuları hareketten çıkarma yönündeki son derece önemli hazırlık çalışması, dünya partisinin enternasyonalist bir temelde yeniden inşa edilmesi, DEUK’un uluslararası stratejisinin büyük bir dikkatle geliştirilmesi, Uluslararası Komite’nin birliklerinin partilere dönüştürülmesi ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin kurulması, dördüncü dönemin başlıca başarılarıydı. Bu başarılar, Uluslararası Komite’nin siyasi etkisinde muazzam bir genişlemeyi ve üyelerinde dikkate değer bir büyümeyi mümkün kıldı. Bu aşama, sona ermiştir.

38. 2019’da sunulan rapor, bunun ardından, Troçkist hareketin tarihinin beşinci aşamasının başladığını öne sürmüştü:

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, Troçkist hareketin tarihindeki beşinci aşamaya girmiştir. Bu, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi olarak DEUK’un muazzam bir büyümesine tanıklık edecek olan aşamadır. Uluslararası Komite’nin 30 yılı aşkın bir süre önce tespit etmiş olduğu nesnel ekonomik küreselleşme süreçleri, devasa bir gelişme kaydetmiştir. İletişimi devrimcileştiren yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla birleşen bu süreçler, sınıf mücadelesini, 25 yıl önce bile güçlükle hayal edilebilecek derecede uluslararasılaştırmıştır. Devrimci işçi sınıfı mücadelesi, birbirine bağlanmış ve birleşmiş bir dünya hareketi olarak gelişecektir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, bu nesnel sosyoekonomik sürecin bilinçli siyasi önderliği olarak inşa edilecektir. DEUK, emperyalist savaş biçimindeki kapitalist politikaya, sınıf temelli dünya sosyalist devrimi stratejisi ile karşı koyacaktır. Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki yeni aşamanın temel tarihsel görevi budur.

39. Dördüncü Enternasyonal’in tarihindeki beşinci aşamanın başlangıcını tespit etmemizin üzerinden dört yıl geçti. Şimdi şu soruyu sormak zorundayız: Sonraki olaylar, hem kapitalizmin nesnel ekonomik ve siyasi krizinin gelişimi, hem sınıf mücadelesinin yoğunlaşması, hem de son olarak partinin faaliyeti açısından bu değerlendirmeyi doğrulamış mıdır?

40. Geçtiğimiz dört yıla baktığımızda, 2019 okulunun emperyalizmin ekonomik, siyasi ve sosyal krizinin muazzam bir tırmanışının arifesinde düzenlendiği tartışmasız bir gerçektir. Dahası, okulun tamamlanmasından birkaç hafta sonra, tesadüfî bir gelişme olarak görülebilecek bir durum, partinin siyasi ve entelektüel etkisindeki niteliksel gelişmeye önemli bir kanıt sağlamıştır.

41. New York Times, 19 Ağustos 2019 tarihli Pazar ekinde bir dizi makale yayımladı. Bunlar arasında en öne çıkanı, Nikole Hannah-Jones’un “1619 Projesi”nin başlatıldığını duyuran makalesiydi. Bu projeye muazzam kaynaklar ayıran ABD’nin en etkili burjuva gazetesi –Amerikan devletinin, istihbarat örgütlerinin ve akademik kurumların medyadaki amiral gemisi– Amerikan tarihine dair anlatıda köklü bir revizyon başlattığını duyurdu. Artık Amerikan Devrimi ya da Amerikan İç Savaşı ilerici tarihsel olaylar olarak görülmeyecekti. 1619 Projesi’ne göre şu kesin olarak açığa çıkarılacaktı: Devrim, Britanya İmparatorluğu’nun ve kahraman Lord Dunmore’un kölelikten kurtuluş davasını ilerletme çabalarını engellemeye kararlı köle sahiplerinin çaresiz ve sinik bir isyanıydı.

42. İç Savaş’a gelince, bunun köleliğin yok edilmesiyle pek ilgisi yoktu. Birlik ordusu, kölelerin kendi kendilerini özgürleştirmesi gibi çok daha büyük bir dramın en fazla küçük bir aktörüydü. Lincoln’a gelince, siyahların Kuzey Amerika kıtasından çıkarılıp Afrika’ya geri gönderilmesinden başka bir şey istemeyen aşağılık ve alçak bir ırkçıydı.

43. Büyük ölçüde Lerone Bennett Jr. gibi siyah milliyetçi propagandacıların gerici ırkçı mitolojisinin yeniden ısıtılmasına dayanan bu uydurma ve entelektüel açıdan iflas etmiş tarih revizyonu, medya ve akademisyenlerden oluşan bir koro tarafından derhal gecikmiş bir ifşaat olarak selamlandı. Bu, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin müdahalesi olmasaydı, adeta meydan okunmamış kalacaktı. WSWS, 3 Eylül 2019’da, 1619 Projesi’nin başlamasından sadece iki hafta sonra, ilk büyük yanıtını yayımladı: “New York Times’ın 1619 Projesi: Amerikan ve Dünya Tarihinin Irkçı Bir Tahrifatı.”

44. Hannah-Jones’un makalesindeki kaba ve göze batan hataların bu kapsamlı teşhirine, 1619 Projesi’nin eleştirisini geliştiren makaleler eklenmekle kalmadı. Tom Mackaman yoldaş, aralarında Gordon Wood, James McPherson, James Oakes, Richard Carwardine, Victoria Bynum ve Clayborne Carson’ın da bulunduğu önemli tarihçilerle röportajlar yaptı ve söz konusu tarihçiler, 1619 Projesi’nin temel iddialarının ayrıntılı bir şekilde çürütülmesine katkı yaptılar.

45. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde yayımlanan makaleler ve röportajlar, ulusal ve uluslararası düzeyde dikkatleri üzerine çekmiş ve New York Times’ı savunmaya itmiştir. Editörlerinin, Hannah-Jones’un makalesinin özgün metninde duyurulmayan ve/veya açıklanmayan düzeltmeler yaparak Proje’nin güvenilirliğini kurtarmaya yönelik beceriksizce girişimleri, zavallı propaganda kampanyalarını daha da itibarsızlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

46. WSWS’nin 1619 Projesi’nin teşhirinde oynadığı rol, çok büyük bir entelektüel ve siyasi öneme sahipti. Troçkist hareket, ortaya çıkışından beri, Stalinist ve burjuva tarihçilerin Ekim Devrimi ve Sovyet tarihi hakkındaki grotesk yalanlarını teşhir etmek zorunda kalmıştır. SSCB’nin dağıtılmasının ardından, Uluslararası Komite, Sovyet Sonrası Tarihsel Tahrifat Okulu’nun yalanlarını ifşa eden muazzam miktarda literatür yayımladı; bunlar arasında Vadim Rogovin’in Uluslararası Komite ile yakın işbirliği içinde yazdığı eserlerin yanı sıra Profesör Ian Thatcher, Profesör Geoffrey Swain ve Profesör Robert Service’in Troçki karşıtı iftiralarına yanıt olarak yazılan ve Lev Troçki’yi Savunurken adlı eserde yayımlanan makaleler de yer alıyordu.

47. Sosyalist hareketin tarihinin tahrif edilmesini ifşa etmeye Troçkist hareketin öncülük etmesi beklenir. Fakat Amerikan Devrimi’nin ve İç Savaş’ın savunulmasının Troçkist hareketin müdahalesini gerektirmesi ve hatta tamamen buna bağlı olması, geniş kapsamlı bir siyasi öneme sahiptir. Bu, sürekli devrim teorisinin temel bir önermesinin, Amerika Birleşik Devletleri’nin entelektüel yaşam alanında doğrulanmasıdır. Emperyalist çürüme çağında, demokratik devrimlerin kritik ve kalıcı kazanımlarının sistematik ve tereddütsüz savunusu –ki buna devrimlerin tarihsel meşruiyetlerinin entelektüel savunusu da dahildir– ancak sosyalist hareketin mücadelesi ve işçi sınıfının seferberliği yoluyla sürdürülebilir.

48. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin 2020’deki ilk sayısında “Sosyalist devrimin on yılı başlıyor” başlıklı bir Perspektif yayımlanmıştı. Orada şöyle deniyordu:

Yeni yılın gelişi, yoğunlaşan sınıf mücadelesi ve dünya sosyalist devrimi ile geçecek bir on yılın başlangıcına işaret ediyor.

İleride, bilgili tarihçiler, Yirmi Birinci Yüzyıl altüst oluşları hakkında yazarlarken, 2020’ler başlarken yakında dünya genelinde şiddetle ilerleyecek olan devrimci fırtınaya ilişkin var olan “apaçık” tüm belirtileri bir bir sayacaklar. Bilim insanları, çok sayıda olgu, belge, çizelge, web sitesi ve sosyal medya gönderisi ile ellerinin altında bulunan başka değerli dijital bilgilerle, 2010’ları dünya kapitalist sisteminin kontrol edilemeyen ekonomik, toplumsal ve siyasi krizi ile damgalanmış bir dönem olarak nitelendirecekler.

Yüzyılın üçüncü on yılı başlarken, tarihin, Karl Marx tarafından şu satırlarda teorik olarak öngörülmüş olan duruma eksiksiz biçimde gelmiş olduğunu belirtecekler: “Toplumun maddi üretici güçleri, gelişmelerinin belirli bir aşamasında, mevcut üretim ilişkileriyle ya da aynı şeyi yalnızca hukuksal terimlerle ifade eden, şimdiye kadar içinde faaliyet göstermiş oldukları mülkiyet ilişkileriyle çatışmaya girer. Bu ilişkiler, üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olmaktan çıkarak onların prangaları haline gelir. O zaman bir toplumsal devrim dönemi başlar. Ekonomik altyapının değişmesi ile birlikte bütün muazzam üstyapı az çok hızlı bir şekilde dönüşür.”

49. Sitenin, aralarında genel olarak Uluslararası Komite’nin perspektifine katılanların ve belki de partimizin üyelerinin de olduğu pek çok okurunun, bu perspektifi, tarihsel durumun ciddi bir değerlendirmesinden ziyade, yeni on yılın kutlanmasından kaynaklanan retorik bir abartı olarak görme eğilimi sergilemiş olması muhtemeldir.

50. Ancak bu açıklamanın öngörüsü olaylar tarafından doğrulanacaktı. Daha 2020’nin ilk ayı dolmadan, potansiyel bir pandemiye ilişkin ilk haberler medyada yer almaya başlamıştı. WSWS, yeni koronavirüs salgınıyla ilgili ilk makalesini 24 Ocak 2020’de yayımladı. Hızla gelişen pandeminin yarattığı muazzam küresel tehlikeyi kısa sürede fark ettik. 28 Şubat 2020’de DEUK, “Koronavirüs pandemisine karşı küresel olarak koordine edilmiş bir acil durum müdahalesi için” başlıklı bir açıklama yaptı. DEUK, başka hiçbir yayında görülmeyen bir açıklıkla, kapitalist toplumun tüm içsel çelişkilerini küresel ölçekte yoğunlaştıracak bir “tetikleyici olay” olarak tanımladığı pandeminin muazzam ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçlarını kavramıştı.

51. Partinin önemli siyasi ve sosyal gelişmelere müdahalesinin asli niteliğinin bir başka tezahürü olarak, Uluslararası Komite, sağlık emekçilerine, bilim insanlarına ve işçi sınıfının en geniş kesimlerine bir perspektif ve politika sağlayarak pandemiye karşı küresel mücadelenin önderliğini üstlendi. Daha önceki dönemlerde, büyük halk sağlığı krizleri, halkı eğitmek ve bulaşıcı hastalıkları ortadan kaldırmak için geniş tabanlı kamusal girişimlere yol açmıştı. Sars-CoV-2 pandemisine karşı ise böyle bir şey gerçekleşmedi. WSWS’nin Mart 2020 gibi erken bir tarihte burjuva hükümetlerinin yanıtı tanımladığı şekliyle “habis ihmal” politikasına karşı örgütlü ve etkili muhalefet yalnızca Uluslararası Komite’den geldi.

52. SEP, 6 Mart 2020 tarihinde “Koronavirüs pandemisiyle mücadele için yapılması gerekenler” başlıklı bir açıklama yayımladı. 14 Mart 2020’de SEP, “koronavirüs salgınına karşı ülke genelinde tüm otomotiv üretiminin ve hayati olmayan sektörlerin tüm işçilere tam ücret verilerek derhal durdurulması” çağrısında bulunan bir bildiri yayımladı. Bunu 17 Mart’ta SEP Ulusal Komitesi’nin “COVID-19 pandemisi ile mücadelede işçi sınıfı için bir eylem programı” başlıklı açıklaması izledi. Bu açıklamalar, Michigan’da patlak veren ve şirketleri Kuzey Amerika genelinde fabrikaları geçici olarak kapatmaya zorlayan fiili grevlerin tetiklenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu noktada, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki toplam ölü sayısının hâlâ sadece birkaç düzine olduğunun vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Dünya genelinde ise bu sayı sadece birkaç bindi. Partimiz tarafından ileri sürülen politika benimsenmiş olsaydı kaç kişinin hayatı kurtulmuş olurdu diye sorma hakkımız var. Cevabı biliyoruz: milyonlarca insanın hayatı kurtulmuş olurdu.

53. WSWS pandemiye yönelik üç temel politikayı tanımladı: 1) kapitalist devletin “sürü bağışıklığı” politikası; 2) liberal reformist “azaltma” politikası ve 3) virüsün ortadan kaldırılmasına (eliminasyon) ve yok edilmesine (eradikasyon) yönelik bilimsel temelli ve zorunlu olarak sosyalist program. WSWS, işçi sınıfını eğitmek ve eliminasyon/eradikasyon politikasının uygulanması için kitlesel destek oluşturmak amacıyla, seçkin bilim insanlarını ve halk sağlığı uzmanlarını bir araya getiren iki uluslararası web semineri düzenledi.

54. Uluslararası Komite, 24 Nisan 2021’de, pandemiye ve işçi sınıfının mücadelelerini küresel ölçekte koordine etme ihtiyacına gerekli bir yanıt olarak Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın (TK-Uİİ) kurulması çağrısı yaptı.

55. WSWS, Kasım 2021’de, yıkıcı Omicron varyantının ortaya çıkmasından hemen önce, pandemiye ilişkin uluslararası bir soruşturma başlattı. Halen devam etmekte olan bu girişim, pandeminin dünya çapında toplumsal etkisine ve kapitalist hükümetlerin suç oluşturan politikasına yönelik en gelişkin ve kapsamlı soruşturma olmuştur.

56. DEUK’un pandemiye yanıtı yorum yapmakla sınırlı kalmadı. Daha açık bir ifadeyle, pandemiye ilişkin analizimiz, tüm hükümetlerin ölüm saçan politikalarına karşı kitlesel işçi sınıfı muhalefetinin örgütlenmesine ayrılmaz bir şekilde bağlı olmuştur.

57. Donald Trump, 6 Ocak 2021’de, Biden’ın Kasım 2020 seçimlerindeki zaferinin onaylanmasını önlemek, Beyaz Saray’ı elinde tutmak ve fiilen bir başkanlık diktatörlüğü kurmak için Kongre binasına bir çete saldırısı düzenledi. Dünya Sosyalist Web Sitesi tarafından öngörülmüş olan darbe girişimi, ABD tarihinde eşi görülmemiş bir olaydı ve SEP’in ABD demokrasisinin ölümcül krizine ilişkin analizini doğruluyordu. Devlet güçlerinin örgütlü direnişinden çok güruhun taktiksel deneyimsizliğine yüklenebilecek olan darbenin başarısızlığı, siyasi durumu istikrara kavuşturmadı. Yaklaşan başkanlık seçimleri, 2021 darbesinin gölgesinde düzenleniyor.

58. Son olarak, 2019 okulundan bu yana yaşanan deneyimleri ve beşinci aşamanın başlangıcı tespitini incelediğimizde: 24 Şubat 2022’de Rusya Ukrayna’yı istila etti. Biden yönetiminin ve Avrupa’daki hükümetlerin medya ile birlikte “kışkırtılmamış bir savaş” olarak kınadığı bu olay, ani ve beklenmedik bir başlangıç olmaktan çok, Rusya’yı rejimi istikrarsızlaştıracak ve Rusya Federasyonu’nun parçalanmasına yol açacak feci bir savaşa çekmeyi amaçlayan, 2014 Maydan darbesine ve hatta daha öncesine kadar uzanan, iyi hazırlanmış NATO provokasyonlarının bir sonucuydu.

59. Daha önce de belirttiğimiz gibi, WSWS’de son 10 yıl içinde yayımlanan açıklamalar, “kışkırtılmamış savaş” anlatısını ezici biçimde çürütmektedir. WSWS’nin ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı amansız savaş hazırlıkları konusunda açıkça uyarıda bulunduğu yüzlerce makale ve açıklama bulunmaktadır. 24 Şubat 2022’den bu yana, Ukrayna’daki savaşla ilgili makalelerin toplam sayısı bine yakındır. Bütün bir haftayı WSWS’nin savaşla ilgili yazılarını incelemeye ayırmaya karar vermiş olsaydık bile, bu sınırlı zaman, belgelerin dikkatli bir şekilde seçilmesini gerektirirdi.

60. Savaş, hem Uluslararası Komite’nin Troçkist hareketin tarihinin beşinci aşamasına girdiğini tespit etmesinin hem de 2020’lerin devrimci mücadelelerin on yılı olacağının en kritik doğrulamasıdır. Amerikan kapitalizminin ve bir bütün olarak dünya kapitalist sisteminin çelişkilerinin en uç tezahürü olan savaşın amansız tırmanışı, işçi sınıfının önüne sosyalizm ya da barbarlık seçeneklerini koymaktadır.

61. Krizin esasen varoluşsal karakterinin anlaşılması gerekmektedir. Bu savaşın kasıtlı olarak kışkırtılması ve iki nükleer silahlı güç olan Rusya ve Çin ile çatışmayı tırmandırma yönündeki pervasız kararlılık sadece akıldışı bir saldırganlığın ürünü değildir. Egemen sınıflar, 1930’larda olduğu gibi, içinde bulundukları krizden savaş dışında bir çıkış yolu görmüyorlar. Troçki 1938’de Geçiş Programı’nın girişinde, emperyalist güçlerin İkinci Dünya Savaşı’nı önleme konusunda Birinci Dünya Savaşı arifesinde olduğundan daha az yetenekli olduklarını yazmıştı. Şimdi, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın kapitalist seçkinlerinin, Üçüncü Dünya Savaşı’nı önleme konusunda İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesini durdurma konusunda olduklarından daha az yetenekli oldukları söylenebilir.

62. Biden yönetiminin, nükleer bir savaşın on milyonlarca insanın ölümüne ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yıkımına –sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde yüz milyonlarca insanın yıkıma uğramasına– yol açma olasılığının yüksek olduğundan tamamen habersiz olmadığı varsayılmalıdır. Ancak bu sadece, nükleer savaşın egemen seçkinler tarafından Amerikan kapitalizminin hayatta kalması için daha da kritik olan hedeflere ulaşmak için alınması gereken bir risk olarak görüldüğü anlamına gelebilir. Dahası, egemen sınıf açısından, kapitalizmin olmadığı bir Amerika kurtarılmaya değer bir ülke değildir.

63. Uluslararası Komite tarafından on yıllar boyunca geliştirilen Amerikan emperyalizmi analizinde, ABD’nin, sistematik olarak, başlıca kapitalist rakipleri karşısındaki uzun süreli ekonomik gerilemesini askeri güç kullanarak telafi etmeye çalıştığını vurguladık.

64. Ekonomik gerileme ile askeri çözümlere başvurma arasındaki bu ilişki, çağdaş jeopolitiğin bir yasası niteliğini kazanmıştır. ABD’nin, bırakın hegemonya arayışını, küresel jeopolitikteki merkezi rolünün korunması, tamamen ABD dolarının tartışmasız dünya rezerv para birimi olarak kalmasına bağlıdır. Bu hem Amerika’nın dünya meselelerindeki hâkimiyetinin hem de bir o kadar önemli olarak, iç mali iflasın önlenmesinin temel dayanağıdır.

65. 1944’ten 1971’e kadar varlığını sürdüren Bretton Woods sisteminin temelinin, doların ons başına 35 dolardan altına çevrilebilirliği olduğunu hatırlamak önemlidir. Bu sistemin yaşayabilirliği, ticaret ve ödemeler dengesi fazlalarını garanti edecek olan ABD’nin endüstriyel ve finansal hâkimiyetine bağlıydı. Bu temel göstergelerin 1960’lar boyunca kötüleşmesi, sonunda ABD’yi Ağustos 1971’de dolar ile altın arasındaki bağı reddetmeye zorladı.

ABD federal borcu

66. Basitçe ifade etmek gerekirse, denizaşırı ülkelerde borçların birikmesi –hatırladığım kadarıyla 1971’de 80 milyarlık bir borç yükü vardı ve bu durum, bu dolarların Avrupa’dan ABD’ye altın olarak geri ödenebileceğine dair sürekli garantiyi imkânsız hale getiriyordu– ABD’yi doların altınla olan resmi bağını terk etmeye ve dalgalı kur sistemine geçmeye zorladı. Bundan elli yıl önce! Yani, para birimlerinin günlük değişim oranı, bir ülkenin ticaret dengesi, cari hesap dengeleri ve ulusal bütçenin durumu gibi faktörlerden etkilenerek piyasada belirlenecekti.

67. Bretton Woods’un çöküşünü takip eden on yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri giderek daha büyük seviyelerde borç ve açık biriktirdi. Bununla birlikte, doların yerini alacak başka bir ulusal para biriminin bulunmamasından dolayı doların dünya rezerv para birimi olarak rolü devam etmiştir. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri’ne muazzam ayrıcalıklar sağlamıştır. Dünyanın merkezi para biriminin tedarikçisi olarak, devasa bütçe, ticaret ve ödeme açıkları vermesine izin verilmiştir.

68. Ancak son 15 yılda yaşanan olaylar doların eşsiz küresel rolünün devamına ilişkin ciddi soru işaretleri doğurmuştur. İlk olarak, ABD devlet borcunun ölçeği katlanarak büyümüş durumda. Devlet borcu 1982 yılına kadar 1 trilyon dolar sınırını geçmemişti. Şu anda ise 32 trilyon doların üzerinde. Devlet borcu, Amerika Birleşik Devletleri’nin gayrisafi yurtiçi hâsılasının yüzde 100’ünden fazladır.

69. Son 15 yılda devlet borçlarında yaşanan patlama, Wall Street’in iki kez devasa paketlerle kurtarılmasıyla doğrudan bağlantılıdır: ilki 2008’de, ikincisi ise pandeminin tetiklediği 2020 Wall Street iflasına yanıt olarak yapılan daha büyük çaplı kurtarma.

70. Doların durumunu etkileyen bir diğer faktör de ABD’nin, onu, çıkarlarına ters düşen yabancı rakiplerine karşı mali yaptırımlar yoluyla bir silah olarak giderek daha fazla kullanması olmuştur. ABD’nin etkili dış politika uzmanlarından Fareed Zakaria’nın 24 Mart 2023 tarihli Washington Post gazetesinde yazdığı gibi:

Dolar Amerika’nın süper gücüdür. Washington’a rakipsiz bir ekonomik ve siyasi güç sağlamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri tek taraflı olarak ülkelere yaptırım uygulayabilmekte ve onları dünya ekonomisinin büyük bölümünden dışlayabilmektedir. Ve Washington serbestçe harcama yaptığında, genellikle hazine bonosu şeklinde olan borcunun dünyanın geri kalanı tarafından satın alınacağından emin olabilmektedir.

71. Fakat Zakaria, ABD’nin saldırgan eylemlerinin tehlikeli bir tepki yaratmasından duyduğu endişeyi de şöyle dile getiriyordu:

Washington’ın son on yılda doları silah olarak kullanması, birçok önemli ülkenin sıradaki Rusya olmamak için çeşitli yollar aramasına neden oldu. Doların küresel merkez bankası rezervleri içindeki payı 20 yıl önce yaklaşık yüzde 70 iken bugün yüzde 60’ın altına düştü ve daha da düşüyor. Avrupalılar ve Çinliler, dolar cinsinden SWIFT sistemi dışında uluslararası ödeme sistemleri kurmaya çalışıyorlar. Suudi Arabistan, petrolünü yuan cinsinden fiyatlandırma fikriyle flört ediyor. Hindistan, Rusya’dan yaptığı petrol alımlarının çoğunu dolar dışı para birimleriyle gerçekleştiriyor. Çoğu ülke tarafından araştırılan dijital para birimleri de bir başka alternatif olabilir; Çin merkez bankası bir tane yarattı bile. Tüm bu alternatifler maliyet getirse de son birkaç yıl bize ülkelerin siyasi hedeflerine ulaşmak için giderek daha fazla bedel ödemeye istekli olduğunu öğretmiş olmalı.

72. Amerikan egemen sınıfı, Çin’in büyük bir ekonomik rakip olarak ortaya çıkmasının dolardan uzaklaşma hareketini hızlandırabileceğinden; küresel ticaret işlemlerinin finansmanı için başka bir sistemin –muhtemelen bir para birimi sepetine dayalı ya da daha da tehdit edici olarak altın kullanımının artmasına dayalı bir sistemin– kurulmasının doları eşsiz statüsünden mahrum bırakabileceğinden giderek daha fazla endişe duymaya başlamıştır.

73. ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi’nin Finansal Kurumlar ve Para Politikası Alt Komitesi’nin Haziran ayında düzenlediği son oturumun başlığı “Doların Hâkimiyeti: ABD Dolarının Küresel Rezerv Para Birimi Statüsünün Korunması” başlığını taşıyordu. Ohio’dan siyah bir Demokrat olan Kongre Üyesi Joyce Beatty açılış konuşmasında şunları söyledi:

ABD doları küresel rezerv para birimi olarak kabul edilir çünkü dünya genelindeki merkez bankası rezervlerinin yaklaşık yüzde 60’ı ABD doları olarak tutulmaktadır. Dolar, uluslararası ticaret için tercih edilen para birimidir. Petrol ABD doları cinsinden fiyatlandırılır ve ödenir ve döviz piyasalarındaki işlemlerin yaklaşık yüzde 90’ı, evet, doları içerir. ABD hazine tahvilleri piyasası aynı zamanda dünyanın en derin ve en likit piyasasıdır ve ABD sermaye piyasalarının güvenilirliği ve istikrarı doları yatırımcılar için tercih edilen para birimi haline getirmektedir.

Para biriminin hâkimiyeti ve üstünlüğü, borçlanma maliyetlerinin düşmesinden finansal istikrarın artmasına ve küresel finans piyasaları üzerindeki nüfuza kadar, Amerika Birleşik Devletleri’ne pek çok fayda sağlamaktadır. Ayrıca ulusal güvenliğimizi ve dış politikamızı tehdit etmek isteyenlere karşı ekonomik tedbirler almamıza da olanak vermektedir. ABD dolarının egemenliğinin yadsınamaz değeri göz önüne alındığında, para birimini ve ona yönelik mevcut tehditleri ele almamız kritik önem taşımaktadır.

Biz burada konuşurken, Rusya ve Çin gibi yabancı hasımlar ABD dolarının altını oymak ve küresel gücümüzü ve etkimizi zayıflatmak için aktif olarak çalışıyorlar. Bunu, Rusya’nın son on yılda hızla altın rezervi biriktirmesinde ve Çin’in işlemleri gerçekleştirmek için SWIFT dışı sistemler geliştirmesinde görüyoruz.

74. “Terörle Mücadele” sırasında “gelişmiş sorgulama tekniklerinin” tasarlanmasına yardımcı olmuş ve birçok üst düzey devlet görevinde bulunmuş olan Marshall Billingslea, aynı oturumda, ABD dolarının 16. yüzyıldaki İspanyol gümüş dolarının, 17. yüzyıldaki Hollanda florininin ve son olarak İngiliz sterlininin kaderini yaşayabileceğine dair endişelerini dile getirdi. Billingslea “Bir ulusun para biriminin tercih edilen ticari hesap birimi olması ile o ulusun küresel sahnedeki göreceli hâkimiyeti arasındaki bağlantının açık olduğunu” belirterek sözlerine şöyle devam etti:

İşte bu nedenle Lula, Putin ve Şi gibi liderlerin hepsi, doların küresel rezerv para birimi olarak rolünü azaltmayı hedefledikleri gibi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir özenle inşa ettiğimiz uluslararası güvenlik çerçevesini de aşındırmayı hedefliyorlar. Nihayetinde bunu, özgür dünyanın lideri olarak ABD’yi yerinden etmenin bir yolu olarak görüyorlar. Daha yakın vadede ise bunu, ulusal güvenliğimizi korumak için finansı bir araç olarak kullanma kabiliyetimizi aşındırmanın bir yolu olarak görüyorlar.

75. Billingslea’nın Rusya ve Çin’in altın biriktirmesinden büyük endişe duyduğunu ifade etmesi önemlidir. O bu konuda şunları söylüyor:

2018 yılının Mart ayında Rusya, ABD Hazine tahvillerindeki hisselerini 96 milyar dolardan 15 milyar dolara düşürmeye başladı. Rusya ayrıca büyük miktarlarda altın satın almaya başladı ve (2.300 tonla) dünyanın en büyük beşinci altın sahibi haline geldi. ...

Şimdi de Çin kendi altın alma çılgınlığını başlatıyor. Mayıs ayı verilerini henüz görmedim ancak Nisan ayı, Çin’in altın rezervlerinde arka arkaya artışın meydana geldiği altıncı ay oldu ve stok miktarı 2.000 tonun üzerine çıktı. Bunlar sadece resmi rakamlar. Bu rakamın aslında çok daha yüksek olduğundan ve Çin’in dünya genelindeki altın madenciliğinden elde edilen miktarları gizlediğinden şüpheleniyorum; Çin dünyanın en büyük altın üreticisidir ve bunun yarısı devlete aittir. Çin aynı zamanda dünyanın en büyük altın ithalatçısıdır ve bunun büyük bir kısmı beyan edilmemiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, mali yaptırımlar yoluyla dokunulması daha zor olacak varlıklarla bir savaş kaynağı oluşturuyor. Fakat Çin yuan sözleşmelerini altınla desteklemeye başlarsa, konvertibilite konusundaki endişeleri gidererek yuanın dolara meydan okuyabilmesinin önündeki büyük bir engeli de ortadan kaldırabilir.

76. Harvard Kennedy School’dan Jeffrey A. Frankel, 24 Mart 2023 tarihinde Washington D.C.’de Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü tarafından düzenlenen konferansta “Dolara Dayalı Sistem İyileştirilebilir mi veya Yerine Başkası Konabilir mi?” başlıklı oturumda bir tebliğ sundu.

Frankel, altının yeniden önem kazanmasına dikkat çekti. Ulusal para birimlerinin tek uluslararası rezerv türü olması gerekmediği gibi, bunlar tek uluslararası hesap birimi ya da ödeme aracı da değildir. Yakın zamana kadar çoğu ekonomist tarafından “barbar geçmişin bir kalıntısı” olarak görülen alternatif bir varlık, şimdi uluslararası rezervlerin bir bileşeni olarak yeniden aktif bir rol kazanıyor: Altın. Diğeri ise yeni bir alternatiftir: kripto para birimi (barbar bir geleceğin işareti mi yoksa?)

Uzun zamandır merkez bankalarının altın tutmasının çağdışı olduğunu düşünüyorduk. Pek çok ülkedeki para otoriteleri hâlâ bir miktar altın tutuyordu ancak bunu uluslararası rezervlerinin aktif bir parçası olarak görmüyorlardı. Yani altın alıp satmıyorlardı. Ancak son yıllarda, özellikle Asya’daki merkez bankaları aktif olarak altın satın almaya (ve satmaya) başladılar.

77. Ukrayna’daki savaş ikinci yılına girmiş bulunuyor. Ölüm ve yıkımın boyutları, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana Avrupa’da tanık olunan her şeyin ötesindedir. Ölen ya da yaralanan Ukraynalı ve Rus askerlerin sayısı bilinmiyor. Ne Ukrayna ne de Rus rejimi kesin rakamlar veriyor. Ancak Ukraynalı ölü sayısının en az 200.000 ve muhtemelen çok daha fazla olduğunu tahmin etmek için yeterli seviyede bilgi mevcuttur. Rus ölümlerinin sayısı ise 100.000’e yaklaşıyor olabilir. Öldürülenlerin neredeyse tamamı bu savaşta hiçbir sorumluluk taşımamaktadır. Ukraynalı ve Rus kayıplar, NATO üyesi emperyalist devletler, onların Kiev’deki yardakçıları ve Moskova’daki siyasi olarak iflas etmiş rejim tarafından alınan kararların masum kurbanlarıdır.

Cenaze çalışanları, Ukrayna’nın Dnipro kentinde düzenlenen cenaze töreninde 47. Tugay’dan Ukraynalı asker Andriy Husak, nam-ı diğer Litsar’ın tabutunu indirirken, 11 Temmuz 2023 Salı. [AP Photo]

78. Savaşı ABD ve NATO’nun kışkırttığı doğrudur. Ancak Putin rejiminin istila etme yönündeki gerici kararı, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının, kapitalizmin restorasyonunun ve siyasi iktidarın yozlaşmış bir oligarklar çetesine devredilmesinin nihai ürünüdür. Putin hükümetinin tüm feci yanlış hesaplarının kökeni, kapitalizmin restorasyonunun refah getireceği ve Rusya’nın kapitalist uluslar camiasına iyi niyetli bir şekilde entegre olmasıyla sonuçlanacağı yönündeki hayalci anlayışa dayanmaktadır. Putin, sözde “Batılı ortaklarının” güvenini ve dostluğunu kazanmak için Marksizmi ve Ekim Devrimi’ni kınamanın yeterli olacağını sanıyordu. Fakat Amerikan ve Avrupa emperyalizmi Putin’in dostluğunu istemiyor. Onlar Rusya’nın altın, platin, lityum, molibden, titanyum, kobalt kaynaklarına ve bu uçsuz bucaksız ülkenin topraklarında bulunabilecek diğer önemli stratejik metallere ve minerallere sınırsız erişim istiyor.

79. Bu savaş gelip geçici bir olay değildir. Kısa vadeli sonucu ne olursa olsun, bu çatışma savaşın normalleştirilmesi ve jeopolitik hedefler doğrultusunda kitlesel katliamların kabul edilmesi açısından bir dönüm noktasıdır. Amerikan egemen sınıfı küresel savaş planlarını gizlemeye pek çalışmıyor. Mesele; Rusya ve Çin ile savaş “olup olmayacağı” değil, nasıl ve ne zaman olacağıdır. Etkili bir dergi olan The National Interest, jeopolitik hedefleri açık bir şekilde ifade ederek, Amerikan diplomasisinin temel amacının Rusya ve Çin ile savaşı önlemeye değil, “bir savaşta her ikisiyle de aynı anda karşı karşıya gelmemesini sağlamak için bu iki güçle mücadelesini kademelendirmenin bir yolunu” bulmaya odaklanması gerektiğini öne sürüyor.

80. Ukrayna’daki savaş, Uluslararası Komite’nin içinde bulunduğumuz on yılın devrimci karakterine ilişkin tespitinin en güçlü kanıtıdır. Peki, bunun Dördüncü Enternasyonal tarihinin beşinci aşamasına ilişkin değerlendirmemizle nasıl bir ilişkisi var? Bu sorunun yanıtı, bir devrim çağı bağlamında, kapitalist krizin nesnel gelişimi ve sınıf çatışmasının kaçınılmaz yoğunlaşması ile devrimci partinin öznel pratiği arasındaki ilişkinin Marksist bir kavrayışını gerektirmektedir.

81. Troçki, savaş sorununa ilişkin tüm önemli açıklamalarında, iki temel noktayı tekrar tekrar vurgulamıştır. Birinci nokta, emperyalist savaşa doğru gidişin ancak işçi sınıfının kapitalizmi devrimci yoldan yıkmasıyla durdurulabileceğidir. İkinci nokta ise, bu devrimin başarısının, işçi sınıfının devrimci önderliği olarak Dördüncü Enternasyonal’in inşasını gerektirdiğidir. Devrimci önderlik olmaksızın işçi sınıfının kendiliğinden hareketinin gelişmesi, savaşı ya da egemen sınıfın topyekûn savaş için gerek duyduğu diktatoryal-faşizan rejimi dayatmasını durduramaz.

82. Troçki, Nisan 1937’de Dewey Komisyonu önünde yaptığı dört saatlik kapanış konuşmasında, devrimin patlak vermesini hızlandırmanın bir aracı olarak savaşı memnuniyetle karşıladığı şeklindeki Stalinist yalana yanıt vermişti. Bu açıklama, savaş ile devrim arasındaki ilişkinin özlü bir anlatımıydı:

Savaş, doğrusu, çoğu kez devrimi hızlandırmıştır. Ancak tam da bu nedenle çoğu zaman başarısız sonuçlara yol açmıştır. Savaş toplumsal çelişkileri ve kitlesel hoşnutsuzluğu keskinleştirir. Ancak proleter devrimin zaferi için bu yeterli değildir. Kitleler içinde kök salmış devrimci bir parti olmadan, devrimci durum en acımasız yenilgilere yol açar. Görev, savaş çıkmasını “hızlandırmak” değildir. Ne yazık ki tüm ülkelerin emperyalistleri hiç de başarısız olmayan bir şekilde bu yönde çalışıyorlar. Görev, emperyalistlerin emekçi kitlelere bırakacağı zamanı devrimci bir partinin ve devrimci sendikaların inşası için kullanmaktır.

Savaşın patlak vermesinin mümkün olduğunca geciktirilmesi, hazırlık için mümkün olan azami zamanın kazanılması, proleter devrimin hayati çıkarınadır. Emekçilerin tutumu ne kadar kararlı, ne kadar cesur, ne kadar devrimci olursa, emperyalistler o kadar tereddüt edecek, savaşı ertelemek o kadar mümkün olacak, devrimin savaştan önce gerçekleşmesi ve belki de savaşı imkânsız hale getirme şansı o kadar artacaktır. ...

Savaş ve devrim, insanlık tarihinin en ağır ve en trajik olgularıdır. Onlarla şaka olmaz. Amatörlüğe tahammülleri yoktur. İstenildiği zaman harekete geçirilemeyen nesnel devrimci faktörler ile devrimin öznel faktörü olan proletaryanın bilinçli öncüsü, yani partisi arasındaki karşılıklı ilişkiyi net bir şekilde kavramalıyız. Bu partiyi en yüksek enerjiyle hazırlamak zorunludur.

83. Partinin faaliyetini dayandırması gereken perspektif budur. Bu, tek gerçekçi perspektiftir. Çalışmalarımız, işçi sınıfının toplumdaki temel devrimci güç olduğu ve üretim sürecindeki nesnel rolü sayesinde kapitalist sistemi yıkmaya muktedir olduğu şeklindeki asli ve tarihsel olarak doğrulanmış öncülden hareket etmektedir. İşçi sınıfının siyasi öz bilinç düzeyine ulaşıp ulaşamayacağı ve tarihsel görevlerini anlayıp anlayamayacağı, boş bir spekülasyon konusu değildir. Neyin başarılıp başarılamayacağı pratikte belirlenecektir. Troçki’nin de dediği gibi, sonucu mücadele belirleyecektir. Devrimlerin yenilgiye uğradığı kuşkusuz doğrudur. Ancak, özellikle 1917 Ekim Devrimi deneyiminde, gerekli önderlik sağlandığında işçi sınıfının egemen sınıfı devirebileceği kanıtlanmıştır.

84. İşçi sınıfının mücadele edip etmeyeceği ya da Amerikan işçi sınıfının krize sosyalist çözümü kabul edip etmeyeceği üzerine spekülasyon yaparak zaman kaybetmeyeceğiz. Gayretlerimiz partinin çalışmasını mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmaya odaklanmalıdır. Ancak şüpheciler hâlâ daha kesin bir yanıt istiyorlarsa, işçi sınıfının potansiyeline olan güveni haklı çıkarmak için Amerika Birleşik Devletleri’nde ve uluslararası ölçekte yeterli kitlesel toplumsal mücadele örneğine sahip olduğumuzu söyleyeceğim. Dünya devrimci öfkeyle kaynıyor. Bir isyan havası tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Paris sokakları defalarca yüz binlerce protestocuyla doldu. Devrimin gelişmesinin önündeki başlıca engel işçilerin mücadeledeki isteksizliği değil, çoğu durumda hali vakti yerinde orta sınıf sahte solun egemen olduğu sendikaların ve gerici siyasi örgütlerin sabotajlarıdır.

85. Dahası, partinin geçtiğimiz yıl Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikası seçimlerine müdahalesi, işçi sınıfının bilinç düzeyine dair bir kavrayış sağlamıştır. Sosyalist görüşlerini açıkça ifade eden ve aygıtın lağvedilmesi çağrısında bulunan Will Lehman yoldaşın adaylığı, 5.000 otomotiv işçisinin desteğini kazandı. Ve seçimden haberleri olsaydı binlerce kişi daha ona oy verirdi. Ancak siyasi radikalizmin ve sosyalizme doğru hareketin büyümesini fark eden ve bundan korkan bürokrasi, işçilerin seçime katılımını engellemek için elinden geleni yaptı.

86. Lehman’ın kampanyası, SEP’in işçi sınıfı içinde gerici sendikaların bürokratik aygıtlarına karşı militan muhalefete önderlik etmesinin önemli bir ispatıdır. Parti tarafından ön ayak olunan Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı, ABD içinde ve uluslararası alanda, fabrikalarda ve işyerlerinde gerçek bir militan işçi hareketi olarak gelişmektedir.

87. Ancak işçi sınıfının kitlesel hareketinin büyümesi, parti üyelerine daha büyük sorumluluklar yüklemektedir. Bu zorlukların üstesinden gelmek, parti üyelerinin eğitimine daha fazla önem verilmesini gerektirir. Bu eğitimin en önemli unsuru, kadroların Troçkist hareketin tarihine ilişkin bilgi ve kavrayışlarını artırmaktır.

88. Marksist hareket için tarihsel bilgi her zaman devrimci pratiğin temeli olmuştur. Tarihsel deneyimin özümsenmesi, teorinin rehberlik ettiği bir pratiğin temelidir. Bu, genellikle bireysel deneyimi ve kişisel izlenimleri siyasi faaliyetin başlangıç noktası olarak alan pragmatik siyaset yaklaşımına karşı baskın gelmelidir. Bürokratizmin felsefi eğilimleri üzerine önemli bir makalesinde Troçki şöyle yazıyordu:

... Ampristler (deneyciler), yani en yüksek otoriteye sahip mahkeme olarak “doğrudan” pratik ile kendilerine yol gösterenler haklı değiller mi? O halde onlar en tutarlı maddeciler değil midir? Hayır, onlar maddeciliğin bir karikatürünü temsil etmektedir. Teorinin yol göstermesi demek, günün şu ya da bu pratik sorunuyla mümkün olduğunca başarılı bir şekilde başa çıkmak için insanlığın önceki tüm pratik deneyimlerine dayanan genellemelerin yol göstermesi demektir. Böylece, teori aracılığıyla, bir bütün olarak pratiğin, pratiğin belirli yönleri üzerindeki üstünlüğünü tam olarak keşfederiz.

89. Devrimci partinin günümüz krizinin doğurduğu sorunlara ve sınıf mücadelesinin gelişimine verdiği yanıta yol göstermek üzere başvurulan genellemeler, geniş bir tarihsel deneyim birikiminin özümsenmesiyle elde edilmiştir. Bir zamanlar bir tarih adamı olarak tarif edilen Troçki, Bolşevik Parti’nin yozlaşmasını açıklamaya çalışırken, Sovyet işçi devletinin iktidar partisi içinde yaşanan süreçleri açıklamak için Fransız Devrimi olaylarından bile yararlanmış, Thermidor –Temmuz 1794’te Robespierre’in idamıyla başlayan siyasi gericilik dönemi– terimini kullanmıştır.

Lenin, Ekim Devrimi’nden hemen önceki aylarda, kendisini Marx ve Engels’in 1871 Paris Komünü deneyimi üzerine yazılarını yeniden incelemeye adamıştır. Bu çalışmadan ortaya çıkan yalnızca Lenin’in Marksizme parlak katkısı Devlet ve Devrim değil, Bolşevik Parti’nin siyasi iktidarı ele geçirmesi olmuştur.

90. Marksistler sadece kitap kurdu değildir. Troçki bir keresinde, parmağıyla burnunu karıştırırken okuyan ve insanlığın durumu üzerine kafa yoran akademisyen tipi hakkında alaycı bir yorum yapmıştı. Günlük işlerle uğraşan parti üyeleri, okumaya ayıracak sınırsız zaman lüksüne sahip değildir. Ancak var olan zaman, her şeyden önce, inşa etmek için mücadele ettikleri partinin tarihini iyice özümsemek, partinin önceki yıllar ve on yıllar boyunca içinden geçtiği temel tarihsel deneyimlerden dersler çıkarmak için kullanılmalıdır.

91. Genç kuşağın siyasi eğitimi elbette belirli sorunları ortaya çıkarmaktadır. Birincisi, Frankfurt Okulu ve postmodernizmin etkisi altındaki genel siyasi ortam, tarih çalışmalarına düşmanca yaklaşmaktadır. Postmodernistler nesnel gerçek kavramından ve “Büyük Anlatılar” olarak adlandırılan, genel olarak maddeci tarih anlayışından ve daha spesifik olarak Komünist Manifesto, Kapital ve elbette Troçki’nin Rus Devrimi’nin Tarihi ve İhanete Uğrayan Devrim gibi eserlerden vazgeçilmesi gerektiğini buyurmuşlardır. Meseleyi açıkça ifade etmek gerekirse, bu çağ, akademisyenler tarafından onaylanan yalanlar çağıdır. Ukrayna’daki savaşın ortaya çıkardığı ve Timothy Snyder gibi rezillerin kariyerinin örneklediği üzere, tarih yazmak ile propaganda yapmak arasındaki ayrım akademik camianın azımsanmayacak bir kesimi tarafından görmezden gelinmektedir.

92. Bu gerici ortam, tarihsel bilgi düzeyinde genel bir düşüşe katkıda bulunmuştur. Pek çok üye için tarihsel eğitim, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne katıldıklarında başlamaktadır.

93. Peki, Uluslararası Komite’nin bir şubesine katılan yeni üyeler Troçkist hareketin engin deneyimini nasıl özümseyecekler? Benim kuşağım İşçiler Birliği’ne katıldığında, Ekim Devrimi’nin üzerinden sadece 50 yıl kadar geçmişti. Sol Muhalefet’in 1923’teki kuruluşu ile 1970-1971 dünyası arasında sadece 47-48 yıl vardı; yani bugün bizi 1976’dan ayıran süre kadar! Eğitimimiz Troçkist hareketin kökenleri, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşu, Shachtman, Burnham ve Abern’den oluşan küçük burjuva azınlığa karşı 1939-40’taki tarihi hizip mücadelesi, Açık Mektup’un yayımlanmasına ve 1953 bölünmesine yol açan Pablocu revizyonizmin gelişimi ve ardından Britanyalı Troçkistlerin birleşmeye karşı yürüttüğü mücadele üzerine yoğunlaşmıştı. Elbette bilgimizde pek çok boşluk vardı. Ancak Troçki’nin mevcut yazıları ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin başlıca belgeleri, İşçilerin Devrimci Partisi’nin (WRP) ihanetine karşı Troçkizmin teorik ve programatik mirasını savunmak üzere bir mücadele yürütmemize olanak sağlamıştı.

94. Devrimci Marksist hareketin deneyimlerinden alabileceğimiz her şeyi aldık. Bir olayı hatırlıyorum. Ekim 1985’in sonlarında, WRP’nin pek çok üyesinin Uluslararası Komite’nin tarihi hakkında hiçbir bilgisi olmadan, hatta uluslararası bir hareketin parçası olduklarının bile farkında olmadan harekete katılmış olduklarını ve Troçkist kadrolar olarak işlev göremeyeceklerini tespit ettik. Siyasi sempatilerinin hangi yönde olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktu. Bu nedenle Uluslararası Komite –sanırım 25 Ekim 1985’te yapılan toplantıda– İşçilerin Devrimci Partisi’nde yer almak isteyen tüm üyelerin, Uluslararası Komite’nin siyasi otoritesini kabul ettiklerine dair açık bir beyan temelinde yeniden kaydedilmelerini önerdi. Banda ve Slaughter kendilerini bu önergeyi kabul etmek zorunda hissetmişti ancak daha sonra onu reddettiler. Banda toplantıdan sonra yanıma geldi ve “Bunu da nereden çıkardın?” diye sordu. Ben de “Mike, bu Komünist Enternasyonal üyesi olmak için temel bir koşuldu,” dedim. Üyeliğe kabulün temeli Komünist Enternasyonal’in 21 maddesinin kabul edilmesiydi. Bu temelde İkinci Enternasyonal’in reformizmi ve merkezciliği ile mücadele etmeye çalışmışlardı. Banda yanıtıma şaşırmıştı. Siyasi yozlaşmasının o noktasında Komünist Enternasyonal’in tüm derslerini muhtemelen unutmuştu.

95. Bizim için ise devrimci Marksist hareketin deneyimleri pratiğimizin özünü, temelini oluşturuyordu. Harekete 1970’lerde katıldığımızda öğrenecek çok şey vardı. Ama kendimizi bu engin deneyime yoğun bir şekilde adamıştık. Geçenlerde bir belgeye rastladım; yaklaşık 44 yıl önce, Lev Troçki’nin doğumunun yüzüncü yıldönümünü onurlandırmak üzere Kasım 1979’da İşçiler Birliği Merkez Komitesi tarafından hazırlanmış bir belgeydi bu. Bu belgenin bir yerinde şu ifadeler yer alıyordu:

Sovyetler Birliği, kapitalizmin yıkıldığı ama sosyalizmin henüz inşa edilmediği ve bürokrasinin sosyalizm mücadelesini her geçen gün baltaladığı bir geçiş rejimiydi. Yozlaşmış işçi devleti şu alternatiflerle karşı karşıyaydı: bürokrasinin devrilmesi ve devrimin genişletilmesi yoluyla sosyalizme doğru ilerleme ya da Stalinizm tarafından yardımcı olunan karşıdevrim yoluyla kapitalizmin restorasyonu. Troçki, Stalinizmi yenmek, planlı ekonomiyi savunmak ve Sovyetler Birliği’ni bir kez daha sosyalizm yoluna sokmak için siyasi devrimi öngörmüş ve bunun için çağrıda bulunmuştu. Bu temel perspektifte hiçbir şey –tek bir virgül bile– revizyona tabi değildir.

Troçkist hareketin tarihi ve programı hakkında işte böyle hissediyorduk. Hiçbir şey revizyona tabi değildi, tek bir virgül bile. Troçkist hareketin programını geliştirebilirdiniz. Onu genişletebilirdiniz. Ancak onu değiştirmeye, başkalaştırmaya ve yok etmeye yönelik hiçbir girişime müsamaha göstermeyecektik. Ve inanıyorum ki, 1970’lerde İşçiler Birliği’nin duyarlılığını ve ruhunu ifade eden bu ruh hali, 1980’lerde WRP döneklerine karşı mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesinde hiç de küçük bir etken değildi.

96. WRP ile yaşanan bölünmenin üzerinden neredeyse kırk yıl geçti. Bu mücadelenin kökenleri ve gelişimi, artık Uluslararası Komite kadroları tarafından incelenmesi ve özümsenmesi gereken tarihsel deneyimin kritik bir unsurunu oluşturmaktadır. Evet, yoldaşlar, genç yoldaşlar, okuma listenizin temelini oluşturması gereken müfredata çok şey ekledik. 1982 ile bugün arasındaki dönemin çatışmalarında sürekli olarak Troçkist hareketin önceki tarihsel deneyimine atıfta bulunulması, size yardımcı olabilir. Bu belgeleri okurken, aynı zamanda Troçkizmin tüm tarihinin deneyimini gözden geçirmiş ve ondan öğrenmiş olursunuz. Bu nedenle, Uluslararası Komite tarihinin incelenmesi, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi kadrolarının eğitiminin esas temelidir ve bu hafta yürüteceğimiz çalışmanın, partimizin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve dünya çapındaki her üyesinin teorik düzeyinin ilerletilmesinde önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz.

Loading