Perspektif

İşçi sınıfı, kapitalist barbarlığa karşı mücadele ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin inşası – IV. Bölüm

Birinci Bölüm | İkinci Bölüm | Üçüncü Bölüm

Sınıf mücadelesinin ve sosyalizm mücadelesinin büyümesi

1. Bu açıklamanın önceki bölümleri, 2024 yılının başında dünya kapitalist sisteminin krizinin ana unsurlarına odaklandı: 1) Rusya’ya karşı bir vekalet savaşı, Çin’e karşı açık bir savaş hazırlığı ve Gazze’de soykırımın devlet politikasının meşru bir aracı olarak benimsenmesiyle sonuçlanan, ABD’nin başını çektiği emperyalist militarizmin tırmanması; 2) COVID-19 pandemisine karşı koyacak ve dünya çapında milyonlarca insanı hastalık, güçten düşme ve ölümden kurtaracak temel halk sağlığı önlemlerinin kasıtlı olarak reddedilmesiyle örneklenen sosyal politikada büyük bir gerileme; 3) Gelişmiş kapitalist ülkelerde ve küresel ölçekte şaşırtıcı düzeylerde toplumsal eşitsizlikle sonuçlanan, servetin kapitalist toplumun üst kademelerinde aşırı yoğunlaşması; 4) Demokratik yönetim biçimlerinin dünya çapında erozyona uğrayıp çökmesi ve 1930’lardan bu yana görülmemiş bir ölçekte otoriter ve faşizan siyasi örgütlerin ve hükümetlerin yeniden canlanması.

2. Uygarlığı barbarlıktan ayıran tüm “kırmızı çizgiler” siliniyor. Kapitalist hükümetlerin sloganı şudur: “Suç olan hiçbir şey bize yabancı değildir.” Nükleer savaş “normalleştiriliyor”; soykırım “normalleştiriliyor”; pandemiler, güçsüzlerin ve yaşlıların kasıtlı olarak ortadan kaldırılması “normalleştiriliyor”; akıl almaz düzeylerde servet yoğunlaşması ve toplumsal eşitsizlik “normalleştiriliyor”; demokrasinin bastırılması, otoriterliğe ve faşizme yönelme “normalleştiriliyor.”

3. Bir bütün olarak ele alındığında, toplumsal barbarlığın farklı biçimlerinin normalleştirilmesi, kapitalist sınıfın bir çıkmaza girdiğini göstermektedir. Politikaları farklı toplum kırım biçimlerinden oluşan bir sınıfın tarihsel, ekonomik, sosyal ve siyasi meşruiyetinin tükendiği açıktır.

4. Kapitalizmi yıkıma sürükleyen çelişkilerin aynı zamanda onun devrilmesinin ve toplumun yeni ve ilerici, yani sosyalist bir temelde yeniden örgütlenmesinin koşullarını da harekete geçirdiği tarihsel olarak doğrulanmıştır; eğer bu gerçek olmasaydı, insanlığın gelecekten beklentileri kasvetli olurdu. Bu yeniden örgütlenme potansiyeli işçi sınıfının nesnel varlığına kök salmıştır. Sınıf mücadelesi, sosyalist yeniden örgütlenmenin nesnel olasılığının pratikte gerçekleşmesinin aracıdır.

5. Bu nedenle dikkatler sınıf mücadelesinin gelişimine çevrilmelidir. Yıl başlarken, kapitalizmin krizi ne ölçüde işçi sınıfının karşı hareketini yarattı?

6. 2023’ün toplumsal mücadeleleri incelendiğinde, sınıf mücadelesinin niceliksel ve niteliksel olarak önemli bir gelişme gösterdiğine dair açık kanıtlar elde edilmektedir. Niceliksel gelişme, sömürüye, yaşam standartlarının düşmesine, demokratik haklara yönelik saldırılara ve militarizme karşı grevlere ve ilgili protesto biçimlerine katılan işçilerin sayısındaki kuşkusuz artıştır. Niteliksel gelişme ise sınıf mücadelesinin küresel ölçeği, işçi sınıfı hareketinin ulusal sınırları aşarak uluslararası bir nitelik kazanma eğilimidir.

Fransa’da emeklilik yaşının artırılması planlarına karşı 7 Şubat 2023’te Paris’te düzenlenen gösteride protestocular yürüyüş yaptı. [AP Photo/Michel Euler]

7. Bu süreç Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından daha 1988 yılında öngörülmüştü. Üretim sürecinin gelişen küreselleşmesinin ve ulusötesi şirketlerin ortaya çıkışının sonuçları üzerinde çalışan İşçiler Birliği’nin (ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önceli) 30 Ağustos 1988’deki On Üçüncü Ulusal Kongresi’nde sunulan açılış raporunda şöyle deniyordu:

Biz, proletaryanın mücadelesinin bir sonraki aşamasının, çetin biçimde, nesnel ekonomik eğilimler ile Marksistlerin öznel etkisinin birleşik basıncı altında, uluslararası bir yörüngede gelişeceğini öngörüyoruz. Proletarya, pratikte kendisini giderek daha fazla uluslararası bir sınıf olarak tanımlama eğiliminde olacak; politikaları bu yapısal eğilimin ifadesi olan Marksist enternasyonalistler de bu süreci geliştirecek ve ona bilinçli bir biçim kazandıracaklardır. [Fourth International, Temmuz-Aralık 1988, s. 39]

8. Bu perspektif, olaylarla doğrulanmıştır. Geçtiğimiz yıl uluslararası alanda artan protesto ve grev eğilimi devam etti. Carnegie Endowment for International Peace Aralık ayında 83 farklı ülkede yeni protestolar da dahil olmak üzere “son yıllarda dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri sarsan hükümet karşıtı protesto dalgasının 2023’te de devam ettiğini” bildirdi. “Son beş yılda büyük protesto gösterilerine sahne olmamış yedi ülke de bu kulübe katıldı: Danimarka, Fransız Polinezyası, Mozambik, Norveç, İrlanda Cumhuriyeti, Surinam ve İsveç. Ayrıca, Macaristan’daki öğretmen protestoları, Bangladeş’teki iktidar partisi karşıtı gösteriler ve Tunus Devlet Başkanı Kays Said’in Temmuz 2021’de gerçekleştirdiği ‘kendi kendine darbe’ye ve muhalefete uyguladığı baskıya karşı yapılan gösteriler de dâhil olmak üzere, daha önce başlayan bazı protestolar da devam etti.”

9. ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı başlattığı savaşın hızlandırdığı fiyat artışları Pakistan, Portekiz ve Slovenya gibi birçok ülkede protesto edildi. “Para politikası ve nakit sıkıntısı ile ilgili şikayetler Gana ve Nijerya’da gösterilere yol açtı. Fransa’da, ulusal emeklilik yaşını altmış ikiden altmış dörde çıkaran emeklilik reformuna karşı yapılan grev ve protestolar yılın başlarında ülkeyi sarstı. Çek Cumhuriyeti ve Hindistan’ın bazı eyaletlerinde de emeklilik reformuyla ilgili gösteriler düzenlendi.”

Grevciler ve protestocular Whitehall'daki İşçi Sendikaları Kongresi mitinginde, 1 Şubat 2023

10. Ayrıca Birleşik Krallık’ta yüz binlerce demiryolu işçisi, liman işçisi, öğretmen ve diğer işçi kesimlerini kapsayan ve 2022’nin ortasından 2023’e kadar devam eden grevler; Portekiz, Belçika ve Almanya’da büyük grevler; Quebec’te 420.000 kamu sektörü çalışanının katıldığı bir grev; Polonya’da aşırı sağcı Hukuk ve Adalet Partisi’ne karşı bir milyondan fazla kişinin katıldığı protestolar ve Gazze soykırımından önce İsrail’de Netanyahu’nun anti-demokratik yargı reformlarına karşı yüz binlerce kişinin katıldığı protestolar düzenlendi. Yıl sona ererken, on binlerce işçi Arjantin’in yeni aşırı sağcı devlet başkanı Javier Milei’ye karşı kitlesel gösterilere katıldı.

11. Geçtiğimiz yıl Amerika Birleşik Devletleri’ndeki grev faaliyetlerinde, hem katılan işçi sayısında hem de mücadelelerin kapsadığı işçi sınıfının farklı kesimlerinde önemli bir artış oldu. Çalışma İstatistikleri Bürosu’na göre, 2023 yılında, 1.000 veya daha fazla işçiyi kapsayan 36 büyük grev gerçekleşti. 2022’de bu sayı 23’tü. Geçen yılki büyük grevler yaklaşık 500.000 işçiyi kapsıyordu; bu sayı 2022’deki 120.600 işçinin neredeyse dört katı. Ekim 2023’te iş bırakma eylemleri nedeniyle 4,5 milyon gün kaybedildi; bu, son kırk yılın aylık rekorudur. Büyük grevlerin üçte biri (12), 75.000 Kaiser Permanente çalışanı da dahil olmak üzere hemşireleri ve diğer sağlık çalışanlarını kapsıyordu. Diğer yedi grevde ise öğretmenler ve lisansüstü öğrenciler yer aldı.

12. Cornell Üniversitesi Endüstri ve Çalışma İlişkileri Bölümü tarafından hazırlanan iş bırakma veri tabanı, 508.000 işçinin katıldığı irili ufaklı 421 grev olduğunu bildirmektedir. Buna 100 ya da daha fazla işçinin katıldığı ve bir haftadan uzun süren 70 grev de dahildir; bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 59 artmıştır. 2023’te her boyuttaki grevlerin toplam sayısı 2022’dekiyle yaklaşık aynı iken (424’e kıyasla 421), grevdeki işçi sayısı 224.000’den 508.000’e çıkarak iki kattan fazla artmıştır.

WGA yazarları Paramount Pictures önünde grevde, Los Angeles, Kaliforniya.

13. Gelişmekte olan grev hareketine 11.000 yazar ve 65.000 aktörün katılımı, işçi sınıfı tanımının genişlemesini ifade etmektedir. İşçi sınıfı daha önce kendilerini “orta sınıf” olarak gören nüfusun giderek büyüyen katmanlarını kapsamaktadır. İnsanlığın gelişimi için muazzam bir potansiyele sahip olan yapay zeka (AI) da dahil olmak üzere bilimdeki devrim niteliğindeki ilerlemeler, kültür ve teknik alanında çalışanların sömürülmesini arttırmak ve ekonominin bir bütün olarak yeniden yapılandırılmasını kolaylaştırmak için kullanılmaktadır.

14. Sınıf mücadelesinin bu küresel gelişiminin yanı sıra, Gazze’deki soykırıma karşı kitlesel bir savaş karşıtı hareket 2023’ün son üç ayında dünyayı kasıp kavurdu ve yeni yılda da devam edecek. Bu, 2003’te ABD’nin Irak’ı istilasına karşı düzenlenen protestolardan bu yana en büyük ve sürekli savaş karşıtı harekettir ve dünya kapitalizminin çöküşünde çok daha ileri bir aşamada gerçekleşmektedir. Yaşanabilir her kıtadaki yüzlerce şehirde milyonlarca insan İsrail hükümetinin ve onun emperyalist destekçilerinin vahşetine karşı seslerini duyurmak için sokaklara döküldü. Bu protestolar toplumun geniş kesimlerini kapsarken, gençler öncü bir rol oynadı.

15. Emperyalist ülkelerde gerçekleşen en büyük gösteriler: Londra’da (yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı 11 Kasım’daki protesto ve yüz binlerce kişinin katıldığı diğer birçok protesto); Washington D.C. (4 Kasım’da 300.000’den fazla); New York City, Chicago ve Los Angeles (çok sayıda gösteride on binlerce kişi); Sidney ve Melbourne (her biri 12 Kasım’da 50.000’den fazla kişi); Berlin (polis yasaklarına rağmen 28 Ekim’de 10.000’den fazla kişi); Paris (22 Ekim’de 15.000’den fazla kişi); Amsterdam (15 Ekim’de 15.000’den fazla kişi); Toronto (10 Ekim’de 15.000’den fazla kişi) ve Tokyo (20 Kasım’da 1.500 kişi). Milyonlarca kişi de özellikle Arap dünyasında soykırımı protesto etti.

Sağlık çalışanları San Francisco, Kaliforniya'da yürüyor, 28 Ekim 2023.

16. Şirket medyası hem soykırımın kendisini hem de küresel protestoları örtbas etmek için mümkün olan her şeyi yaptı. Savaşın ve savaşa karşı muhalefetin gerçekliği ancak kitlelerin gelişmeleri yakından takip ettiği ve gösteriler düzenlediği sosyal medya aracılığıyla tam olarak kavranabilir. Sonuç olarak, bu platformları kontrol eden oligarklar, özellikle de Elon Musk (Twitter/X) ve Mark Zuckerberg (Facebook, Instagram ve Threads), giderek daha açık bir sansüre başvurmaktadır.

17. Sınıf mücadelesinin küresel ölçekte yeniden canlanmasının ilk aşamalarında ortaya çıkan temel sorunlara dikkat çekmek, grev ve protestoların nesnel önemini azaltmaz. Nesnel krizin ulaştığı ileri düzey ile bu krizin öznel kavranışı ve işçi sınıfının bilincindeki siyasi sonuçları arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. Bu boşluk, her şeyden önce, işçi mücadelelerinin gerici, emperyalizm yanlısı sendika bürokrasileri ve onların sosyal demokrat, eski Stalinist ve çeşitli küçük burjuva sahte sol örgütlerdeki müttefikleri tarafından sürekli olarak tahakküm altına alınmasında ifadesini bulmaktadır.

18. Her ülkede, işçilerin mücadeleleri şirket yanlısı ve milliyetçi sendikal aygıtlar tarafından boğuldu ve kitlesel protestolar, siyaset kurumunun bir parçası olarak işlev gören çeşitli sol ve sahte sol örgütler tarafından bastırıldı ve susturuldu.

19. Fransa’da Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un emeklilik kesintilerine karşı muhalefet oldukça güçlüydü ve halkın üçte ikisi kesintileri durdurmak için genel greve destek verdi. Ancak CGT ve CFDT sendika bürokrasileri Jean-Luc Mélenchon’un Boyun Eğmeyen Fransa’sı ile birlikte çalışarak protestoları etkisiz hale getirmeye ve grev eylemlerini sınırlamaya çalıştı. Onlar emekli maaşlarına yönelik saldırının Macron hükümetiyle müzakereler yoluyla ya da parlamento kurumları aracılığıyla durdurulabileceği masalını yayarken, işçilere yönelik saldırı ile ABD-NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yürüttüğü savaş arasındaki bağlantıyı örtbas ettiler. Sonunda Macron parlamento dışı bir manevrayla kesintileri kabul ettirmeyi başarırken, sendikalar da bunu takip eden grev ve protestoları izole etmeye ve bastırmaya çalıştı.

20. Sri Lanka’da artan fiyatlar ve IMF destekli reformlar üzerine yapılan kitlesel protestolar Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa’yı Temmuz 2022’de istifaya zorladı. Öncü Sosyalist Parti (FSP) gibi gruplar tarafından desteklenen sendikal aygıt, muhalefeti parlamento çerçevesi ve resmi muhalefet partileri içinde tutmak için çalıştı. Rajapaksa’nın yerine parlamentoda yapılan oylamada Sri Lanka’nın en nefret edilen siyasi figürlerinden biri olan Ranil Wickremesinghe getirildi. Geçtiğimiz yıl boyunca Wickremesinghe, 2023’ün sonunda temel malların maliyetini keskin bir şekilde arttıran ve yoksulluğu keskin bir şekilde arttıracak yeni vergiler de dahil olmak üzere Rajapaksa tarafından desteklenen aynı IMF politikalarını uygulamaya koymak için tüm büyük burjuva partileriyle birlikte çalıştı.

Devlet Başkanı Ranil Wickremesinghe, 4 Şubat 2023 tarihinde Kolombo'da düzenlenen 75. Bağımsızlık Günü töreninde silahlı kuvvetlerin komutanlarıyla birlikte. [Photo: Sri Lanka president’s media division]

21. ABD’de, 2023’ün tüm büyük grevleri, Biden yönetimiyle yakın işbirliği içinde çalışan sendika aygıtı tarafından izole edildi ve bastırıldı. Başkan Shawn Fain liderliğindeki Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikası, Eylül ve Ekim aylarında 145.000 Üç Büyük otomotiv işçisinin büyük çoğunluğunu işte tutan sahte bir “dik duruş grevi” gerçekleştirdi ve ardından işçilerin taleplerinin hiçbirini karşılamayan satış sözleşmeleri için işçiler oylama bile yapmadan grevi sonlandırdı. Fain, doğrudan şirket yanlısı sendika aygıtına dahil edilen Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri de dahil olmak üzere sahte sol gruplar tarafından yoğun bir şekilde desteklendi.

22. UAW’nin eylemleri istisnai değildir. Sendikalar her yerde, temsil ettiklerini iddia ettikleri işçilerin çıkarlarından bağımsız ve onlara düşman, farklı toplumsal çıkarlara sahip bir üst orta sınıf tabaka tarafından kontrol edilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yüz binlerce kişiyi istihdam eden sendika bürokrasisinin toplam geliri on milyarlarca doları bulmaktadır. UAW’nin Detroit’teki genel merkezinde çalışan personelin yıllık maaş bordrosu 75 milyon doları aşmaktadır. Amerikan Öğretmenler Federasyonu Başkanı Randi Weingarten gibi AFL-CIO’ya bağlı sendikaların üst düzey yöneticileri, sendikaların taban üyelerinin maaşlarından on ila yirmi kat daha yüksek olan altı haneli hatırı sayılır maaşlar almaktadır.

23. 1940 yılında Troçki, “emperyalist çürüme çağı” olarak adlandırdığı dönemde sendikaların yozlaşmasını analiz ederek şöyle yazmıştı:

Dünyanın dört bir yanında çağdaş sendikal örgütlenmelerin gelişiminde ya da daha doğru bir ifadeyle yaşadıkları yozlaşmada ortak bir özellik bulunuyor: devlet iktidarına yakınlaşıyorlar ve onunla birlikte büyüyorlar. Bu süreç tarafsız, Sosyal Demokrat, Komünist ve “anarşist” bütün sendikalarda eşit bir biçimde damgasını vurmaktadır. Tek başına bu gerçek bile, bu “birlikte büyüme” eğiliminin şu ya da bu doktrinden değil, bütün sendikalar için ortak olan toplumsal koşullardan kaynaklandığını gösterir.

Tekelci kapitalizm, rekabete ve serbest özel girişime değil, merkezileşmiş kumandaya dayanır. Kudretli tröstlerin, şirket gruplarının, bankacılık konsorsiyumlarının ve diğerlerinin başında yer alan kapitalist klikler, ekonomik yaşama devlet iktidarıyla aynı yükseklikten bakmakta ve her adımda devlet iktidarının işbirliğine gereksinim duymaktadır. Buna karşılık sanayinin en önemli dallarında örgütlü sendikalar, kendilerini farklı işletmeler arasındaki rekabetten faydalanma olanağını yitirmiş bir konumda bulmaktadırlar. Sendikaların devletle çok sıkı bağları olan, merkezileşmiş bir kapitalist hasımla uğraşmaları gerekmektedir. Sendikaların kendilerini - reformist tutumlar benimsedikleri, yani kendilerini özel mülkiyete uyarladıkları ölçüde- kapitalist devlete uyarlama ve onunla işbirliği yapmak için yarışa girme gereksinimi buradan kaynaklanmaktadır.

Lev Troçki, Meksika’da

24. Troçki’nin 84 yıl önce tanımladığı eğilim o zamandan bu yana öylesine korkunç boyutlara ulaştı ki, şu anda “sendika” olarak tanımlanan örgütlerin, pratikte, terimin tarihsel anlamıyla hiçbir ilişkisi kalmadı. Troçki, 1940 yılında yazdığı “Emperyalist Çürüme Çağında Sendikalar” başlıklı makalesinden önce bile (1937’de), politikayı belirli bir örgütün nesnel rolü temelinde değil biçimsel unvanı temelinde belirleyecek kadar terminolojiyi fetiş haline getirme eğilimine karşı uyarıda bulunarak şöyle yazmıştı:

Sendika gibi bir işçi örgütünün karakteri, ulusal gelirin dağılımıyla olan ilişkisine göre belirlenir. Green ve Company’nin [o dönemde Amerikan Emek Federasyonu’nun liderleri] üretim araçlarında özel mülkiyeti savunması, onları burjuva olarak nitelendirmektedir. Bu beyler ayrıca burjuvazinin gelirini işçilerin saldırılarına karşı savunurlarsa; grevlere karşı, ücretlerin yükseltilmesine karşı, işsizlere yardıma karşı mücadele yürütürlerse; o zaman bir sendika değil, grev kırıcılar örgütüne sahip oluruz. [“Not a Workers and Not a Bourgeois State“]

25. Troçki’nin ölçütlerini kullanırsak, başlıca ulusal sendikal örgütler ve federasyonlar, kelimenin en gerçek anlamıyla “grev kırıcı” örgütler olarak işlev görmektedir. Uluslararası Komite şubelerinin görevi, sendika bürokrasilerine karşı tabanın tam ölçekli bir ayaklanmasının hazırlanmasında işçi sınıfına yardımcı olmak, fabrikalarda ve işyerlerinde tüm karar alma yetkisinin devredileceği yeni militan taban örgütlenmesi biçimleri geliştirmektir. Bu yaklaşım, Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal kadrolarını “mümkün olan her durumda, burjuva toplumuna karşı kitlesel mücadele görevlerine daha uygun düşen bağımsız militan örgütler yaratmaya ve gerekirse, sendikaların tutucu aygıtlarıyla doğrudan bir kopuşu göze almaktan çekinmemeye” çağırdığı Geçiş Programı’na dayanmaktadır.

26. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, işçilerin kendileri tarafından kontrol edilen örgütlerin geliştirilmesi yoluyla işçileri sendikal aygıtın kısıtlamalarından kurtarmak için mücadele etmektedir. DEUK, Nisan 2021’de Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) girişimini başlattığında, “kapitalist hükümetlerin ve sayısız ulusal, etnik ve ırksal şovenizmin ve kimlik siyasetinin gerici savunucularının işçi sınıfını çatışan gruplara bölme çabalarına karşı çıkarak, işçileri dünya çapında ortak bir mücadelede birleştirmeye çalışacağını” açıklamıştır.

İşçilerin karşı karşıya olduğu koşullar, elbette, bölgeden bölgeye ve ülkeden ülkeye değişir ve bunlar taktik seçimini etkileyebilir. Ancak şu, bütün ülkelerde inkâr edilemez bir gerçektir: mevcut bürokratikleşmiş sendikalar, egemen seçkinlerin ve onların hükümetlerinin kurumsal ve mali çıkarlarını giderek artan halk direnişine karşı korumaya kararlı, kurumsallaşmış polis gücü işlevi görmektedir.

27. Sendika bürokrasisi, tabanda sosyalist etkinin gelişmesini engellemek için elinden geleni ardına koymayacaktır. Ancak kapitalist devletin ve sahte solun desteğiyle artırılan kaynaklarına rağmen, o yenilmez değildir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ve uluslararası alanda işçi sınıfının artan militanlığı, kapitalizmin nesnel krizi tarafından yönlendirilmektedir. Partinin önündeki görev, işçi sınıfının mücadelelerine müdahale etmek ve bu militanlığa, bilinçli bir şekilde kapitalizmin yıkılmasına ve dünya ölçeğinde işçi iktidarının kurulmasına yönelik, tam olarak işlenmiş sosyalist bir perspektif aşılamaktır.

28. Dört yıl önce, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Yeni Yıl açıklaması 3 Ocak 2020’de “Sosyalist devrimin on yılı başlıyor” başlığı altında yayımlanmıştı. Dünyadaki duruma ilişkin bu değerlendirmenin, orta sınıf sahte sol örgütlerin siyasi açıdan iflas eden kesimlerini güldürdüğüne şüphe yok. Onlara hiçbir şey, özellikle Kuzey Amerika’daki kalesinde, kapitalist egemenlikten daha yenilmez görünmüyor. Sadece 2020’lerde devrimci bir krizin başlamasını olanaksız görmüyorlar; yirmi birinci yüzyılın kalan 76 yılında sosyalist bir devrimi hayal bile edemiyorlar. Troçki’nin sürekli devrim teorisini reddeden sahte solun siyasi pratiği, kapitalizmin kalıcılığına olan sarsılmaz bir inanca dayanmaktadır.

29. Ancak Ocak 2020’den bu yana yaşananlar Uluslararası Komite’nin siyasi öngörüsünü doğruladı. Yeni on yılın daha ilk ayı dolmadan COVID-19 tüm dünyaya yayılmaya başlamıştı. Bildirinin yayımlanmasından neredeyse tam bir yıl sonra, Trump ve çetesi tarafından Anayasa’yı ortadan kaldırmak ve faşizan bir diktatörlük kurmak için bir girişimde bulunuldu. 2020’lerin üçüncü ve dördüncü yılları savaşın tırmandığı ve işçi sınıfının toplumsal direnişinin arttığı yıllar oldu.

30. Dünya kapitalizminin krizinin hafifleyeceğine ve semptomlarının kısa süreli bir grip gibi gerileyeceğine inanmak için hiçbir neden yoktur. Aksine, kriz şiddetlenecek ve işçi sınıfının küresel direnişi daha kararlı ve siyasi olarak daha bilinçli hale gelecektir. Bu süreçte Uluslararası Komite’nin rolü belirleyici bir nitelik kazanacaktır.

31. Bu boş bir övünme değildir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi bir tarih partisidir. Teorik, siyasi ve pratik çalışmaları, emperyalist çağdaki devrimci mücadelenin yüzyılı aşan engin deneyimine dayanmaktadır. Troçkist hareket tarafından 1923’teki kuruluşundan bu yana Stalinizme, sosyal demokrasiye, Pablocu revizyonizme, burjuva milliyetçiliğine ve her türden gerici küçük burjuva radikalizmine karşı savunulduğu ve geliştirildiği şekliyle Marksizmin sürekliliğini tek başına temsil etmektedir.

32. Uluslararası Komite, ne işçi sınıfının karşı karşıya olduğu tehlikeleri ne de devrimci öncünün karşı karşıya olduğu mücadelenin muazzam boyutunu küçümsemektedir. DEUK, henüz bir kitle hareketine önderlik etmemektedir. Bunun gerçekleşmesi için işçi sınıfının kitlesel mücadelelerinde bir gelişme olması gerekmektedir. Bununla birlikte, işçiler arasında Marksist etkinin büyümesi, Will Lehman’ın Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikası başkanlığı için yürüttüğü son kampanyada kendisini göstermiştir. Açıkça bir sosyalist olarak kampanya yürüten ve Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın programını savunan Lehman, yaklaşık 5.000 otomotiv işçisinin oyunu aldı. Bürokrasi işçileri seçim hakkında bilgilendirmediği ve oylamayı UAW üyelerinin yüzde 10’undan daha azıyla sınırlamayı başardığı için bu başarı daha da önemliydi.

33. DEUK’un kadrosunda önemli bir büyümenin ve yeni şubelerin inşasının temelleri atılmıştır. Dünya Sosyalist Web Sitesi, çeyrek yüzyıllık kesintisiz günlük yayını sırasında, geniş bir uluslararası okur kitlesi oluşturmuştur. Acımasız sansüre rağmen, WSWS her gün on binlerce kişi tarafından okunuyor ve uluslararası işçi sınıfı ve öğrenci gençlik içindeki etkisi giderek artıyor.

34. Dahası, Troçkist hareketin çalışmaları siyasi bir boşlukta gerçekleşmiyor. Dünya krizi onlarca ve yüz milyonlarca insanı radikalleştiriyor. Kitlelerin temel çıkarları ile egemen sınıfın ayrıcalıkları arasındaki uçurum giderek daha belirgin hale geliyor. Emperyalizmin savaşı, soykırımı, öldürücü salgınları ve faşizmi normalleştirmesi, kitle bilincinin devrimcileşmesi ve dolayısıyla işçi sınıfının siyasi bakış açısında sosyalizmin normalleşmesi için önemli bir itici güç sağlayacaktır.

35. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin tüm okurlarını bu perspektiften çıkan kaçınılmaz sonuca varmaya çağırıyoruz. Barbarlığa doğru gidişi durdurun! Diktatörlüğe, eşitsizliğe ve savaşa karşı işçi sınıfının gücünü seferber edin! Yirmi birinci yüzyılın Marksizmi olan Troçkizm için mücadeleye atılın! Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılın ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’ni inşa edin!

Bitti

Loading