Crocus City Hall saldırısı sonrası Rusya

Eski Sovyetler Birliği’nin emperyalist bölüşümü tehlikesi ve işçi sınıfının görevleri

Moskova yakınlarındaki Crocus City konser salonunda 22 Mart’ta meydana gelen terör saldırısı sadece Rusya halkını değil tüm dünyayı şok etti. Barbarca saldırıda en az 144 kişi ölmüş ve yaklaşık 700 kişi yaralanmıştı.

Petersburg, Rusya'da 24 Mart 2024 Pazar günü Moskova saldırısı kurbanlarının anısına düzenlenen anma töreninde insanlar çiçek bırakıyor. [AP Photo/Dmitri Lovetsky]

Bolşevik-Leninistlerin Genç Muhafızları (YGBL), kurbanların ailelerine en içten üzüntülerini sunuyor. NATO’nun ve onun Kiev’deki vekil rejiminin damgasını taşıyan bu saldırıyı kınıyoruz. Ancak Rus oligarşisinin saldırıya verdiği gerici yanıta da karşı çıkıyoruz: Rejim değişikliği ve iç savaşı körüklemek isteyen emperyalist güçlerin ekmeğine yağ süren Rusya parlamentosu ve aşırı sağcı oligarklar, Rusya’daki göçmenlere karşı pogrom benzeri bir atmosfer yaratıyorlar.

Bir felaketi önlemek için işçi sınıfı krize bağımsız bir temelde müdahale etmelidir. Bu, Stalinistlerin Sovyetler Birliği’ni yıkmasının ve kapitalizmin restorasyonunun sonucu olarak işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı tarihsel açmazın siyasi olarak kavranmasını gerektirmektedir.

Washington ve Kiev’de tasarlanmış bir terör saldırısı

Ülkenin başkentindeki saldırıyla ilgili her şey, saldırıyı gerçekleştirenlerin paralı asker olarak hareket ettiklerini gösteriyor. Yakalanan dört teröristin tamamı Orta Asya’da son derece yoksul bir eski Sovyet cumhuriyeti olan Tacikistan’dan gelen genç göçmen işçilerdi. İçlerinden ikisi birkaç hafta önce Türkiye’de eğitilmişti. Eylemleri karşılığında 500.000 ruble, yani 5.400 doların biraz üzerinde para aldılar. Rus medyasında yer alan haberler teröristlerin katliamı, kaygı giderici uyuşturucuların etkisindeyken yaptığını belirtiyor.

Rusya Soruşturma Komitesi tarafından 23 Mart 2024 Cumartesi günü yayınlanan videodan alınan bu fotoğrafta, itfaiyeciler Rusya'nın başkenti Moskova'nın batı ucundaki Crocus City Hall'da düzenlenen saldırının ardından yanan konser salonunda çalışıyor. [AP Photo/AP Photo / Russlands etterforskingskomité]

Ukrayna hükümetinin ve Beyaz Saray’ın saldırıyla bir ilgileri bulunmadığına dair hemen yaptıkları açıklamaların hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.

NATO yanlısı medya ise, Afganistan merkezli terör örgütü IŞİD-H’nin saldırının sorumluluğunu üstlendiğine işaret ederek bu yalanlamaları yineliyor. Eğer bu doğru olsa bile, bu durum sadece bu dört kişinin ABD ve Ukrayna istihbaratı adına hareket ettiği sonucunu güçlendirir. IŞİD-H, selefi IŞİD gibi, büyük ölçüde ABD emperyalizminin bir ürünüdür. Örgütün, daha önce Afganistan’da NATO için savaşmış ve 2021 yılında ABD askerlerinin çekilmesinin ardından iktidardaki Taliban rejimine karşı savaşmak üzere IŞİD-H’ye katılmaya başlamış olan, ABD tarafından eğitilmiş istihbarat ve ordu personelini bünyesinde barındırdığı biliniyor.

Terörist saldırının teknik boyutundan ziyade, siyasi bağlamın ve NATO’nun Rusya’ya karşı savaş stratejisinin değerlendirilmesi, Kiev ve Washington’un doğrudan müdahil olduğunu göstermektedir. Cephedeki durum Ukrayna için tam bir felakettir. Ciddi bir asker ve mühimmat sıkıntısı çekmekte ve Rus kuvvetlerine toprak kaybetmeye devam etmektedir.

Kiev ve emperyalist destekçileri, son dönemde yaşanan önemli askeri gerilemelere, savaşı iki cephede tırmandırarak yanıt veriyor: Birincisi, Fransa’nın NATO birlikleri göndermesi de dahil olmak üzere Ukrayna’ya daha fazla doğrudan askeri müdahaledir. İkincisi ise, Putin rejimini istikrarsızlaştırmak için Rusya içinde ikinci bir cephe açılmasıdır.

Terörist saldırılar ve çeşitli faşist unsurların harekete geçirilmesi aslında uzun zamandır emperyalizmin Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Rusya’nın Belgorod bölgesinde devam eden ve giderek daha da küstahlaşan bombalamalar; Darya Dugina gibi aşırı sağcı Putin destekçilerinin arabalarının bombalanması; Kerç Köprüsü’ndeki terör saldırısı ve Kuzey Akım doğalgaz boru hattının bombalanması, bu kapsamda sayılabilir.

Crocus City Hall saldırısından sadece birkaç gün önce ve Rusya’daki başkanlık seçimlerinin tam ortasında, neo-Nazi güçleri Rusya topraklarında tankların da kullanıldığı bir saldırı başlattı. New York Times bu saldırıları “cüretkâr” diyerek övmüş ve “Rusya’daki istikrar duygusunu baltalayacağı ve ülkenin askeri kaynaklarını Ukrayna’dan uzaklaştıracağı” umudunu dile getirmişti. New York Times’ın da kabul ettiği gibi, bu saldırıların arkasındaki neo-Nazi güçler “Ukrayna’nın askeri istihbaratı tarafından açıkça destekleniyordu.” Yine benzer bir dil kullanarak New York Times, Crocus City Hall saldırısından günler sonra, “ulusal güvenliğe her şeyden çok önem veren Bay Putin’in aurasına bir darbe” teşkil ettiğini söyleyerek sevinç gösterisinde bulunmuştu.

WSWS’nin Crocus City Hall’daki olaylarla ilgili 25 Mart tarihli perspektifinde yazdığı gibi, ABD ve NATO üç hedefin peşinde koşmaktadır:

Birincisi, oligarşi ve devlet aygıtı içinde Putin rejimine karşı muhalefeti cesaretlendirmek; ikincisi, Kremlin’in NATO’nun savaşı daha da tırmandırmasına bahane olabilecek askeri bir yanıt vermesini kışkırtmak ve üçüncüsü, Rusya içinde rejimi istikrarsızlaştıracak ve tüm bölgenin emperyalist güçler tarafından parçalanmasını kolaylaştıracak etnik ve dini gerilimleri beslemek.

Putin rejiminin krizi

Saldırı şimdiden hem NATO destekli güçleri hem de Putin rejimi altındaki Rus oligarşisinin ve devlet aygıtının aşırı sağcı hizbini cesaretlendirmiştir.

Oligarşi içindeki NATO destekli bu tür muhaliflerden biri de 2015’ten beri Kiev’de yaşayan İlya Ponomaryov’dur. Ponomaryov aynı zamanda eski oligark ve NATO destekli muhalif Mihail Hodorkovskiy’nin de eski bir dostudur. Yakın zamanda verdiği bir röportajda Ponomaryov, Moskova’nın askeri olarak nispeten kolay bir şekilde ele geçirilebileceğine dair daha önceki “öngörüsünü” doğrulayan bu teröristleri “Tacikistanlı yoldaşlar” diyerek övdü.

Ponomaryov’un yorumları önemlidir: Kendisi Rus topraklarına yapılan saldırıların, insansız hava aracı saldırılarının ve Rusya içinde bir ayaklanmanın geliştirilmesinin arkasındaki önemli isimlerden biridir. Ponomaryov, açıkça, devlet aygıtının bazı kesimlerini harekete geçirerek Putin rejiminin devrilmesini ve Rusya’nın etnik temelde bölünmesini savunuyor. Ponomaryov Kiev’den, Rus topraklarına yönelik saldırılara öncülük eden neo-faşist Rus Gönüllü Birlikleri ve Rusya’nın Özgürlüğü Lejyonu’nun operasyonlarına nezaret ediyor.

Öte yandan, Rusya içindeki aşırı sağcı oligarklar saldırıya Putin rejiminden savaşı tırmandırmasını ve göçmenlere baskı uygulamasını talep ederek karşılık verdiler. Açıkça gerici ve dinci Çargrad televizyon kanalının kurucusu milyarder Konstantin Malofeyev, ülkeyi bölmek ve boyun eğdirmek amacıyla “Anglo-Saksonlar” tarafından “Rusya’ya karşı ikinci bir cephe açıldığını” yazdı ve şöyle devam etti: “Ama biz bir Britanya kolonisi değiliz, bir muz cumhuriyeti de değiliz. Biz Büyük Rusya’yız, Üçüncü Roma İmparatorluğu’nun varisiyiz. ... Rus halkının eşsiz imparatorluk ruhu sayesinde insanlık tarihinin en büyük devleti haline geldik. Washington ve Londra’daki gerçek düşmanlarımızla sonuna kadar savaştık ve savaşacağız.”

Aynı yazıda Malofeyev teröristlerden “dört pis uyuşturucu bağımlısı” olarak söz etti ve saldırının “Orta Asya’dan gelen ‘işçi’ göçmenlerin Rusya’nın ulusal güvenliğine oluşturduğu tehdit hakkındaki en karanlık uyarıları gerçeğe dönüştürdüğünü” yazdı.

Rus parlamentosu (Duma) ve polisi de göçmenlere karşı pogrom benzeri bir atmosfer yaratılmasına yardımcı oluyor. Rusya 14 milyon ile 20 milyon arasında Müslüman nüfusa ve çoğu Orta Asya ve Kafkasya’dan gelen tahminen 17 milyon göçmen işçiye ev sahipliği yapıyor.

Göçmenlere ve Müslümanlara karşı şiddeti açıkça teşvik edecek biçimde, dört terör zanlısı mahkemeye çıkarılmadan önce bariz bir şekilde işkence görmüş ve feci şekilde dövülmüştür. Basında ise aşırı sağcı şovenistler idam cezasının geri getirilmesini talep ediyor.

Duma göçmen karşıtı iki yasa tasarısını hızla kabul etti: Bunlardan biri göçmen işçilerin ülkede kalabilecekleri süreyi iki yılla sınırlarken, diğeri göçmen aileler için ücretli doğum iznini kaldırıyor. Putin, 2023 yılında “yasa dışı” göçmen işçiler tarafından işlenen “suçların” yüzde 75 oranında arttığını iddia ederek yangına körükle gitti. Putin, hükümetin “göç alanında önleyici suç karşıtı tedbirler” geliştireceğini duyurdu.

Faillerin tutuklanmasının hemen ardından, Rusya’daki yaklaşık 1 milyon Tacik işçiye akşamları evlerinden çıkmamaları tavsiye edildi. Blagoveşçensk’te Tacik vatandaşlara ait bir mağaza ateşe verildi. Petersburg ve diğer şehirlerde apartmanlarda ve fabrikalarda göçmen karşıtı geniş çaplı kampanyalar başlatıldı.

İnsan hakları örgütleri, St. Petersburg’da gözaltına alınan göçmenlerin ayrım gözetmeksizin dövüldüğünü ve işkence gördüğünü açıkladı. Sosyal medyada, boykotu teşvik etmek amacıyla Tacik taksi şoförlerinin isimlerinin yer aldığı listeler dolaşıma sokuldu. Feci şekilde dövülen bir göçmenin bir gazeteye söylediği gibi: “Biz en savunmasız olanlarız. Korktuğum için polise bile gitmedim. Orada beni dövüyorlar, canımı acıtıyor ve aşağılıyorlar ama polise gittiğimde beni tutuklayabilirler de.” Tacikistan Çalışma Bakanlığı, Tacik göçmenler arasında hüküm süren “korku” ve “panik” atmosferinin birçok kişinin Rusya’dan kaçmasına neden olduğunu bildirdi.

YGBL, göçmen karşıtı duyguların bu şekilde teşvik edilmesini kesinlikle reddetmektedir. Bu, hem Çar hem de daha sonra Stalinist rejim tarafından işçi sınıfına karşı kullanılan Büyük Rus şovenizminin geleneğine dayanmaktadır. Çar döneminde antisemitizm, işçi sınıfının devrimci hareketini bölmek için hükümet tarafından sistematik olarak körüklenmişti. Stalinizm de işçi sınıfının kafasını karıştırmak ve sağcı güçleri bürokrasiyi desteklemek üzere harekete geçirmek için düpedüz yabancı düşmanlığının ve antisemitizmin teşvik edilmesi de dahil olmak üzere ulusal şovenizme başvurdu. Bugün de benzer şekilde, göçmen karşıtı şovenizmin teşvik edilmesi temelde işçi sınıfını hedef almaktadır ve işçilerin etnik, dini ve ulusal sınırlar ötesinde birleşmesini engellemeyi amaçlamaktadır.

Emperyalizmin ülke içinde ulusal bölünmeleri kışkırtma amacının farkında olan Putin, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda Malofeyev gibi isimlere kıyasla daha dikkatli davranıyor ve Rusya’nın çok uluslu ve çok dinli bir ülke olduğunu vurgulamaya devam ediyor. Bununla birlikte Putin, rejiminin doğası ve tarihsel kökenleri, işçi sınıfına düşmanlığı ve Büyük Rus milliyetçiliğinin körüklenmesine giderek daha fazla bel bağlaması nedeniyle, oligarşi ve devlet aygıtı içindeki aşırı sağcı unsurlara uyum sağlamak zorunda kalıyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi, 17 Mart 2023 Cuma günü yaptığı açıklamada, Ukrayna'dan çocukların kaçırılmasına karıştığı iddiası nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için savaş suçlarından tutuklama emri çıkardığını söyledi. [AP Photo/Gavriil Grigorov, Sputnik, Kremlin Pool Photo via AP]

Son devlet başkanlığı seçimlerine ilişkin açıklamamızda da belirttiğimiz üzere Vladimir Putin, önderlik ettiği rejim Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin restorasyonundan doğmuş Bonapartist bir figürdür. Rejiminin temel işlevi, her şeyden önce, Sovyet devlet mülkiyetinin yağmalanması yoluyla Rusya’nın yeni egemen sınıfı olarak ortaya çıkan oligarklar tabakasının ayrıcalıklarının korunmasından ibarettir. Troçki’nin sözleriyle,

Bonapartizmden, ekonomik olarak egemen olan sınıfın ... mülkiyetini korumak adına, bir “kurtarıcı” tarafından taçlandırılan bir askeri-polis aygıtının kontrolsüz komutasına tahammül etmek zorunda kaldığı bir rejimi anlıyoruz. Böyle bir durum, sınıf çelişkilerinin özellikle şiddetlendiği dönemlerde ortaya çıkar: Bonapartizm bu çelişkilerin patlamasını engellemek içindir. (Lev Troçki, “More on Bonapartism,” Bulletin of the Opposition, Sayı 43, Nisan 1935).

Putin, sınıfsal gerilimlerin “patlamasını” önlemek için umutsuzca işçi sınıfı ile oligarşi arasında; oligarşinin farklı hizipleri arasında ve oligarşinin ulusal ve ekonomik çıkarları ile Batı emperyalizminin çıkarları arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Ancak emperyalizmin giderek daha saldırgan hale gelmesi ve oligarşi içindeki iç mücadeleyi körüklemesinin yanı sıra sınıf mücadelesinin de gelişmesi, bu denge oyununu giderek zorlaştırıyor. Oligarşi içinde Putin her yönden ateş altındadır. Savaşı tırmandırması, emperyalizme tamamen teslim olması ya da bir rejim değişikliği operasyonuyla devrilmesi için üzerindeki baskı gün geçtikçe artıyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve emperyalistlerin bölgeyi tahakküm altına alma çabaları

İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu tarihsel açmaz ancak 1917 Ekim Devrimi’ne karşı Stalinist tepki bağlamında anlaşılabilir. Bu, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla sonuçlanmıştır. Putin Ukrayna istilasını Ekim Devrimi’ne ve Vladimir Lenin’e saldırarak başlatmış olsa da, savaşın yıkıcı seyri aslında devrimin bu bölgedeki kitlelerin karşı karşıya olduğu büyük tarihsel sorunlara tek geçerli çözümü sunduğunu doğrulamıştır.

ABD Başkanı George H. W. Bush ve Sovyet Başbakanı Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nin dağıtılmasını resmen kabul ediyor.

Putin rejiminin emperyalist güçleri bir anlaşmaya zorlamak için onlara askeri baskı yapma stratejisi başarısız olmuştur. Kremlin’in bir anlaşmaya varmak için yaptığı her girişim NATO tarafından zayıflık olarak yorumlanmakta ve istismar edilmektedir. NATO’nun Ukrayna’daki vekil güçleri askeri bir bozgunla karşı karşıya kalınca, emperyalist güçlerin buna yanıtı Rusya’nın kendi içindeki savaşta yeni bir cephe açmak ve NATO birliklerini Ukrayna’ya göndermeye hazırlanmak oldu. “Kırmızı çizgiler” birbiri ardına aşıldı. NATO, dünyanın en büyük ikinci nükleer gücü olan Rusya ile adı konmamış bir savaş halindedir.

Emperyalist güçlerin görünüşte akıl dışı ve çılgınca olan bu savaşı tırmandırmasının altında derin tarihsel ve ekonomik itici güçler yatmaktadır.

Sovyetler Birliği’nin 1991’de yıkılması, yeni bir emperyalist savaş ve toplumsal devrim dönemini başlattı. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin uluslararası yayın kurulunun başkanı David North’un açıkladığı gibi, Ağustos 1990’da Basra Körfezi’nde ortaya çıkan kriz,

...dünyanın yeni bir emperyalist yeniden paylaşımının başlangıcına işaret etmektedir. ... Emperyalist burjuvazi, “sosyalizmin başarısızlığını” ilan ederken, henüz sözle olmasa da eylemle bağımsızlığın başarısızlığını ilan etmektedir. Tüm büyük emperyalist güçlerin karşı karşıya olduğu derinleşen kriz, onları stratejik kaynaklar ve pazarlar üzerinde kontrol sağlamaya zorlamaktadır. Bir dereceye kadar siyasi bağımsızlık elde etmiş olan eski sömürgelerin yeniden boyunduruk altına alınması gerekiyor. Irak’a karşı giriştiği acımasız saldırıyla emperyalizm, geri kalmış ülkeler üzerinde İkinci Dünya Savaşı öncesinde var olan sınırsız hâkimiyeti yeniden tesis etme niyetinde olduğunu ortaya koymaktadır. (David North, “On the Eve of the First Iraq War,” A Quarter Century of War: The U.S. Drive for Global Hegemony, 1990-2016, Mehring Books 2016, s. 6).

Birkaç ay sonra ABD, Sovyet bürokrasisinin desteğiyle Irak’ı bombalamaya başladı. Sovyet bürokrasisi, emperyalizme kucak açarak, tüm bölgenin sömürgeci boyunduruk altına alınmasının önünü açtı. Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin kurulması, dünyanın geniş kaynaklarını on yıllar boyunca doğrudan emperyalist kontrol ve sömürüden koparmıştı. Bu kaynaklara yeniden doğrudan erişim sağlamak, emperyalist güçlerin jeopolitik ve ekonomik hesaplarında önemli bir öncelik haline geldi. Mayıs 1991’de Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi şu uyarıda bulundu:

Kremlin’in göz yummasıyla emperyalizm, SSCB’nin geniş topraklarının kontrolünü ele geçirme hakkını artan bir yüzsüzlükle ileri sürmektedir. Emperyalistlerin, Sovyetler Birliği’nin hammaddelerinin, geniş üretim potansiyelinin ve devasa pazarının ekonomik önemini görmezden gelmesi mümkün değildir.

Ekim 1991’de Kiev’de verdiği bir konferansta David North, Ukrayna gibi eski Sovyetler Birliği’nin ulusal cumhuriyetleriyle ilgili olarak, öngörülü bir şekilde, şunları söylemişti:

Moskova’dan “bağımsızlıklarını” ilan eden milliyetçiler, yeni devletlerinin geleceğiyle ilgili tüm hayati kararları Almanya, Britanya, Fransa, Japonya ve ABD’nin ellerine teslim etmekten başka bir şey yapamazlar. ... Kapitalizme dönüş –milliyetçilerin bu yöndeki şovenist ajitasyonu sadece aldatıcı bir görünüşten ibarettir– yalnızca yeni bir baskı biçimine yol açabilir.

David North, Kasım 1989'da Moskova Tarihi Arşiv Enstitüsü'nde konferans verirken

Son 30 yılda yaşanan gelişmeler bu uyarıların acımasız ve trajik bir şekilde doğrulanmasını sağlamıştır. Ortadoğu’nun büyük bir bölümü emperyalist saldırganlık tarafından harabeye çevrilmiş ve milyonlarca insan öldürülmüştür. Eski Sovyet cumhuriyetleri, suçlu oligarşiler tarafından yönetilen; etnik, bölgesel, dini ve ulusal çatışmalarla parçalanan ve aşırı düzeyde toplumsal eşitsizliğin damgasını vurduğu kapitalist ulus devletlere dönüşmüştür.

Ukrayna’nın sözde “bağımsızlığı”, oligarklardan ve orta sınıfın ayrıcalıklı katmanlarından oluşan küçük bir tabakanın kendi kendini zenginleştirmesine hizmet etmiş; ülkenin işçi sınıfı için ise tam bir felaket olmuştur. İki dünya savaşında Almanya tarafından işgal edilmiş bir ülke olan Ukrayna, Rusya’ya karşı yeni bir emperyalist savaş için fırlatma rampasına dönüştürülmüştür. Hâlihazırda yüz binlerce Ukraynalı katledilmiştir. Şu ana kadar hayatta kalabilenler ise toplumsal sefaletle karşı karşıyadır.

Terör şüphelilerinin geldiği Tacikistan ise kapitalist restorasyon ile emperyalist savaşların patlamasının birleşik felaketinin bir başka trajik örneğidir. Nüfusunun neredeyse yarısı temiz suya erişimden yoksun olan Tacikistan, tüm eski Sovyet cumhuriyetleri arasında en yoksul olanıdır. GSYİH’sının yarısı işçi dövizlerinden elde edilmektedir. Tacikistan’ın karşı karşıya olduğu vahim durum, ABD’nin komşu Afganistan’a müdahalelerinden önemli ölçüde etkilenmiştir. 1980’lerde Sovyet ordusuna karşı savaşmak üzere ABD tarafından finanse edilen İslamcı Afgan mücahitler, 1992’den 1997’ye kadar Tacikistan’ı kasıp kavuran bir iç savaşa doğrudan müdahil oldular.

Son otuz yılın emperyalist savaşları ve Rusya ile Çin’in giderek artan kuşatılması şimdi niteliksel olarak yeni bir aşamaya ulaşmıştır: İç krizler tarafından yönlendirilen ve ABD ve Avrupa emperyalizminin dünya ölçeğinde, özellikle de Çin karşısında konumunun hızla gerilemesiyle karşı karşıya kalan emperyalist güçler, dünyayı yeniden paylaşmaya yönelik yeni bir girişime doğru sürükleniyorlar. Onların bakış açısına göre, eski Sovyetler Birliği’nin kaynakları Çin’e karşı yaklaşan savaş için vazgeçilmezdir.

Eski Sovyetler Birliği’nin işçi sınıfı varoluşsal bir tehditle karşı karşıyadır. Eğer durum egemen oligarşinin ellerine bırakılırsa, önündeki alternatifler, ya NATO ile nükleer silah kullanılması tehlikesini de içeren doğrudan bir çatışma ya da bir dizi iç savaş ve rejim değişikliği operasyonuyla tüm bölgenin bölüşümü olacaktır.

Eski Sovyetler Birliği’ndeki işçiler ve gençler, emperyalist saldırının yarattığı varoluşsal tehdide karşı ancak 1917’nin yoluna, yani sınıf mücadelesi ve sosyalist devrim yoluna dönerek mücadele edebilirler. Oligarşinin ve emperyalist güçlerin tüm hiziplerinden tamamen bağımsız olan ve uluslararası işçi sınıfının tarihsel çıkarları için mücadele eden bir partiye ihtiyacımız var. Böyle bir partiyi yalnızca Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nde somutlaşan dünya Troçkist hareketi temsil etmektedir. Dolayısıyla, işçileri dünya sosyalist devrimi programı etrafında uluslararası düzeyde birleştirme mücadelesinde en acil görev, bu partinin inşasıdır.

9 Nisan 2024

Loading