Perspektif

İşçiler, soykırım karşıtı öğrenci protestolarına yönelik polis baskısını durdurmak için greve hazırlanmalı!

Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ), üniversite kampüslerindeki polis devleti baskısına son verilmesi için işçileri harekete geçmeye çağırıyor. Gazze’deki soykırıma karşı öğrenciler tarafından alınan cesur tavır, işçi sınıfının en geniş desteğini gerektirmektedir. Gösteriler, kitlesel toplantılar ve kampüs protestolarına gönderilecek işçi heyetleri örgütlenmeli, ifade özgürlüğü temel hakkına yönelik saldırıya son verilmesini dayatmak için ülke çapında ve uluslararası bir greve gidilmelidir.

Göstericiler, Los Angeles'ta İsrail ve Filistin yanlısı gruplar arasında gece yaşanan çatışmaların ardından UCLA kampüsünde toplandı, 1 Mayıs 2024 Çarşamba. [AP Photo/Ryan Sun]

İşçiler Amerika Birleşik Devletleri’nde sıkıyönetimin başlangıç aşamalarına tanıklık ediyor. Savaş karşıtı protestolara karşı polisin kullanılmasının uzun bir tarihi olsa da, ABD hükümeti tarafından açıkça desteklenen bir soykırıma karşı muhalefeti yasa dışı hale getirme girişiminin emsali yoktur.

Her iki parti tarafından kontrol edilen ve Beyaz Saray ile koordinasyon halinde olan yerel yönetimler, Barışçıl göstericilere karşı, kampüsleri insansız hava araçları ve keskin nişancılarla desteklenmiş çevik kuvvet polisleri ve atlı polislerle doldurdu, binlerce kişiyi darp etti ve gözaltına aldı. Bunun “düzeni sağlamak” için gerekli olduğunu iddia eden polis, UCLA’da havai fişeklerle ve sopalarla protestoculara saldırmasına seyirci kaldığı aşırı sağcılarla birlikte çalışıyor. Ulusal Muhafızların üniversitelere konuşlandırılması taleplerinin de gösterdiği üzere, 1970 yılında Kent State’te olduğu gibi açık öğrenci katliamları üzerine bile düşünülüyor.

Baskılara her iki partiden oybirliğiyle verilen destek, siyasi sistemin sınıf egemenliğinin bir aracı olma niteliğini ortaya koymaktadır. Her iki parti de 2022 yılında demiryolu işçilerinin ulusal grevini yasaklamak için aralarındaki farklılıkların üstesinden gelmişti.

“İç cepheyi” düzene sokmak, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana görülmemiş büyüklükte bir askeri tırmanışa ve savaş suçlarına hazırlanmak için gerekli bir ilk adım olarak görülüyor. İlk etapta bu, İsrail’in Refah’ı istila etmesi demektir. Bu, Gazze Şeridi’nde yedi aydır devam eden soykırımda şu ana kadarki en büyük vahşet olacaktır.

Gazze’deki soykırım ve ABD’nin İran’a karşı savaş planları, yeni başlayan bir dünya savaşının sadece bir cephesidir. Kampüslerdeki baskılar, her iki partinin de sadece İsrail’e değil, Ukrayna ordusuna ve gelecekte Çin’e karşı açılacak bir savaşta tuzak işlevi görecek Tayvan’a da fon aktarılması lehine oy kullandığı bir döneme denk geldi.

İşçiler ve çocukları, bedeli ücretlerin, emekli maaşlarının, sağlık hizmetlerinin ve sosyal programların yok edilmesiyle ödenen bu savaşlara gönderilecekler. Bu savaşlar şimdiden yüz binlerce insanın hayatına mal olmuşken, nükleer imha tehdidini de beraberinde getirmektedir.

Uzun zamandır savaşa siyasi kılıf olarak kullanılan “insan hakları” ve “demokrasi” bahaneleri paramparça olmuş durumda. Milyonlarca kişi protestolara karşı öne sürülen “antisemitizm” yalanının da farkına vardı, zira aralarında Yeşil Parti’nin başkan adayı Jill Stein’in de bulunduğu çok sayıda Yahudi protestocu gözaltına alındı. Gerçekte bunlar, yabancı pazarlara, doğal kaynaklara ve küresel tedarik zincirlerine hâkim olmak için yapılan emperyalist savaşlardır.

Bu savaşların kumanda merkezi Washington’dadır. Ama protestoculara yönelik saldırılar, dünyanın dört bir yanında gerçekleşmektedir. Britanya, Fransa ve polisin Ortadoğu’da Adil Barış İçin Yahudi Sesi konferansını engellediği Almanya bunlar arasındadır. Genç erkeklerin sokakta yakalanıp cepheye gönderildiği Ukrayna’da devlet polisi, hem Ukrayna hem de Rusya’daki kapitalist hükümetlerin sosyalist muhalifi Bogdan Syrotiuk‘u tutuklamıştır.

Dışarıdaki emperyalist savaşa, içerideki işçi sınıfının sosyal haklarına yönelik bir saldırı eşlik ediyor. ABD şirketleri geçen yılın başından bu yana yaklaşık 1 milyon kişiyi işten çıkardığını duyurdu. Bu, kitlesel işsizlik yaratmak için yüksek enflasyon ve otomasyonu kullanmak üzere hükümet ve merkez bankaları tarafından koordine edilen kasıtlı bir politikanın parçasıdır. Amaç, pandeminin başlamasından sonra başlayan ve giderek büyüyen grev dalgasını ezmektir.

Öğrenciler cesur bir duruş sergilemiştir. Ama öğrenci eylemleri, işçi sınıfı içinde daha da güçlü bir hareketin habercisidir. Ortaya koydukları sorunlar kampüslerde değil, ancak fabrikalarda, depolarda, demiryollarında ve limanlarda çözülebilir. Yeryüzündeki en kuvvetli toplumsal güç olan ve tüm zenginliği emeğiyle yaratan işçi sınıfı, bu gücünü soykırıma ve savaşa son verilmesi için kullanmalıdır.

İşçiler, “Soykırımcı Joe” Biden ve diğer savaş yanlısı politikacıları destekleyen sendika bürokratları tarafından kabul edilen aldatıcı ateşkes kararlarıyla yetinemez. Çarşamba günü Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) Sendikası Başkanı Shawn Fain, sendikanın kitlesel gözaltıları “asla desteklemeyeceğini” ilan etti, Aralık ayında kabul ettikleri içi boş bir ateşkes kararına işaret etti ve “iktidar sahiplerini” tutuklu öğrencileri serbest bırakmaya ve “savaşı desteklemeyi bırakmaya” çağırdı.

Oysa Fain ve UAW bürokrasisi başkanlık seçiminde Biden’a desteğini açıklamış ve hatta Detroit’e yaptığı bir ziyaret sırasında onu protestoculardan korumak için çevik kuvvet polisleriyle birlikte çalışmıştır. Fain ayrıca üzerinde bir bombardıman uçağı resmi ve ABD sanayisinin İkinci Dünya Savaşı için topyekûn seferberliğine atıfta bulunan “Demokrasinin Cephaneliği” ibaresi bulunan savaş yanlısı bir kazak giymeye başladı. Fain, Biden’ın bugün de aynı başarıyı göstermesine yardım etmek istiyor ama “demokrasi” için değil, soykırım için.

Fain ve diğer sendika bürokratları, toplu işten çıkarmalara karşı mücadeleyi sabote etmek için Biden ve ABD şirketleriyle birlikte çalışıyorlar. Geçtiğimiz sonbaharda yeni bir ulusal sözleşmenin kabul edilmesinden bu yana binlerce otomotiv işçisi işini kaybetti ve UAW geçtiğimiz Cuma günü 7.000 Daimler Kamyon işçisinin grevini son anda iptal etti.

Fain, UAW’nin greve hazırlandığını iddia ediyor ama Mayıs 2028’de. Ama işçiler harekete geçmek için tam dört yıl beklerse, daha kaç yeni savaş başlamış olacak ve savunulacak hangi haklar kalacak?

Taban, inisiyatifi bürokratların elinden almalıdır. Birçok toplu sözleşme mücadelesinde olduğu gibi, işçiler greve hazırlanmak için bürokrasiden bağımsız taban komiteleri oluşturmalıdır. Sendikaların grevleri onaylamasını talep etmek için sendika toplantılarını ele geçirmeli ya da kendi toplantılarını örgütlemelidir. Özellikle, on binlerce yüksek lisans öğrencisini ve yüz binlerce fabrika işçisini içeren UAW’nin tüm üyelerine çağrı yapılmalıdır.

Bürokratlar bunu reddeder, hatta zaman kazanmaya çalışırlarsa, işçiler onları kovmalı ve yerlerine kariyer memurları değil, işçi sınıfının demokratik iradesini uygulamaya hazır, işyeri tabanından liderler getirmelidir.

Hiçbir şey, işçilerin bunun sadece anlık bir kriz olduğunu ve egemen sınıfın aklı başına geldiğinde bunun gelip geçeceğini ummalarından daha tehlikeli olamaz. Tıpkı 1914 ve 1939’da olduğu gibi, savaş yanlış bir politika değil, kapitalist sistemin çöküşünün bir ürünüdür.

Şirketler oligarşisinin kendi çıkarlarını savunmak için aşmak istemeyeceği hiçbir çizgi yoktur. Protestolara saldıran egemen sınıfın, pandemiye karşı halk sağlığı müdahalesini de sabote ettiğini, bunun milyonlarca hayata mal olduğunu ve Donald Trump liderliğinde yükselen bir faşist hareket ürettiğini hatırlamak gerekir. Bu krize kapitalizm temelinde ilerici bir çözüm yoktur.

Bu da savaşa karşı mücadelenin sosyalizm ve süper zengin savaş çığırtkanlarının mülksüzleştirilmesi mücadelesi ile birleştirilmesi gerektiği anlamına gelir. Onların tekellerindeki kaynaklar insan ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmalıdır.

Savaşa karşı mücadele her ülkedeki işçiler tarafından ortak bir uluslararası mücadele olarak yürütülmelidir. TK-Uİİ, dünyanın dört bir yanındaki işçileri ve gençleri, savaşa ve diktatörlüğe karşı kitlesel bir sosyalist hareket inşa etmenin kritik bir adımı olarak 4 Mayıs’taki 2024 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı‘na katılmaya çağırıyor.

Loading