Fransız hükümeti, Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması durumunda darbe yapmaya hazırlanmış

Dün (18 Mayıs) L’Obs dergisinde yayınlanan sıra dışı bir rapora göre, Fransa’daki Sosyalist Parti (PS) hükümetinin üst düzey üyeleri, neo-faşist Ulusal Cephe’nin (FN) adayı Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 7 Mayıs’taki ilk turunu kazanması durumunda bir darbe girişimine hazırlanmışlar.

Darbenin amacı, Le Pen’in cumhurbaşkanı olmasını engellemek değilmiş. Girişim, Le Pen’in zaferine karşı solcu protestoları bastırmak, sıkıyönetim ilan etmek ve onu PS önderliğindeki bir hükümet ile zorunlu ittifak içinde cumhurbaşkanlığına getirmek üzere tasarlanmış.

L’Obs, “Hiç kimse, Le Pen’in zafer kazanması durumunda seçimlerden bir gün sonra neler olacağını kafasında canlandırmaya kalkışmadı. Toplumsal bir patlama öngörülebilirdi” diye yazıyor ve şöyle devam ediyor: “Bu B planını tasarlayan stratejistler, Ulusal Cephe’nin zaferinin ardından ülkenin kaosun eşiğinde; şok, Cumhuriyetçi gösteriler, ama her şeyden önce özellikle aşırı soldan gelen aşırı şiddet ortamında olacağını düşünüyorlardı.”

L’Obs’nin sözleriyle devam edelim: “Plan hiçbir zaman kağıda dökülmedi ama gerçekten hazırdı. Onun uygulanması öyle kesin bir şekilde planlanmıştı ki, bir avuç hükümet üyesi, genelkurmay başkanı ve üst düzey yetkili, onu, hala, adım adım ezberden anlatabilir... L’Obs, ayrıntılardan emin olmak için, raporu, görevi bırakan hükümetteki ve devlet kurumlarındaki üç farklı kaynaktan doğruladı.”

Plan, bildirildiğine göre, Fransa’yı tecrit edecek yoğun polis operasyonlarını ve PS’nin, Başbakan Bernard Cazeneuve’nın görevi bırakmayı reddetmesiyle devreye sokulacak iktidarı ele geçirmesini içeriyordu. Plana dahil olan üst düzey bir devlet görevlisi, L’Obs’a, “Ülkedeki yaşam bütünüyle duracaktı. Hükümetin tek bir önceliği olacaktı: devletin güvenliğini sağlamak.” diyor.

Açıkçası, bu, Fransa’da bir polis-ordu diktatörlüğünün uygulanması anlamına gelmektedir. Temel demokratik haklar, PS hükümetinin 13 Kasım 2015’te Paris’te gerçekleştirilen terörist saldırıların ardından ilan edilen ve o zamandan beri sürekli uzatılan olağanüstü hal altında zaten askıya alınmış durumda. Polise, insanları keyfi olarak gözaltına alma, protestoları yasaklama ve kişileri ev hapsinde tutma yetkisi verildi. Plan, açık bir şekilde, bu yetkilerin sıkıyönetim ilan etmek ve devletin normal işleyişini sürekli olarak askıya alacak şekilde tam kullanımını içeriyordu.

Fransa’nın 100 bölgesinin her birindeki polis yetkilileri, seçim sonrası bir krize hazırlanmak için İçişleri Bakanlığı ile bağlantı halindeydi. Bu tartışmalar, polisin bir Le Pen zaferinin ardından ortaya çıkacak durumdan “korkmuş” olduğunu gösteriyor. L’Obs, daha önce Le Parisien tarafından haber yapılmış olan bir iç istihbarat notundan alıntı yapıyor: “Halk içinde az çok kök salmış olan aşırı sol hareketler, hiç kuşkusuz, kimileri ciddi çalkantılara yol açacak protestolar düzenlemeye çalışacaklar.”

L’Obs, bu tartışmalar yaşanırken, polis yetkililerinin ve polis sendikalarının, protestoculara karşı, ses bombaları ve plastik mermiler gibi potansiyel olarak ölümcül silahlar kullanmada tam özgürlük talep ettiklerini bildiriyor. Bir polis sendikası yetkilisi, “Bize verilen, şu ya da bu silahı kullanmama talimatları kabul edilemez hale gelmiş durumda” diye yazmış.

L’Obs’un kaynaklarından birine göre, bizzat devlet aygıtı içinde, Cazeneuve’nin görevi bırakmayı reddetmesi “siyasi durumu dondurma”yı ve Fransa anayasasındaki bir boşluktan yararlanarak yeni seçilmiş cumhurbaşkanına karşı anayasal bir darbe başlatmayı hedefliyordu.

“Önce,” diye yazıyor L’Obs, “başbakanın istifasını sunmaması planlanmıştı. Bir başbakanın konumunu koruması Cumhuriyetçi geleneğe aykırıdır ama onun istifası, gerçekte, anayasa tarafından dayatılmamaktadır. Bir sonraki adımda, parlamento olağanüstü bir oturumla toplanacaktı. Bunun günü bile seçilmişti: 11 Mayıs. Gündem, seçimlerin ardından ortaya çıkan şiddetin yol açtığı ulusal kriz olacaktı. Milletvekillerinden, hükümete güvenoyu vermeleri istenecekti.”

Kısacası, Ulusal Meclis’e, Fransız halkının arkasından polis ve istihbarat örgütleri tarafından tezgahlanmış bir darbeye görünüşte yasal bir onay vermesi söylenecekti. Bu geçici hükümet, yeni yetkililerin gelecek olanlara izin vereceğini varsayarsak, en azından 11 ve 18 Haziran tarihlerindeki milletvekili seçimlerine kadar sürecekti.

L’Obs’nin betimlediği şey, Fransa’daki normal demokratik süreçlerin, güvenlik güçleri tarafından, sömürgeci lobiye sadık subayların Cezayir’de Mayıs 1958’de iktidarı ele geçirdiği Cezayir savaşından bu yana en ciddi biçimde askıya alınması olacaktı. Onlar, o zamanlar, Paris’teki hükümeti devirmek için Diriliş Operasyonu adlı bir darbeye kalkışmışlardı. Ardından General de Gaulle devreye girmiş, olağanüstü yetkiler almış ve destekleyicilerine, acilen Fransa anayasasını yeniden yazma emri vermişti. Bu, Fransa’nın şimdiki Beşinci Cumhuriyet’inin temellerini attı.

L’Obs dergisi oldukça saygın bir yayın olmasına ve onun haberlerinden kuşku duymak için çok az neden olmasına karşın, medya, onun 18 Mayıs akşamı yayınlanan haberi konusunda tam bir sessizlik içinde. Bununla birlikte, haberin son derece kapsamlı siyasi sonuçları var ve hemen, göreve gelen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetimi hakkında sorular gündeme getiriyor.

Le Pen’in -polis ve istihbarat örgütlerinin anayasayı askıya alıp sıkıyönetim ilan edeceği- seçilmesinin dışında başka senaryolar var mı?

Eğer İçişleri Bakanlığı, şimdi, protestocular ya da polis provokatörleri eliyle şiddetin ortaya çıkabileceği tüm solcu protestoları varoluşsal tehdit olarak görüyorsa, Macron’un savaş ya da sosyal kemer sıkma politikalarına karşı patlayacak protestoları ezmek için planlar yapılıyor mu? Polis, anayasanın koruması altındaki grev ve protesto haklarına, anayasal düzeni askıya alıp bir diktatörlük kurarak mı tepki gösterecek?

Sovyetler Birliği’nin Stalinistler tarafından dağıtılmasından bu yana Fransa’da ve tüm Avrupa Birliği’nde (AB) çeyrek yüzyıldır süren sonu gelmeyen kemer sıkma politikaları, Avrupa kapitalizmini köklü biçimde dönüştürmüştür. Ekonomik eşitsizlik ve toplumsal öfke daha önce görülmedik düzeylere ulaşırken, eski siyasi ve sosyal ilişkiler çöküyor. PS’nin Fransa tarihindeki en uzun süreli olağanüstü hal altında meclisin onayına sunmaksızın dayattığı ve halk tarafından tutulmayan çalışma yasasına karşı protestoların vahşice ezilmesi, Fransız demokrasisinin ileri bir çöküş aşamasında olduğunun işaretidir.

Bu koşullar altında, L’Obs’un anlatısının öneminin derginin bağlantı kurduğu PS’li yetkililerin yanı sıra bizzat L’Obs tarafından azaltılmasına yönelik girişimler, kayıtsız ve yanlıştır. Onların planlanmış operasyonun anayasal olduğuna ve hızla Beşinci Cumhuriyet’in normal işleyişinin yeniden kurulmasına yol açacağına ilişkin güvencelerinin, üzerine basıldıkları kağıt kadar değeri yok.

Görevden ayrılan PS’li Başbakan Bernard Cazeneuve, “Marine Le Pen’in cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması durumunda, Matignon’daki [başbakanın konutu] cepheyi terk etmeye hiç niyeti” olmadığını söylerken, L’Obs’un PS tarafından düzenlenen bir darbe komplosuna ilişkin anlatısına güvenirlik kazandırmıştır. L’Obs tarafından bağlantı kurulan personeli, Cazeneuve’nın kendilerine “hiç bir zaman böyle bir plandan söz etmedi”ğini söylemişler.

L’Obs’a gelince, o, darbe planının anayasal olduğunu iddia ediyor. Darbe komplocularının iktidarı devredecekleri güvencesini geçerli akçe olarak kabul eden dergi, onun “Cumhuriyet’in tarihinde örneği olmayan kısa bir ara dönem”e yol açacağı sonucuna varıyor.

Gerçekte, eğer polis-istihbarat aygıtı böylesi bir planı uygulamaya koymaya kalkışsaydı, anayasal düzeni açıkça ihlal etmiş ve egemen sınıfın demokratik egemenlik biçimleriyle ilişkisini daha da kapsamlı biçimde kopartmasına zemin hazırlıyor olacaktı. Bu adım, demokratik haklara hala derin bir bağlılığın olduğu işçi sınıfı ile şiddetli bir çatışmanın başlangıcı olurdu.

Loading