Barselona liman işçileri İspanyol polis gemilerini boykot ediyor

Katalonya’nın başlıca iki limanı olan Barselona’daki ve Tarragona’daki liman işçileri, İspanya İçişleri Bakanlığı’nın ayrılıkçı referandumu ezmek üzere gönderdiği, çevik kuvvet ve yarı askeri Sivil Muhafız birliklerini taşıyan gemilere hizmet sağlamayı reddediyorlar. Bu, merkezi hükümetin, Katalan ayrılıkçı güçlerinin 1 Ekim için çağrıda bulunduğu bağımsızlık referandumuna yönelik baskısının neden olduğu ve hızla tırmanan siyasi krizin ortasında gerçekleşiyor.

Planlanan referanduma yaklaşık bir hafta kala, İspanya İçişleri Bakanlığı, General Francisco Franco’nun faşist rejiminin 1978’de sona ermesinden bu yana en geniş güvenlik operasyonlarından birini başlattı. Bakanlık, 4.000’den fazla polisin Katalonya’ya gönderilmek üzere bindirildiği üç turist gemisini kullanıyor. Gemilerden ikisi Barselona’ya, üçüncüsü ise Tarragona’ya demirledi.

Barselona Liman İşçileri Örgütü’nden (Organización de Estibadores Portuarios de Barcelona – OEPB) işçiler, Perşembe sabahı “olağanüstü bir toplantı”da, önceki günkü tutuklamalara verecekleri yanıtı açıklamak üzere bir araya geldiler. İşçiler, oybirliğiyle, “yurttaşlık haklarını savunmak için” ve “baskı gemileri” olarak adlandırdıkları iki yolcu gemisine hiçbir hizmet vermemeyi kabul ettiler.

OEPB’nin sekreteri Josep Maria Beot, limanı yöneten şirketin beş işçiye, gemilerden birinin birkaç konteyneri ile ilgilenme talimatı vermiş olduğunu söyledi ve ekledi: “Bu olağanüstü durum devam ettiği sürece, seçilen gemilere bakmayacağız.”

Liman işçilerinden Gabriel Jiménez, El País gazetesine şunları söyledi: “Birçok yurttaşlık hakkı ihlal ediliyor ve biz liman işçileri de bundan etkileniyoruz… Eğer bunlar normal yolcu gemileri veya sığınmacı tekneleri olsaydı, düşünmeden ihtiyaçlarını karşılardık; eğer bu gemiler için bizden isterlerse, onlara hiçbir şey vermeyeceğiz.”

Birkaç saat sonra, Tarragona limanında malların yükleme ve tahliye işlemini yöneten şirketin işçileri de gemilere hizmet vermeyi reddettiler. İşçiler, “temel demokratik ilkelerin bastırılmasına” katkı sağlayabilecekleri için, gemilere yakıt sağlamayacaklarını duyurdular.

Çarşamba günü, İspanya’daki Sivil Muhafızlar, Katalan bölgesel yönetimindeki üst düzey kamu görevlilerinden ve yerel Katalan iş adamlarından/kadınlarından 14 kişiyi tutukladılar ve bir izin belgesi olmaksızın, sahte solcu ayrılıkçı Halk Birliği Adaylığı (CUP) partisinin genel merkezini basmaya çalıştılar. Onların binaya girmesi protestocular tarafından engellendi.

Bu, muhafazakar Halk Partisi (PP) hükümetinin bağımsızlık referandumunu durdurma yönündeki en son girişimiydi. Birkaç gün önce, Sivil Muhafızlar, oy pusulalarına, referandum afişlerine, broşürlere ve dövizlere el koymuş; ayrıca referandum yanlısı 22 web sitesini kapatmışlardı. Katalonya’nın özerkliği, merkezi hükümetin Katalan yönetiminin mali sistemini devralmasının ardından, büyük ölçüde askıya alınmış durumda.

Katalonya’nın başkenti Barselona’da, buna tepki olarak, iki gün üst üste kitlesel protestolar patladı.

Çarşamba gecesi, Başbakan Rajoy, bir kez daha, referandumun yapılmayacağını belirtti ve Katalan bölgesel başbakanı Carles Puigdemont’a şunları söyledi: “Devam etmeyin. Hukuka ve demokrasiye dönün. Bu referandum bir kuruntudur.”

Ertesi gün, Puigdemont, Katalan halkına, oy kullanabilecekleri yerleri duyuran bir tweet yayınlayarak tepki gösterdi.

Haberler, Sosyalist Parti (PSOE) ve Yurttaşlar tarafından desteklenen PP hükümetinin, Katalonya’daki özerk yönetimi yasal olarak askıya almak için İspanya Anayasası’nın 155. maddesini devreye sokacağını öne sürüyor. Bu maddeye, hem Katalonya içinde hem de dışında bir siyasi muhalefeti kışkırtacağı korkusuyla hiç başvurulmamıştı.

Katalan milliyetçileri, bölgenin liman işçilerine yönelik devlet baskısına zemin hazırlamıştır. Katalan başbakanı Puigdemont’un üyesi olduğu ayrılıkçı Katalan Avrupa Demokratik Partisi (PDeCAT), geçtiğimiz Mayıs ayında, Bask Milliyetçi Partisi ile birlikte, PP hükümetinin liman işçilerinin temel haklarını ve sosyal yardımlarını askıya alan yasa tasarısı lehine oy vermişti. Avrupa Birliği’nin baskısı altında geçen yasa, limanlarının özelleştirilmesine ve 6.000 liman işçisinin çalışma koşullarının ve iş güvenliğinin büyük kısmının ortadan kaldırılmasına yol açtı.

PP’nin yasasına verdikleri desteği savunan İspanya parlamentosundaki PDeCAT sözcüsü Ferran Bel, AB’nin “bizim [Katalan ayrılıkçılarının] Avrupa’ya bağlılığımızı dikkate alacağını” umduğunu belirtmişti.

Bel’in ifadesinin arkasında yatan şey, Katalan burjuvazinin AB’nin yıkıcı kemer sıkmasına, militarizmine, emperyalist savaşlarına ve yabancı düşmanlığını kışkırtmasına uyum sağlamakta duraksamayacağı taahhüdüydü. Bu, onların kurmayı amaçladıkları bağımsız Katalan cumhuriyetinin, bir bölgesel hükümet olarak zaten yaptığı gibi, işçilere yönelik saldırılar gerçekleştireceğini gösteriyordu.

Liman işçilerinin cesareti ve demokratik hakları savunma konusundaki ilkeli duruşu, işçi sınıfının artan radikalleşmesinin bir belirtisidir. Bu, işçi sınıfının burjuva egemenliğinin gelişen krizine müdahalesinin ilk işarettir.

Bu durum, can havliyle, PP’den ayrılıkçılar ile müzakere edilmiş bir referandumu kabul etmesini istemek üzere, farklı partilerin yerel, bölgesel, ulusal ve Avrupa düzeyindeki temsilcilerini “olağanüstü toplantı”ya çağıran sahte sol Podemos gibi güçlerin asıl kaygısını göstermektedir. Podemos’un önderi Pablo Iglesias, “Biz, Unidos Podemos, bu az rastlanır durum karşısında, demokrasiye bağlıyız.” dedi ve “Halk Partisi’ne karşı demokrasiyi savunma” çağrısı yaptı.

Ne var ki bu toplantının amacı, Madrid ile Barselona arasında açık bir çatışmayı önlemektir. Bu, avro bölgesinin dördüncü büyük ekonomisi ve önemli bir AB/NATO üyesi olan İspanya’yı mahvedecek şekilde hızla kontrolden çıkabilecek bir senaryodur. Podemos için en korkuncu, Rajoy’un polis devleti önlemlerine yönelik muhalefetin İspanyol ve Katalan burjuva siyaset çerçevesinin dışında gelişiyor olması ve krizin, İspanya’da ve kıta genelinde yaklaşık on yıllık sert kemer sıkma ve ekonomik krizin neden olduğu artan toplumsal gerilimlerin ortasında, işçilerin kitlesel bir tepkisini tetikleyebilecek olmasıdır.

İspanyol medyasının büyük kısmı Rajoy’un önlemlerini destekler ve daha fazla baskı çağrısı yaparken, Katalan gazeteleri, bunun yaratabileceği toplumsal huzursuzluk hakkında uyarıda bulunuyor.

La Vanguardia gazetesinden Enric Juliana, şu uyarıda bulundu: “Protestonun büyümesi, bağımsızlık yanlıları ile karşıtları arasındaki kimi duygusal sınırları bulandırabilir. Bu yeni hareket, devlet aygıtının kararına bağlı olarak, önümüzdeki günlerde yükselebilir.”

El Periódico de Catalunya’nın 21 Eylül’deki başyazısı ise şunları belirtiyordu: “Toplumsal öfke, sendikalara, üniversite rektörlerine, öğrencilere, meslek okullarına ve Barselona Futbol Kulübü kadar simgesel kurumlara uzanarak, bağımsızlık çevresinin çok ötesine geçmiş durumda. Bu neredeyse oybirliğine dayanan çığlık, İçişleri Bakanlığı’nın ilerideki adımlarını çok iyi ölçmesine yol açmalıdır; yoksa şiddet sergilenmesi, sokak hareketliliklerine zemin hazırlar. Her durumda, bu protestoların isyankar havası, toplumsal sıcaklığın bir termometresi gibi, iki hükümet için de derin bir siyasi yansımayı hak etmektedir.”

Loading