Ürdün başbakanı kemer sıkma karşıtı büyük protestoların ortasında istifa etti

Ürdün Başbakanı Hani Mulki, Amman’da ve diğer büyük kentlerde günlerdir devam eden hükümet karşıtı protestoların ardından, dün istifa etti. Protestolar, gelir vergisi alt sınırını düşüren yeni bir yasaya, satış vergisindeki bir artışa ve yakıt, elektrik ve su zamlarına karşıydı.

Ülkenin asıl hakimi olan Kral Abdullah, planlanan yurtdışı ziyaretini iptal etti ve Mulki’nin yerine eski bir Dünya Bankası ekonomisti olan Eğitim Bakanı Ömer el Rezzaz’ı atadı. Kral, bu hamleden önce, geçtiğimiz Cuma günü, halkın öfkesini yatıştırmak için (22,5 milyon dolar maliyetli) fiyat artışlarını yıl sonuna kadar askıya aldığını duyurmuş ancak bu bir işe yaramamıştı.

Kral, Cumartesi günü, parlamentoyu yeni vergi yasası üzerine “kapsamlı ve makul bir ulusal diyalog”a önderlik etmeye çağırdı ve şunu belirtti: “Yurttaşların, mali reformların yükünü tek başına yüklenmeleri adil olmaz.”

Ürdün’ün haber ajanslarından biri olan Petra, milletvekillerinin, Abdullah’tan, değişiklikleri geri çekmek için olağanüstü bir oturum düzenlemeye izin vermesini isteyeceklerini bildirdi.

Geçtiğimiz Çarşamba günü, 33 sendika, klanların ve yerli Doğu Şerialı azınlığının yaşadığı küçük kasabaların, köylerin ve aşiret bölgelerinin yanı sıra, Abdullah’ın en önemli ve son derece dar toplumsal tabanının bulunduğu sağlık hizmetleri ve kamu sektörü işçilerini genel greve çağırdı. Bu, gelir vergisi yükümlülerinin oranını yüzde 4,5’ten yüzde 10’a çıkarmayı amaçlayan yasa tekliflerini protesto etmeye yönelikti. Ortalama ücretler, örneğin bir öğretmen maaşı, ayda 350 dolar dolayında ya da yılda 5.000 dolardan az.

Bu, aileleri derinden etkileyecek, çünkü Ürdün, ortalama yaşın 22 olduğu ve gençlerin evlenmeye güçleri yetene kadar ailelerinin evinde yaşamasının kural olduğu, düşük ücretli bir ekonomi. Birçok kişi, resmi işsizliğin yüzde 18 olduğu (çok eksik bir değerlendirme) ülkede, eğer bulabilirlerse, iki ya da üç işte çalışıyor.

Kurumlar vergisi yüzde 35’ten yüzde 40’a yükselecek. Gıda ve diğer temel ürün üreticileri, gelir vergilerinde yüzde 24’ten yüzde 30’a bir artışa tanık olacaklar. Yeni yasa, aynı zamanda, vergi ihlallerini hapis ve ağır para cezalarına tabi tutuyor.

Bu, satış vergisini temel ürünleri içeren 165 kaleme genişleten; yakıta, elektriğe ve suya zam yapan; tütün vergisini arttıran ve toplu taşımaya yüzde 9 zam yapan Ocak ayındaki bütçenin ardından geliyor.

Yakıt fiyatları Ocak ayından beri beş kez artarken, zaten olağanüstü yüksek olan elektrik faturaları Şubat’tan beri yüzde 55 artmış durumda.

Un sübvansiyonlarının kaldırılması, bir kilo beyaz ekmeğin fiyatının 0,22 dolardan 0,45 dolara yükselerek ikiye katlanması anlamına gelirken, küçük pidenin fiyatı yüzde 67’den fazla arttı.

Ürdünlülerin üçte birinin yaşadığı Amman, Arap dünyasındaki en pahalı başkentlerden biri. Yoksulluk o kadar ki, perakendeci talebinde hızlı bir artış dönemi olan Ramazan ayı sırasında, satışlarda yüzde 20 düşüş olduğu bildiriliyor.

Bu önlemler, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) 2016’da alınan üç yıllık 723 milyon dolarlık bir kredinin ardından gelen bir dizi ekonomik reformun sonuncularıydı. IMF kredisi, Ürdün’ün 40 milyar dolarlık kamu borcunu 2021’e kadar GSYİH’nin yaklaşık yüzde 94’ünden yüzde 77’sine indirmeyi amaçlıyordu.

Perşembe ve Cuma günleri, ülke genelinde on binlerce kişi gösteri yaptı. Cuma akşamı, protestocular, hükümetin istifa etmesi talebiyle Mulki’nin ofisinin dışında toplandılar. Cumartesi günü, Abdullah’ın yakıt, elektrik ve su zamlarını askıya alma duyurusuna rağmen, yaklaşık 200.000 kişi kasabaların ve kentlerin sokaklarına döküldü.

Sosyal ağ siteleri, “maaşıma dokunma”, “hırsızlar hükümeti” ve “haklarımızı çalmayın” gibi sloganlarla doluydu. Grevciler, “Yasayı iptal ettirene kadar buradayız … Bu hükümet utanç verici” ve “Taleplerimiz meşrudur. Yolsuzluğa hayır.” sloganları attılar.

Cumartesi günü, üç bin gösterici, Mulki’nin ofisinin dışında, “Mulki gitmeli” sloganı atarak eylem yaptı.

Protestolar, Çarşamba günü için bir günlük genel grev çağrısı yapılmasıyla birlikte, devam ediyor.

Kral, sarsılan rejimini desteklemek üzere nakit göndermeleri için, fonları son iki yıldır kesen ABD’ye ve Körfez’deki geleneksel destekçilerine baskı yapıyor. Britanya tarafından I. Dünya Savaşı’nın ardından eski Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan Büyük Suriye’nin Filistin vilayetinden kopartılarak oluşturulan eski Ürdün devleti, hiçbir zaman yaşayabilir bir devlet olmadı. II. Dünya Savaşı’ndan, özellikle de 1957’den sonra, bölgedeki ABD çıkarlarını koruma ve Kral Hüseyin’in (Abdullah’ın babası) 1967’ye kadar Ürdün’de, Doğu Kudüs’te ve Batı Şeria’da yönettiği Filistinlileri bastırma hizmeti karşılığında, Ürdün’ün garantörü olarak Londra’nın yerini Washington aldı. Ürdün, son dönemlerde, Suriye’deki Beşar Esad yönetimine karşı ABD destekli operasyonlar için önemli bir konaklama bölgesi sağlıyor.

Ülke, emperyalist devletlerin ve bölgesel vekillerinin jeostratejik çıkarları doğrultusundaki savaşların yarattığı sığınmacılar (Filistinliler, Iraklılar ve Suriyeliler) için bir alıkoyma merkezi haline geldi. Bunun sonucunda, Ürdün’ün nüfusu, 2003’te 5,5 milyon iken, bu yıl 9,9 milyona yükseldi.

Trump yönetiminin Filistinli sığınmacılar için BM kurumuna (UNRWA) 300 milyon poundluk fonunu kesme kararı yıkıcı olmuştur. Büyük sığınmacı kamplarında ve kentlerde yaşan 2 milyon Filistinli sığınmacının gereksinimleri, artık, Ürdün’ün azalan kaynaklarından karşılanmak zorunda.

Ürdün, ayrıca, yaklaşık 100.000’i kamplarda yaşayan BM’ye kayıtlı 650.000 dolayında Suriyeli sığınmacıya sahip. Onların büyük kısmı, yapabilecek bir iş arayan bir milyon kadar kayıtsız sığınmacının yanı sıra, kasabalarda ve kentlerde yaşıyor. Ürdünlü yetkililere göre, hükümet, zengin Arap komşularından ya da büyük devletlerden gelen çok az destekle, sığınmacılara 10 milyar dolar harcamış durumda.

Suriyeli sığınmacıların yaklaşık yarısı, okula gitmesi gereken çocuklar. Bunun üstesinden gelmek için, birçok okul sabah ve öğlen olmak üzere iki vardiya faaliyet gösteriyor.

ABD, bu yılın başında, Ürdün için, 2018 bütçe yılıyla başlayan ve 2022’de sona erecek olan yıllık 1,275 milyar dolarlık bir yardım paketini imzaladı. Önceki üç yıla göre yıllık 275 milyon dolarlık bir artış olsa da, bu, Ürdün’ün bütçesinin yalnızca yüzde 10’una denk geliyor.

Ürdün’ün başlıca gelir kaynağı, açık ara farkla Körfez’dir. Ancak Körfez İşbirliği Konseyi devletlerinden gelen 3,6 milyar dolar, büyük ölçüde mevcut ekonomik kriz nedeniyle 18 ay önce sona erdi. ABD, Suudi Arabistan ve İsrail arasında İran’a karşı oluşturulan ve giderek sıkılaşan ittifak, Ürdün’ü dışta bırakmış durumda. Aynı zamanda, Başkan Trump’ın ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı, Amman’ın, Abdullah’ın El Aksa camisi yerleşkesi üzerinde vesayet sahibi olduğu Kudüs’teki rolünün altını oydu ve nüfusunun yarısından fazlası Filistin kökenli olan ülkedeki gerilimleri arttırdı.

Abdullah’ın Aralık ayında ABD’nin büyükelçilik kararını tartışmak üzere Riyad’a yaptığı ziyaret gerilim doluydu ve Suudi makamlarının, Ürdün’ün başlıca mali firması olan Arap Bankası’na başkanlık eden Filistin kökenli Ürdünlü iş adamı Sabih el Masri’yi tutuklamasına yol açtı. Gerilimler, Abdullah’ın, Kudüs büyükelçiliği sorunun tartışıldığı bir İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısına katılmasının ardından daha da yükseldi ve Suudi Arabistan vaat ettiği yardımın 250 milyon dolarını daha tutmaya karar verdi. Abdullah, iki hafta önce İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesi sırasında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile el sıkışarak suçunu daha da ağırlaştırdı.

Abdullah, Ocak ayında, Saad Hariri’yi istifaya zorlayarak Lübnan’da daha uysal bir hükümet oluşturma girişiminde olduğu gibi, kendisini yerinden etme yönündeki bir Suudi komplosuna ilişkin söylentilerin ortasında, aralarında kardeşlerinin de olduğu üç akrabasını “emekli ederek”, orduyu yeniden düzenlemişti.

Bu, Ürdün’ün, krallığın varlığını sürdürmek için Suriye ile ilişkileri normalleştirebileceği, Tahran ile daha sıkı ilişkiler geliştirebileceği, Arabistan’ın ambargosuna karşı Katar ile ittifak kurabileceği, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımayı reddedebileceği ve Türkiye gibi yeni hamiler bulabileceği yönündeki spekülasyonları teşvik ediyor.

Loading