ABD Türkiye’ye karşı ticaret savaşını tırmandırıyor

Türkiye’nin para birimi ülkenin ABD’ye yaptığı alüminyum ve çelik ihracatını hedef alan ilk ticaret savaşı önlemlerinin ardından hızla düşerken, Washington daha fazla yaptırım sözü veriyor. Washington, Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin liranın çöküşüne yanıt olarak işçilere saldırmaya yöneldiği sırada, Türkiye ekonomisini boğmayı ve 2016’daki darbe girişiminde gerçekleştiremediği rejim değişikliğini başarıya ulaştırmayı planlandığının işaretini veriyor.

Washington, Çarşamba günü, sözde Amerikalı papaz Andrew Brunson’un darbeye bulaşma suçlamasıyla Türkiye’de hapsedilmesine yanıt olarak çeliğe uyguladığı gümrük vergisinin, o serbest bırakılsa da bırakılmasa da yürürlükte kalacağını doğruladı. Beyaz Saray sözcüsü Sarah Sanders, “Çeliğe konan gümrük vergileri, papaz Brunson’un serbest bırakılmasıyla kalkmayacak. Gümrük vergileri ulusal güvenliğe özgüdür.” dedi.

Washington’ın Brunson’un serbest bırakılması talebinin yalnızca Türkiye’ye yönelik ekonomik savaşa bahane işlevi gördüğünü ortaya koymasından sonra bile, ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, dün, sözde Brunson’un serbest bırakılması için, Ankara’ya yeni gümrük vergileri koyma tehdidinde bulundu. Haberlere göre, Mnuchin, bakanlar kurulu toplantısında, “Eğer onu serbest bırakmazlarsa, yapmayı planladığımız daha fazla şey var.” dedi.

ABD’nin ismen bir NATO müttefiki olan Türkiye’ye saldırı politikası, Trump yönetiminin ötesinde, ABD siyaset kurumu genelinde yaygın destek görüyor. Washington Post (WP), “Trump Türkiye’ye baskı yapmakta haklı, sadece bunu yapış şekli yanlış” başlıklı bir başyazıda, liranın çöküşünün nedeni “Bay Erdoğan’dan başkası değil” diye yazdı. Gazete, “gümrük vergilerinin siyasi bir silah olarak kullanılması, siyasi kuralların tehlikeli bir ihlalidir” itirafında bulunmakla birlikte, daha sert bir tutum alınmasını savundu.

WP, “Bay Erdoğan’a karşı sert olma kararı, yine de doğru bir karar. Önemli bir NATO müttefiki ile ilişkilerde bir kırılma yaşanmasından kaygılanan uzmanların, Türkiye’nin bir müttefik gibi davranmadığının farkına varması gerekiyor” diye yazdı ve şunları ekledi: “Bay Trump, besbelli, Bay Erdoğan üzerinde belirleyici baskı gücüne sahip olduğuna inanıyor ve muhtemelen haklı. O, bunu, sadece bir Hıristiyan papazı serbest bıraktırmak için değil ama aynı zamanda dengesiz bir yöneticiye diktatörü oynamanın bedelini göstermek için kullanmalı…”

Washington, Türkiye’ye, tam da mali çöküş ekonomisini sarstığı sırada, sadistçe bir ticaret savaşı yürütüyor. Başlıca temel ürünlerin fiyatları Türk lirası çöktüğü için ikiye ya da üçe katlanıyor ama bununla birlikte bankalar ve Erdoğan hükümeti işçilere daha fazla saldırmaya yönelik önlemleri duyuruyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dün 6.000 küresel yatırımcı ile yapılan bir telekonferansta, tüm bakanlıklarda yüzde 10 ile 30 arasında bütçe kesintileri uygulama planlarını açıkladı.

Erdoğan Trump yönetimine karşı bir “milli ve yerli mücadele” yürüttüğünü iddia ediyor olsa da, bu savaşın asıl olarak işçileri hedef aldığı açıktır. Albayrak, mali aristokrasiye, Erdoğan’ın onların çıkarlarını tehdit eden herhangi bir önlem almayacağı konusunda güvence vermek için, sermaye denetimleri uygulamama sözü verdi. Albayrak, Türkiye’nin, IMF’nin “yapısal reformlar”ının ve kemer sıkma önlemlerinin temel alınacağı bir IMF kurtarmasına başvurabileceği yönündeki spekülasyonların ortasında, Türkiye’nin IMF ile “normal sözleşmeler” yapmış olduğunu söyledi.

Ne var ki, Albayrak’ın taahhütleri bankaları tatmin etmeyi başaramadı. Avrupa mali sermayesinin sesi olan Londra merkezli Financial Times, Albayrak “işi, stratejistlerin ekonomiyi daha kalıcı bir şekilde istikrara kavuşturmada son derece önemli olduğunu söylediği diğer planları duyurmaya kadar vardıramadı.” dedi ve şunları ekledi: “Uzmanlar, bu yıl liradaki düşüş nedeniyle kötüleşmesi beklenen enflasyondaki ani yükselişi durdurmak için sert bir faiz artışı yapacağını tahmin ediyorlar ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüksek faiz oranlarına uzun süredir karşı.”

Liranın hızlı düşüşünün ortasında faiz oranlarının yüzde 17,75 ve enflasyonun yüzde 16 olmasıyla birlikte, ekonomi basını, yatırımcı karlarını yükseltmek ve işleri ortadan kaldırmak için faiz oranlarında hızlı bir artış talep ediyor.

Business Insider-Germany, “Türkiye, nakitte, enflasyon oranının üzerinde ‘gerçek’ bir faiz oranı yaratmak için, faiz oranlarını, yüzde 25 gibi olacak şekilde, yüzde 5 ya da 10 puan yukarı çekmeli” diye yazdı ve şunu ekledi: “Elbette, işin olumsuz tarafı, dolaşımdaki nakitte bir azalmanın işsizlikte bir artışı da tetikleyecek olması.”

2008’deki Wall Street çöküşünden on yıl sonra, dünya kapitalizminin ekonomik ve askeri çatışmaları daha da kontrol edilemez durumda. Türkiye’de, mali istikrarsızlığı dünya genelindeki döviz piyasalarına yayabilecek ve özellikle komşu Irak’ta ve Suriye’de hızla yayılan Ortadoğu savaşını ve ABD’nin İran’a karşı savaş tehditlerini alevlendirebilecek bir çöküş tehlikesi artıyor. Buna karşı ileriye giden tek yol, sınıf mücadelesidir.

Bu yıl, sadece Türkiye’de değil ama Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Amerika genelinde tırmanan toplumsal öfkeye ve grevlere tanık olunuyor. İşçi sınıfı içinde gelişen bu harekete düşen temel görevlerden biri, mali aristokrasinin ticaret savaşına, Ortadoğu’yu daha fazla yağmalamak için açık askeri müdahaleye başvurmasına ve dünya çapında yaşam standartlarına yönelik saldırısını tırmandırmasına karşı çıkmaktır.

ABD’nin Türkiye’ye karşı gümrük vergilerini eleştiren burjuva hiziplerin hiçbiri, özünde farklı bir politikaya sahip değildir. Erdoğan, şu anda, Türkiyeli işçilere yönelik mali saldırılara can atarken ABD emperyalizmi ile Ortadoğu’daki ganimetin nasıl bölüşüleceği üzerine giderek sertleşen anlaşmazlıklara sahip olan Avrupalı emperyalistler ile manevralar yapıyor. Avrupa’da, özellikle, ABD’nin orada faaliyet gösteren Avrupalı şirketler zararına İran’ı yalıtma ve onunla savaşa zemin hazırlama hamlelerine yönelik ciddi bir muhalefet söz konusu.

Erdoğan, dün, Türkiye’nin Avrupa’daki en önemli ticaret ortağı olan Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinin ardından, Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile bir telefon görüşmesi yaptı. Erdoğan’ın devlet başkanlığı ofisi, Paris Match’e, Macron ile Erdoğan “hem ekonomik ve ticari ilişkileri hem de Fransa ile Türkiye arasındaki yatırımı daha fazla pekiştirmenin önemini vurguladı.” diye belirtti.

Almanya Maliye Bakanı Olaf Scholz da, dün, Erdoğan ile Merkel’in Ankara ile Berlin arasında “ekonomik işbirliğini güçlendirmeye çalışma” konusunda konuşup anlaşmasının ardından, Albayrak ile konuştu.

Almanya’daki etkili Stiftung für Wissenschaft und Politik’ten (SWP-Ekonomi ve Politika Vakfı]) Günter Seufert, Die Zeit’te, Erdoğan’ın, Avrupa Birliği ile gerici anlaşmasını bozup Suriyeli ve Iraklı sığınmacıların Avrupa’da sığınma istemesine izin vererek Avrupa’ya karşı misilleme yapabileceği uyarısında bulundu. Seufert, Türk yetkililerin tehditlerini, “Sığınmacı akışı kanallarını öyle açarız ki, insan Avrupa’da gelecekte [aşırı kalabalıktan dolayı] ayakta uyur” biçiminde imgeledi.

O, kışkırtıcı bir şekilde, Erdoğan’ın giderek otoriterleşen yönetimine “demokratik” bir alternatifin olduğuna inanmadığını; çünkü Türklerin emperyalizme, demokratik olamayacak kadar güvensiz olduğunu belirtti: “Derin bir ekonomik krizin otomatik olarak Erdoğan’ı zayıflatacağı ve demokratik ilişkilerin yeniden canlanmasına yol açacağı umudu gerçekçi değil. Nüfusun geniş kesimleri, Batı’yı Türkiye’ye karşı komplo kuruyor gibi gören bir bakış açısının içinde fazlasıyla hapsolmuş durumda.”

Her ikisi de Erdoğan’ın Rusya’ya çok fazla yakınlaştığından korkan Washington ile Berlin, neredeyse Erdoğan’ın ölümüne yol açacak olan Temmuz 2016’daki başarısız darbeyi destekleme konusunda birleşmişti. Ancak ABD ile Avrupa arasındaki gerilimler, Trump’ın seçilmesinden bu yana, o İran nükleer anlaşmasını ıskartaya çıkartıp Avrupa’nın ABD’ye ihracatına gümrük vergileri getirme tehdidinde bulunduğu için, patlama yaptı. Berlin ile Paris’teki kimi hiziplerin de, Moskova, Tahran ya da Ankara ile daha fazla yakınlaşmayı düşündüğü yönünde giderek artan işaretler var.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yarın Berlin’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmeye hazırlanırken, Pazartesi günü, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Berlin’i ve Paris’i, 9 Eylül’de Suriye’deki savaşın geleceği üzerine Moskova ve Ankara ile görüşmelere katılmaya davet etti. Washington ise, anlamlı bir şekilde, davet edilmedi.

Çarşamba günü, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Heather Nauert, Washington’ın tercihinin, Cenevre’de ABD öncülüğünde düzenlenen duraksamış durumdaki görüşmeler olduğunu belirtti: “Hiçbir şey Cenevre’nin yerini tutmaz.”

Nauert, “Biz, Cenevre sürecini, BM’nin önderlik ettiği süreci, Suriye’de uzun vadeli bir siyasi çözüm için tek geçerli yol olarak görüyoruz” dedi ve ekledi: “Belki de, bu sürecin yeniden hızlandırılması gerekiyor ama önümüzdeki günlerde, çabalarımızı ikiye katladığımızı ve sürecin ilerlemesini desteklediğimizi duyacağınızı düşünüyorum.”

Loading