ABD ve Avrupalı güçler, Kaşıkçı cinayetinin ardından Suudi veliaht prensini uyarıyor

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın, Suudi gazeteci ve Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim’de tüyler ürpertici bir şekilde öldürülmesi emri verdiğine ilişkin artan kanıtlar, küresel boyutlarda bir siyasi krizi dizginlerinden boşaltmış durumda.

Hafta sonu, Türk yetkililer, Suudi Arabistan’ı, bir kez daha, Kaşıkçı’yı öldürüp parçalamak ve ondan geriye kalanları Türkiye’den çıkarmak için 15 kişilik bir ölüm mangasını bir kemik testeresiyle Suudi konsolosluğuna göndermekle suçladılar. Sabah gazetesi, Kaşıkçı’nın konsolosluk dışındaki Türk nişanlısı Hatice Cengiz’e bıraktığı iPhone telefona senkronize edilmiş olan Apple saatinin, öldürülmesini kaydettiğini yazdı: “Kaşıkçı’nın sorgulandığı, işkence gördüğü ve öldürüldüğü anlar, Apple Watch’ın hafızasına kaydedildi.”

ABD’li istihbarat yetkilileri, muhtemelen Türk istihbaratının konsolosluğa yerleştirdiği böceklerden alınan bu kayıtların gerçekliğini doğruladılar. Türk kaynaklar, Washington Post’a şunları söylediler: “Elçilik içinden kaydedilen sesler, Cemal’in içeri girmesinden sonra ne olduğunu sergiliyor. Onun sesini ve Arapça konuşan adamların seslerini duyabiliyorsunuz. Nasıl sorgulandığını, işkence gördüğünü ve ardından öldürüldüğünü duyabiliyorsunuz.”

Amerika’nın Ortadoğu’daki en yakın müttefikine ve aynı zamanda, dünyanın en büyük petrol (küresel mali sistemin temelindeki ürün) ihracatçısına yönelik bu suçlamalar, tüm mali aristokrasinin pişkin caniliğini gözler önüne sermektedir. Kaşıkçı cinayetine yönelik resmi tepkinin altında, derin bir çelişki yatmaktadır. ABD’li ve Avrupalı iş insanları ve politikacılar, hem ABD’nin Ortadoğu’daki savaş stratejisini hem de bir bütün olarak kapitalist mali sistemi sağlama alan vahşi Suudi rejimine derin bir şekilde bağlılar.

Onlar, bu ay Suudi başkenti Riyad’da yapılması planlanan “Çöldeki Davos” konferansına üşüşüyorlar. Geçtiğimiz yılki ilk konferansa, Britanya’nın eski başbakanı Tony Blair ile Fransa’nın eski devlet başkanı Nicolas Sarkozy de katılmıştı. Bu yılki konferansa katılması planlanmış olanlar arasında, ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, JP Morgan Chase CEO’su Jamie Dimon ve Barron’s dergisi tarafından kısa süre önce “Wall Street’in Yeni Vicdanı” unvanı ile taçlandırılmış olan BlackRock yatırım firması CEO’su Lawrence Fink var.

New York Times, konferans katılımcılarının “isimlerini ya da saygınlıklarını Veliaht Prens Muhammed’in toplantısına ödünç vererek yaltaklanırken”, Riyad’a karşı cinayet suçlamalarının “birçok yatırımcıyı ve teknoloji yöneticisini son derece uygunsuz bir durumda” bıraktığını bildirdi: “Bazıları, Suudi Arabistan’da milyarlarca dolarlık yatırım yapmış durumda; diğerleri ise, milyarlarca dolarlık Suudi parasını yönetiyor. Onlar, parayı akıcı tutmak istiyorlar…”

Bununla birlikte, emperyalist başkentlerde, Kaşıkçı cinayetini Suudi rejiminin tepesinde bir kadro değişikliği için bastırmak üzere kullanıp kullanmama konusunda bir tartışma gelişiyor. ABD’li senatörlerin, dün [14 Ekim’de], Washington’ın üst düzey Suudi yetkililere yaptırım uygulamasına izin veren Küresel Magnitsky Yasası’na başvurma tehdidinde bulunmalarının ardından, Suudi borsası yüzde 7 düştü.

Dün CBS televizyonuna konuşan Donald Trump, Suudi Arabistan’ı tepeden tırnağa silahlandırmaya devam etme sözü verirken, “korkunç ve tiksindirici” cinayet için “sert cezalandırma” taahhüdünde bulundu. Trump, Suudiler “askeri donanım sipariş ediyor. Dünyadaki herkes bu siparişi istedi” dedi ve şunları ekledi: “Size, yapmak istemediğim şeyi söyleyeyim. Boeing, Lockheed, Raytheon, tüm bu şirketler. İşlere zarar vermek istemiyorum. Böyle bir siparişi kaybetmek istemiyorum. Biliyorsunuz, oldukça sert ama doğru bir sözcüğü kullanmak gerekirse, cezalandırmanın başka yolları da var.”

Trump, bunun ne anlama geldiğini belirtmeden, “yapabileceğimiz çok, çok güçlü, çok sert başka şeyler var ve onları yapacağız.” dedi.

Britanya, Almanya ve Fransa dışişleri bakanları, ortak bir açıklama yayınladılar. Açıklamada, “ne olduğu hakkında gerçeği saptamak ve uygunsa, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasında sorumluluk taşıyanları araştırmak ve sorumlu tutulmalarını sağlamak için güvenilir bir soruşturma” çağrısı yapılıyor ve “Suudi Hükümeti’nin, tam ve ayrıntılı bir yanıt vermesini bekliyoruz” deniyordu.

Suudi monarşisi, buna, “her türlü tehdidi ve kendisini zayıflatma girişimlerini toptan reddettiğini” vurgulayan saldırgan bir açıklama ile yanıt verdi. Açıklama, şöyle devam ediyordu: “Krallık, aynı zamanda, [onu hedef alan] herhangi bir eylem durumunda, daha büyük bir eylemle karşılık vereceğini bildirir.” Riyad, Washington’ın İran’a yeniden yaptırım uygulamasından doğan tedarik kaybını telafi etmek için Suudi Arabistan’ın dünya pazarı için çok önemli petrol ihracatını sağlıyor olması nedeniyle, Suudi Arabistan “dünya ekonomisinde etkin ve yaşamsal bir rol oynuyor” uyarısında bulundu.

Suudi Arabistan’daki Al Arabiya haber kanalının yöneticisi Turki Aldhakhil, Suudi Arabistan’ın Rusya ile bir askeri ittifak kurabileceği ve petrol fiyatlarını varil başına 100 doların üstüne çıkaracak ve zaten kriz içinde olan dünya ekonomisini yıkıma uğratacak şekilde, petrol ihracatını kesebileceği uyarısında bulunan bir yazı kaleme aldı. Aldhakhil, “Gerçek şu ki, Washington, Riyad’a yaptırım uygulaması durumunda, yalnızca Riyad’ı bıçakladığını düşünmesine rağmen, kendi ekonomisini ölümcül biçimde bıçaklamış olacak” diye yazdı.

ABD’nin ve Avrupa’nın tehditleri, tek kelimeyle ikiyüzlücedir ve Irak’tan Suriye’ye ve Afganistan’a kadar Ortadoğu’da milyonlarca yaşama mal olan ve on milyonlarca insanı sığınmacı haline getiren onlarca yıllık kanlı emperyalist savaş, işgal ve entrika harekatlarında yeni bir aşamaya işaret etmektedir.

Onlar, Suudi rejimi her yıl yüzlerce idam gerçekleştirir ve emekçiler arasındaki siyasi muhalefete acımasızca saldırırken hiç itiraz etmediler. Bu yıl, Riyad, 29 yaşındaki kadın siyasi aktivist Israa al-Ghomgham’ı, eşi Moussa al-Hashem’i ve diğer üç kişiyi, monarşiye karşı barışçıl gösteriler düzenleme suçu gerekçesiyle başlarını keserek öldürme kararı aldı. Bu, ABD’nin ya da Avrupa’nın Suudi Arabistan’a yönelik politikasında gözle görülür hiçbir değişikliğe yol açmadı.

Tunus’ta ve Mısır’da ABD destekli diktatörlükleri deviren işçi sınıfı ayaklanmalarından yedi yıl sonra, NATO güçleri, Suudi Arabistan’daki ve diğer yerlerdeki işçi sınıfından duydukları korku konusunda Suudi kraliyet ailesi ile birleşiyorlar. Eski bir diplomat, Washington Post’a, sevimsizce, Prens “Muhammed, Suudi Arabistan’ın genç ve yüksek eğitimli nüfusu için anlamlı işler bulunmaması ve petrolün hakimiyetindeki ekonominin çeşitlendirilmemesi durumunda, ‘hapı yuttuklarını’ biliyordu.” diye konuştu.

ABD’nin Suudi monarşisinin tepesinde bir kadro değişikliği yönündeki mevcut çağrıları, onu içerideki muhalefete karşı güçlendirmeyi, dış politikasını ABD’nin çıkarlarıyla daha sıkı uyum içine sokmayı ve özellikle de, Riyad’ın Rusya ya da Çin ile daha yakın işbirliğine doğru herhangi bir adım atmasını engellemeyi amaçlamaktadır.

Bu kana bulanmış gündemi sahte insan hakları bayrağına sarma yönündeki ikiyüzlü girişimler, eski CIA müdürü John Brennan’ın Kaşıkçı cinayeti üzerine Washington Post’ta çıkan, “ABD, bu tür bir gaddarlığa bir daha asla göz yummamalı” başlıklı yazısıyla örneklendi.

Brennan, tekdüze bir tonla, Kaşıkçı’nın kaybolmasına ilişkin haberlerin, “profesyonel bir ele geçirme operasyonunun ya da daha kaygı verici bir şekilde, bir suikastın özelliklerine sahip” olduğunu yazdı. Kendisinin Suudi yetkililer ile uzun mesleki deneyiminden söz eden Brennan, şunları ekliyordu: “Eğer bir ABD gazetesi için çalışan kamuoyunda iyi tanınan bir gazeteciye karşı bu tür bir operasyon bir Suudi diplomatik elçiliği içinde gerçekleşmişse, bunun Suudi Arabistan’ın en üst önderliğinin, veliaht prensin doğrudan iznini gerektireceğinden eminim.”

Brennan, bir suikastın “kaygı verici” işaretlerinden iğrenmiş gibi yaparak kimi kandırdığını sanıyor? Eğer o, devlet cinayetinin özelliklerini tanıyabiliyorsa, bunun nedeni, CIA’in işkence ve cinayet konusunda dünyadaki başlıca uzman olmasıdır. CIA, dünyadaki en tehlikeli gücün Amerikan emperyalizmi olduğunu kanıtlarcasına, binlerce insansız hava aracı cinayetiyle, “karanlık nokta” hapishaneleri ve işkence merkezleri ağıyla ve kanlı darbeler ve provokasyonlar tarihiyle dünyada ün yapmıştır.

Brennan, dikkatli öfkesi temelinde, Kaşıkçı cinayetine, Suudi rejimine karşı ABD’nin Rusya’ya yönelik tehditlerine benzer bir harekatla tepki gösterme yönünde bir planı özetledi.

Brennan, en iyisinin, Suudi rejiminin “sorumluları” cezalandırması olduğunu ama “[bunu yapma] iradesine ya da gücüne sahip olmaması” durumunda, “ABD’nin harekete geçmesi gerekeceğini” yazıyor ve şunları ekliyordu: “Bu, olaya karışan tüm Suudilere doğrudan yaptırımları; ABD’nin Suudi Arabistan’a silah satışlarının dondurulmasını; Suudi güvenlik kurumları ile tüm olağan istihbarat işbirliğinin askıya alınmasını ve cinayeti kınayan ABD destekli bir BM Güvenlik Konseyi kararını kapsayacaktır. Mesaj, açık olacak: ABD, değerlerine sadık bir ülke olduğu için, bu tür bir gaddarlığa, dostlarımız tarafından yapılmış olsa bile, bir daha asla göz yummayacak.”

CIA’in, ABD’nin Ortadoğu’daki entrikasını arttırmanın gerekçesi olarak Amerikan “değerleri”ne başvurmasının saçmalığı apaçık ortadadır.

Kana bulanmış Suudi monarşisinin hakkında gelme görevi, Suudi Arabistan işçi sınıfına ve ezilen kitlelerine aittir. CIA’in ve müttefiki istihbarat kurumlarının Suudi rejiminin iktidar kadrosunda bir değişiklik düzenlemeye çalışan entrikalarının, yalnızca daha fazla ekonomik kargaşaya ve katliama yol açacağı öngörülebilir.

Loading