Perspektif

ABD ara seçimlerinin öngününde: İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu siyasi meseleler

ABD ara seçimleri, artan siyasi kriz koşullarında düzenleniyor. Sonuç ne olursa olsun, seçimler, ABD politikasının daha fazla sağa kaymasına zemin hazırlayacaktır.

Seçime giden haftalarda, gitgide daha açık bir faşizan çağrı yapan Trump, aşırı sağ bir hareket geliştirme yönelimini yoğunlaştırdı. O, Orta Amerika’da ABD’nin emperyalist baskısının ve kapitalist sömürünün sonuçlarından kaçan göçmenlere saldıran bir dizi konuşma yaptı. Trump’ın, ordunun sığınmacıları öldürücü şiddetle karşılayacağına ilişkin tehditlerinin ortasında, ABD yasaları ihlal edilerek, ABD-Meksika sınırına 15.000 dolayında asker konuşlandırılıyor.

ABD başkanı, yönetiminin, İç Savaş’tan sonra özgürleşen kölelerin ve çocuklarının tüm haklarını garantilemek için yürürlüğe konan ABD Anayasası’nın 14. değişikliği eliyle güvence altına alınan doğum yoluyla yurttaşlık hakkını ortadan kaldırma kararlılığını ilan etti.

Trump yönetiminin şiddet çağrıları, şimdiden dehşet verici sonuçlara yol açmış durumda. Bir Trump destekçisinin önde gelen Demokratlara ve Demokratik Parti destekleyicilerine boru bombaları göndermesini, sadece bir hafta önce, Pennsylvania’nın Pittsburgh kentinde bulunan bir sinagogda 11 kişinin öldürüldüğü bir katliam izledi. Bu, ABD tarihinde, Musevilere karşı en kötü şiddet eylemiydi. Zanlı, saldırısını gerekçelendirirken, Musevi karşıtlığı ile göçmen karşıtı şovenizmi birleştirecek şekilde, doğrudan Trump’ın kampanya konuşmalarındaki dili kullanmıştı.

Trump, uzun süreli bir süreçler bileşimini karar noktasına getirmektedir. Onun yönetimi, Ortadoğu’da ve Asya’da çeyrek yüzyıldır sonu gelmeyen savaşın ve bu savaşlarla bağlantılı tüm suçların (işkence, yasadışı gözaltı, insansız hava aracı suikastları) sonucudur. Bu yönetim, onlarca yıldır yükselen toplumsal eşitsizliğin, mali asalaklığın ve hükümet suçlarının ürünüdür. Trump yönetimi, Amerikan kapitalizminin sindirilmemiş barbarlığının dışarı kusulmasıdır.

Trump’ın normalde sağlıklı olan bir siyasi sistemdeki bir sapma olmadığı, Demokratların kendi kampanyalarını nasıl yürüttüğü; neler söyleyip söylemedikleri ve kimleri aday gösterdikleri eliyle ortaya konmaktadır.

Medya Trump’ın eylemlerinin ve bunların oluşturduğu tehlikelerin önemini azaltırken, Demokratlar, her aşamada, kendilerini Trump yönetimine uyarlıyorlar. Temsilciler Meclisi’nin Demokratik Partili Azınlık Önderi Nancy Pelosi’nin açıkladığı gibi, onlar, “Demokratların, Bay Trump’ın tanımladığı gibi solcu bir çete değil, bir yönetim partisi olduğunu göstermek ve seçim azarlamalarının ardından, başkanla işbirliği kolunu genişletmek” istiyorlar. Onlar, Trump yönetiminin iki yılı boyunca umut ettikleri gibi, egemen sınıfın temel gündemini içeride ve dışarıda daha iyi sürdürmek için, dış politikada bir uzlaşmaya varmayı umuyorlar.

Demokratlar, Trump’ın eylemlerinin ve açıklamalarının geniş kapsamlı önemini örtbas etmeye çalışıyor. Pelosi’den sözde “bağımsız” Bernie Sanders’a kadar üst düzey Demokratlar, göçmenlere yönelik faşizan saldırı hakkında bir şey söylemeyi reddediyor. Sanders’ın Pittsburgh katliamı için söylediği gibi: “Burada oturup başkanı suçlamayacağım.”

2016’da “milyarder sınıf”a karşı bir “siyasi devrim”e önderlik etme iddiasında olan Sanders, son haftalarda sağcı düzen adayları için kampanya yürüttü. Yazın Demokratik Parti’nin bir kongre ön seçimini kazanmış olan Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nin (DSA) üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’e gelince; o, Demokratik Parti’nin Trump’ın göçmenlere karşı polis devleti adımları hakkında konuşmama çizgisini izleyerek, Göç ve Gümrük Muhafaza (ICE) kurumunun “lağvedilmesi” yönündeki önceki çağrısını bıraktı.

Demokratların Temsilciler Meclisi’ni kazanması durumunda, bu organdaki güç dengesi, istihbarat ve ordu aygıtından gelen görülmemiş sayıda Demokrat adayın ellerine geçecek. Senato’yu kazanmaları durumunda, onların gündemleri, ABD-Meksika sınırında “1.200-1.500 kilometrelik” bir duvar inşa edilmesinden yana olduğunu söyleyen Joe Manchin (Batı Virginia); doğum yoluyla yurttaşlık hakkının kaldırılmasını destekleyen Joe Donnelly (Indiana) ve Trump’ın, Meksika’dan ABD sınırına yürüyen Orta Amerikalı göçmen kafilesine yönelik saldırısını “yüzde 100 desteklediğini” söyleyen Claire McCaskill (Missouri) gibi kişiler tarafından belirlenecek.

Söylem ne olursa olsun ve Senato ile Temsilciler Meclisi koltukları nasıl paylaşılırsa paylaşılsın, Amerikan politikasına yön veren temel etmenler varlığını sürdürecektir. Bunlar:

1. Egemen sınıfın Amerikan kapitalizminin küresel konumunu dünya savaşı dahil, askeri güç yoluyla koruma kararlılığı:

Bu merkezi strateji, Amerikan politikasına on yıllardır yön vermektedir. Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Yemen savaşlarını kapsayan on yedi yıllık “terörle mücadele”, bütün bu toplumları mahvetmiş ve bir milyondan fazla insanın ölümüne yol açmıştır. Trump yönetimi, resmi olarak, “terörle mücadele”nin sona erdiğini ilan etti ve orduya, Rusya ya da Çin ile “büyük güç çatışması” için hazırlanmaya başlama emri verdi.

Seçimlere giden haftalarda, yönetim, Soğuk Savaş döneminin en önemli nükleer silah anlaşmalarının birinden (INF Antlaşması) çekildi ve Rusya’ya karşı önleyici saldırılar düzenleme tehdidinde bulundu; aynı zamanda, etkin biçimde, Çin’e karşı yeni bir “soğuk savaş” ilan etti. Yönetim, halka açık hiçbir tartışma olmadan ve iki partinin desteği temelinde, Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük askeri takviyeyi başlatmış durumda.

Amerikan emperyalizminin bitmek bilmeyen ve genişleyen savaşlarına yönelik muhalefet, hem Demokratların hem Cumhuriyetçilerin seçim kampanyalarından tümüyle dışlanmıştır.

Demokratlar, Amerikan egemen sınıfının küresel üstünlüğünü askeri güç yoluyla sürdürme stratejik amacını bütünüyle desteklemektedir. Ordu ve istihbarat aygıtının güçlü kesimlerine kanal açan Demokratlar, Trump yönetiminin başından beri, Trump’a yönelik muhalefetlerini, onun Ortadoğu’daki savaştan ve Rusya ile cepheleşmeden geriye doğru çekildiği kaygısına odakladılar.

2. Herhangi bir seçimle değiştirilemeyecek olan ve kapitalist devletin her kurumunu etkileyen sarsıcı toplumsal eşitsizlik düzeyleri:

2008 mali krizinden on yıl sonra, toplumsal eşitsizlik tarihi doruklarında bulunuyor. Şu anda üç kişinin elinde, nüfusun alttaki yarısından daha fazla servet var ve sadece üç aile, toplamda, ortalama aile gelirinin dört milyon katına denk olan 348,7 milyar dolara sahip. Halkın ezici çoğunluğu, toplumsal krizin çok sayıdaki dışavurumu ile karşı karşıya: gerileyen ücretler, tırmanan sağlık hizmetleri bedelleri, aşırı doz uyuşturucu salgını ve çürüyen sosyal altyapı.

Bu koşullar, 2008’deki mali erimenin ardından bankaların kurtarılmasını destekleyip bu süreci yöneten Obama yönetiminin politikalarının ürünüdür. Trump’ın seçilmesinden bu yana, Demokratlar, zenginler için büyük vergi indirimleri uygulanmasında işbirliği yaptılar ve seçimin sonucu ne olursa olsun, bu indirimleri geri almaya hiç niyetleri yok.

Demokratlar, Wall Street ile orta sınıfın ayrıcalık kesimlerinin siyasi bir ittifakını temsil etmektedir. Son iki yıldır, onların merkezi odak noktası, Rusya karşıtı kampanyaya ek olarak, ırk ve cinsiyet politikasının, özellikle de #MeToo kampanyası yoluyla yükseltilmesi olmuştur. Amaç, güç, para ve ayrıcalık konumları için rekabet eden en tepedeki yüzde 10 içindeki hiziplerin çıkarlarını ilerletirken, işçi sınıfını bölmektir.

3. Demokratik yönetim biçimlerinin krizi ve otoriter rejime yöneliş:

Amerikan demokrasisinin krizi (Trump yönetimi, bunun aşırı bir ifadesidir), siyasi biçimlerin Amerikan toplumunun oligarşik karakteri ile uyumlu hale gelmesini ifade etmektedir.

Trump otoriter bir hareket geliştirme stratejisini izlerken, Demokratlar da, demokratik hakların ortadan kaldırılmasını destekliyorlar ama farklı bir yolla. Onlar, taleplerini, “aldatıcı haberler” ile mücadele etme ve “nifak tohumları eken” örgütleri engelleme bahanesi altında, sosyal medya şirketlerinin interneti sansürlemesine odaklıyorlar. Demokratlar, Trump ile anlaşmazlıkları boyunca, işkenceden ve ülke içi gözetlemeden sorumlu eski CIA Müdürü John Brennan gibi demokratik hak düşmanlarını alkışladılar.

Bizzat Trump, demokratik yönetim biçimlerinin uzun süreli bir çürümesinin ürünüdür. Bu süreçteki düğüm noktaları, Clinton’ın 1998’de görevi kötüye kullanmakla suçlanması; 2000 seçimlerinin çalınması; 11 Eylül’ün ardından “terörle mücadele”nin başlatılması ve buna devasa bir iç gözetleme aygıtının kurulmasının eşlik etmesi ve Obama yönetiminin, ABD yurttaşlarını kapsayan, insansız hava aracı suikastları politikası idi.

İşçi sınıfının siyasi stratejisi

İnsanlığın karşı karşıya olduğu büyük sorunların tamamına (toplumsal eşitsizliğin büyümesi, göçmen işçilere ve sığınmacılara yönelik saldırı, küresel çatışmanın genişlemesi, demokratik hakların ortadan kaldırılması) yönelik bir çözüm, işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesine ve müdahalesine bağlıdır. İleriye giden yol, Kongre’deki koltukların yeniden düzenlenmesi ve egemen sınıf içindeki sahte savaşlar aracılığıyla değil, karşıt toplumsal sınıflar arasındaki açık mücadele üzerinden bulunacak.

ABD’de ve dünya çapında faşizmin ve aşırı sağın yükselişine yol açan kapitalist kriz, aynı zamanda, resmi siyasi yaşamdan bütünüyle dışlanan halkın ezici çoğunluğunun, işçi sınıfının büyüyen direnişine ve muhalefetine neden oluyor. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Siyasi Komitesi’nin, 13 Haziran 2017’deki “Saray darbesi mi, sınıf mücadelesi mi: Washington’daki siyasi kriz ve işçi sınıfının stratejisi” başlıklı açıklamasında belirttiği gibi:

Krizin, hem ABD içindeki hem de uluslararası ölçekteki nesnel koşullarının karşılıklı etkileşimi ve kitlelerin toplumsal bilincinin radikalleşmesi, sınıf mücadelesindeki patlamada ifade bulacaktır. Sınıf mücadelesinin sendika bürokrasisi, Demokratik Parti ve çeşitli kimlik politikalarının hali vakti yerinde destekçileri tarafından onlarca yıllık bastırılması sona eriyor. Egemen seçkinlerin toplumsal karşıdevrimi, Amerikan işçi sınıfının bir kabarışı ile karşılaşmak üzere.

Bu açıklamanın yazılmasından bu yana, ABD’de ve uluslararası ölçekte büyüyen işçi sınıfı mücadelesinin çok sayıda işaretine tanık olundu: ABD’li öğretmenlerin ilkbahardaki grev dalgası, UPS işçilerinin Teamsters sendikası tarafından desteklenen bir taviz sözleşmesine kitlesel muhalefeti ve çelik işçilerinin, posta işçilerinin ve işçi sınıfının diğer kesimlerinin grev yetkisi lehine verdikleri ezici oylar, bunlar arasındadır. İşçi sınıfının tüm kesimleri içinde öfke ve huzursuzluk artıyor.

Bu mücadelelerin, sendikalardan bağımsız olarak, işçi sınıfının işyeri, fabrika ve mahalle komitelerini kapsayan yeni örgütlenmelerinin inşası yoluyla genişletilmesi ve birleştirilmesi gerekiyor.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçilerin ve gençlerin gelişen nesnel hareketini devrimci bir program ve perspektif ile silahlandırma mücadelesine öncülük ediyor. SEP, 2018 seçimlerinde, bölge genelindeki ve başka yerlerdeki işçilere sosyalist bir program sunmak için, Michigan’ın 12. Seçim Bölgesi’nden Niles Niemuth’u aday gösterdi.

İnsanlığın geleceği, mevcut toplumsal sistemin ve onun tüm siyasi kurumlarının yıkılmasına ve ekonomik yaşamın eşitlik ve toplumsal gereksinimlerin karşılanması temelinde demokratik biçimde yeniden örgütlenmesine bağlıdır. 20. yüzyılın barbarlığının en kötü biçimlerinin geri dönüşünün alternatifi, uluslararası sosyalist devrimdir.

6 Kasım’da ne olursa olsun, temel görev aynıdır: SEP’e, onun Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ndeki (DEUK) kardeş partilerine ve gençlik hareketi Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’e (IYSSE) katılın ve partiyi inşa edin.

Loading