Perspektif

Hindistan’daki iki günlük genel grevin siyasi önemi

Hindistan genelinde on milyonlarca işçi, geçtiğimiz hafta Salı ve Çarşamba günlerinde, ülkenin aşırı sağcı hükümetinin “yatırımcı yanlısı” politikalarına yönelik muhalefetlerini dile getirmek için iki günlük genel greve katıldı.

Grev, madenlerden ve imalat sektöründen bankacılığa, taşımacılığa ve diğer kamu hizmetlerine kadar işçi sınıfının geniş kesimlerini içerdi ve Hindistan egemen sınıfının bilinçli bir “böl ve yönet” stratejisinin parçası olarak onlarca yıldır kışkırttığı kast ve topluluk bölünmelerini aştı.

Tarihteki en büyük grevlerden biri olan, Hindistan’da bu hafta düzenlenen genel grev, dünya işçi sınıfının giderek artan mücadelelerinin parçasıdır.

Komşu Bangladeş’te, aşırı yoksulluk içinde yaşayan on binlerce konfeksiyon işçisi, bu hafta, artan devlet baskısı ve şiddeti karşısında grevler ve gösteriler düzenlediler. Salı günü, 22 yaşındaki bir işçi, polisin protestocu işçilere yönelik saldırısı sırasında öldürüldü.

Hindistan’ın güneydoğu kıyısı açıklarındaki Sri Lanka’da, plantasyon işçileri, yoksulluk ücretlerine karşı aylardır ajitasyon yapıyorlar. Bu süreçte, 100.000 işçi, Aralık ayında, devlet destekli sendikalara meydan okuyarak dokuz günlük bir grev düzenledi.

Fransa’da, yüz binlerce işçi, Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un kemer sıkma politikalarına karşı “Sarı Yelek” hareketinde yer aldı.

ABD’de, Birleşik Öğretmenler Los Angeles sendikası, 30.000’i aşkın eğitimcinin, sendika destekli, Demokratik Parti’nin önderlik ettiği okul bölgesinin ve Kaliforniya eyalet yönetiminin kamusal eğitimi tasfiye etmesine karşı greve çıkmasını engellemek için çaresizce manevra yapıyor.

Kuzey Amerika’daki ve Avrupa’daki otomotiv işçileri arasında, ulusötesi şirketlerin işten çıkarma ve fabrikaları kapatma planlarına yönelik militan bir meydan okumaya destek büyüyor. Kanada Oshawa’daki General Motors fabrikasındaki işçiler, bu hafta otomotiv şirketinin bu fabrikayı ve ABD’deki dört diğer tesisi kapatma kararını yeniden teyit etmesinin ardından, şirket yanlısı Unifor sendikası aygıtından bağımsız bir şekilde hareket ederek bir dizi işyeri eylemi düzenlediler.

Sınıf mücadelesinin sahte düzen “solu” (sendikalar, sosyal demokrat ve Stalinist partiler ve onların sahte sol uzantıları) tarafından yapay olarak bastırılmasıyla geçen on yılların ardından, işçi sınıfı kendi bağımsız çıkarlarını ileri sürmeye başlıyor.

Hindistan, 21. yüzyıl kapitalizminin gaddarlığını örneklemektedir. Hindistan nüfusunun yüzde 70’i ya da 900 milyon dolayında insan, günde 2 dolardan az bir gelirle kıt kanaat geçiniyor. Bu arada, ülkenin seçkinleri ve medyası, milyarderlerin, 1990’ların ortasında yaklaşık 3 milyar dolara sahip iki kişiden bugün Hindistan’ın GSYİH’sinin yüzde 15’ine denk bir servet içinde yüzen 131 kişiye katlanarak büyümesini kutluyor.

Narendra Modi ve onun Bharatiya Janata Partisi (BJP), 2014’te, Hindistanlı işçileri ve emekçileri daha da ağır bir sömürüye tabi tutmak için iktidara getirilmişti. Modi hükümeti, topluluksal gericiliği canlandırır ve Hindistan’ı ABD emperyalizminin Çin’e karşı askeri-stratejik saldırganlığındaki bir cephe hattı devletine dönüştürürken, acımasız bir kemer sıkma programı uyguladı, sözleşmeli çalışmayı teşvik etti ve özelleştirmeleri hızlandırdı.

Ancak bu haftaki grevin açıkça gösterdiği gibi, Hindistan işçi sınıfı sadece bir sömürü nesnesi değildir. O, muazzam bir toplumsal güce sahiptir.

Uluslararası işçi sınıfının yeniden ortaya çıkması, dünya emperyalizme; onun küresel ölçekte örgütlü ulusötesi şirketlerine, savaşlarına ve entrikalarına; otoriter yönetim biçimlerine yönelmesine ve aşırı sağcı ve faşist güçleri geliştirmesine yönelik bir karşı saldırı için nesnel temeller sağlamaktadır.

Şimdi görev, bu başkaldıran işçi sınıfı hareketini, savaşın ve yokluğun olmadığı yeni bir toplumsal düzeni, uluslararası sosyalizmi yaratabilmesi için uluslararası bir strateji ve yeni mücadele örgütleri ile siyasi olarak donatmaktır.

İşçi sınıfı için yeni bir siyasi yolun alevlenmesinde son derece önemli olan bir unsur, gerek ABD’deki UAW sendikası olsun, gerek Fransa’daki CGT sendikası olsun, gerekse de Almanya’daki Sol Parti olsun, işçi sınıfı adına konuşma iddiasında olan kapitalizm yanlısı örgütlerin acımasız teşhiridir.

Hindistan genelindeki protesto grevine, siyasi olarak, Stalinist Hindistan Komünist Partisi (Marksist) ya da kısa adıyla CPM ve ona bağlı Hindistan Sendikalar Merkezi (CITU) önderlik etti. CPM’nin kardeşi Stalinist parti Hindistan Komünist Partisi (CPI) ve büyük sermaye partileri Kongre Partisi ile Tamil Nadu merkezli sağcı bir parti olan DMK’nin sendika uzantıları da önemli bir rol oynadılar.

Tüm bu partiler, Hindistan burjuvazisinin ülkeyi küresel sermaye için bir ucuz emek cenneti haline getirme yöneliminin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynamıştır. 1991 ile 2008 arasında, CPM ve CPI, tamamına yeni liberal gündeme öncülük eden ve Washington ile daha sıkı bağlar geliştirme peşinde koşan Kongre Partisi’nin önderlik ettiği hükümetleri ayakta tuttular.

İşçiler, bu haftaki greve, çeyrek yüzyılı aşkın süredir devam eden piyasa yanlısı reformların neden olduğu toplumsal yıkıma karşı çıkmak için katıldılar. Ancak, Stalinistler için bu, işçi sınıfını, Nisan-Mayıs genel seçimlerinden sonra (Kongre Partisi’nin ya da bir dizi daha küçük, sağcı bölgesel partinin önderlik ettiği) alternatif bir kapitalist hükümeti iktidara getirmenin arkasında toplamayı amaçlayan kirli bir siyasi manevraydı.

Stalinistler, işçi sınıfını sistematik biçimde burjuvazinin partilerine ve kurumlarına tabi kılmalarını, BJP’nin ve onun sağcı Hindu müttefiklerinin suçlarına dikkat çekerek haklı göstermeye çalışıyorlar.

Kuşkusuz, Modi ve BJP, işçi sınıfının amansız düşmanlarıdır. Ama Hindu sağı böylesi bir tehdit haline gelebildiyse, bunun nedeni, Stalinistlerin gericiliğe büyüme zemini yaratmış olmalarıdır. Stalinistlerin işçi sınıfının toplumsal krize kendi sosyalist çözümünü ileri sürmesini engellemesi sayesinde, BJP, Stalinist destekli çeşitli “laik” hükümetlerin uyguladığı piyasa yanlısı politikaların yıkıcı etkisine yönelik halk öfkesini demagojik bir şekilde kendi çıkarına kullanabilmiştir.

ABD’de, Fransa’da ve dünyanın her yerinde olduğu gibi, Hindistan’da da demokratik hakları savunmak ve gericiliği yenilgiye uğratmak için tek geçerli strateji, uluslararası sınıf mücadelesine ve işçi sınıfının bu köhne kapitalist düzene karşı bağımsız siyasi seferberliğine dayanan stratejidir.

Hindistanlı işçiler, Modi yönetimine ve bileşimi ne olursa olsun, burjuva efendileri tarafından işçilerin ve emekçilerin sömürüsünü çarpıcı biçimde yoğunlaştırmakla görevlendirilecek olan bir sonraki hükümete karşı mücadeleye hazırlanmalıdır. Bu ise, yeni mücadele örgütlerinin inşasını gerektirmektedir.

Hindistanlı işçiler, bunun için, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin öncülüğünde, onlarca yıldır acımasızca sömürülmelerine suç ortaklığı yapan sendika aygıtlardan tamamen bağımsız taban-eylem komitesi kurmuş olan Sri Lanka’daki Abbotsleigh çay plantasyonu işçilerinin örneğini takip etmeliler.

Tabandan oluşturulan bu tür işyeri komiteleri, Hindistan genelindeki işçi mücadelelerini birleştirerek ve küresel kapitalist üretim süreci eliyle sıkı bir şekilde birbirine bağlanmış olan dünya genelindeki işçilere elini uzatarak, işçi sınıfının bir karşı saldırısını geliştirmelidir.

Bu komiteler, düzmece cinayet suçlamalarıyla ömür boyu hapse mahkum edilen 13 Maruti Suzuki işçisinin serbest bırakılması için mücadeleye girişmelidir. Tek “suçları” yoksulluk ücretlerine ve sözleşmeli çalışmaya karşı mücadele etmek olan bu işçiler, militan örneklerinden korkan Stalinistler ve sendikalar tarafından rezil bir şekilde terk edilmiştir. 13 Maruti Suzuki işçisinin özgürlüğü uğruna mücadeleyi kötü koşullara ve güvencesiz çalışmaya karşı daha geniş bir mücadeleyle birleştiren bir kampanya, işçi sınıfı içinde bu sınıf savaşı tutsaklarına yönelik var olan yaygın desteği harekete geçirecek ve sınıf mücadelesinin toplanma noktası işlevi görecektir.

Hindistanlı işçiler ve gençler, emperyalist savaşa karşı tereddütsüz biçimde sosyalist bir program temelinde uluslararası bir hareketin inşa edilmesinde Güney Asya ve dünya genelindeki işçilere katılmalılar. Hindistan burjuvazisi, Washington ile birlik oluşturarak, ABD emperyalizmini Çin’e karşı savaş yöneliminde pervasızca teşvik ediyor. Dahası, Hindistan’ın egemen seçkinleri, işçi sınıfının gözünü korkutmak ve onu bölmek amacıyla, toplulukçuluğu ve şoven milliyetçiliği canlandırmak için Pakistan ve Çin ile gerici askeri-stratejik anlaşmazlıklarını sistematik biçimde manipüle ediyor.

Hindistanlı işçilerin, işçi iktidarı uğruna mücadeleyi ilerletmek için, her şeyden önce, enternasyonalist sosyalist bir programa dayanan ve dünya işçi sınıfının tüm stratejik derslerini cisimleştiren devrimci bir partiye ihtiyacı var. Bu parti, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ve onun, Sosyalist Eşitlik Partisi (Sri Lanka) gibi ulusal şubeleridir.

Lev Troçki tarafından 1938’de kurulan DEUK, 1917 Rus Devrimi’ne ve devrimin Stalinist bürokratik yozlaşmasına karşı mücadeleye can veren Sürekli Devrim programını savunmuş ve geliştirmiştir. Onun başlıca öğretilerinden birisi, tarihsel olarak geç kapitalist gelişmeye sahip ülkelerde, demokratik ve sosyalist devrimlerin görevlerinin iç içe geçmiş olduğudur. Mülk sahipliğinin ve kast sisteminin tasfiye edilmesinden işçi sınıfının toplumsal haklarına ve gerçek toplumsal eşitliğe kadar, ezilen kitlelerin temel özlemlerinin hiçbiri, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını geliştirmesi ve kırsal kitleleri, kapitalizm karşıtı bir program temelinde ve işçi iktidarı uğruna mücadelede kendi arkasında toplaması dışında elde edilemez.

Hindistanlı işçileri ve gençleri, DEUK’un Hindistan şubesini inşa etme mücadelesine katılarak toplumsal eşitsizliğe, kapitalist gericiliğe ve savaşa karşı mücadeleye öncülük etmeye çağırıyoruz.

Loading