Salı günü, Trump yönetimi, görülmemiş bir adımla, İslami Devrim Muhafızları’nı (İDM) yabancı bir terör örgütü olarak tanımlayarak, ABD’yi İran ile askeri çatışmaya yaklaştırdı.
Böylece ilk kez, ABD hükümeti, yabancı bir devlet oluşumunu resmen terör örgütü listesine almış oldu. Aylar süren iç tartışmanın ve üst düzey Pentagon ve CIA yetkililerinin itirazlarının ardından gelen bu adım, devlet içindeki muhaliflerin, tüm dünyada ABD kuvvetlerine karşı geri tepebileceğinden korktuğu bir örnek oluşturuyor.
Başkan Donald Trump, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve diğer yetkililer, bu adımı, yönetimin İran’a karşı “azami baskı” harekatı içine yerleştirdiler. Bu, geçtiğimiz yıl, Trump’ın, 2015 nükleer anlaşmasından çekilme ve sert ekonomik yaptırımları yeniden uygulamaya koyma kararıyla başlamıştı.
Trump ve Pompeo, kararı duyuran açıklamalarında, diğer yabancı ülkeleri, yetkilileri ve şirketleri, İDM ile bağlantılı oluşumlarla mali işlemlere ya da başka sözleşmelere girmeleri durumunda misilleme niteliğindeki yaptırımlar ve olası ceza kovuşturmaları ile karşılaşacakları konusunda tehdit etmeyi ihmal etmediler. Bu, güçlü milis örgütü İDM İran ekonomisinin inşaat, iletişim ve enerji gibi önemli sektörleri üzerinde büyük etkiye sahip olduğu için, İran ile iş ilişkilerini sonlandırmayı talep etmekle eşdeğerdir.
Söz konusu adımı Salı sabahı duyuran Trump, “İDM, İran hükümetinin küresel terör harekatını yönlendirmedeki ve uygulamadaki başlıca aracıdır,” dedi. Ardından, 15 Nisan’da yürürlüğe girecek olan terörist tanımlamasının, “İDM ile iş yapmanın ya da ona destek sağlamanın risklerini açıkça gösteriyor” olduğunu ilan etti.
Pompeo, yaptığı açıklamada, İran’ı, “dünyanın başlıca terör destekçisi devleti” olarak adlandırdı ve şunları söyledi: “Tüm dünyadaki şirketler ve bankalar, artık, mali işlemde bulundukları şirketlerin İDM ile herhangi bir maddi yolla bağlantılı olmadığından emin olma gibi açık bir göreve sahipler.”
Dışişleri Bakanlığı’nın İran konusundaki başdanışmanı olan ve İDM’nin İran ekonomisinin yüzde 50’sini kontrol ettiğini iddia eden Brian Hook, “İran ekonomisinin, İDM’nin etkisinin bulunduğu ya da kontrol ettiği sektörlerini radyoaktif hale getirmek üzere, İDM’ye ek yaptırımlar getiriyoruz,” dedi.
Bu ekonomik şantaj, başta İran ile kapsamlı ekonomik ilişkileri bulunan Rusya’yı ve Çin’i ama aynı zamanda Avrupa’yı hedef alıyor. Avrupalı güçler, İran’ın enerji kaynaklarının kontrolünü kazanma yönünde bir açılım sağlayacağını ve ihracatları için yeni pazarlar geliştireceğini umdukları nükleer anlaşmayı desteklemeyi sürdürüyorlar.
ABD, daha önce, İDM’ye, terör destekçisi olduğu gerekçesiyle ağır yaptırımlar uygulamıştı. Ama bu tanımlamayla birlikte, bizzat bu askeri gücün bir terör örgütü olduğunu ilan ediyor. Ona yapılacak herhangi bir maddi destek, 20 yıla kadar hapisle cezalandırılabilir.
İran, bu adıma öfkeyle tepki verdi. Devlete ait IRNA haber ajansı, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin, “Amerika Birleşik Devletleri hükümetini terör destekçisi ve Centcom olarak da bilinen Merkez Komutanlığı’nı ve onunla bağlantılı tüm güçleri terör örgütleri olarak” tanımladığını bildirdi.
Suriye Dışişleri Bakanlığı da kararı kınadı: “Suriye, ABD’nin, İran’ın egemenliğini apaçık ihlal eden İDM kararını şiddetle kınar. ABD yönetiminin bu sorumsuz adımı, ABD’nin İran’a karşı ilan edilmemiş savaşı çerçevesinde atılmıştır...”
Trump yönetiminin açıklamasının zamanlaması, Salı günkü seçim öncesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yeniden seçilme kampanyasına bir destek sağlamak üzere ayarlanmıştı. Bu adım, geçtiğimiz ay, İsrail’in 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda ele geçirdiği Suriye’deki Golan Tepeleri’ni ilhak etmesine desteğini açıklamasının ardından geliyor.
Eski genelkurmay başkanı Benny Gantz ile başa baş bir yarış içinde olan Netanyahu, İran ve Filistin karşıtı histeriyi arttırma çabasıyla daha da sağa kaymış durumda. Netanyahu, geçtiğimiz hafta, yeniden seçilmesi halinde, Batı Şeria’nın ilhakına başlayacağını duyurdu. Salı günü, Twitter’da, İran’a karşı adımı için Trump’a teşekkür eden Netanyahu, bunun kendi ricası üzerine yapılmış olduğunu vurguladı: “Çıkarlarımıza ve bölge ülkelerinin çıkarlarına hizmet eden önemli ricalarımdan birine daha yanıt verdiğin için teşekkürler.”
Trump’ın bu adımına karşı çıkan hükümetler arasında, İDM ve onun yurt dışı operasyon kolu olan Kudüs Gücü ile sıkı ilişkiler sürdüren Irak da var. Kararın, Bağdat’ın İDM ile çalışan yönetim yanlısı Şii milisler ile ilişkileri üzerinde nasıl etkide bulunacağı belirsiz. Irak, ayrıca, ABD’nin yaptırımları, istilası ve işgali nedeniyle hala sakat kalmayı sürdüren enerji sistemini desteklemek için İran’dan elektrik ithal etmeye çalışıyor. İDM’nin İran’ın enerji sektörünü büyük ölçüde kontrol ettiği söyleniyor.
Yönetim içinde, bu adım için, Pompeo ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton bastırıyordu. Söylendiğine göre, buna, genelkurmay başkanı ve üst düzey istihbarat yetkilileri karşı çıktılar ve bu adımın, Irak’ta bulunan 5.200 asker, Suriye’de kalan 2.000 asker, Bahreyn’den Basra Körfezi’nde faaliyet gösteren ABD 5. Filosu, Katar’daki El Udeyd Hava Üssü ve bölgede gizlice operasyon yürüten daha yüzlerce özel harekat gücü ve CIA paramiliter unsuru için sonuçları hakkında uyarıda bulundular.
Eski Obama yönetiminin ulusal güvenlik yetkilileri atılan adımı kınarken, Kongre’deki Demokratlar tarafında genel bir sessizlik hakimdi. Geçmişte, Demokratlar, İDM’yi bir terör örgütü olarak tanımlamak için saldırganca bastırıyorlardı. 2007’de, Bush yönetimi terör destekçisi olma gerekçesiyle Kudüs Gücü’ne yaptırım uygulayınca, dönemin senatörleri Barack Obama ve Hillary Clinton, Bush’tan terör tanımlamasını örgütün ana kuruluşu İDM’ye genişletmesini isteyen bir yasa tasarısını imzalamışlardı.
Ulusal İran Amerikan Konseyi’nin kurucusu ve İran nükleer anlaşmasının destekleyicisi Trita Parsi, Trump’ın kararının olası uluslararası sonuçları hakkında uyarıda bulundu: “Bu adım, İran ile gerilimleri barışçıl bir şekilde çözme konusunda olası bir başka kapıyı daha kapatıyor. Tüm kapılar kapatılıp diplomasi olanaksızlaştırılınca, savaş, özünde kaçınılmaz hale gelecek.”
Washington Post’un 2012-2016 yılları arasında İran muhabiri olan Jason Rezaian, Pazartesi günü, gazetede, Trump’ın İran’a karşı tırmandırıcı adımının arkasındaki iç etkenler hakkında şunları yazdı: “Kamuoyunu İran ile gereksiz bir askeri çatışmaya hazırlama yönünde eşgüdümlü bir gayretin işaretleri artıyor. 2020 seçim kampanyası kızışmaya başlarken, hepimiz, yönetimin İran ile dikkatle organize edilmiş bir savaş tehdidine kendimizi hazırlamalıyız. Bu, işin ilk kısmı.”
Doğrusu, Amerikan halkı, İran ya da başka bir ülke ile savaşa ezici çoğunlukla karşıdır. Ancak savaş karşıtı yaygın duyarlılık, şirket seçkinlerinin kontrol ettiği ve savaş yanlısı iki emperyalist partinin tekelleştirdiği bir siyasi kurumu içinde hiçbir ifade bulamıyor.
Trump yönetiminin İran’a yönelik pervasız saldırısı, 2017’in sonunda ve 2018’in başında ilan edilen, daha kapsamlı ulusal güvenlik ve savunma stratejileri bağlamında değerlendirilmelidir. Bu stratejilerde, ordu-istihbarat aygıtı, ABD’nin dış politika ekseninin, artık, “terörle mücadele” yerine, “değişim yanlısı” ülkelere (Çin ve Rusya) karşı mücadele ve “büyük güç” rekabeti olduğunu açıklamıştı.
Washington’ın İran’a karşı harekatı, nükleer silahlı Rusya’yı ya da Çin’i veya her ikisini de hızla içine çekme potansiyeli taşımaktadır. Dahası, bu, küresel egemenlik uğruna, uluslararası işçi sınıfı tarafından önlenmemesi durumunda kaçınılmaz olarak nükleer dünya savaşına yol açacak olan daha kapsamlı bir mücadelenin parçasıdır.