ABD-Türkiye anlaşmazlığı kırılma noktasına yaklaşıyor

ABD’nin İran’a karşı savaş hazırlıklarının ortasında, Washington ile Ankara arasındaki gerilimler, Türkiye hükümetinin ABD’nin tehditlerine rağmen Rus yapımı S-400 uçaksavar füzeleri satın alması üzerinden hızla yükseliyor.

6 Haziran’da, ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan, Türk mevkidaşı Hulusi Akar’a, Türkiye ile F-35 savaş uçağı programı başta olmak üzere askeri işbirliğini kesme ve Türkiye’yi geniş kapsamlı yaptırımlara tabi tutma tehdidinde bulunan bir mektup gönderdi.

Washington, Türkiye’nin S-400 kullanımının, NATO’nun ve ABD’nin Türkiye ile askeri olarak birlikte çalışabilirliğine zarar vereceğini ve Rusya’ya F-35’ler hakkında istihbarat toplama olanağı sağlayacağını iddia ediyor.

Shanahan, mektubunda, “Eğer Türkiye S-400 alırsa, ülkelerimizin Türkiye’nin F-35 programına katılımını devam ettirmemek üzere bir plan geliştirmesi gerekir,” diye yazıyor ve şunu ekliyordu: “Biz değerli ilişkimizi sürdürmeye çalışsak da, Türkiye, S-400’ü teslim alması durumunda, F-35 almayacak.” Shanahan, ayrıca, Türkiye’yi F-35 üzerine Brüksel’de yapılacak bir toplantıdan dışlama ve Amerika’daki Türk F-35 pilotlarının eğitimini iptal etme tehdidinde bulunuyordu.

18 Haziran Salı günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her şeye rağmen, Türkiye’nin Rus yapımı S-400 sistemini “çok yakında” teslim alacağını söyledi. Aynı gün, Milli Savunma Bakanlığı, Shanahan’ın mektubuna bir cevap gönderildiğini belirtiyor ve ABD’nin mektubunun “müttefiklik ruhuna uygun olmayan üslup ve yaklaşım”ından yakınıyordu.

Shanahan, mektubunda, Ankara’nın hala “S-400 rotasını değiştirme seçeneğine” sahip olduğunu doğrularken, ABD’nin Erdoğan hükümetine karşı misillemesinin, 31 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin 100’den fazla F-35 siparişinin iptal edilmesinin ve Türk şirketlerinin F-35 üreten konsorsiyumdan çıkarılmalarının çok ötesine gideceğini açıkça ortaya koydu.

Shanahan, şunları belirtiyordu: “Türkiye’nin S-400 alımı, ülkenizin ABD’yle ve NATO içinde işbirliğini geliştirme ya da sürdürme becerisine engel olacak, Türkiye’nin Rusya’ya stratejik ve ekonomik olarak aşırı bağımlılığına yol açacak ve Türkiye’nin oldukça kabiliyetli savunma sanayisini ve hırslı ekonomik gelişme hedeflerini zayıflatacak.”

Washington, Ankara’yı hizaya sokmak için çok sert yöntemler üzerinde düşünüyor. Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında, Trump yönetiminin Türkiye’nin alüminyum ve çelik ihracatına yönelik gümrük vergisini ikiye katlaması, Türk lirasında çöküşe yol açmış; Türkiye’nin 2009’dan beri ilk kez durgunluğa girmesine katkıda bulunmuştu. Shanahan, Ankara’yı, 2017’de Rusya’ya karşı çıkarılan Amerika’nın Düşmanlarına Yönelik Yaptırım Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırımlarla tehdit etti.

Shanahan, “S-400 alımının sürdürülmesi, işlerde, gayrisafi yurtiçi hasılada ve uluslararası ticarette kayba neden olacak,” uyarısında bulundu.

Savunma bakanı vekili, mektubunda şunları ekliyordu: “Başkan Trump, ikili ticareti, şu andaki 20 milyar dolar seviyesinden 75 milyar doların üstüne çıkarmayı vaat etmişti fakat ABD CAATSA yaptırımlarını uygularsa bu çok zor olabilir. ABD Kongresi’nde, Türkiye’nin S-400 alması halinde Türkiye’ye CAATSA yaptırımları uygulandığını görme konusunda iki partinin güçlü bir kararlılığı söz konusu.”

10 Nisan’da, ABD Senatosu Dış İlişkiler ve Silahlı Hizmetler Komitelerinin Cumhuriyetçi ve Demokrat önderleri, New York Times’ta, “Türkiye, ABD ile Rusya’dan birini seçmeli” başlıklı bir köşe yazısı yayınlamış; Türkiye’nin S-400 sistemi alma planlarını eleştirmiş ve alımın gerçekleşmesi durumunda CAATSA yaptırımları uygulanacağını açıklamışlardı.

Ankara, yetmiş beş yıldır başlıca askeri müttefiki olan ABD ile son yıllarda Washington’ın düşmanca eylemleri olarak gördüğü adımları dengelemek için sağlam olmayan bir ittifak kurduğu Rusya arasında manevra yapmaya çalışıyor.

Milli Savunma Bakanlığı, mektupla ilgili 8 Haziran’daki ilk açıklamasında, ABD’nin mektubunun, “mevcut sorunlara stratejik ortaklık çerçevesinde ve kapsamlı güvenlik işbirliğini muhafaza edecek şekilde bir çözüm bulunması” beklentisini dile getirdiğini ve “görüşmelere devam edilmesinin önemi”ni vurguladığını belirtmişti.

Erdoğan ise daha az yatıştırıcı bir tutum takındı. 12 Haziran’da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Ankara’daki grup toplantısında, “Türkiye S-400 savunma sistemlerini, bakınız alacaktır demiyorum, almıştır. Biz bu işi bitirdik. İnşallah önümüzdeki ay da bu sistemin ülkemize teslimi yapılacaktır,” diye konuştu.

Ankara, ayrıca, Washington’ın yaptırım uygulaması durumunda ticari misillemeler tehdidinde bulundu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 14 Haziran’da, Anadolu Ajansı’na, “ABD bize yönelik olumsuz adımlar atarsa bizim de atacağımız adımlar var. Bunlar zamanı gelince duyurulacak,” dedi. Daha önce, Ankara, F-35 programından dışlanması halinde, Çin’in J-31 ya da Rusya’nın Su-57 savaş uçaklarından satın alabileceğini ima etmişti.

Bu hafta sonu, Erdoğan, gazetecilere, S-400 konusunda “tükürdüğümüzü yalarsak devlet terbiyemize uymaz,” dese de, Washington ile bir uzlaşmaya varma olasılığında ısrar etti: “Benim bütün umudum G-20 zirvesinde Sayın Trump ile etraflıca görüşmemiz olacak.”

Washington ile Ankara arasında S-400 konusunda yaşanan anlaşmazlık, ciddi olmakla birlikte, çok daha derin ve kolay kontrol edilemeyen jeostratejik çatışmaların sadece parlama noktasıdır.

Erdoğan, AKP hükümetine başkanlık ettiği 17 yılın büyük kısmında, ABD’nin 1991’den beri Balkanlar’da, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da yürüttüğü sonu gelmeyen saldırı savaşlarını destekledi ve bunlardan yararlanmaya çalıştı. Buna rağmen, ABD-Türkiye ilişkileri, özellikle Suriye savaşının başlamasından bu yana gitgide daha patlayıcı hale geldi.

Erdoğan, başlangıçta, ABD’nin 2011’de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Baas rejimini devirme savaşını istekle destekliyordu. Türkiye, savaşın ilk yıllarında, Washington’ın hücum kıtaları olarak kullandığı İslamcı milislerin silahlandırılmasına yardımcı oldu. Ankara, İslamcı müttefiklerinin yenilgiye uğramasının ardından, Washington PKK bağlantılı Kürt milliyetçisi milisleri (YPG) Suriye’deki başlıca vekil gücü haline getirince, geri çekildi.

Washington ve Berlin Erdoğan’a karşı 2016’daki başarısız 15 Temmuz askeri darbe girişimine arka çıkınca, Türkiye ile geleneksel NATO müttefikleri arasındaki ilişkiler daha da bozuldu. ABD başta olmak üzere Batılı güçler, Türkiye’nin, Suriyeli Kürt milislerin desteklenmesini de kapsayan stratejik meselelerde ABD ve NATO müttefikleri ile büyüyen anlaşmazlıklarının ortasında, Rusya ve Çin ile daha sıkı ilişkilere yönelmiş olmasını bütünüyle kabul edilemez sayıyordu.

Moskova tarafından uyarılan Erdoğan’ın darbeyi engellemek üzere sokağa çıkma çağrısı yapması sayesinde yenilgiye uğratılan darbe girişiminden kısa süre sonra, AKP S-400 alma hakkında konuşmaya başladı.

Sonraki üç yılda, Ankara, Rusya ve İran destekli Suriye yönetimine karşı El Kaide bağlantılı İslamcı güçlere desteğini sürdürmekle birlikte, ABD’nin Suriye’deki gücünü sınırlama temelinde Moskova ve Tahran ile sağlam olmayan bir ittifak geliştirdi. S-400 alımı, Moskova ile Ankara’nın bağlarını geliştirme aracı olarak duyurdukları çeşitli silah ve ticaret anlaşmalarından biriydi.

Son aylarda, ABD ile Türkiye arasında yoğun bir görüşme trafiğine tanık olundu. Ancak Suriye başta olmak üzere anlaşmazlıklar konusunda herhangi bir çözüm işareti söz konusu değil. Ankara, uzun süredir, Suriye’nin kuzeybatısında halihazırda kontrol ettiği “güvenli bölge”yi Fırat’ın doğusuna genişletmesi gerektiğinde ısrar ediyor. Amacı, orada YPG önderliğindeki ön devlet oluşumunu ortadan kaldırmak ve ABD bağlantılı, PKK müttefiki Kürt milisleri bölgeden çıkarmak. Ne var ki, Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’nin kontrol ettiği toprakları Şam’a ve Esad yönetiminin İranlı ve Rus destekçilerine karşı gelecekteki operasyonlar için önemli bir mevzi olarak gören Washington, YPG’yi askeri olarak desteklemeye devam ediyor.

Omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDF) bir yetkiliye göre, ABD, geçtiğimiz günlerde, Türkiye sınırındaki Kobani kasabasına ağır silahlardan ve askeri araçlardan oluşan 200 TIR’lık bir “yardım konvoyu” gönderdi. Yetkili, ABD’nin bölgede “yeni üsler” kuracağını da açıkladı.

ABD ile Türkiye arasındaki jeopolitik farklılıklar, başka alanlarda da büyümeye devam ediyor. Bunlar arasında, ABD’nin Türkiye için büyük bir enerji tedarikçisi olan İran’a karşı yaptırımları ve savaş hazırlıkları; Washington’ın İsrail’i ve Suudi Arabistan’ı Ortadoğu’daki başlıca müttefikleri olarak teşvik etmesi ve ABD’nin Türkiye’yi Doğu Akdeniz açıklarındaki enerji kaynaklarından dışlama baskısı var.

Son anlaşmazlığın derinliğini vurgulayacak şekilde, Ankara’nın S-400 füzelerini Doğu Akdeniz’e yakın konumlandırabileceği söyleniyor.

Washington ve Avrupa Birliği (AB) güçleri, Ankara’nın bölgedeki enerji kaynaklarından pay alma çabalarına karşı çıkıyor. 14 Haziran’da Malta’da düzenlenen ve Fransa’yı, İtalya’yı, İspanya’yı, Malta’yı, Portekiz’i, Yunanistan’ı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir araya getiren zirvenin ardından yayınlanan ortak açıklama, Türkiye’yi, bölgedeki “yasadışı” sondaj faaliyetini durdurmaya çağırdı. Açıklama, AB’den, “konu hakkında dikkatli olmasını ve Türkiye’nin yasadışı faaliyetlerine son vermemesi durumunda, Kıbrıs ile tam dayanışmaya uygun önlemleri değerlendirmesini” istiyordu.

Washington ve AB, bu kaynakları, Avrupa için Rusya’nın doğalgaz ithalatına son derece önemli bir alternatif olarak görüyor. Erdoğan, zirvenin açıklamasının ardından, “Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerinin takipçisi olmaktan bizi kimse alıkoyamaz,” yanıtını verdi. Türkiye’nin sondaj gemisi, 3 Mayıs’ta bölgede faaliyete başlamıştı.

Loading