Şili’de askeri baskıya rağmen kitlesel protestolar sürüyor

Augusto Pinochet’in CIA destekli faşist darbesinden kırk altı yıl sonra, Şili oligarşisi, yüz binlerce işçinin ve gencin büyüyen protestolarını bastırmak için diktatörlük yönetimine geri dönüyor.

Protestolar, emekliliğin ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini, yoksulluk ücretlerini ve acımasız işgücü piyasası düzenlemelerini kapsayan onlarca yıllık toplumsal karşıdevrime yönelik yoğun öfke eliyle harekete geçiriliyor. Sebastián Piñera yönetimi, protestolara karşılık olarak, hızla, Pinochet döneminde kabul edilen 1980 anayasasına başvuruyor ve özünde el değmeden kalan ve faşizan yetkililerin denetimi altında bulunan bir polis devleti aygıtını kullanıyor.

Kitlesel protestoların ortasında en az 11 kişinin öldüğü Şili’deki polis baskısı (AP Photo/Luis Hidalgo)

Piñera, Cumartesi günü, olağanüstü hal ilan etti, demokratik hakları askıya aldı, orduyu görevlendirdi ve Santiago ile başka büyük kentlerde akşam sokağa çıkma yasağı getirdi.

Tanklar ve saldırı tüfekli askeri müfrezeler, Carabinero polisi, tazyikli su ve helikopterler eşliğinde, büyük meydanlardaki ve köprülerdeki göstericilere saldırıyor. Sosyal medyadaki videolar, gece gündüz gerçek mermi sıkan, protestocuların fotoğraflarını çeken ve onları mahallelerde yakalayıp götüren sivil giyimli askerleri gösteriyor.

Salı günü, Şili’deki Moneda Başkanlık Sarayı, 15 sivilin öldüğünü doğruladı ve Cuma gününden beri 2.600’den fazla protestocunun gözaltına alındığını iddia etti. Gösteriler, Santiago Metrosu’nda yapılan bilet zammıyla tetiklenmiş ve toplumsal eşitsizliğe karşı daha kapsamlı talepleri içererek ülke geneline yayılmıştı.

Ulusal İnsan Hakları Enstitüsü’ne göre, ordu Pazar günü La Serena’da ve Pazartesi günü de Curicó’da en az iki göstericiyi vurup öldürürken, en az 88 kişi ateşli silahla yaralandı. İçişleri Müsteşarı Rodrigo Ubilla, Salı günü, ikinci olaya atıfla şu uyarıda bulundu: “Geçen gece 5. Güney Yolu’nda bir kişinin ölümü bildirilemedi. Kamu Düzeni Bakanlığı bir şeyin haber verilmesini yasaklayınca, bu yasak demektir.”

Şili işçi sınıfı, bir diktatörlüğün geri dönüşüne şiddetle karşı çıkacağını açıkça ortaya koymuş durumda. Askeri konuşlanmanın ve olağanüstü halin sona ermesi için bir genel grev çağrısı yapılmasının ardından, liman işçileri başlıca limanları kapattı ve ülkedeki en büyük maden olan Escondida madenindeki bakır madencileri Pazartesi günü greve gitti.

Şili’deki gelişmeler, işçi sınıfı militanlığında uluslararası ölçekte yaşanan bir yükselişin parçasıdır. Latin Amerika ülkeleri Ekvador ile Honduras’ta, kemer sıkmaya karşı kitlesel grevler ve gösteriler meydana geliyor. Küresel kapitalizmin merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde otomotiv işçilerinin, madencilerin ve öğretmenlerin grev dalgası devam ediyor; Fransa’da binlerce demiryolu işçisi sendikadan bağımsız fiilen greve gitti ve Britanya’da 110.000 posta işçisinin ezici çoğunluğu grev lehine oy verdi.

20 Ekim 2019 Pazar günü, Şili’nin başkenti Santiago’da olağanüstü hal devam ederken zırhlı araçlarla devriye gezen askerler. Ülkedeki protestolar, Devlet Başkanı Sebastian Pinera’nın büyük çaplı ve şiddetli gösterileri tetikleyen metro zammını iptal ettikten sonra bile yeni bir güne sıçradı (AP Photo/Luis Hidalgo)

Stalinist Komünist Parti’nin denetimi altında olan Şili’deki başlıca sendika konfederasyonu İşçilerin Birleşik Merkezi (CUT), işçi sınıfının giderek büyüyen kesimlerinin gösterilere müdahale etmesini ve greve çıkmasını engelleyemeyince, Çarşamba günü, “hükümetin müdahalelerine arabuluculuk edip, demokratik kurumların mevcut krizinden hızlı bir çıkış buluna kadar” bir genel grev çağrısı yapmak zorunda kaldı.

Senato’nun başkanı olan ve egemen sınıf içindeki sözde muhalefeti temsil eden Jaime Quintana, Salı günü şunları söyledi: “Muhalefet olarak biz, kesinlikle, Piñera hükümetini istikrarsızlaştırmak istemiyoruz. Hükümetin acil olarak desteklenmesine olanak vermesi ve derhal yararları olan bir sosyal gündem ilan etmesi gerek.” Quintana, Pinochet’in 1990’da iktidardan ayrılmasından bu yana geçen 30 yılın 25’inde iktidar olan Sosyalist Parti, Stalinist Komünist Parti ve Hristiyan Demokratların koalisyon hükümetlerine önderlik eden Demokrasi Partisi’ne başkanlık ediyor.

Sahte sol Geniş Cephe koalisyonu ise, protestoları “kabul edilemez ve gereksiz vandallık” diye suçlayarak baskıyı haklı gösterdi. Koalisyonun önde gelen partileri de, önceki hükümet koalisyonlarında yer almışlardı.

Bu açıklamalar, sendikaların, Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların, büyüyen toplumsal muhalefeti sınıf düşmanın ve onun baskı aygıtının arkasına zincirlenmiş halde tutarak Şili işçi sınıfına tarihsel ihanetlerini tekrarlamaya çalıştığını göstermektedir.

Pinochet’in darbesinden önce, bu güçler, ABD destekli Eduardo Frei hükümetinin sermaye yanlısı politikalarına karşı devrimci kabarmayı, Salvador Allende’nin önderlik ettiği (“Unidad Popular” denilen) Halk Cephesi’nin arkasına yönlendirdiler. 1969-1973 yılları arasında, fabrika ve toprak işgalleriyle ve işçilerin denetimindeki fabrikalardan oluşan sanayi ağlarıyla (cordones industriales) işçi sınıfı ayaklanması doruğa ulaşmıştı.

Halk Cephesi önderleri, Washington ve Şili ordusu ile egemen sınıfının faşist kesimleri tarafından bir askeri darbenin planlandığını bilmelerine rağmen, cordones’in yaklaşan darbeye karşı mücadele etmek için işçileri silahlandırma çağrılarını reddederken, orduyu “üniformalı halk” diyerek yücelttiler ve grevleri ve işgalleri bastırmaları için askerleri görevlendirdiler. Devrimci özlemleri uğruna bağımsız bir şekilde mücadele etmeleri için gereken kendi partilerinden yoksun olan işçiler ihanete uğradılar ve 1973 askeri darbesi ve Pinochet’in faşist baskısı karşısında fiziksel ve siyasi olarak silahsız bırakıldılar.

Şili’de Pinochetvari baskının canlanması, uluslararası bir sürecin parçasıdır. Katalonya’daki polis devleti baskısı, Ekvador’daki askeri baskı ve Almanya’da, Brezilya’da ve ABD’de faşizmin yükselişi, kapitalist ideologların, Sovyetler Birliği’nin yaklaşık otuz yıl önce dağıtılmasının “tarihin sonu”na işaret ettiği iddialarının yanlış olduğunu gösteriyor. Egemen seçkinler, toplumsal muhalefetin ve sınıf mücadelesinin yükselişine karşılık olarak, 20. yüzyılın bütün siyasi pisliğini ve gericiliğini hortlatıyorlar.

Egemen sınıfın otoriter rejime yönelmesinin arkasında yatan temel etmen, demokratik yönetim biçimleriyle bağdaşmayan toplumsal eşitsizlikteki aşırı büyümedir. Şili’de, eşitsizlik, oligarşik Edwards ailesinin madencilik ve bankacılık servetinin Şili’nin GSYİH’sinin yüzde 7’sine denk olduğu 1882 seviyelerine geri dönmüş durumdadır.

Bugün, Luksic ailesinin 17,4 milyar dolarlık serveti, GSYİH’nin yaklaşık yüzde 6’sına eşittir. ABD ve Avrupa emperyalizmi ile sıkı bağlara sahip olan bir avuç oligark, hükümetin tüm kademelerini kontrol etmektedir. Buna, milyarder Devlet Başkanı Sebastián Piñera da dahildir. Sendikalar, Komünist Parti, Geniş Cephe ve onların savunucuları tarafından temsil edilen üst orta sınıf tabakalar, toplumsal eşitsizliğe ve kapitalizme yönelik her türlü protestoya düşmandır.

Şili’de 1973 yılında yaşanan kanlı ihanetin dersleri, Şili’de ve dünya çapında kapitalizme karşı sınıf mücadelesine giren işçiler için stratejik önem taşımaktadır.

Bloomberg köşe yazarı John Authers’in Salı günü yazdığı şu satırlar, işçi sınıfı tarafından bir uyarı olarak görülmelidir: “Eğer bu Santiago’da oluyorsa, her yerde olabilir. Bu, dünyanın geri kalanının, Şili’deki kamu düzeninin ani çöküşünden alması gereken rahatsız edici bir mesajdır.”

IMF küresel ekonomide “eş zamanlı yavaşlama” uyarısında bulunur ve jeopolitik çatışmalar tırmanırken, egemen sınıf, her yerde, servetine yönelik herhangi bir müdahaleye vahşice karşı koyacağını gösteriyor.

Şili’deki olaylar, demokratik hakları savunmaya ve eşitsizliğe yönelik muhalefete işçi sınıfının önderlik etmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte, halk cepheciliğinin yıkıcı ihanetlerinden sakınmak için, küresel ölçekteki kendiliğinden sınıf mücadeleleri dalgasının sosyalist ve enternasyonalist bir programla donatılması gerekiyor. Bu, Şili’de ve Latin Amerika genelinde Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin şubelerinin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.

Loading