Şirket medyası, gazetecilerin Assange’a özgürlük talep eden mektubu karşısında sessiz

İngilizce konuşan dünyadaki medya kuruluşları, apaçık bir siyasi sansüre başvurarak, gazetecilerin ve basın emekçilerinin geçtiğimiz hafta yayımladığı ve Julian Assange’ın koşulsuz serbest bırakılmasını talep eden güçlü açık mektup karşısında tam bir sessizlik sergiliyor.

Bu sansür, doktorların Assange’ın sağlığının kötüleştiği ve Britanya’nın maksimum güvenlikli Belmarsh Cezaevi’nde ölebileceği uyarısında bulunduğu koşullarda meydana geliyor.

Bu, WikiLeaks’in kurucusunun Şubat’ta görülecek ABD’ye iade davası öncesinde gerçekleşiyor. Assange, gerçekleri yayımladığı için, ABD’de Casusluk Yasası suçlamaları ve ömür boyu hapis ile karşı karşıya bulunuyor.

Gazetecilerin belirttiği gibi, bu dava “ifade özgürlüğü ilkesinin merkezinde yer almaktadır. Eğer ABD hükümeti gizli belgeleri yayımladığı için Bay Assange’ı kovuşturabilirse, bu, her yerde hükümetlerin gazetecileri kovuşturmasının önünü açabilir ve dünya çapında basın özgürlüğü için endişe verici bir örnek oluşturur.” Ne var ki, sık sık basın özgürlüğüne bağlılıklarını ilan eden medya kuruluşları, kıllarını kıpırdatmıyorlar.

Girişimin hızla kazandığı destek göz önünde bulundurulduğunda, sansür daha da çarpıcı hale gelmektedir.

Cumartesi günü, 200’den az imzacı vardı. Birkaç gün içinde, dünyanın dört bir yanından yüzlerce gazeteci daha, “savaş suçlarını ortaya çıkarma suçundan dolayı Assange aleyhine yürütülen hukuki girişimin son bulmasını” isteyen açıklamayı imzaladı. Şu anda 610 imzacı var ve liste günden güne büyüyor.

Açıklamayı imzalayan gazetecilerin bir kısmını gösteren bir grafik çalışması

Buna rağmen, Google News’te yapılan bir “gazetecilerin Assange mektubu” araması, şu anda sadece Dünya Sosyalist Web Sitesi’nden, bir avuç başka alternatif yayından ve Avustralya’daki birkaç yerel gazeteden haberler sonucunu veriyor.

Çalışanları ilkeli bir tavır alan ve açıklamayı imzalayan televizyon kanalları ve yayınlar, kendi gazetecileri tarafından desteklenen bir girişimi haber yapmadı.

Örneğin, devlet tarafından finanse edilen Australian Broadcasting Corporation’ın (ABC) dört çalışanı imzacı ama ABC tarafından her gün yayımlanan onlarca yazının hiçbirinde mektuba değinilmiyor.

ABC imzacıları önemsiz kişiler değil. Peter Cronau, kıdemli bir gazeteci ve kanalın en önemli programı olan “Four Corners”ın yapımcılarından biri; Sean Murphy, gazeteci ve yapımcı; Dylan Welch, ünlü bir araştırmacı gazeteci ve Cate Carrigan, ABC Radio’da gazeteci.

Avustralya medya sektörünün en öne çıkan gazetecilerinden bir kısmı da girişimde yer aldı. ABC’nin eski araştırmacı gazetecileri Andrew Fowler ile Quentin Dempster ve sektörün en saygın yıllık ödülü veren Walkley Vakfı’nın başkanı Kerry O’Brien onlar arasında.

Onların dünya olayları ve siyasi gelişmeler üzerine yaptıkları yorumlar sık sık önemli ve dikkate değer denilerek haber yapılır. Ama bu kez değil.

ABC’nin sessizliği, Murdoch’un sahibi olduğu Australian gazetesi, Nine Media’nın Sydney Morning Herald ve Age yayınları ve televizyon kanalları tarafından kopyalanıyor. Onların tamamının milyonlarca dolarlık “Bilmen gereken hakkın” reklam kampanyasının katılımcıları olması anlamlıdır. Bu kampanya, sözde basın özgürlüğünü, ifşaatçı haklarını savunmak ve hükümetin artan gizliliğine karşı çıkmak için yürütülüyor.

Assange’ı hapse atan ülke olan Britanya ve ona karşı kampanyanın merkezi olan ABD dahil dünyanın neredeyse tüm ülkeleri için benzer örnek olay çalışmaları yapılabilir.

Üstelik Assange’ın kötü durumu, küresel haber niteliğindedir. Bu, dünyanın en ünlü siyasi tutuklusunun yazgısıyla ilgilidir ve tüm dünyadaki demokratik haklar için çok büyük sonuçlara sahiptir. İmzacılar arasında, Noam Chomsky, John Pilger ve Pentagon Belgeleri ifşaatçısı Daniel Ellsberg gibi önemli uluslararası figürler de var.

Bu sansür yalnızca siyasi bir karar olarak anlaşılabilir. Bu, şirket medyasının, Amerikan savaş suçlarını, küresel diplomatik entrikaları ve toplu gözetleme faaliyetlerini ifşa ettiği için Assange’a iftira atma, zulmetme ve onu susturma yönünde ABD önderliğinde yürütülen kampanya ile dokuz yıldır yürüttüğü utanç verici işbirliğinin bir devamıdır.

Mektup doğası gereği haber taşımaktadır ama tam da şirket medyasının rolünü ifşa ettiği için fazlasıyla hassas bir noktaya dokunmaktadır.

Gazeteciler, Birleşmiş Milletler İşkence Özel Raportörü Nils Melzer’in bu yıl dile getirdiği şu ifadeleri aktarıyor: “Sonunda, propaganda eliyle kör edildiğimi ve Assange’ın, dikkati onun tarafından ifşa edilen suçlardan saptırmak için sistematik olarak iftiraya uğradığını anladım. Tıpkı kazığa bağlayıp yaktığımız cadılar gibi, tecrit, alay ve utanç yoluyla insanlıktan çıkarılırsa, dünya çapında kamuoyunun öfkesini kışkırtmadan onu en temel haklardan yoksun bırakmak kolaydı.”

Mektubu imzalayan basın emekçileri Assange davasında CIA’in propaganda bölümü işlevi gören “sarı gazetecilik” okulundan değil; Fransız yazar Émile Zola’dan ilham alıyorlar. Zola, 1898’de, zulme uğrayan subay Alfred Dreyfus’a destek toplamak üzere bir tavır takınıp “J’accuse…!”u (Suçluyorum!) yazdığında, her şeyini riske atmıştı.

Bu, dünyadaki genelindeki yozlaşmış yayıncılar, editörler ve kıdemli gazeteciler tarafından nefret edilen bir tutumdur. Onların, Assange’a bir “cinsel suçlu”, “Rus ajanı” ve hatta kedisiyle yeterince ilgilenmeyen biri diyerek iftira atan binlerce makalede parmağı bulunuyor. Bu tür hikayeler, Guardian, New York Times ve Washington Post’un temel malzemesi olmuştur. Bu medya kuruluşlarının önde gelen yazarlarından ya da editörlerinden hiç kimsenin gazetecilerin mektubunu imzalamamış olması şaşırtıcı değildir.

Aralıksız kişilik katli, Melzer’in görülmemiş bir “aleni mobbing” olarak tanımladığı olgunun esaslı bir parçasını oluşturuyordu ve bu, Assange’ın tıbben kanıtlanabilir “psikolojik işkence” belirtileri göstermesiyle sonuçlandı.

Bazı yayınlar, Assange’ın haklarının ortadan kaldırılmasının araçları işlevi görecek kadar ileri gittiler.

Örneğin, WikiLeaks’in kurucusuna karşı yıllarca bir kan davası yürüten Britanya’daki Guardian, 2018’de, Assange’ın ABD’li bir siyaset lobicisi ve danışman olan Paul Manafort ile 2013’te, 2015’te ve 2016 başında gizli görüşmeler yaptığını iddia eden bir yazı yayımladı.

Şimdiye kadar hiçbir kanıtın sunulmadığı bu hikaye bir yalandan ibaretti ve bu yolla WikiLeaks’in kurucusunu Manafort’a ilişkilendirmek amaçlanıyordu. Manafort, daha sonra Trump’ın kampanyasında çalışmıştı ve Trump ile Rus hükümeti arasındaki sözde gizli anlaşmaya yönelik bir ABD Özel Hukuk Müşaviri soruşturmasının başlıca hedefi olmuştu.

Bu uydurma yine de amacına hizmet etmişti. WikiLeaks çalışanları ve avukatları, bunun Ekvador hükümetinin Washington’la daha sıkı işbirliğine girmesine, Assange’ın Londra büyükelçiliğindeki sığınmasına hukuksuzca son vermesine ve onu Britanya polisine teslim etmesine yol açan olaylar zincirinde kilit rol oynadığını belirttiler. Assange’ın avukatlarından biri, bu uydurma hikayenin, daha sonra, “ABD’li yetkililer tarafından, Assange’ın eşyalarının büyükelçilikten teslim edilmesi için resmi bir talepte bulunurken” kullanıldığını söylüyordu.

Guardian ve başka medya kuruluşları, iftira niteliğindeki diğer hikayeleri de açıkça büyükelçilikteki gözetlemeye dayanarak yayımlıyorlardı. Materyaller, büyük olasılıkla, büyükelçiliğin yönetilmesiyle görevli özel bir şirket olan ve ayrıca Assange’ı CIA için gözetleyen UC Global’den sızmıştı.

Gazetecilerin mektubu ve ona verilen tepki, medya sektörü içinde basın özgürlüğüne bağlı ilkeli gazeteciler ile hükümetlerin ve şirket seçkinlerinin katipleri işlevi gören diğerleri arasındaki kutuplaşmayı ifade etmektedir.

Gazetecilerin girişimi, milyonlarca işçi, öğrenci, genç ve fikir işçisi arasında Assange’a desteğin yoğunlaşmasını yansıtırken, medya şirketlerinin sessizliği, Assange’a zulmedenlerin onu yok etme girişimlerinin artan muhalefetle karşılaşmasından duydukları korkuyu yansıtmaktadır.

Mektubun Türkçesi aşağıdan okunabilir. Ayrıca bkz. güncel imzacı listesi.

***

Gazeteciler Julian Assange İçin Seslerini Yükseltiyor

WikiLeaks’in kurucusu ve yayıncısı Julian Assange, şu anda Birleşik Krallık’taki yüksek güvenlikli Belmarsh Cezaevi’nde tutuluyor ve Casusluk Yasası kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’ne iade edilmek ve cezai kovuşturma ile karşı karşıya bulunuyor. ABD’nin Afganistan ve Irak askeri belgelerinden ve sayısız ABD Dışişleri Bakanlığı telgrafından oluşan sızıntının ortaya dökülmesindeki rolünden dolayı 175 yıla kadar hapis riski altında. ‘Savaş Günlükleri’, ABD Hükümeti’nin kamuoyuna Afganistan’daki ve Irak’taki faaliyetleri hakkında yanlış bilgi verdiğinin ve savaş suçları işlediğinin kanıtlarını sunmuştu. WikiLeaks, dünya çapında Savaş Günlükleri’ni ve büyükelçilik telgraflarını yeniden yayımlayan çok sayıda medya kuruluşu ile işbirliği yaptı. Bay Assange aleyhine açılan dava, gazeteciler, medya kuruluşları ve basın özgürlüğü için son derece tehlikeli bir örnek oluşturmaktadır.

Bizler, dünyanın dört bir yanından gazeteciler ve gazeteci örgütleri olarak, Bay Assange’ın sağlığı, devam eden tutukluluğu ve çok ağır casusluk suçlamaları hakkında ciddi kaygı duyuyoruz.

Bu dava, ifade özgürlüğü ilkesinin merkezinde yer almaktadır. Eğer ABD hükümeti gizli belgeleri yayımladığı için Bay Assange’ı kovuşturabilirse, bu, her yerde hükümetlerin gazetecileri kovuşturmasının önünü açabilir ve dünya çapında basın özgürlüğü için endişe verici bir örnek oluşturur. Ayrıca, ifşaatçılar tarafından sağlanan materyalleri yayımlayan insanlara karşı casusluk suçlamalarına başvurulması bir ilktir ve her gazeteciyi ve yayıncıyı ayağa kaldırmalıdır.

Bir demokraside gazeteciler, savaş suçlarını ve işkence ve taciz olaylarını hapse atılmadan ortaya çıkarabilirler. Demokraside basının rolü tam da budur. Eğer hükümetler gazetecilere ve yayıncılara karşı casusluk yasalarını kullanabilirlerse, gazeteciler ve yayıncılar Casusluk Yasası kapsamında geçerli olmayan en önemli ve geleneksel savunmalarından –kamu yararı doğrultusunda hareket etme– mahrum kalırlar.

Bay Assange, Belmarsh Cezaevi’ne atılmadan önce, ev hapsinde bir yıl ve sonra da kendisine siyasi sığınma tanıyan Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’nde yedi yıl geçirdi. Bu zaman zarfında Assange’ın insan hakları ciddi ihlallere uğradı. Bunlara, yasal olarak özel hakkı olan görüşmelerin ABD kurumlarından doğrudan talimat alan kurumlarca gözetlenmesi de dahildir. Ziyaretçisi olan gazeteciler yaygın gözetlemeye tabi tutuldular. Assange’ın yasal savunmaya ve tıbbi bakıma erişimi kısıtlandı. Gün ışığına çıkmaktan ve egzersiz yapmaktan mahrum bırakıldı. Nisan 2019’da, Moreno hükümeti, Birleşik Krallık’ın kolluk görevlilerinin Ekvador Büyükelçiliği’ne girip Bay Assange’ı ele geçirmelerine izin verdi. O zamandan beri Assange, günde 23 saat hücre hapsinde tutuluyor ve ziyaretçilerine göre, “ağır şekilde ilaç alıyor”. Fiziksel ve akıl sağlığı ciddi biçimde kötüleşmiş durumda.

Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltı Üzerine Çalışma Grubu (WGAD), daha 2015’te, Bay Assange’ın keyfi olarak alıkonulduğunu ve özgürlüğünden yoksun bırakıldığını saptamış; serbest bırakılıp kendisine tazminat ödenmesini istemişti. WGAD, Mayıs 2019’da endişelerini yineledi ve onun kişisel özgürlüğünün sağlanması talebini tekrarladı.

Bizler, Bay Assange’a yönelik insan hakları ihlallerinden Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Ekvador ve İsveç hükümetlerini sorumlu tutuyoruz.

Julian Assange, tüm dünyada kamu yararına gazeteciliğe, şeffaflığa ve hükümetlerin hesap verme zorunluluğuna üstün bir katkıda bulunmuştur. O, kamuoyundan asla saklanmaması gereken bilgileri yayımladığı için ayrı tutulup zulüm görüyor. Assange’ın çalışması, 2011’de Walkley Gazeteciliğe En Üstün Katkı Ödülü, Martha Gellhorn Gazetecilik Ödülü, Sansür Endeksi ödülü, Economist’in Yeni Medya Ödülü, Uluslararası Af Örgütü Yeni Medya Ödülü, 2019 Gavin MacFadyen Ödülü ve daha birçok ödül ile takdir edilmiştir. WikiLeaks ayrıca 2015’te BM Mandela Ödülü’ne ve yedi kez (2010-2015, 2019) Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir.

Bay Assange’ın kötü muameleleri ve suçları haber yapması, şu anda sürgünde ya da hapiste olan ifşaatçılar Edward Snowden, Chelsea Manning ve Reality Winner tarafından yapılan katkılar gibi, tarihsel önem taşımaktadır. Onların tamamı, karşıtları tarafından yürütülen aralıksız iftira kampanyalarıyla karşılaştılar. Bunlar, sıklıkla, araştırılmadan yapılan ve onların kötü durumundan bahsetmeyen yalan yanlış medya haberlerine yol açtı. Bay Assange’ın haklarının geçtiğimiz dokuz yıldır sistematik biçimde ihlal edilmesi, Gazetecileri Koruma Komitesi, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve önde gelen insan hakları örgütleri tarafından görülmüş ve protesto edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Nils Melzer davayı inceledi ve Haziran 2019’da şunları yazdı:

sonunda, propaganda eliyle kör edildiğimi ve Assange’ın, dikkati onun tarafından ifşa edilen suçlardan saptırmak için sistematik olarak iftiraya uğradığını anladım. Tıpkı kazığa bağlayıp yaktığımız cadılar gibi, tecrit, alay ve utanç yoluyla insanlıktan çıkarılırsa, dünya çapında kamuoyunun öfkesini kışkırtmadan onu en temel haklardan yoksun bırakmak kolaydı. Böylece, bizim kayıtsızlığımızın arka kapısından, gelecekte The Guardian, the New York Times and ABC News tarafından yapılacak ifşaatlara da uygulanabilecek ve uygulanacak bir emsal oluşturuluyor.

“İsveç, Ekvador, Birleşik Krallık ve ABD hükümetleri, en iyi ihtimalle bir kayıtsızlık; en kötü ihtimalle ise suç ortaklığı tavrı sergileyerek, Bay Assange’a yönelik dizginsiz iftiraları ve tacizi teşvik eden bir dokunulmazlık atmosferi yarattılar. Savaş, şiddet ve siyasi zulüm kurbanları ile çalıştığım 20 yılda, bir grup demokratik devletin bu kadar uzun süre ve insan onuruna ve hukukun üstünlüğüne bu kadar az saygı göstererek tek bir kişiyi kasten tecrit etmek, şeytanlaştırmak ve taciz etmek için birlik olmasına hiç tanık olmamıştım.”

Kasım 2019’da Melzer, Bay Assange’ın ABD’ye iade edilmesinin engellenmesini ve derhal serbest bırakılmasını tavsiye etti. Melzer şunları belirtti: “Assange, tutukluluk durumuna dayanmayan baskıcı tecrit ve gözetleme koşulları altında tutulmaya devam ediyor (…) Bay Assange’ın keyfi hareketlere ve kötü muameleye maruz kalmasının devam etmesi, yakında hayatına mal olabilir.”

1898’de, Fransız yazar Émile Zola, Alfred Dreyfus adlı subayın casusluk suçlamalarıyla haksız yere ömür boyu hapse mahkum edilmesi hakkında uyarıda bulunmak için J’accuse…! (Suçluyorum) başlıklı açık mektubu yazmıştı. Zola’nun duruşu tarih kitaplarına girdi ve adli yanlışlarla mücadele etmek ve güçlüyü sorumlu tutmak bugün hâlâ görevimizdir. Bu görev, Julian Assange’ın hükümetler tarafından kurban edildiği ve yüz yıl geriye uzanan ABD Casusluk Yasası’na göre 17 suçlamayla [1] karşı karşıya olduğu günümüzde her zamanki gibi gereklidir.

İnsan haklarına, haber alma özgürlüğüne ve halkın bilme hakkına inanan gazeteciler ve gazeteci örgütleri olarak, Julian Assange’ın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Hükümetlerimizi, tüm ulusal ve uluslararası kurumları ve gazeteci meslektaşlarımızı, savaş suçlarını ortaya çıkarma suçundan dolayı Assange aleyhine yürütülen hukuki girişimin son bulmasını istemeye çağırıyoruz.

Gazeteci meslektaşlarımızı, kamuoyunu, temel haklara yönelik bu ihlal hakkında tam olarak bilgilendirmeye çağırıyoruz

Bütün gazetecileri, bu kritik zamanda Julian Assange’ı savunmak için seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.

Tehlikeli zamanlar korkusuz gazeteciliği gerektirir.

[1] Farklı bir yasa kapsamında bir başka suçlama daha var. Onunla birlikte toplam 18 suçlama bulunuyor.

Loading