Hindistan hükümetinin Hindu üstünlükçüsü gündemine karşı kitlesel protestolar

Bharatiya Janata Partisi (BJP) hükümetinin Hindu üstünlükçüsü “2019 Yurttaşlık Değişikliği Kanunu”na karşı düzenlenen kitlesel protestolar Pazartesi günü de devam etti ve ülke geneline yayıldı.

Protestoların birçoğuna, hem ayrımcı Yurttaşlık Değişikliği Kanunu’na (CAA) hem de polisin Camia Milliye İslamiye Üniversitesi’nde (JMI) okuyan ve Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’deki CAA karşıtı protestoların ön safında olan öğrencilere şiddetle saldırmasına öfkelenen üniversite öğrencileri öncülük ediyor.

Pazar günü, yasadışı bir şekilde JMI kampüsünü basan polis, öğrencilere cop ve göz yaşartıcı gazla saldırdı. Yaygın biçimde paylaşılan bir videoda, beş kadın öğrencinin, yarım düzine polis tarafından dövülen bir erkek öğrenciyi cesurca savunmaya geldiği ve bedenleriyle onu coplardan koruduğu görülüyordu.

Haydarabad Merkez Üniversitesi (HCU) öğrencileri, yeni yurttaşlık yasasına karşı bir protesto mitinginde slogan atıyor [Kaynak: AP Photo/Mahesh Kumar A.]

Üniversite yönetimi “polis vahşetini” kınadı ve gözaltına alınan çok sayıda öğrenciyi destekleme sözü verdi. 18 yaşındaki JMI öğrencisi Iman Usmani, Guardian’a, polisin “acımasızca sopalamadan önce göz yaşartıcı gaz kapsülü attığını” ve “kız öğrencileri de es geçmediğini” söyledi. Olaydan sonra elliden fazla öğrenci yakındaki bir hastanede tedavi görmek zorunda kaldı.

Yine Pazar günü, polis, Yeni Delhi’nin 130 kilometre güneydoğusunda bulunan Aligarh Müslüman Üniversitesi’ni bastı ve saldırıya, öğrencilerin CAA karşıtı “yasadışı” protesto gösterisi yapmasını gerekçe gösterdi. Fakat protestoların yasadışı olmasının nedeni, geçtiğimiz Cuma günü daha tek bir öğrenci bile sokağa çıkmamışken, kuşkusuz BJP’nin elindeki Uttar Pradeş eyalet yönetiminin emriyle hareket eden yerel makamların, Ceza Kanunu’nun 144. Maddesine başvurarak Aligarh’ta dörtten fazla kişinin toplanmasını yasaklamasıydı.

Pazartesi günü, güneydeki Kerela ile Tamil Nadu’dan kuzeydeki Pencap ile Yeni Delhi’ye, batıdaki Maharashtra’ya ve doğudaki Batı Bengal’e kadar ülke genelindeki üniversitelerde protestolar vardı. Protestolardan etkilenen kurumlar arasında, Lucknow’daki Nadwa Koleji, Banaras Hindu Üniversitesi, Patna Ünivetsitesi, Kanpur’daki Hint Teknoloji Enstitüsü, Kalküta’daki Jadavpur Üniversitesi, Pondicherry Üniversitesi, Chandigarh Üniversitesi, Chennai’deki Loyola Koleji ve Haydarabad’daki Maulana Azad Urdu Üniversitesi de vardı. Mumbai Üniveristesi’nden ve Tata Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden öğrenciler, “Utan Delhi Polisi” sloganı atarak Hindistan’ın finans başkentinin sokaklarında yürüyüş yaptılar.

25 milyondan fazla Müslümana ev sahipliği yapan Batı Bengal’de, geçtiğimiz hafta sonu patlak veren CAA karşıtı kitlesel protestolar nedeniyle demiryolu ağının büyük kısmı kapandı. Tren istasyonlarına ve başka yerlere saldırılar oldu. Bangla bölgecisi sağcı Trinamool Kongresi’nin (TMC) önderlik ettiği eyalet yönetimi, Kalküta’ya komşu Howrah’ı da içeren dört bölgede ve beşinci bir bölgenin bir kısmında internetin kesilmesi talimatı verdi.

Salı günü, TMC’li Başbakan Mamata Banerjee, Kalküta’da CAA’ya karşı düzenlenen yürüyüşte on binlerce kişiye önderlik etti ve BJP hükümetinin bir Ulusal Yurttaş Kaydı (NRC) getirme sözünü yerine getirmesi halinde hükümete meydan okuyacağını açıkladı. NRC ile birlikte, Hindistan’da yaşayan 1,3 milyar kişinin tamamı Hindistan yurttaşı oldukları kanaatini kanıtlamak zorunda kalacak. Banerjee, “Yaşadığım sürece, burada kara yasayı ve NRC’yi asla uygulamayacağız,” dedi.

Batı Bengal’deki gelişmelerin gösterdiği gibi, CAA karşıtı protestolarda çeşitli siyasi güçler yer alıyor. Son döneme kadar Hindistan egemen seçkinlerinin tercih ettiği hükümet partisi Kongre Partisi ve Stalinistlerin önderlik ettiği Sol Cephe içindeki müttefikleri de bunlar arasında.

Bununla birlikte, protestolar açıkça yaygın bir dip dalgası eliyle harekete geçiriliyor. Hindistan halkının geniş kesimleri arasında, Başbakan Modi’nin ve onun sağ kolu olan İçişleri Bakanı Amit Shah’ın (her ikisi de karanlık ve faşizan Hindu üstünlükçüsü örgüt RSS’nin ömür boyu üyesi) mide bulandırıcı toplulukçu eylemlerinden duyulan kızgınlık ve öfke ortada.

Müslüman öğrenciler ve gençler, BJP’nin geçtiğimiz hafta sadece dört gün içinde parlamentodan geçirip yasalaştırdığı CAA’ya karşı ajitasyonun ön safında yer alıyorlar. Fakat protestolar dinsel, etnik ve kast ayrımlarını aşıyor. Yüzlerce yazar, aydın ve sanatçı, yasayı ayrımcı olarak kınayan açıklamaları imzaladı.

Halkın geniş kesimleri içinde, Hindistan’ın dönüşü olmayan noktaya ulaştığına inanılıyor.

Bitmek bilmeyen topluluk temelli provokasyonlar

CAA, Modi hükümetinin Hindistan’ın her şeyden önce bir “Hindu ulusu” olduğunu ileri sürmeyi amaçlayan ve bitmek bilmeyen bir dizi toplulukçu provokasyonun son halkasıdır. Buna göre Müslümanlar, Hindu üstünlüğünü kabul ettikleri sürece “hoş görülür.”

CAA’a göre, 2015’ten önce Afganistan’dan, Pakistan’dan ve Bangladeş’ten Hindistan’a göç eden Müslümanlar hariç tüm insanlara otomatik olarak yurttaşlık tanınıyor. Yasanın bunun kadar ayrımcı bir diğer yanı da, BJP’nin tüm Hindistanlıları yurttaşlıklarını kanıtlayan belgeler sunmaya zorlama planına zemin hazırlaması. Ülkede nüfusun çoğunluğu yoksulluğa mahkum yaşıyor, yaklaşık 300 milyon yetişkin biraz okul eğitimi almış olsa da asgari okuryazarlık standardına sahip değil ve hükümet hizmetleri varla yok arasında.

Henüz NRC’ye tabi olan tek eyalet olan Assam’da, milyonlarca insan Hindistan yurttaşı olduklarını “kanıtlamaya” uğraşırken psikolojik işkenceye, mali güçlüklere ve kötü muameleye tabi tutuldu. “Nihai” NRC geçtiğimiz yaz yayımlanınca, Assam’ın 33 milyon sakininin yüzde 5’i ya da 1,9 milyon kişi dışlanmış ve “devletsiz” hale gelmişti.

CAA’nın geçmesi ve BJP hükümetinin 2024’e kadar NRC’yi ülke genelinde düzenleme sözü vermesi nedeniyle, özellikle Müslümanlar, yurttaşlıklarını “kanıtlayamazlarsa” devletsiz ilan edilme, gözaltına alınma ve sınır dışı edilme tehlikesi ile karşı karşıyalar. Amit Shah’ın geçtiğimiz hafta “açıkça” kabul ettiği gibi, BJP Hindistan’ı “Müslümansız” hale getirmese bile, Müslümanlar, NRC’nin kendilerini sindirmek, taciz etmek ve yıldırmak için kullanılacağını çok iyi biliyorlar. Shah’ın Bangladeşli Müslüman göçmenleri defalarca “beyaz karınca” olarak tanımladığı ve onları Bengal Körfezi’ne atacağını söylediği belirtilmelidir.

Modi’nin görevdeki ilk beş yılında, BJP, Hindu toplulukçuluğunu canlandırırken, “yatırımcı yanlısı” reformları hızla ilerletti ve Hindistan’ın Washington’la Çin karşıtı ittifakını çarpıcı biçimde genişletti. Modi, Hindu milliyetçisi çetelerin et yemekle ya da sığır ticareti yapmakla suçladıkları yoksul Müslümanlara ve Dalitlere yönelik linç dalgasını, kamuoyunun öfkesi karşısında ancak aylar sonra eleştirmeye tenezzül etti.

BJP, geçtiğimiz Mayıs ayında büyük sermayenin ve şirket medyasının büyük desteğiyle yenide iktidara gelmesinden bu yana, Yüksek Mahkeme’nin ve diğer önemli devlet kurumlarının desteğiyle Hindistan’ı bir Hindu devletine dönüştürme yönelimini hızlandırdı.

5 Ağustos’ta, Modi, Shah, Hindistan Devlet Başkanı Ram Nath Kovind (bir diğer RSS kadrosu) ve Hindistan ordu-istihbarat aygıtının yöneticileri, Hindistan’ın Müslüman çoğunluğa sahip tek eyaleti olan Cemmu ve Keşmir’in yarı özerk özel statüsünü yasadışı bir şekilde kaldırarak bir anayasa darbesi düzenlediler. Ardından, Cemmu ve Keşmir, kalıcı olarak merkezi hükümetin denetimi altına sokularak iki Birlik Bölgesi’ne ayrıldı. Keşmir’e yönelik saldırı, on binlerce kişiden oluşan ek güvenlik gücünün konuşlandırılması, binlerce kişinin suçlama olmadan tutuklanması ve telefon ve internet erişiminin aylarca askıya alınması dahil geniş çaplı baskıyla dayatıldı.

Ekim ayında, Yüksek Mahkeme, BJP’nin ve Hindu sağının taleplerine boyun eğdi ve hükümeti Ayodhya’daki yıkılmış Babri Camisi alanına Hindu tanrısı Lord Ram için bir tapınak inşa etmekle görevlendirdi. 6 Aralık 1992’de, BJP önderlerinin kışkırttığı Hindu milliyetçileri, ülkenin en yüksek mahkemesine meydan okuyarak, 16. yüzyılda inşa edilen camiyi yıkmıştı. Bu olay, Güney Asya’nın 1947’de Müslüman bir Pakistan ile ezici çoğunluğu Hindu bir Hindistan arasında bölünmesinden beri en büyük topluluksal şiddet dalgasına neden olmuştu.

Hindistan: Fitili tutuşmuş bir toplumsal barut fıçısı

BJP’nin seçimi yeniden kazanması, kuşkusuz onu cesaretlendirmiş durumda. Fakat onun Hindu üstünlükçülüğü yönelimine hız vermesinin ve otoriter yönetim biçimlerine yönelmesinin arkasındaki asıl itici güç, artan toplumsal muhalefetten; özellikle giderek artan oranda huzursuz olan işçi sınıfının muhalefetinden duyduğu korkudur.

Modi ve Shah, işçi sınıfını sindirip bölmek için, Müslüman karşıtı toplulukçuluğu kışkırtarak BJP’nin Hindu üstünlükçüsü tabanını hücum kıtaları olarak harekete geçirmeye ve görülmemiş toplumsal eşitsizlik ve hızla kötüleşen ekonomi eliyle yaratılan toplumsal gerilimleri gericiliğin arkasına yönlendirmeye çalışıyor.

BJP hükümeti, CAA karşıtı protestolara baskıyla ve muhalefete yönelttiği bağnaz toplulukçu suçlamalarla karşılık veriyor. 2002’de eyalet başbakanı olarak Müslüman karşıtı Gujarat pogromonu kışkırtıp yönetmiş olan Modi, Pazartesi günü, Twitter’da, utanmadan, hükümetine karşı düzenlenen “şiddet içeren protestoların son derece üzüntü verici” olduğunu yazdı.

Yüksek Mahkeme, beklendiği üzere, hükümetin ve uyguladığı baskının yanında yer aldı. Yüksek Mahkeme Başkanı S.A. Bobde, mahkemenin, “şiddet” durana kadar polisin JMI kampüsüne yönelik saldırısıyla ilgili savunma ifadelerini almayı bile reddedeceğini söyledi.

Tüm dünyada olduğu gibi Hindistan’da da, burjuvazinin güçlü kesimlerinin ve ordu-istihbarat aygıtının desteğini alan aşırı sağcı güçler, liberal ve “sol” düzen partileri tarafından uygulanan kemer sıkmaya, antidemokratik ve militarist politikalara yönelik kitlesel öfkeyi kendi çıkarlarına kullanabiliyorlar.

Stalinist partiler –Hindistan Komünist Partisi (Marksist) ve Hindistan Komünist Partisi–, onların Sol Cephe’si ve sendika uzantıları (sırasıyla CITU ve AITUC), sınıf mücadelesini sistematik olarak bastırmıştır. Bu, “Hindu sağına karşı çıkma” adına, 1989’dan 2008’e kadar çoğuna Kongre Partisi’nin önderlik ettiği hükümetlerin desteklenmesini kapsıyordu. Söz konusu hükümetler, neoliberal reformları uygulamaya koydu, Hindistan ordusunu büyük çapta genişletti ve Washington ile sıkı bağlar kurma peşinde koştu.

Bugün, BJP’ye yönelik kitlesel muhalefetin gelişmekte olduğu koşullarda, Stalinistler, işçi sınıfını Kongre Partisi’ne, sağcı kast yanlısı ve etnik-bölgesel şovenist partiler grubuna ve kapitalist devletin çürümüş kurumlarına zincirlemek için yalnızca Hindu üstünlükçülerinin suçlarına dikkat çekiyorlar. Bu, Yüksek Mahkeme’yi “demokratik” Hindistan’ın kale duvarı olarak yüceltmelerini de içeriyor.

Stalinistlerin demokratik laik bir güç ilan ettiği Kongre de, Hindu sağı ile 1947’deki bölünmeye kadar giden kötü ünlü bir suç ortaklığı siciline sahiptir. Kongre, daha geçtiğimiz ay, Stalinistlerin desteğiyle, Hindistan’ın ikinci en büyük nüfuslu eyaleti olan Maharashtra’da, BJP’nin uzun süre en sıkı müttefiki olan Hindu üstünlükçüsü parti Shiv Sena’nın önderliğinde bir koalisyon hükümet kurdu.

Hindistan’daki işçiler ve gençler, 1930’ların derslerinden öğrenmeliler. Burjuvazinin aşırı milliyetçiliğe, faşizme ve otoriter rejime yönelmesine karşı koymanın tek yolu, işçi sınıfının kapitalist seçkinlere ve onların tüm siyasi temsilcilerine karşı işçi iktidarı uğruna mücadelede bağımsız siyasi seferberliğidir.

Loading