Savaşa, toplumsal yıkıma ve diktatörlüğe karşı uluslararası bir sosyalist program uğruna mücadele edin

Sri Lanka genel seçimlerinde Sosyalist Eşitlik Partisi’ne oy verin

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Sri Lanka şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), uluslararası sosyalizm programıyla genel seçimlere katılıyor.

Seçim komisyonu, 25 Nisan için planlanan seçimi 20 Mart’ta erteledi. Karar, hızla yayılan koronavirüs salgınının bir sonucu olarak çoğu kamu faaliyetinin iptal edilmesinin ardından geldi.

Derinleşen krizin ortasında SEP, 22 Mart Pazar günü saat 15.00’da partinin Facebook sayfasından yayımlanacak açık bir toplantıyla seçim kampanyasını başlatıyor.

İşçileri, gençleri ve kır yoksullarını bu tartışmaya katılmaya ve kampanyamızı desteklemeye çağırıyoruz. SEP, üç bölgede –Kolombo, Jaffna ve Nuwara Eliya– 43 aday çıkarıyor. 22 kişilik Kolombo listesine, SEP uzun zamandır liderleri arasında yer alan Wilani Peiris önderlik ediyor. Diğer önde gelen üyeler P. Sambandan ve M. Thevarajah ise sırasıyla Jaffna ve Nuwara Eliya listelerine önderlik edecek.

Başlıca kapitalist partiler –iktidardaki Sri Lanka Podujana Peramuna (SLPP), Birleşik Ulusal Parti (UNP) ile ondan kopan Samagi Jana Balavegaya (SJB) ve Janatha Vimukthi Peramuna (JVP)– sağcı sınıf savaşı gündemlerini gizlemek ve işçileri etnik temelde bölmek üzere toplulukçuluğu canlandırmak için seçimleri kullanıyorlar. Hepsi, ülkenin 30 yıllık Tamil karşıtı savaşından kaynaklanan yıkımdan sorumludur.

Tamil Ulusal İttifakı (TNA) ve diğer Tamil burjuva oluşumlarıyla birlikte Müslüman partiler de kendi toplulukçu propagandalarını yürütüyorlar.

Nava Sama Samaja Partisi (NSSP), Birleşik Sosyalist Parti (USP) ve Öncü Sosyalist Parti (FSP) gibi kapitalizm yanlısı “sol” gruplar, kapitalist partilerin siyasi savunucuları ve uyduları işlevi görüyor.

Tüm bu partilere karşı çıkan SEP’in kampanyası, Sinhala, Tamil ve Müslüman işçileri devrimci bir uluslararası sosyalist program temelinde birleştirme mücadelesini yoğunlaştıracak.

SEP işçilere, gençlere ve yoksullara gerçeği –insanlığın yıkıcı bir nükleer Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, artan toplumsal eşitsizliği, koronavirüs salgını gibi sağlık ve çevre felaketlerini, diktatörlüğü ve faşizmi– anlatan tek partidir. Tüm bunlar kapitalizmden kaynaklanan küresel sorunlardır ve küresel sosyalist çözümler gerektirmektedir.

Koronavirüs salgınıyla mücadele

COVID-19 salgını milyonlarca insanın hayatını tehdit ediyor. Bu büyüyen felaketle mücadele, tüm bilimsel ve teknolojik kaynakların uluslararası bir seferberliğini, büyük finansal kaynakları ve herkese ücretsiz sağlık hizmetlerinin sağlanmasını gerektiriyor.

Kapitalist sınıfların özel kâr dürtüsünün, rakip ulusal çıkarlarının ve jeopolitik gerilimlerinin virüsle mücadele için gereken koordineli uluslararası çabanın örgütlenmesini engellediği kanıtlanmıştır.

Hindu üstünlükçüsü Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Sri Lanka’nın otoriter Devlet Başkanı Gotabhaya Rajapakse, sahtekarca, rejimlerinin salgınla başa çıkmak için gerekli hazırlıkları yaptığını ve “panik” için hiçbir neden olmadığını iddia ediyorlar.

Emperyalist efendileri gibi, her iki ülkede de art arda gelen hükümetler, ücretsiz kamu sağlığı tesisleri de dahil olmak üzere sosyal hizmetleri, uluslararası sermayenin ve büyük iş çevrelerinin emrine verdiler ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kemer sıkma önlemlerini kıyasıya uyguluyorlar.

COVID-19 ile mücadele adına Rajapakse, silahlı kuvvetleri seferber ediyor ve yönetimini daha fazla askerileştiriyor.

Bu felaketi durdurmak ve hayatları kurtarmak için gerekli olan küresel kaynakların seferber edilmesi mücadelesinde, sadece toplumun büyük çoğunluğunu temsil eden uluslararası işçi sınıfı inisiyatif alabilir ve almalıdır. Ulusal sınırlar ötesinde akılcı bir planlama ancak dünya ekonomisinin sosyalist temelde yeniden örgütlenmesi ile mümkündür.

DEUK’un kardeş partileriyle işbirliği içinde çalışan SEP, bu program uğruna mücadele etmek için politik ve pratik önlemler alıyor. İşçileri, gençleri ve yoksulları bu kampanyayı aktif olarak desteklemeye çağırıyoruz.

İşçi sınıfının uluslararası birliği için mücadele anın görevidir!

Uluslararası işçi sınıfı, toplumsal ve demokratik haklarına yönelik saldırılarla mücadele etmek için ortaya çıkıyor. Bu mücadeleler, dünya kapitalizminin yarattığı felaketleri durdurabilecek tek toplumsal gücü harekete geçirmenin nesnel temelidir.

Geçtiğimiz yıl Meksika, Porto Riko, Şili, Fransa, İspanya, Cezayir, Irak, İran, Kenya, Güney Afrika, Hindistan ve Hong Kong da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında kitlesel gösteriler ve grevler patlak verdi. ABD’de General Motors otomotiv işçileri 40 yıldır ilk kez ülke genelinde greve gittiler.

8 Ocak’ta Hindistan’da milyonlarca işçi, haklarını savunmak için genel greve katıldı. Maruti Suzuki otomotiv işçileri, devlet baskısına karşı 2013’ten beri devam eden bir mücadele veriyorlar.

Sri Lankalı işçiler de bu küresel sürecin bir parçasıdır. Yüz binlerce plantasyon işçisi ve öğretmen, IMF’nin dayattığı kemer sıkma önlemlerine karşı greve çıktı. Bu, 1980’de gerçekleşen kamu sektörü grevinden bu yana işçi sınıfının en büyük hareketiydi. Kolombo’nun büyük iş çevrelerinin politikalarına yönelik işçi sınıfı direnişi, Devlet Başkanı Maithripala Sirisena ile Başbakan Ranil Wickremesinghe’nin sözde birlik yönetiminin dağılmasına tanık oldu.

Gotabhaya Rajapakse, halkın Sirisena-Wickremesinghe yönetiminden duyduğu nefretten yararlanarak iktidara geldi. Rajapakse, Sinhala şovenizmini kışkırtıp ordunun desteğini güçlendirirken “istikrarlı” ve “güçlü” bir rejim vaat etti. Ancak Rajapakse’nin iktidara gelmesinden kısa süre sonra, işçi sınıfının yeni rejime güvensizliğini ve muhalefetini gözler önüne serecek şekilde, plantasyonlarda ve Kahatagaha madeninde grevler ve protestolar patlak verdi, bunlara öğretmenler ve işten atılan işçiler de katıldı.

Emperyalist savaşa karşı çıkın!

Bütün büyük emperyalist güçler nükleer silahların kullanılacağı yıkıcı bir çatışmaya, bir dünya savaşına hazırlanıyor. Geçen yıl Trump yönetimi yıllık askeri harcamalara 1 trilyon dolardan fazla tahsis ederken, Avrupalı güçler –Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık– silahlı kuvvetlerini ciddi ölçüde genişletti.

Dünya ekonomik durgunluğun eşiğinde; her ülkede toplumsal gerilimler artıyor. ABD egemen sınıfı askeri güç yoluyla ekonomik hegemonyasını pervasızca geri kazanmaya çalışıyor ve Çin’i, Rusya’yı ve İran’ı hedef alıyor.

Yeni Delhi tarafından desteklenen Washington, Hindistan’ı Çin’e karşı askeri hazırlıklarında bir cephe devletine dönüştürdü. Bu jeostratejik düzenlemelerden cesaret alan Hindistan, Pakistan üzerindeki basıncını artırdı. Bu, geniş kapsamlı küresel sonuçlarıyla birlikte, yarımadada nükleer savaş tehlikesini keskin biçimde arttırmış durumda.

Devlet Başkanı Mahinda Rajapakse’nin anti-demokratik yönetimi, Ocak 2015’teki devlet başkanlığı seçiminde, Çin’le olan yakın ilişkileri nedeniyle, Washington’ın kışkırttığı bir rejim değişikliği operasyonuyla görevden uzaklaştırılmıştı.

Sirisena’nın göreve gelmesinin ardından Washington, Sri Lanka ordusunu kendi Hint-Pasifik Komutanlığı ve Çin’e karşı askeri konuşlandırma süreci ile bütünleştirdi. Washington ile Kolombo arasında geliştirilen ve halihazırda imzalanmış olan Erişim ve Karşılıklı Hizmet Anlaşması’nı (ACSA), ABD silahlı kuvvetlerinin tüm adayı serbestçe bir askeri üs olarak kullanmalarını sağlayacak Kuvvetler Statüsü Anlaşması (SOFA) takip etti.

Washington ve Yeni Delhi, Gotabhaya ve Mahinda Rajapakse’nin iktidara geri dönmesinden derin endişe duyuyorlar. Başkan Trump da dahil olmak üzere ABD liderleri Devlet Başkanı Rajapakse’yi, Washington’ın, Sri Lanka’nın dış politikada Çin’e doğru yönelmesine tahammül edemeyeceği konusunda uyardı. Ancak ABD ve Hindistan’ın hamlelerinin farkında olan Pekin, ülkedeki ekonomik ve siyasi etkisini ilerletmeye kararlı.

Bu gelişmeler Rajapakse’nin “tarafsız bir dış politika” izleyebileceği iddiasına ışık tutuyor. Bölgedeki diğer ülkeler gibi Sri Lanka da jeopolitik bir girdap içine çekilmiş durumda.

Uluslararası işçi sınıfı müdahale etmedikçe savaşa doğru gidiş durdurulamaz. Sri Lanka’daki ve Güney Asya genelindeki işçileri, DEUK’un uluslararası işçi sınıfının savaş karşıtı sosyalist hareketini inşa etme mücadelesine katılmaya çağırıyoruz.

Faşizme ve diktatörlüğe karşı mücadele edin!

Egemen seçkinler, her yerde, ekonomik krizin derinleşmesine ve işçi sınıfı mücadelelerinin yeniden canlanmasına, hızla faşizme ve diktatörlüğe yönelerek karşılık veriyorlar.

Trump yönetiminin ülke içinde göçmenlere karşı acımasız baskısı ve demokratik haklara yönelik saldırıları, savaş hazırlıklarının bir parçasıdır. Hitler’in Nazi rejiminin çöküşünden 75 yıl sonra, Almanya’da faşizm düzen partilerinin ve devletin desteğiyle geri dönüyor.

Hindistan’da Başbakan Modi, İslam karşıtlığını kışkırtıyor ve Hindu üstünlükçüsü otoriter bir yönetime doğru ilerliyor. Hükümeti, gerici Yurttaşlık Yasası Değişikliği’ni geçirerek Delhi’de Müslüman toplumuna karşı faşist şiddetin önünü açtı. Geçtiğimiz Ağustos ayında hükümet Keşmir’de sıkıyönetim ilan ederek Hindistan’ın tek Müslüman eyaleti olan Cemmu ve Keşmir’i ikiye böldü. Eyalet yönetimini doğrudan Yeni Delhi’ye bağlayan hükümet, oradaki askeri birliklerini önemli ölçüde artırdı ve bölgenin dış dünya ile iletişimini kesti. Bu Müslüman karşıtı şiddetli önlemler, Hindistan’ın mücadeleci işçi sınıfına yönelik devlet baskısı için bir prova niteliğindedir.

Sri Lanka’da, savaş suçlarına derinlemesine bulaşmış eski bir subay olan Devlet Başkanı Rajapakse, kendi yönetimi üzerindeki tüm yasal kısıtlamaları kaldırmak için partisi SLPP’nin üçte iki parlamento çoğunluğunu elde etmesi için kampanya yürütüyor. Ağırlıklı olarak orduya ve Sinhala-Budist aşırılık yanlılarına yaslanan Rajapakse, yönetimini hızla askerileştiriyor. İşçiler ve gençler uyarılmalıdır: Genel seçim görüntüsünün arkasında bir başkanlık diktatörlüğü hazırlanıyor.

Demokratik hakları savunun!

WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’ın Londra’da hapsedilmesi ve göstermelik bir şekilde yargılanması, küresel demokratik haklara yönelik saldırının keskin bir ifadesidir. Assange, ABD’nin savaş suçları ve hükümetlerin yozlaşması hakkındaki gerçekleri ortaya çıkardığı için zulüm görüyor. SEP, uluslararası kardeş partileri ve Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS) ile birlikte, Assange’ın özgürlüğü için mücadeleye öncülük ediyor. Bu mücadele, tüm emekçilerin demokratik haklarını savunmada kritik önem taşımaktadır.

Sri Lankalı egemen sınıf partileri, işçi sınıfını 1948’den beri bölmek ve bastırmak için sürekli olarak Tamil karşıtı toplulukçuluğu kullandılar. 1983’te UNP hükümeti, ayrılıkçı Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’na (LTTE) karşı savaş başlattı.

Savaş, Tamil kitlelerini ve özellikle işçi sınıfını bastırmak için kullanıldı; yüz binlerce Tamil’in öldürülmesi ve on binlercesinin ortadan kaybolması ile sonuçlandı. Ölüm mangaları ülkede kol gezdi ve tanınmış editör, gazeteci Lasantha Wickrematunge de dahil olmak üzere siyasi muhalifleri kaçırılıp öldürüldü.

Ocak ayında Rajapakse, Kolombo’nun BM Yerleşim Koordinatörü Hanna Singer’a, savaş sırasında kaybolan 20.000 kişinin “aslında öldüğünü” söyledi. Eski savunma bakanı bunu ilk kez kabul ediyordu. Kolombo, kayıplar hakkında herhangi bir bilgi vermeyi sürekli reddetmişti.

Orduyu ve kendi suçlarını aklamaya çalışan Rajapakse, şimdi kayıpların “LTTE tarafından zorla silahaltına alındığını” ve savaş alanında öldüğünü iddia ediyor. Aileleri ve akrabaları ise bu iddiayı reddediyor ve sevdiklerinin nerede olduğunu bilmek istiyorlar.

SEP, bu suçların faillerinin tutuklanması, cezalandırılması ve cinayetlerin ortaya çıkarılması için mücadele etmektedir. Bunun için, demokratik haklar ve sosyalist politikalar uğruna mücadelenin parçası olarak Sinhala, Tamil ve Müslüman işçilerin birleşik mücadelesi gerekmektedir.

Savaşın Mayıs 2009’da sona ermesine karşın, ülkenin kuzey ve doğu bölgeleri sürekli askeri işgal altında kalmaya devam ediyor. Olağanüstü hal mevzuatı ve Terörle Mücadele Kanunu dahil olmak üzere baskıcı yasalar, işçilere ve yoksullara karşı kullanılıyor.

Geçen yılın Paskalya günü, IŞİD destekli İslami bir grup tarafından kiliselerde ve otellerde düzenlenen bombalı terör saldırılarından sonra, tüm düzen partileri olağanüstü hal uygulanmasını, ülke genelinde ordunun görevlendirilmesini ve Müslümanlara karşı şiddetli bir kampanyayı desteklediler. Kanıtlar, yaklaşan saldırılar hakkında Sirisena, Wickremesinghe ve Mahinda Rajapakse’ye önceden uyarı geldiğini ancak işçilere ve yoksullara karşı devlet baskısını arttırmayı haklı çıkarmak için saldırıların gerçekleşmesine izin verildiğini gösteriyor.

Devlet Başkanı Rajapakse ve iktidardaki SLPP, “güçlü hükümet” yani otoriter yönetim için kampanya yürütüyor. Diğer tüm siyasi partiler de –UNP ve ondan ayrılan SJB, JVP ve TNA ile Sri Lanka Müslüman Kongresi de dahil Tamil ve Müslüman partiler– sağa kayıyor. Bu partilerin hiçbiri Devlet Başkanı Rajapakse’nin devlet aygıtını askerileştirmesine ve anti-demokratik adımlarına karşı tek bir söz etmedi. Bu partilerin hiçbiri demokratik hakları savunmamaktadır.

İfade özgürlüğü ciddi saldırı altında! Ödüllü yazar Shakthika Sathkumara, Budist din adamlarının gerici unsurları tarafından yazıları hakkında polise yapılan düzmece bir şikayetin ardından Nisan ayında tutuklandı ve dört ay hapiste kaldı. Gazeteciler ayrıca Rajapakse’nin seçilmesinin ardından karanlık paramiliter gruplar tarafından tehdit ediliyorlar.

Kitlelerin demokratik hakları ancak kapitalizme karşı mücadele içinde ve sosyalist perspektife dayanan bir işçi sınıfı hareketi ile elde edilebilir. Yeni bir anayasa hazırlanması için demokratik olarak seçilmiş bir kurucu meclis çağrısı yapan SEP, tüm baskıcı yasaların kaldırılması ve Tamillerin, Müslümanların ve diğer azınlıkların demokratik haklarının güvence altına alınması için kampanya yürütüyor.

Toplumsal eşitsizliğe ve kemer sıkmaya karşı sosyalist politikalar için mücadele

Toplumsal eşitsizliğin yaygınlaşması küresel bir olgudur. Son Oxfam raporuna göre, 2.153 milyarder, gezegendeki en yoksul 4,6 milyar insanın sahip olduğundan daha fazla serveti kontrol ediyor. En tepedeki yüzde 1 neredeyse tüm dünya nüfusunu oluşturan 6,9 milyar insanın iki katı kadar servete sahip. 2008 küresel mali krizinden bu yana, ABD liderliğindeki büyük güçler bankalara ve borsalara yaklaşık 4 trilyon dolar akıttı ve işçi sınıfının temel sosyal haklarına ve yaşam standartlarına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.

Aynı eğilimler Sri Lanka’da da keskin bir şekilde görülüyor. 2016 yılında ülkenin en zengin yüzde 10’u, halkın en yoksul yüzde 70’inin kazandığı toplam miktar kadar kazanmıştı. En alttaki onda birin payı ise toplam hane halkı gelirinin sadece yüzde 1,6’sıydı.

Ekonomik bir krize saplanmış olan Sri Lanka’nın GSYİH büyüme oranı geçen yıl yüzde 2,6’ya geriledi. Bu, 2002’den bu yana en düşük orandır. Ülke, dış borç geri ödemelerinde temerrüde düşmenin eşiğinde bulunuyor (2019’dan sonra dört yıl için toplamda 20 milyar dolar). Seçimi hangi parti kazanırsa kazansın, krizin yükünü kitlelere dayatmak amacıyla IMF’nin kemer sıkma taleplerini acımasızca uygulayacaktır.

Temel ihtiyaçların fiyatı, işçilerin yaşam koşullarını büyük ölçüde etkileyecek şekilde hızla yükseliyor. Tırmanan bir mali krizle karşı karşıya kalan şirketler, işçilere imkansız iş hedefleri koyuyor ve yeni kurallar dayatıyor. Her sektörde şirket yönetimleri, ücretleri düşürmek için işsizlik ve eksik istihdamı kullanıyor ve giderek daha çok iş güvenliği olmayan sözleşmeli işçilere yöneliyor.

Kırsal nüfus büyük ölçüde geçimlik tarımda çalışıyor. Köylüler tarım ürünleri fiyatlarını belirleyen böcek ilacı ve gübre şirketleri tarafından sömürülüyorlar. Sürekli ve büyüyen borçlara saplanan çiftçiler, mali yük dayanılmaz hale geldiğinde intihar ediyor. IMF’nin emirlerini yerine getiren Sri Lanka hükümetleri gübre sübvansiyonlarını kesmiş durumda.

SEP, aşağıdaki politikaları finanse etmek için bankaların ve büyük işletmelerin kamulaştırılması ve servetin zenginlerden yoksullara doğru yeniden bölüşülmesi çağrısı yapıyor:

  • Herhangi bir ücret kaybı olmadan çalışma haftasının 30 saate düşürülerek işsizler için iş yaratılması. Toplu konutlar, okullar, hastaneler ve yollar inşa etmek ve istihdam yaratmak için büyük bir çalışma programının uygulanması.
  • Tüm işçiler, enflasyona endekslenen geçinmeye yetecek düzgün bir ücrete, temel sosyal haklara ve güvenceli işlere sahip olmalıdır. Baskıcı sözleşmeli çalışma sistemi ortadan kaldırılmalıdır.
  • Herkese ücretsiz, yüksek nitelikli hizmetler sunmak için kamusal eğitim ve sağlık hizmetleri genişletilmeli; düzgün ve uygun fiyatlı barınma sağlamak için toplu konutlar inşa edilmelidir.
  • Devlet arazisi tüm topraksız çiftçilere dağıtılmalı ve bütün yoksul çiftçilerin ve balıkçıların borçları iptal edilmelidir. Ucuz kredi, teknik destek ve benzeri yardımlar sağlanmalı; düzgün bir yaşam standardını garanti etmek için fiyat denetimi uygulanmalıdır.

İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için mücadele

Son beş yılın acı dersleri, işçilerin egemen sınıfın bütün hiziplerinden siyasi bağımsızlığı için mücadele etmeden kendi haklarını savunamayacağını göstermektedir.

2015 yılında, TNA, demokratik haklar ve savaş suçları konusunda adalet sağlanması adına Tamil kitlelerinin Sirisena’ya oy vermesini talep ederek ABD’nin rejim değişikliği operasyonuna destek olmuştu. TNA, Sirisena-Wickremesinghe hükümeti kurulduğunda, IMF politikalarını uygulayarak ve savaş suçu soruşturmalarının bastırılmasını destekleyerek hükümetin fiili ortağı haline geldi.

Bu Tamil partisi, son devlet başkanlığı seçimlerinde, kitleleri Sinhala-Budist şovenizmine batmış bir parti olan UNP’nin adayı Sajith Premadasa’yı desteklemeye çağırdı.

TNA lideri R. Sambandan, geçtiğimiz günlerde Tamil seçmenlere seslendiği konuşmasında, “uluslararası [güçler] arkamızda” ve “[Tamil sorununa] siyasi bir çözüm yaratmaya yardımcı olacaklar,” dedi. Bu ABD yanlısı parti, emperyalizm yanlısı topluluksal politikayla Tamil işçileri ve yoksulları bir kez daha tuzağa düşürmeye hazırlanıyor.

NSSP, USP ve FSP, Sirisena’nın sahte “iyi yönetim” kampanyasını desteklemiştir. NSSP, “demokratik bir devrimin” ürünü olduğunu iddia ettiği Sirisena-Wickremesinghe rejimine arka çıktı ve onun işçi sınıfına yönelik saldırılarını destekledi. USP ve FSP ise sendikaları ve onların işçi mücadelelerini hükümete yapılan zararsız çağrılara saptırma çabalarını destekledi.

Geçen yıl yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde, bu partiler UNP adayını destekleyerek, Rajapakse’nin sahte bir şekilde kendisini hükümete karşı tek “muhalefet” olarak sunmasına yardımcı oldular. Rajapakse’ye oy veren işçiler ve yoksullar, bunu büyük ölçüde Wickremesinghe rejimine karşı bir protesto olarak yaptılar.

Tüm burjuva partileri gibi bu sahte sol gruplar da etnik ayrımları aşan birleşik işçi mücadelelerinin patlamasından korkuyorlar. İşçi sınıfı, egemen seçkinler tarafından hazırlanmakta olan diktatörlüğe karşı mücadele etmek üzere siyasi bağımsızlığını sağlamak için bu kapitalizm yanlısı partileri reddetmelidir.

İşçilerin eylem komitelerini örgütleyin

İşçiler, son mücadelelerden, sendikaların deli gömleği içinde haklarını elde edemeyecekleri dersini çıkarmalılar. Kapitalist partilere veya “sol” gruplara bağlı sendikalar, işçi sınıfının bağımsız seferberliğine karşıdır ve her mücadeleyi tecrit edip dağıtmak için çalışmaktadır.

Gerekli olan, her işyerinde ve mahallede mücadeleleri organize etmek üzere, sendikalardan bağımsız bir şekilde işçiler tarafından seçilen Eylem Komitelerinin oluşturulmasıdır. Bu, işçilerin, küresel olarak örgütlenmiş şirketlerin benzer saldırılarıyla karşı karşıya olan yerel ve uluslararası diğer işçilerle birleşmesine zemin hazırlayacaktır.

Aralık 2018’de yüz bin plantasyon işçisinin mücadelesi sırasında Abbotsleigh arazisindeki işçiler, SEP’in Eylem Komiteleri çağrısına karşılık verdiler. İşçilerin bu inisiyatifin yarattığı örneği her işyerinde sürdürmesi gerekiyor.

Eylem Komiteleri, işçilerin kırdaki kitlelerin başında bağımsız siyasi seferberliğine, kapitalizmin yıkılmasına ve sosyalist politikalar uygulayacak bir işçi-köylü hükümetinin kurulmasına temel oluşturacaktır.

SEP, Güney Asya Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin parçası olacak bir Sri Lanka-Eelam Sosyalist Cumhuriyeti için mücadele etmektedir. Böyle bir hükümet, yerli ve yabancı büyük şirketleri, büyük arazileri ve bankaları işçi kontrolü altında ulusallaştıracak, dış borçları reddedecek ve üretim ve dağıtımı sosyal temelde yeniden örgütleyecektir.

SEP’in perspektifi, Lev Troçki’nin, Sri Lanka gibi geç kapitalist gelişmeye sahip ülkelerdeki kapitalist sınıfın en temel demokratik ve sosyal görevleri yerine getirmekten aciz olduğunu gösteren Sürekli Devrim Teorisi’ne dayanmaktadır. Bu zorlu görev, sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak işçi sınıfına düşmektedir.

SEP’i kitlelerin devrimci partisi olarak inşa edin

Yeni bir devrimci mücadele dönemine giren uluslararası işçi sınıfı, dünya çapında sosyalist perspektife ve devrimci önderliğe ihtiyaç duyuyor. Bu önderlik, Troçki’nin Stalinizme karşı mücadelesinin sürekliliğini temsil eden ve her türden oportünizme karşı mücadele içinde çelikleşen DEUK’tur. WSWS bu dünya partisinin sesi; SEP ise Sri Lanka şubesidir.

SEP, 52 yıl önce Devrimci Komünist Birlik (RCL) ismiyle kuruldu ve 1964’te Sirimavo Bandaranaike’nin kapitalist hükümetine katılan ve sosyalist enternasyonalizm ilkelerine ihanet eden Lanka Sama Samaja Partisi’ne karşı DEUK’un mücadelesine kendisini dayandırdı.

Tamillere karşı toplulukçu savaşa karşı çıkan partimiz, işgalci ordunun Kuzey’den ve Doğu’dan koşulsuz olarak geri çekilmesini talep etmeye devam ediyor. Kırdaki kitleleri devlet terörü ve her türlü baskıya karşı savunan SEP, işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde siyasi bağımsızlığı için kararlılıkla mücadele etti.

Sri Lanka’da, Güney Asya’da ve uluslararası alanda tüm işçileri, gençleri ve aydınları seçim kampanyamızı mümkün olan her yolla desteklemeye çağırıyoruz. Sizi adaylarımıza oy vermeye ve seçim fonumuza bağışta bulunmaya davet ediyoruz. Ama en önemlisi, DEUK’un ve SEP’in tarihini ve programını inceleyin; devrimci partiye katılın ve onu inşa edin.

21 Mart 2020

Loading