İspanya’da sendikalar şiddetli salgının ortasında işe geri dönme talimatını destekliyor

İspanya’da salgın şiddetle devam eder ve ölü sayısı 20.000’e yaklaşırken, sendikalar, Sosyalist Parti (PSOE) ve Podemos hükümetinin işçileri bugün işbaşı yapmaya zorlayan siyasi olarak canice politikasına arka çıkıyorlar. Bu adım, büyük sermaye devasa kârlar elde ederken yüz binlerce kişinin daha hastalığa yakalanması ve on binlercesinin ölmesi tehlikesi yaratmaktadır.

Bugünden itibaren 4 milyon işçi, kalabalık toplu taşıma araçlarını kullanarak ve herhangi bir düzgün koruyucu donanım olmadan, otomotiv dahil sanayide ve inşaat sektöründe işe geri dönüyor. Sadece işçilerin değil, evdeki ailelerinin de hayatları tehlikeye atılıyor. Sosyal demokrat PSOE ve popülist Podemos partisi arasındaki koalisyon hükümeti tarafından yönetilen İspanya, Avrupa’da COVID-19 salgınının ortasında işçileri işbaşı yapmaya zorlayan ilk ülkelerden birisidir.

Salgın hiçbir yerde kontrol altına alınmış değil. Yetkililer, dün, İspanya’da COVID-19’dan 619 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladılar. Bu, önceki güne göre yaklaşık 100 kişilik bir artış olduğu anlamına geliyor. İspanya Cumartesi günü üç hafta içindeki en düşük günlük ölüm sayısını (510 kişi) bildirdikten sonra bu artış yaşandı.

Barselona’daki Collserola morgunda gömülmek ya da yakılmak üzere bekleyen koronavirüs kurbanlarının tabutları (Kaynak: AP Photo/Emilio Morenatti)

Bu tür gerçekler, hükümetin salgının kontrol altında olduğu ve evde kalma sınırlamalarının gevşetilmediği iddialarıyla çelişiyor. İçişleri Bakanı Fernando Grande-Marlaska, geçtiğimiz Cuma günü yaptığı açıklamada şunları söyledi: “gerekli olmayan işlere dönüldükten sonra önlemlerde bir gevşeme olmayacak. Bizler hâlâ eve kapanma aşamasındayız ve hepimizin bu konuda net olması gerekiyor. Gevşemeye başlamadık.”

Sağlık Bakanı Salvador Illa da, bu kararın “uzmanların tavsiyelerine” dayanarak alındığını vurguladı. Gerçekte ise bu adım, hükümetin kendi COVID-19 uzman kurulunun, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve önde gelen epidemiyolojistlerin bilimsel tavsiyesine rağmen atıldı. Geçtiğimiz Cuma günü, kurulun üyelerinin bu politikaya karşı çıktığını bilen hükümetin uzmanlar kuruluna danışmaya bile zahmet etmediği çok geçmeden ortaya çıktı.

Hükümet, şirketlere, güvenli bir çalışma ortamı sağlamalarına ilişkin bir iş güvenliği ve sağlığı protokolünü bile zorunlu kılmadı. Bunun yerine hükümet, aynı gün, milyonlarca insanın hayatını kâr için tehlikeye atarken kendi görüntüsünü kurtarmak amacıyla bir dizi ikiyüzlü tavsiyede bulundu. Buna göre, “ne kadar hafif olursa olsun” semptomları bulunan işçilerin işe geri dönmemesi; bütün işçilerin aralarına en az bir, “mümkünse iki” metre mesafe koymaları, “ellerini düzenli yıkamaları” ve kalabalığın kaçınılmaz olduğu bazı durumlarda maske takmaları gerekiyor.

Sendikalar bu canice politikaya karşı çıkmamakla kalmıyor, onun başlıca uygulayıcısı oluyorlar. Renault işçileri “mezbaha”ya gönderildiklerinden şikayet ederken, onları bu felakete sürükleyen sendikalardır. Sendikaların başlıca kaygısı, işçilerin sırtından mümkün olduğunca çok kâr elde edilmesini sağlamak için şirket yönetimleriyle işbirliğini sürdürmek oldu. Karantina önlemlerini ancak fabrika ve işyerlerindeki fiili grevleri ve öfke patlamalarını kontrol etmeleri olanaksız hale gelince desteklediler.

PSOE-Podemos hükümeti, sendikaları, sektörel ve bölgesel düzeyde şirketlerle sağlık ve iş güvenliği protokolleri yapmakla görevlendirdi ancak şirketlerin çoğu durumda bunlara uymayacağını da biliyor. Sağcı La Razón gazetesi, “işçilerin arasında en az iki metre mesafe olması istenirken, birçok şirketin, bulaşma riskini en aza indirmek için bu mesafeyi koruma ya da koruyucu ekipman (özellikle maske) sağlama hazırlığı bulunmuyor.” diye yazdı.

Podemos ve sendikalar, bu durumu açıkça itiraf etmiş durumda. Geçtiğimiz Cuma günü, İspanya’daki en büyük sendika olan Stalinist CCOO’nun (İşçi Komisyonları) Genel Sekreteri Unai Sordo, Podemos’lu Çalışma Bakanı Yolanda Díaz Pérez ile yaptığı görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında şunu itiraf etmek zorunda kaldı: “Şu anda bu sağlık ve güvenlik koşullarını garanti edemeyen binlerce şirket var.”

Podemos etrafındaki güçler tarafından “radikal” olarak sunulan anarko-sendikalist Genel Emek Konfederasyonu’nun (CGT) rolü de farklı değildir. CGT, bir yandan işe geri dönüş politikası hakkında birkaç pısırık şikayette bulunurken, aynı zamanda hükümete uygulaması için tavsiyeler veriyor.

CGT, Cuma günü yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “Hangi sektörde olursa olsun işçilerin işteyken ve işe gidip gelirken ortaya çıkan COVID-19’la bağlantılı tüm hastalıkları her durumda iş kazası olarak kabul edilmelidir.”

İşçiler, patronlarının kârları için COVID-19’dan ölürlerse, CGT’nin bunun da çalışmayla bağlantılı bir ölüm olarak kabul edilmesi gerektiğini talep ettiğini duymaktan mutluluk duyacaklardır.

Salgın; yalnızca aşırı zengin oligarşi ile işçi sınıfı çoğunluğu arasındaki keskin sınıfsal bölünmeyi değil, aynı zamanda Podemos gibi küçük burjuva popülist partilerin ve CCOO, UGT ve CGT gibi sendikaların hizmet ettiği çıkarları da gözler önüne sermiştir. Sendikalar, COVID-19 riskine rağmen işçileri işe gönderen büyük sermayeyi ve hükümeti destekliyorlar. Dahası, işçilere, şirketlerin eve kapanma sırasında kaybettiği saatleri önümüzdeki aylarda daha uzun çalışarak ve tatil günlerinden vazgeçerek geri ödemeleri gerektiğini söylüyorlar.

Öte yandan işçi sınıfı, virüsün yayılmaya ve öldürmeye devam etmesine olanak verecek her türlü adıma karşı çıkmakta ve yalnızca zorunlu hizmetlerin açık kalmasını savunmaktadır.

Birçok ülkede fiili grevler yoluyla tüm sektörlerin durdurularak tam tecrit önlemlerinin hayata geçirilmesini dayatan işçiler olmuştur. ABD’deki otomotiv fabrikalarında Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikasına rağmen yapılan grevlerin yanı sıra, İtalya’da, İspanya’da ve Kanada’da sendika-şirket ortaklığı içinde tehlikeli koşullara rağmen üretimi devam ettirme çabalarına karşı benzer iş bırakma eylemleri gerçekleşmişti.

Sendikalar, onlarca yıldır, işyerlerinde kemer sıkma, ücret kesintileri, işten çıkarma ve işin hızlandırılması gibi saldırıları onaylıyorlar. Bu süreçte, Podemos gibi popülist partilere karşı mücadele eden, sendikaların işçi sınıfı karşıtı örgütler olduğunu teşhir eden ve işçileri sendikalardan bağımsız eylem komiteleri kurmaya çağıran tek örgüt, WSWS’yi yayımlayan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) olmuştur. Şimdi sendikalar, sahtekarca temsil etme iddiasında oldukları işçilerin hayatını kâr için tehlikeye atan patronlar için açıkça polislik yapıyorlar.

İşçi sınıfı, egemen sınıfın bu habis ihmal politikası ve sendikaların onları ölüme göndermeye çalışması karşısında harekete geçiyor. İtalya genelinde fiili kitle grevlerinin patlamasının ardından, İspanya’daki çeşitli fabrikalardaki işçiler de, evde kalmaları için izin verilmesi talebiyle greve gittiler. PSOE ve Podemos, buna, grevci çelik işçilerinin üzerine bölgesel çevik kuvveti gönderip saldırtarak karşılık verdi.

Bu tür mücadeleler, işçilerin grevlerini, Avrupa genelinde hükümetlerin baskısına yönelik muhalefeti ve devlet iktidarını ele geçirme mücadelesini koordine etmek için bağımsız eylem komiteleri kurmalarını gerektirmektedir.

Bu komiteler, gerekli olmayan sektörlerin tüm işçilere ücretli izin verilerek derhal kapatılmasını talep edebilirler. Hiçbir işçiye, gereksiz yere hayatını riske atması söylenemez. İzne çıkarılmış işçilere tam ücret ödenmeli ve bu, şirketler ve devlet tarafından karşılanmalıdır. Kira, ipotek ve fatura ödemeleri kaldırılmalıdır. Sağlık hizmetleri, ulaşım, gıda üretimi gibi çalışmanın devam etmesinin gerektiği yerlerde, işçilerin can güvenliğini ve haklarını garanti eden önlemler alınmalıdır. Bu işyerlerinde eğitimli sağlık uzmanları görevlendirilmeli ve koruyucu giysi, maske ve eldiven gibi gerekli ekipmanlar sağlanmalıdır.

Bu krize yönelik müdahaleye yol göstermesi gereken başlıca ilke, işçilerin ihtiyaçlarının şirket kârları ve özel servet karşısında mutlak ve koşulsuz önceliğe sahip olması gerektiğidir.

Loading