Kırım konusundaki emperyalist ikiyüzlülük

Bu yazı ilk kez 17 Mart 2014’te yayımlandı.

Kırım’da Pazar günü yapılan referanduma Obama yönetiminden ve Amerikan medyasından bir kınama dalgası eşlik etti. Bundan, Ukrayna’da ve Doğu Avrupa’da, nihai amacı Rusya’ya karşı bir rejim değişikliği ya da savaş olan emperyalist saldırganlığı kızıştırmak için yararlanılıyor.

ABD, dış politikasını yürütürken, Nazi propogandacısı Joseph Goebbels’in bir yalan yeterince büyükse ve yeterince tekrarlanırsa kabul edilecektir, biçimindeki ilkesiyle davranmaktadır.

Silahlı bir adam, Ukrayna'nın başkenti Kiev yakınlarındaki Bucha'da Rus askeri aracının kalıntılarının yanında duruyor, 1 Mart 2022 Salı. (Kaynak: AP Photo/Serhii Nuzhnenko)

Oylamanın Ukrayna’dan ayrılma ve Rusya Federasyonu’na katılmadan yana olacağını önceden sezen ABD ve Avrupa Birliği (AB), peşinen, onun gayrimeşru ve “yasa dışı” olduğunu ilan ettiler. Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklama, oylamanın “Uluslararası yasalara aykırı Rus askeri müdahalesinin şiddet ve sindirme tehdidi altında gerçekleşmiş” olduğunu belirtti.

Nasıl bir ikiyüzlülük! ABD, on binlerce Amerikan silahı, tankı, savaş uçakları ve yerel halkı hedefleyen füzeleriyle boyun eğdirmek ve askeri işgal altına almak için harap ettiği Irak ve Afganistan gibi ülkelerde göstermelik seçimler düzenlemiş ve bu oylamaları demokrasi modeli olarak övmüştü.

BM Güvenlik Konseyi’nin referandumu mahkûm eden bir karar tasarısı üzerine Cumartesi günkü oylamasının ardından (Rusya tarafından veto edildi), ABD’nin BM Temsilcisi Samantha Power, “Bugün yalnızca bir ülkenin [Rusya] hayır oyu vermesinin nedeni, dünyanın uluslararası sınırların saf telkinlerden daha fazlası olduğuna inanmasıdır,” dedi.

Dünyada, uluslararası sınırları ABD kadar utanmazca çiğneyen bir başka ülke bulunmuyor. ABD emperyalizmi, kendi küresel jeostratejik ve ekonomik hedeflerinin önünde engel saydığı yönetimlerle başa çıkarken, ülkelerin ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine (ki şimdi Rusya’ya karşı bunlara gönderme yapılıyor) telkinler olarak değil ama yersiz şeyler olarak muamele etmektedir.

Washington, on yıldan uzun bir süre önce, uluslararası yasalara göre bir saldırı biçimi olarak yasaklanmış olan önleyici savaş politikasını resmen benimsedi ve oradaki hükümetin izni olmadan herhangi bir ülkede insansız hava araçları kullanıp  insanları öldürme hakkına sahip olduğunu bir devlet politikası olarak savunuyor (bu, BM’nin 2013’te resmen yasa dışı ilan ettiği bir durumdur). Obama yönetimi altında, bu yöntemlerle gerçekleştirilen suikastlar ve kitlesel katliamlar, bir dizi ülkede -ABD yurttaşlarını da içeren- binlerce cana mal olmuş ve oldukça yayılmıştır.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, geçtiğimiz hafta sonu Rus meslektaşı Sergey Lavrov ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, doğu Ukrayna’daki “karışıklıklar”ın “yeni Ukrayna hükümetinin altını oymanın ve muhtemelen daha ileri düzeyde Rus askeri müdahalesine bir gerekçe yaratmak için ... Rusya tarafından teşvik edilmiş, hatta Rus istihbarat görevlileri tarafından yönlendirilmiş” olduğunu söyledi.

Amerikan emperyalizmi, hükümetleri devirmek ve uysal yönetimler kurmak amacıyla (en son Suriye’de ve Libya’da uygulanan politika), “insan hakları” müdahalelerine gerekçe yaratmak için iç çatışmaları kışkırtma üzerine kitap yazmıştır. Washington, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağıtılmasından sonra, eski Doğu Bloku ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini ABD’nin etki alanına sokma stratejisiinin bir parçası olarak, Yugoslavya’yı parçalamaya girişti.

1990’ların ortasında Bosna ve Hırvatistan’daki savaşları destekledi ve 1999’da Kosova’yı Sırbistan’dan ayırmak için, Sırbistan’a karşı binlerce insanın öldürüldüğü 78 günlük bir hava savaşına öncülük etti; ardından da bu uzun süreli Sırbistan vilayetini bağımsız bir devlet olarak tanıdı. 

Seçilmiş Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç yönetimini devirip neo-Nazi ve antisemitist bakanların bulunduğu ABD yanlısı bir yönetimi iktidara getirmek için Kiev’deki gösterileri manipüle edip gösterilerin denetiminin faşist güçlere geçmesini yönetmiş olan Kerry, Moskova’yı “karışıklıklar”ı teşvik etmekle ve Ukrayna hükümetinin altını oymakla suçluyor.

Ukrayna’daki krizde saldırgan olanlar, ABD ve onun Avrupalı müttefikleridir. Bölgedeki güçler dengesini Rusya’nın zararına köklü biçimde değiştirmek için müdahale eden bu devletler, Ukrayna’yı ABD ve NATO askeri güçlerinin bir ileri karakoluna dönüştürme ve Rusya’yı güçsüzleştirip sonunda parçalamayı amaçlayan bitmek bilmeyen provokasyonlar peşinde koşuyorlar.

Bölgeye ABD savaş gemileri gönderildi. Bölgedeki ABD ve Avrupa müttefiki ülkeler (Litvanya ve ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’in bu hafta ziyaret edeceği Polonya dahil) giderek daha çok yardım alıyorlar. Rusya ile sıkı ilişkileri olan Belarus ve Kazakistan gibi ülkeler rejim değişikliği için bir sonraki hedeflerdir.

Bu olguları kabul etmek, Putin yönetimine ya da onun Batı’nın provokasyonlarına yönelik tepkisine herhangi bir siyasi destek anlamına gelmez. Rus hükümeti, eski devlet mülkiyetini çalarak Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasından zenginleşmiş olan sabıkalı oligarkları temsil etmektedir. İşçi sınıfına derinden düşman olan bu hükümet, kendi çıkarlarını ilerletmek için, hem Rusya’da hem de Ukrayna’da Rus şovenizminin yükseltilmesine bel bağlıyor. O, Rusya, Ukrayna, Avrupa, ABD ve diğer ülkelerin işçi sınıfı içindeki yaygın ve derin savaş karşıtı duyarlılığa başvurmaktan acizdir.

Ukrayna’daki kriz sürerken, ABD’nin amacının Rusya’yı küçük düşürücü bir yenilgiye uğratmak ve onunla Amerikan emperyalizmi arasındaki güçler ilişkisini kalıcı şekilde değiştirmek olduğu giderek daha açık hale geliyor. Washington Post, Pazar günkü başyazısında, “Batı, Bay Putin’in yönetimini cezalandırma ve zamanla zayıflatma hedeflerini de benimsemeli,” diye yazıyordu.

Bu günlerde Kiev’i ziyaret eden Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerden oluşan bir heyette yer alan ABD’li Senatör John McCain, Cumartesi günü New York Times’ta yayımlanan bir yorumda, Amerikan egemen sınıfının baskın kesimlerinin temel stratejisini ana hatlarıyla açıkladı. McCain, “[Putin’in] rejimi görkemli gibi görünebilir ana içten çürüyor,” diye yazdı ve şöyle sürdürdü: “Sonunda, Ruslar, Ukraynalıların Viktor Yanukoviç’e yaptıkları şekilde ve aynı nedenlerle, Bay Putin’in üstüne yürüyecekler.”

McCain, Rusya’ya karşı, yalnızca Kırım’daki eylemlerinden dolayı değil ama Rusya yurttaşlarının “insan hakları”nı çiğnediği için daha fazla ve daha sert yaptırımlar uygulanması çağrısında bulundu (bu, İran tarzı bir tecrit yönünde açık uçlu bir çağrıdır). McCain ardından Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’nın NATO’ya alınması çağrısı yaptı.

McCain ve aralarında Demokratik Parti’den Dick Durbin’in de bulunduğu diğer senatörler, yeni Ukrayna hükümetine acil silah sağlanması çağrısında bulundular.

Ukrayna “devrimi”, Rusya’nın, kendi sınırındaki bir ülkedeki etkisini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ya ABD egemen sınıfı Rusya’nın tepki göstermeyeceğini umuyordu ve Putin rejiminin Kırım’ın denetimini koruma girişimine öfkeyle yanıt verdi ya da Kırım’daki eylem bekleniyordu ve tehditleri ve gözdağını arttırmak için bir fırsat olarak kullanıldı.

ABD ne kadar ileri gitmeye hazır? Onun Ukrayna ile ilgili bugünkü niyetleri ne olursa olsun, emperyalizmin eylemlerinin belirli bir mantığı vardır.

ABD ve Avrupa Birliği, Ukrayna’da, şimdi devlet iktidarı makamlarında olan aşırı sağcı ve faşist paramiliter güçleri teşvik ettiler. Bu güçler Rusya’ya karşı bir Batılı savaşı kışkırtma peşinde koşuyor ve ülkedeki bütün muhalefeti eziyorlar. Yeni hükümet tarafından kurulan Ulusal Muhafızlar, “devrim”in hücum kıtalarını devlet onaylı güçlere dönüştürmeye koyuluyor. Durum, herhangi bir eylemin hızla büyük güçler arasında doğrudan savaşa yol açabileceği ölçüde aşırı değişkendir.

Bu kriz bir nükleer dünya savaşını tetikler mi? Bu ciddi bir olasılıktır. Kesin olan ise şu: emperyalizm, işçi sınıfının birleşik uluslararası eylemi eliyle silahsızlandırılıp yenilgiye uğratılmazsa, her biri dünyayı nükleer bir katliama sürükleyebilecek sonu gelmez krizler üretecektir.

Amerikan egemen sınıfı, televizyon kanallarında ve medyada görev duygusuyla tekrarlanan kısa açıklamalar üzerinden ürettiklerinin dışında bir kamuoyu tanımıyor. Bununla birlikte, ABD’deki işçi sınıfı olup bitenlerin farkına vardığı ölçüde, olanlara son derece muhaliftir. Afganistan’daki ve Irak’taki savaşlar, Amerikan halkının bilincinde derin etkiler bırakmaksızın yaşanmış değildir.

Bu muhalefetin, egemen sınıfın savaş kışkırtıcılığına, siyasi temsilcilerine ve savundukları kapitalist sisteme karşı bir uluslararası işçi sınıfı hareketinin parçası olarak harekete geçirilmesi ve siyasi olarak bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Loading