Perspektif

Soykırım ve savaş propagandası

ABD Başkanı Joe Biden Salı günü Rusya’nın Ukrayna’da soykırım yaptığını ilan etti. Biden’ın ortaya attığı iddia bir yalandan daha fazlasıdır. Bu, savaşın –ABD’nin topyekûn ve açık katılımını da kapsayabilecek şekilde– büyük ölçüde tırmandırılmasını meşrulaştırmak için halk içinde bilinçli olarak histeri yaratmayı amaçlayan siyasi bir provokasyondur.

Soykırım, derin tarihsel içeriğe sahip bir kelimdedir. Yapılabilecek daha ağır bir suçlama yoktur.

Çöl Fırtınası Operasyonu sırasında Irak kuvvetleri Kuveyt’ten çekilirken, ‘Ölüm Otoyolu’ denilen 80. Otoyol’da imha edilen araçlar, 8 Nisan 1991.

Polonyalı bir Yahudi ve hukukçu olan Raphael Lemkin, 1944’te Axis Rule in Occupied Europe adlı kitabında Yunanca genos (ırk ya da halk) ile Latince cide’nin (öldürme) birleştirilmesi yoluyla “soykırım” kelimesini türetti. Hem kelimenin kendisi hem de daha sonra Birleşmiş Milletler tarafından yasal olarak tanımlanması, Holokost ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıydı. Müttefik kuvvetlerin II. Dünya Savaşı’nın sonunda ortaya çıkardığı şey, insanlık tarihinin en kötü suçunun kanıtıydı: imha kampları, toplu mezarlar, gaz odaları, insan fırınları ve gözlük, insan saçı ve sökülmüş altın diş yığınları. Lemkin’in yeni sözcüğü, Naziler tarafından Avrupa Yahudilerinin dikkatlice planlanmış imhasını, 6 milyon insanın endüstriyel araçlarla katledilmesi canavarlığını içermeye çabalıyordu.

Bu deneyim, “bir daha asla” uyarısına yasal güç ve etik özgüllük kazandıracak bir formülasyon kesinliğini gerektiriyordu. 1948’de Birleşmiş Milletler, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde, soykırımın uluslararası yasal tanımını “ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle işlenen” belirli suçlar olarak tarif etti.

Holokost suçları dünyanın bilincine kazındı. Soykırım, bir nüfusun ırkı, etnisitesi, milliyeti veya dini nedeniyle önceden tasarlanmış ve sistematik bir şekilde imha edilmesiydi. Emperyalizmin ve savaşın korkunç suçları, halkın bilincinde bu ölçütle tartıldı ve Holokost’un barbarlıklarına yaklaşmaya başlayanlar soykırım olarak kabul edildi. Tarih bu açıdan yeniden incelendi ve Hitler’in suçlarının imparatorluk suçlarıyla haber verildiği tespit edildi.

Amerikan kapitalizminin batıya doğru genişlemesi, demiryolu kömürü ve soykırım eylemleri tarafından körüklendi. Amerika’nın yerli halkları bu ilerlemenin önündeki engellerdi ve süvariler ve yerleşimciler onları sistematik olarak yok etti. 1830 tarihli Kızılderili Tehcir Yasası, Gözyaşı Yolu, Sand Creek Katliamı, çocukların zorla götürülmesi—Sioux ve Cheyenne, Comanche ve Yuki yerlilerinin katledilmesi... İşte “Batı böyle kazanıldı.”

Yüzyılın başında Filipinler’in fethedilmesiyle birlikte Amerikan emperyalizminin ortaya çıkışı, Asya’da resmen bir sömürgeyi ele geçirmesi, soykırım boyutunda bir yırtıcılıkla gerçekleşti. 200.000’den fazla Filipinli öldürüldü. İşkence gördüler, köyleri yakıldı ve halk toplama kamplarına sürüldü. General Jacob Smith, askerlerine “Öldürüp yakmanızı istiyorum, ne kadar çok öldürür ve yakarsanız beni o kadar memnun edersiniz” dediğinde fethin vahşetini somutlaştırıyordu. Toplu katliam, sömürgeci fetih için bir araçtı.

Büyük sömürgeci güçlerin her biri, gerekli gördüklerinde soykırım zoruyla sömürgelerini ellerinde tuttular. Belçikalılar, Kongo’dan zorla çalıştırma, sakatlama, işkence ve toplu katliam yoluyla kauçuk sağladılar. Britanyalılar, katliam üstüne katliam yaparak Hindistan’ı ellerinde tuttular. Fransızlar Cezayir’i soykırımcı şiddetle zapt ettiler.

ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atması soykırım eylemleriydi. Bu bombalar, ezici çoğunluğu sivil olan yaklaşık 250.000 insanı öldürdü. Bunda ırkın kritik bir faktör olduğu inkâr edilemez. Japon kökenli Amerikan yurttaşları, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki toplama kamplarında hapsedilmişti. Sık sık Japonların farklı olduğu öne sürülüyordu; her birini öldürmedikçe teslim olmayacaklardı. Yüz binlerce insan –doktorlar, lise öğrencileri, büyükanneler– nükleer patlamalarda yakıldı; on binlercesi radyasyon zehirlenmesinden acı içinde öldü.

Amerikan egemen sınıfı, Soğuk Savaş hegemonyasını, dünya çapında genellikle soykırım boyutlarında kan dökülmesine yardım ve yataklık ederek sürdürdü. Endonezya diktatörü Suharto, 1965’te Endonezya Komünist Partisi’nin yüz binlerce üyesinin katledilmesiyle iktidara geldi. Amerika Birleşik Devletleri bu toplu katliamı koordine etti, ilerlemesini takip etti ve bunu yapan askeri ve paramiliter birliklere radyo iletişimi sağladı. Komünistler ve komünist olduğu iddia edilenler palalarla öldürüldü; parçalanmış cesetleri Sumatra, Java ve Bali nehirlerini tıkadı.

BM Soykırım Sözleşmesi 1948’de tamamlandığında, Amerika Birleşik Devletleri sözleşmeyi kırk yıl daha imzalamadı. Amerika Birleşik Devletleri’ne Kore ve Vietnam’daki savaşları, Laos ve Kamboçya’daki halı bombalamaları ve Agent Orange (Portakal Gazı) ve napalm kullanımı nedeniyle suçlama yöneltilebileceği konusunda gergin bir farkındalık vardı. 1988’de, Washington nihayet soykırıma karşı sözleşmeyi imzaladığında ise bu, ABD ulusal hükümeti izin vermedikçe, ABD’ye soykırımdan kovuşturmaya karşı dokunulmazlık tanınması şartıyla oldu.

Son otuz yılda, ABD imparatorluğunun Ortadoğu ve Orta Asya’daki kesintisiz suçlarına tanık olundu. Hastaneler ve köyler kasten bombalandı. Şehirler moloz yığınına döndü. Ekonomik yaptırımlar yüz binlerce çocuğu açlıktan öldürdü; insansız hava aracı saldırıları çocukları oyun oynarken öldürdü. Bir zamanların gururlu uygarlıkları, savaşın yıkımıyla perili harabelere dönmüştür.

Bush, Obama ve Trump’ın soykırımla suçlanmaları halinde yapabilecekleri tek olası savunma, bir milyondan fazla Iraklıyı ve yüz binlerce Afgan’ı öldüren saldırı savaşlarını başlatıp yürütürken erkeklerin, kadınların ve çocukların ölümünü kendi başına bir amaç olarak değil, amaca yönelik yararlı bir araç olarak gördüklerini söylemeleridir. Yaptıkları inkâr edilemez bir şekilde soykırım niteliğindedir.

Biden bu kana bulanmış gücün başında duruyor ve Rusya’yı soykırımla suçluyor. Suçlamalar, hem günümüzdeki olguları hem de tarihsel olarak oluşturulmuş yasal tanımı kasten çarpıtıyor.

Biden, Mariupol sokaklarındaki cesetler, bir tren istasyonunun bombalanması gibi savaş suçu olabilecek ancak soruşturma gerektiren belirli olaylara işaret ediyor. Kesin ayrıntılar ya da fail henüz belirlenmiş değil. Putin’in Ukrayna halkını ortadan kaldırmaya niyetli olduğuna dair hiçbir kanıt sunulmadı.

Ukrayna’da olan hiçbir şey Naziler, ABD ve diğer emperyalist güçler tarafından oluşturulmuş soykırım tartısında ölçülebilir değildir. Biden’ın suçlaması Holokost’u önemsizleştirmekte ve tarihe zarar vermektedir.

Biden’ın soykırım suçlamaları, ahlaki öfkenin retorik olarak aşırıya kaçması değildir. Bunlar, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda çatışmayı kasten ve pervasızca tırmandırmaktadır ve Washington’ın düşmanlarını hedef almaktadır.

Washington, Rusya Kiev’i bombaladığında soykırım diye bağırıyor ancak Suudi Arabistan Yemen’e ABD bombaları atıp 377.000’den fazla insanı öldürdüğünde susuyor. Biden, Çin’i Uygurlara yönelik muamelesi nedeniyle soykırım yapmakla suçluyor ancak İsrail’in Filistinlileri sistematik olarak yıkıma uğratması hakkında tek kelime etmiyor.

Washington’ın vahşet hikâyeleri ve tekrarlanan, temelsiz soykırım suçlamaları bize olaylar hakkında çok az ama emperyalist güçleri sarsan savaş ateşi hakkında çok fazla şey anlatıyor. Bir kez soykırımdan söz edildiğinde, daha fazla retorik tırmandırma mümkün değildir.

ABD, Rusya ile doğrudan askeri çatışmaya hazırlanıyor. Biden, savaş propagandası amacıyla soykırımdan –acı bir şekilde elde edilen yasal, tarihsel ve ahlaki ayrımları bulanıklaştırarak– söz ediyor. Hükümetlerinin yaptıklarından sorumlu olmayan Ruslar artık damgalanıyor, uluslararası yarışmalardan men ediliyor, dünya çapında tehdit ediliyor ve izleniyorlar.

Biden, açık bir şekilde, milliyet temelinde akıldışı bir şekilde günah keçisi ilan etme ve nefretle damgalanan soykırımcı bir ruh hali geliştiriyor. Biden’ın bu terimi yanlış kullanımı, soykırım haline gelebilecek ve bu kez soykırımın öznesinin bizzat insan ırkı olduğu küresel bir savaşı harekete geçiriyor.

Loading