Bu hafta basında yer alan haberler, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 7 Temmuz seçimlerinin sonuçlarını ayaklar altına alarak sağcı bir hükümet kurmaya hazırlandığını ortaya koydu. Jean-Luc Mélenchon’un Yeni Halk Cephesi (NFP), Macron’un politikalarına ve aşırı sağcı Ulusal Birlik’e karşı yükselen muhalefetin ortasında seçimleri kazanmıştı. Ancak Macron yine de Cumhuriyetçiler’e (LR) mensup sağcı siyasetçi Xavier Bertrand’ı başbakan olarak atamayı düşünüyor.
Dün Le Figaro gazetesi, Macron’un, Bertrand’ın gönderdiği yakın çalışma arkadaşlarıyla onu olası bir seçenek olarak görüştüğünü bildirdi. Bertrand önceki sağcı hükümetlerde sağlık ve çalışma bakanlığı yapmıştı. Görüşmede Macron “Durumu nasıl?” diye sormuş. Onlar da “Görevi üstlenmeye hazır. Hazırlıklı” cevabını vermişler.
Bu planlar halka ve her şeyden önce işçi sınıfına karşı bir komplo kurulduğu anlamına gelmektedir. Medya neredeyse tamamen Paris Olimpiyatları’na odaklanmışken ve yaz tatillerinin en yoğun döneminde, kitlelerden gizlice bu planlar tartışılıyor. Macron’un partisi Ulusal Meclis’te küçük bir azınlık konumuna düşmüş ve politikaları Fransız halkının ezici bir çoğunluğu tarafından reddedilmişken, 7 Temmuz seçimlerinden önceki aynı güçlere dayanan bir hükümet kurmak için harekete geçiliyor.
Ancak bu komplonun ana sorumlusu Jean-Luc Mélenchon ve NFP koalisyonudur. NFP, 2022 cumhurbaşkanlığı ve 2024 parlamento seçimlerinde kentli işçi sınıfının büyük kısmının oylarını aldıktan sonra, Ulusal Meclis’teki en büyük oy bloğunu elinde tutmaktadır. Ancak NFP, Macron’un sağcı komplosunu yıkmak için milyonlarca işçi sınıfı seçmenini harekete geçirip greve çağırmaktan tamamen aciz ve buna isteksiz olduğunu kanıtlamıştır.
Bunun yerine NFP, Macron’un gerici manevralarına karşı herhangi bir eylemde bulunamayarak tamamen işe yaramaz olduğunu kanıtlamıştır. Mélenchon Temmuz ayından bu yana tek bir tweet atmadı ya da blogunda bir açıklama yapmadı. NFP, Macron’un Bertrand ile yaptığı manevraları eleştirme görevini, 37 yaşındaki Maliye Bakanlığı bürokratı Lucie Castets’e bıraktı. Castets, NFP’nin başbakanlık görevi için önermek üzere oybirliğiyle seçtiği siyasi bir hiçtir.
Böylece NFP siyasi alanı terk ederek Macron’un gayrimeşru ve şiddet yanlısı sağcı bir hükümet kurmasının önünü açmış oluyor. Sağcı Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eski çalışma bakanı Bertrand kemer sıkma, polis devleti baskısı ve göçmenlere saldırı gündemini hayata geçirirken, Macron da NATO’nun uluslararası savaşlarına katılmaya devam edecek. Le Figaro, Bertrand’ın Macron ile yaptığı gayri resmi görüşmelerde kendisini olası bir başbakan olarak pazarlama girişimlerini şöyle aktarıyor:
Bertrand ,Calais’deki “Jungle”ın [göçmen kampı] 2016 yılında kapatılmasının, kendisinin bölge başkanı olduğu ve [Sosyalist Partili] İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve ile birlikte çalıştığı dönemde gerçekleştiğini hatırlatıyor. Averroès Müslüman lisesinin devlet sözleşmelerinin kesilmesi de aynı dönemde. Bu da asker-polis konularında “zayıf bir konsensüs”ü desteklemediğini gösteriyor. Şu anda sağda ve solda, iş çevreleri ve sendikalar arasında pek çok temas kuruyor.
Macron ve Bertrand, sağcı bir gündemi uygulamak için NFP’nin bazı kesimlerinin desteğine güvenebileceklerini düşünüyorlar. Onların iki partisi birlikte Ulusal Meclis’teki 577 sandalyenin sadece 146’sına sahip; yani çoğunluk için gereken 289’un çok altında. Bu nedenle Bertrand şimdi sadece seçimlerde NFP’yi destekleyen sendika bürokrasileriyle değil, aynı zamanda burjuva Sosyalist Parti (PS), Stalinist Fransız Komünist Partisi (PCF) ve Yeşiller gibi NFP’de Mélenchon’a katılan partilerle de görüşüyor.
NFP’nin acizliği, Mélenchon’un ve NFP koalisyonunun ana gücü olan Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partisinin tamamen küçük burjuva karakterini açığa çıkarmaktadır. Bu durum, NFP’nin dışında, İşçi Mücadelesi (Lutte ouvrière, LO) ya da Morenocu Sürekli Devrim (Révolution permanente, RP) eğilimi gibi Troçkizm dönekleri soyundan gelen ve NFP’yi işçiler için ileriye giden bir yol olarak destekleyen orta sınıf tabakasını da teşhir etmektedir.
Mali sermayenin talep ettiği ancak uluslararası işçi sınıfının reddettiği politikaları uyguladığı ve halkın iradesine karşı yönettiği için, “zenginlerin cumhurbaşkanı” Macron’dan nefret ediliyor. Amerikalıların yüzde 91’i ve Batı Avrupalıların yüzde 89’u, Rusya’ya karşı nükleer savaşa dönüşme tehdidi taşıyan bir savaş için NATO birliklerinin Ukrayna’ya gönderilmesine karşı çıkıyor. Benzer şekilde, Fransız halkının yüzde 91’i, Macron’un savaşı finanse etmek için geçen yıl kitlesel protestolar ve grevler karşısında oylama yapmadan uygulamaya koyduğu emeklilik kesintilerine karşı çıkıyor.
7 Temmuz’daki seçimin sonucu, Fransa’da hem neo-faşist RN’nin hem de Macron’un yabancı düşmanı, Müslüman ve göçmen karşıtı politikalarına yönelik yaygın muhalefetin yanı sıra İsrail rejiminin Gazze’deki soykırımına yönelik köklü muhalefeti de ortaya çıkardı. Ancak NFP, hızla bir seçim ittifakı oluşturarak bu siyasi fırsatı heba etti.
Avrupa’daki müttefik partileri (Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos veya Almanya’da Sol Parti) gibi, NFP ve uyduları da işçi sınıfını değil; akademi, sendika bürokrasisi ve siyaset-medya kurumundaki orta sınıfın varlıklı katmanlarını temsil etmektedir. Kapitalist devlet aygıtına ve egemen sınıfa bağlı olan bu partiler, ulusal bir çerçeve içinde, toplumsal cinsiyet ve ırksal kimlik politikalarına dayalı pragmatik manevralar yapma peşindedir.
NFP kendisini Macron’a karşı ezici işçi sınıfı muhalefetinin başına geçiremez, çünkü bu onları hızla gitmek istediklerinden çok daha sola götürecektir. Gerçekten de, LFI’nin PS ile üzerinde anlaştığı NFP seçim programı, Fransız birliklerinin Ukrayna’ya “barış gücü” olarak gönderilmesini ve Fransız istihbaratının ve askeri polisinin içeride güçlendirilmesini öngörüyordu. Bu nedenle NFP, işçi sınıfı içinde Macron’a karşı bir hareketin gelişmesinden korkmaktadır. Çünkü böyle bir hareket NFP’nin savunduğu politikalara da karşı gelişecektir.
Castets ise kendisini cinsel yönelimine göre tanıtıyor. Bu hafta yaşam tarzı dergisi Paris Match’e bir röportaj veren Castets, “başkentin 8 milyar avroluk borcunun ödenmesi sürecini yöneten Parisli bir teknokrat” olmasının yanı sıra eşi ve çocukları olan bir lezbiyen olduğunu açıkladı. “Kim olduğumu söylemek istiyorum” yorumunu yaptı.
Fakat NFP’nin siyasi kimliğindeki belirleyici sorun, sosyalizme karşı çıkması ve uluslararası işçi sınıfı içinde savaşa, soykırıma ve kapitalizme karşı bir hareketin inşasını engellemesidir. İşçilerin ve gençlerin karşı karşıya olduğu yakıcı soru, karşıdevrimci rolünün açığa çıkmasından hangi siyasi sonuçların çıkarılacağıdır.
7 Temmuz seçimlerinden hangi hükümet çıkarsa çıksın, işçi sınıfı ile patlayıcı bir çatışma ortaya çıkacaktır. Ancak işçiler bu mücadeleyi NFP’ye bağlı ulusal sendika bürokrasilerinin kontrolü altında yürütemezler. İşyerlerinde, okullarda ve işçi sınıfı mahallelerinde, işçiler arasındaki geniş toplumsal muhalefeti harekete geçirebilecek ve bunu dünyanın dört bir yanındaki sınıf kardeşlerinin gelişen mücadeleleriyle birleştirebilecek bağımsız mücadele örgütleri inşa etmek gerekiyor.
NFP’nin Stalinist, sosyal demokrat ve popülist güçlerinin oluşturduğu siyasi engeli parçalamak için işçi sınıfı içinde yeni bir devrimci önderlik inşa etme mücadelesi, bunun ayrılmaz bir parçasıdır. Sadece bir parti Mélenchon ve NFP’nin gerici rolü konusunda uyarıda bulunmuştur. Bugün inşa edilmesi gereken bu parti, dünya Troçkist hareketi Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Fransa şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi’dir (Parti de l’égalité socialiste).