Batı Balkanlar’da savaş tehdidi artıyor

Balkanlar’daki siyasi ve toplumsal kriz, bölgede başka bir savaş tehdidini yükseltecek şekilde, Yugoslavya’nın ardılı devletler arasındaki çatışmaları şiddetlendiriyor.

Tüm bölge, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve 1990’larda ABD ile Almanya’nın körüklediği Yugoslavya iç savaşından bu yana sürekli olarak ciddi bir kriz halinde. Bölgedeki hemen hemen hiçbir ülke istikrarlı bir hükümete sahip değil. Yolsuzluk ve suç yaygın; halkın büyük kesimi çok kötü koşullarda yaşıyor.

Balkanlar konusunda uzman olan gazeteci Norbert Mappes-Niediek, kısa süre önce Deutsche Welle’ye şu açıklamada bulundu: “Avrupa bir barut fıçısı ama Balkanlar bir fünye. En tehlikeli şey çatışmalar. Bunlar dışlanamaz. Tam da dünyanın bu kadar istikrarsız hale geldiği ve artık herhangi bir baskın gücün olmadığı mevcut durumda, Balkanlar’daki çatışan tarafların büyük güçler arasında müttefikler araması daha da kolaylaştı. Bu, 1914 gibi bir durum. En önemlisi, bu korkuya yol açmalı.”

Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırması Enstitüsü’ne (HIIK) göre, şu anda bölgede 18 çatışma gözlemlenebilir durumda.

Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü Stiftung Wissenschaft und Politik’in (SWP) Brüksel ofisi başkanı Dusan Reljic, Deutschlandradio Kultur’e şunları söyledi: “Balkanlar’da Yugoslavya’nın ardılı devletler arasındaki ilişkiler, yirmi yıldır bu kadar kötü olmamıştı. Balkanlar’da (Bosna’da, Sırbistan’da ve Kosova’da) önde gelen politikacılar, sınırların nasıl yeniden çizileceğini düşünüyor; hatta yeni bir savaş tehlikesinden söz ediyorlar.” Reljic’e göre, Balkanlar’daki milliyetçiliğin “kendi başına bir varlığı” yok; o, toplumsal ve ekonomik koşulların bir ifadesidir.

Graz Üniversitesi Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi’nden Florian Bieber, “Liberal demokratik bir uzlaşma düşüncesi artık mevcut değil.” dedi. Güneydoğu Avrupa’daki demokrasi krizi herkes tarafından görünüyordu.

Kosova, en açık örneklerden biridir. Eski Yugoslavya’nın parçası ve 2008’den beri bağımsız olan Kosova, ekonomik ve toplumsal bir felaket alanıdır. Kosova, aslında çok az üretiyor. Tüm gerekli malların yüzde 90’dan fazlası ithal ediliyor. Yıllardır, yurtdışında çalışan Kosovalılardan ülkeye gelen nakit miktarı, ülkede üretilenden daha fazla. İşsizlik, yüzde 50 dolayında ki bu oran, gençler arasında yüzde 70’in üstünde.

Brüksel’in birkaç yıl önce söz verdiği gibi AB’ye katılma perspektifi, uzak geleceğe kalmış durumda. Geçtiğimiz ilkbaharda, yerine getirilmesi için gerekli koşullardan dolayı tamamen hayali olan gevşek bir Ortaklık Anlaşması görüşüldü.

Bir önkoşul, Kosova’nın yolsuzluğa ve organize suça karşı mücadelede ölçülebilir ilerleme sağlaması. Hükümet, büyük şirketler ve güvenlik güçleri bu faaliyetlere derinlemesine bulaşmış olduğu için, bu yönde her girişim başarısızlığa mahkum olmuş durumda. Aynı zamanda, Kosova’nın Arnavutluk ile birleşmesi çağrısı yapan Priştine’deki en güçlü muhalefet partisi gibi etkili güçler var. Kosova’daki siyasi durum son derece keskin. Geçtiğimiz yıl, parlamentoda hükümet ile muhalefet arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi, içerideki çatışmaları, saldırgan bir duruş dolayımıyla Sırbistan’a yönlendirmeye çalışıyor. O, geçtiğimiz Salı günü (7 Mart), ordunun büyüklüğünü 5.000 askere ve 2.500 yedeğe çıkarma yönünde bir yasa önergesi sundu.

Bu, Sırbistan’da, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in müdahale etmek zorunda kaldığı şiddetli tepkilere yol açtı. Stoltenberg, Thaçi’yi, Sırbistan ile “doğrudan temas” kurmaya çağırdı. KFOR [NATO birliklerinden oluşan Kosova Gücü] askerlerinin yerleştirildiği Kosova, fiilen Batılı devletlerin himayesi altında.

Toplumsal krizin derinleştiği Sırbistan da yükselen milliyetçiliğe tanık oluyor. Sırbistan 2014’ten beri AB’ye girme görüşmeleri yapıyor ve halihazırda Brüksel’in talep ettiği bazı “reformlar”ı uygulamaya koymuş durumda. Bununla birlikte, AB’nin genel krizi göz önünde bulundurulduğunda, bizzat üye devletlerin çoğu gerçek bir katılımdan giderek uzaklaşıyorlar. Brüksel, Moskova’nın Sırbistan üzerindeki etkisinden kaygıyla söz ediyor. Belgrad, Moskova’dan yılda 10 milyon dolar yardım alırken, AB’den 190 milyon dolardan fazla alıyor.

ABD ve neredeyse tüm AB üyesi devletler, Kosova’nın Birleşmiş Milletler tarafından hızlı bir şekilde tanınmasından yana; ancak Moskova ülkenin BM’ye girmesini engellemek için veto yetkisini kullanıyor.

Sırbistan Devlet Başkanı Tomislav Nikolic, oradaki Arnavut çoğunluğun Sırp azınlığa karşı savaş planladığı iddiası nedeniyle, ordunun başında Kosova’ya yürüme tehdidinde bile bulundu.

Sırbistan’daki saldırgan milliyetçiliğin yükselişinin nedeni de ekonominin çökmesidir. Bu bağlamda, SWP, altı Balkan ülkesinin (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan) ekonomik yazgılarına terk edilmesine karşı uyarıda bulunuyor: “Dünya Bankası’nın hesaplamaları, bu ülkelerin yılda yüzde 6 büyümesi halinde bile, AB ortalamasına (AB ülkelerinin hiç büyümemesi koşuluyla) ancak 2035’te ulaşacağını belirtiyor.”

25 yıl önce bağımsızlığını ilan etmiş olan Bosna, bugün yaygın şekilde “batık devlet” olarak biliniyor. Yoksulluk, suç ve yolsuzluk, Kosova’da olduğu gibi her yere yayılmış durumda. 3,5 milyonluk bir nüfusa sahip olan ülkenin, üç etnik grup arasındaki çatışmaları bilinçli olarak besleyen 150 bakanı ve 600 milletvekili var.

Bosna Şubat 2016’da AB üyeliği için başvuruda bulundu, ancak başarı şansının az olduğu düşünülüyor. 600 dolayında EUFOR askeri, toplumsal ya da etnik gerilimlerin patlak vermesini önlemek adına hala ülkede.

Makedonya iç savaşın eşiğinde. Siyasi seçkinler aylardır kendi aralarında kapışıyorlar. Economist, kısa süre önce şunları yazdı: “Normal zamanlarda, dünya Makedonya’yı ve onun dörtte biri etnik Arnavut olan halkını görmezden gelme eğiliminde olur. Ancak dünya, artık Makedonya’yı görmezden gelmiyor. Batılı politikacılar Üsküp’e koşuyor, Rusya uyarılar yayınlıyor ve Sırbistan gazeteleri savaşın yaklaştığını ilan ediyor. Uzman Veton Latifi, ‘Jeopolitik ilgi, Balkanlar’a geri dönüyor’ diye yakınıyor.”

Şubat ayında, eski başbakan Nikola Gruevski’nin taraftarları gösteri düzenledi. Sağcı politikacı, Aralık ayındaki seçimleri kazanmış olmasına rağmen bir çoğunluk hükümeti kuramadı.

Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, parlamentoda üç Arnavut partisiyle birlikte bir çoğunluk oluşturabilecek olmasına rağmen, sosyal demokratlara hükümet kurma yetkisi vermeyi reddetti. Ivanov, bu koalisyonla anlaşamayacağını ve onların yurtdışında geliştirilmiş ve ülkenin birliğini tehlikeye atacak bir program peşinde koştuğunu söyledi. O, böylece, ülkedeki Arnavut azınlığa karşı milliyetçi düşünceleri besliyor.

Makedonya ile komşu Arnavutluk’taki aşırı gerilimler ve Rusya’nın olası müdahalesi, Avrupalı ve ABD’li temsilcilerin gergin biçimde tepki veriyor olduğu anlamına geliyor. AB’nin dış politika şefi Federica Mogherini ile NATO’nun ve ABD Dışişleri Bakanlığının temsilcileri, Ivanov’u kararını geri almaya çağırdılar.

Loading