İspanya, bağımsızlık girişimini önlemek için Katalonya’da askeri yönetim dayatıyor

Cuma günü, İspanya Senatosu, Katalonya’daki parlamenter yönetimi askıya alacak şekilde, İspanya Anayasası’nın 155. maddesinin uygulanmasına 214’e karşı 47 oyla izin verdi. Bu, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy’a, Katalan bölgesel yönetimini askıya alma, Rajoy’un 21 Ekim konuşmasında özetlenen cezalandırıcı önlemlerle ilerleme ve yalnızca Madrid’e karşı yükümlü, seçilmemiş bir Katalan yönetimini dayatma konusunda tam yetki veriyor.

155. madde Rajoy’un sağcı Halk Partisi’nin (PP) mutlak bir çoğunluğa sahip olduğu Senato’da görüşülürken, Katalan meclisi görüşmenin sonucunu bekledi ve bağımsızlık ilanını oyladı. Yeni ilan edilen cumhuriyeti savunma yönünde çağrıların ortasında, binlerce protestocu, Cuma gecesi Barselona’daki Katalan yönetimi binalarının etrafını sardı.

Dünkü olaylar, Batı Avrupa’daki demokratik yönetim biçimlerinin tarihsel bir çöküşüne ve kapsamlı sonuçlarıyla birlikte otoriter rejimlere dönüşe işaret etmektedir. General Francisco Franco’nun 1939-1978 yılları arasındaki faşist rejiminden 39 yıl önceki sözde Geçiş sürecinde oluşturulan İspanya siyasi düzeni paramparça oluyor. Madrid, Avrupa Birliği’nin (AB) ve Washington’ın tam desteğiyle, ülke çapında bir olağanüstü hali uygulamaya koymak için 116. maddeye başvurulmasını saklı tutarken, polisin ve ordunun desteğiyle, tek taraflı kararnameler yoluyla 7 milyon Katalanı kontrol altında tutmayı hedefliyor.

İşçi sınıfının temel çıkarlarını savunmak, Katalonya’daki baskıya kararlı siyasi muhalefeti gerektirmektedir. Madrid Katalonya’daki ve İspanya genelindeki işçilere Avrupa mali aristokrasisinin diktasını zorla kabul ettirme yönünde ilerlerken, bir toplu kıyım tehlikesi baş gösteriyor.

AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Avrupa devletlerinin 155. maddenin uygulanmasına desteğini, Twitter’da şunları yazarak yineledi: “AB için hiçbir şey değişmiş değil. İspanya bizim tek muhatabımız olmaya devam ediyor.” Tusk, sinik bir şekilde, Madrid’in “güç argümanını değil, argüman gücünü” kullanacağını umduğunu ekledi.

Rajoy, Senato’yu 155. maddeyi kabul etmeye çağırdığı konuşmasında, artık “hiçbir seçenek yok.” demiş ve eklemişti: “Bu tür bir durumda yapılabilecek ve yapılması gereken tek şey, yasayı uygulamak için hukuku kullanmaktır.” Rajoy, hükümetinin dört hedefinin olduğunu söyledi: Katalonya’da “yasaya uygunluğa dönüş”, “halkın güvenini geri kazanmak”, “son zamanların yüksek ekonomik büyüme ve iş yaratma düzeylerini sürdürmek” ve “kurumsal bir olağanlık durumunda seçim düzenlemek”.

Rajoy, “Katalanları korumamız gereken şey, var olduğunu iddia ettikleri İspanyol emperyalizmi değil; Katalonya’nın sahibiymiş gibi anlayışsız şekilde davranan bir azınlıktır.” dedi.

Rajoy’un Katalonya’da diktatörlük çağrısı yapan kısa konuşması, bir sürü yalandan ibarettir. Onun, daha birkaç hafta önce İspanyol basınında “nükleer seçenek” olarak geniş biçimde tartışılmış olan 155. maddeye başvurmaktan başka seçenek olmadığı iddiası saçmadır. 2014’te Britanya’da İskoçya bir bağımsızlık referandumu düzenlemiş; 1980’de ve 1995’te ise Kanada’da Quebec bağımsızlık referandumları gerçekleştirmişti. Londra ve Ottawa, ne Rajoy’un 1 Ekim’deki Katalan bağımsızlık referandumu sırasında yaptığı gibi barışçıl seçmenlere saldırmak üzere on binlerce yarı askeri polis göndermiş ne de ayrılık yönündeki adımları zorla engellemişti.

Krizin sorumluluğu, doğrudan, 1 Ekim referandumuna yönelik acımasız baskısının ardından çatışmayı durmadan kızıştırmaya çalışmış olan Madrid’e aittir. 19 Ekim’de Katalonya Başkanı Carles Puigdemont, bağımsızlık yönündeki adımları askıya aldığını ve diyalog için Madrid’e başvurduğunu doğrulamıştı. Bu çağrıyı tek taraflı reddeden, Katalan milliyetçisi politikacılar Jordi Sanchez ile Jordi Cuixart’ı keyfi bir şekilde hapseden ve 155. maddeye başvurma yönünde adımlar atan Madrid, Barselona’daki Katalan milliyetçisi politikacıları bağımsızlık ilanı yoluna itmiştir.

Rajoy’un “yasaya uygunluk”, “seçimler” ve “kurumsal olağanlık” çağrıları, diktatörlük yönelimini demokrasinin ve anayasal yönetimin savunusu gibi sunan ikiyüzlü bir numaradır. Madrid, gündemini yalnızca devlet terörü ve baskı yoluyla uygulayabileceğinin son derece farkındadır. Rajoy’un 21 Ekim’deki konuşmasına göre, o, Katalan bütçesini, yönetimini, eğitim sistemini, polis gücünü ve medyasını ele geçirmeyi hedeflemektedir.

Bu önlemler, milyonlarca emekçi arasında derin bir muhalefete yol açacak ve Madrid, bu muhalefeti zorla bastırmaya hazırlanıyor. Komşu bölgelere yerleştirilen jandarmalar, Arapiles motorlu piyade alayı ve diğer ordu birlikleri, Katalonya’ya müdahale etmeye hazırlanıyor.

Protestolar ve sivil itaatsizlik çağrıları yayılırken, Madrid, Katalan kamu sektörü çalışanlarının topluca işten çıkarıldıklarını “açıklamaya” hazırlanıyor. Dün, İspanya Senatosu, Madrid’deki hükümete işçileri “disiplin önlemlerine ilişkin önceki mekanizmalara başvurmaksızın” yola getirme izni veren önlemleri onayladı.

Rajoy, Cuma günü Senato'daki oylamayı tartışmak için düzenlenen bakanlar kurulu toplantısının ardından yaptığı basın açıklamasında, Katalan yönetiminin askıya alındığını ve 21 Aralık’ta seçim düzenleneceğini duyurdu. Madrid, ayrıca, mevcut Katalan yönetimine ve meclis üyelerine karşı, 30 yıla kadar hapis gerektiren “isyan” suçlamasıyla yasal işlem başlatacağını doğruladı.

Bu açıklamalar, Rajoy’un Katalonya’da seçim düzenleneceği iddiasını Orwellvari bir sahtekarlık olarak teşhir etmektedir. Eğer onun planları gerçekleştirilirse, PP’ye muhalif Katalan siyasetçilerin çoğu, bu seçimler düzenlenirken hapiste olacak. Dahası, 21 Aralık’ta kim seçilirse seçilsin, yasa çıkarma ya da bir bölgesel yönetim seçme yetkilerden arındırılmış bir mecliste oturacak. O meclis, Madrid kendi iradesini dayatırken yalnızca seyirci kalabilir.

Madrid’in ve yeni Katalan yönetiminin başlıca kaygısı, işçilere karşı sert kemer sıkma önlemlerini uygulamaya devam etmek olacaktır. Dün, AB, Madrid’e, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2,2’si kadar bir kamu açığı hedefine ulaşmak için İspanya’nın kamu harcamalarını daha fazla kesmesini talep eden bir mektup gönderdi. Ekonomi Bakanı Luis de Guindos ve Hazine Bakanı Cristobal Montoro, buna, “bütçeye ilişkin istikrar hedeflerininin yerine getirilmesini güvence altına almak için gerekli tüm önlemleri” alacaklarını belirten bir açıklama ile karşılık verdi.

İspanya’da otoriter yönetime dönüş, işçi sınıfına yönelik acil bir uyarıdır. Stalinist bürokrasinin Sovyetler Birliği’ni 1991’de dağıtmasından ve özellikle de 2008 Wall Street çöküşünden beri devam eden onlarca yıllık kemer sıkma, emperyalist savaş ve Avrupa genelinde “yasa ve düzen” önlemlerinin arttırılması, ölümcül bir kapitalist egemenlik krizine neden olmuştur. Egemen sınıf, Avrupa genelinde on milyonlarca işsiz işçinin varlığıyla birlikte patlamaya hazır toplumsal öfkenin son derece farkında. O, muhalefet ile karşılaştığında, buna hızla diktatörlük önlemlerine başvurarak karşılık verecektir.

Bugünkü kritik sorun, Katalonya’daki, İspanya’daki ve Avrupa genelindeki işçilerin otoriter yönetim biçimlerine karşı mücadelede harekete geçmesidir. İşçiler, İspanya’nın toprak bütünlüğünü savunma çağrıları temelinde bir diktatörlüğe yönelmesini ve halkın askeri baskı altında tutulmasını meşrulaştırmaya yönelik tüm girişimleri reddetmeliler. İberya Yarımadası’nın ve bir bütün olarak Avrupa’nın birliğini sağlamaya yönelik tek ilerici yol, işçi sınıfının diktatörlüğe ve savaşa karşı sosyalizm uğruna devrimci ve enternasyonalist bir mücadelede harekete geçmesidir.

İşçi sınıfını harekete geçirme mücadelesi, sendika bürokrasisini ve Katalan milliyetçi partilerinin yanı sıra “sol” olduğunu iddia eden burjuva partileri de kapsayan tüm egemen çevrelerden tam bağımsızlık ve onlara muhalefet temelinde yürütülmelidir.

CCOO (İşçi Komisyonları) sendikası ve Podemos partisi gibi güçler, Rajoy’un diktatörlük yönelimi ile işbirliği içindeler. Podemos Genel Sekreteri Pablo Iglesias, Senato'daki oylamaya, Rajoy’un Katalan seçimleri çağrısını üstü kapalı şekilde destekleyerek, yalnızca, seçimlerin “baskı olmaksızın” düzenlenmesi gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. Madrid baskıya hazırlanırken tarafsız bir tutum benimseyen Iglesias, “tek taraflılıktan [yani, Katanların bağımsızlık ilanından] ya da şiddetten ve baskıdan yana olmayan sessiz bir İspanyalı çoğunluğu olduğuna inanıyorum.” dedi.

CCOO yetkilisi Fernandon Lezcano, sendikasının, işçilerin Madrid’e yönelik her türlü başkaldırı eylemini kıracağını vurguladı. Lezcano, “sivil itaatsizliğe ya da kamu sektörü çalışanlarının cezalandırılabilecek eylemler düzenlemesine yol açabilecek hiçbir talimat vermeyeceğiz.” dedi.

Katalan milliyetçi hareketi, Madrid ile çatışmasının başından beri, Avrupa Birliği ile (Avrupa genelinde kemer sıkma önlemleri uygulayan AB ile) bir anlaşma peşinde koşarken, İspanyol burjuvazisinin diktatörlüğe dönmesi ile bağlantılı sınıfsal konuların üstünü örtmeye çalışıyor.

Katalan milliyetçi hareketi, Katalonya’daki işçilerin değil; işçi sınıfının sömürüsünde daha doğrudan bir rol peşinde koşan Katalan burjuvazisinin çıkarlarını temsil etmektedir. İspanya’daki ve Avrupa genelindeki işçi sınıfı, Katalan milliyetçilerinin programına destek vermeden, İspanyol hükümetinin eylemlerine karşı çıkmalıdır. Hem Madrid’den hem de Barselona’dan gelen milliyetçi zehire karşı koymanın tek yolu budur.

Loading