Chomsky’nin emperyalizm yanlısı Afrin dilekçesi

ABD, son dört yıldır Suriye’de ve etrafındaki bölgelerde sürmekte olan aralıksız askeri müdahalesinin amacının IŞİD’i ve diğer gerici İslamcı kökten dinci grupları yenilgiye uğratmak olduğunu iddia ediyor.

Gerçekte, ABD’nin tam da savaştığını iddia ettiği güçlerle işbirliği yaptığı ve kimi durumlarda onları doğrudan silahlandırdığı bu operasyonun amacı, her zaman, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetiminin devrilmesi ve ABD’nin bölge egemenliğini garantiye almak için bir kukla hükümet kurulması idi.

ABD’nin hedefinin IŞİD ile savaşmak olduğu biçimindeki siyasi kurgu, son günlerde bütünüyle ifşa olmuş durumda. ABD, IŞİD’in askeri olarak hemen hemen yenilgiye uğramış olmasına rağmen, Suriye’de süresiz bir varlık sürdürmek için 30.000 kişilik bir askeri güç kuracağını duyurdu.

Yeni bir operasyon, onun gerekçesi olarak yeni yalanların yaratılmasını gerektiriyor ve tam bu sırada, sahte sol örgütler ve bireyler, dikkatle hazırlanmış bir senaryoya uygun davranıyormuşçasına, bu yalanları sağlamak için bir adım öne çıkmış durumdalar.

Bu, Noam Chomsky’nin ve sahte Marksist David Harvey gibi başka sahte solcu bireyler ile akademisyenlerin organize ettiği, Suriye’nin Afrin kentindeki ve etrafındaki halkın güvenliğini komşu Türkiye’nin askeri istilasına karşı güvence altına almak üzere ABD’yi müdahale etmeye çağıran bir dilekçe biçimini alıyor. Şu anda, dünyanın dört bir yanındaki sahte sol örgütler ve bireyler, hevesle, onların yöntemi haline gelmiş olan “insan hakları emperyalizmi”nin yeni bir örneği olan bu dilekçeye katılıyorlar.

Türkiye’nin istilası, savaşçılarının büyük kısmı ABD’nin birlikte çalıştığı YPG’den ve eski IŞİD savaşçılarından oluşacak ABD destekli yeni gücün oluşturulmasına karşılık olarak başlatıldı. Washington, asli bir denetim ve önderlik rolü oynamak üzere 2.000 ABD askeri konuşlandıracak.

Türkiye’nin saldırısı, YPG’nin Türkiye’deki Kürt ayrılıkçısı güçlere (PKK) bağlı bir terör örgütü olduğu bahanesiyle gerçekleştiriliyor. Bu saldırı, her anlamda son derece gericidir. Operasyon, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin hem bölgede asli bir güç olarak konumunu sağlama alma hem de içerideki muhalefeti ezme yöneliminin bir parçasıdır. Türkiye ve uluslararası işçi sınıfı, bu müdahaleye, Erdoğan yönetimini ve Türkiye’deki kapitalist egemenliği devirme siyasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak karşı çıkmalıdır.

Ancak dilekçeyi örgütleyenlerin ve destekleyenlerin perspektifi bu değil. Tersine, dilekçenin doğrudan amacı, metinden de görülebileceği üzere, Suriye’nin kuzeyinde, hem doğrudan hem de ABD’nin vekil güçleri üzerinden dolaylı olarak Esad’a karşı sürmekte olan rejim değişikliği faaliyeti için bir üs olarak kullanılacak kalıcı bir askeri varlık oluşturma biçimindeki Amerikan planına bir gerekçe sağlamaktır.

Bu dilekçeye kapitalizmin ve emperyalizmin sözde radikal iki eleştirmeni olan Noam Chomsky ile David Harvey’in önderlik ediyor olması, onların izleyicilerine şaşırtıcı gelebilir. Ancak Chomsky ile Harvey’in eylemleri, onlarca yıldır geliştirdikleri politikadan kaynaklanmaktadır.

Chomsky, kendisini, özellikle Mihail Bakunin’e ve Bakunin’in Marx’ın sözde “otoriterliği”ne yönelik eleştirisine eğilimleri olan bir anarşist olarak adlandırıyor.

Marx’ın Birinci Enternasyonal içindeki başlıca karşıtlarından biri olan Bakunin, Marx’ın kapitalizmin yıkılmasının işçi sınıfının egemen sınıf olarak yerleşmesini içereceği görüşüne şiddetle düşmandı ve bunun yeni bir despotizm biçimini içerdiğini iddia ediyordu.

Marx, buna, işçi sınıfının, halkın çoğunluğunun demokratik egemenliğini kuracak şekilde iktidarı aldığında, eski egemen sınıfların geri dönmesini engellemek için bir süre devlet erkini kullanmak zorunda olacağı yanıtını vermişti. O, bunun, ekonomik gelişme tüm sınıfların ve dolayısıyla her türlü sınıf egemenliğinin gerekliliğinin ortadan kalkmasının koşullarını yaratana kadar gerekli olacağını açıklamıştı.

Chomsky, Bakunin ile uyumu temelinde, Lenin’e, Troçki’ye, Bolşevik Partiye ve 1917 Rus devrimi eliyle kurulan işçi devletine her zaman şiddetli bir düşmanlık sergilemiştir. Bu devleti gerektiren şey, emperyalizmin ve eski egemen sınıfların sosyalist devrimi tersine çevirme ve kapitalist diktatörlüğü yeniden kurma yönelimiydi.

Chomsky’nin Bolşevik türde bir devrimci partinin yaratılmasına yönelik düşmanlığı, aslında, bizzat işçi sınıfının devrimci rolüne muhalefettir. Tarih, işçi sınıfının iktidarı alması ve ardından onu düşmanları karşısında koruması için devrimci bir partinin vazgeçilmez olduğunu, Rus devrimi örneğinde olumlu ve o tarihten itibaren her bir devrimci ayaklanmada, özellikle de anarşistlerin bir burjuva hükümetin payandası haline geldiği İspanya’da (1936-39) olumsuz bir şekilde göstermiştir.

Böyle bir partinin gerekliliği Marx’ın açıklamalarından ya da onun “oteriterliği”nden değil ama işçi sınıfının kapitalist toplumdaki nesnel konumundan ve sosyalist devrimin gerekliliklerinden kaynaklanmaktadır.

Feodalizmi, feodal toplum içindeki devasa mal varlıklarına dayanarak yıkan burjuvazinin tersine, işçi sınıfı, mülksüz bir sınıftır. Onun tek silahı örgüttür. Yani, tarihteki en karmaşık ve zor görevde (kapitalizmin yıkılması; işçi iktidarının ve sosyalizmin kurulması) ona önderlik edip onu yönlendirebilecek bir devrimci partinin yaratılmasıdır.

İşçi sınıfı, siyasi bağımsızlığını sağlamak ve her noktada bunun için mücadele etmek üzere bu siyasi silahı yaratmaması durumunda, sadece sömürüye açık bir kitleden ibarettir. Kendilerini işçi sınıfının devrimci rolüne dayandıran Marksistlerin, doğrudan koşullar ne olursa olsun, işçi sınıfının kendisini burjuvaziye karşı bağımsız bir siyasi güç olarak biçimlendirebileceği bir siyasi perspektif geliştirmeye çalışmalarının nedeni budur.

Chomsky’nin Afrin’e ilişkin tutumunun çıkış noktası, Kürt halkını Türk devletinin ve Erdoğan yönetiminin saldırılarına karşı savunma gerekliliğidir. Ancak onun işçi sınıfının devrimci rolünü reddetmesi ki bu, Bolşevik türde bir partinin yaratılmasına yönelik düşmanlığında cisimleşiyor, onu Gerçekçi Politika pratiğine, bu durumda, doğrudan emperyalizm kampına götürmektedir.

Kürtler savunulmalıdır. Ancak, Chomsky’nin görüşüne göre, bu savunu, Türkiye ve uluslararası işçi sınıfına yönelme ve gerici Erdoğan yönetimini devirme mücadelesinin geliştirilmesi yoluyla değil; hemen hazır görünen tek güç olan ABD emperyalizmi ve onun silahlı kuvvetleri üzerinden gerçekleştirilebilir.

Bire bir aynı olmamakla birlikte, benzer sorunlar David Harvey örneği içinde geçerlidir. Marx’tan yararlandığını iddia eden Harvey, kendisini kapitalizmin ve onun tahribatlarının bir muhalifi olarak sunuyor. Ancak onun Marksizmi, bütünüyle akademik bir karakter taşımaktadır. Onun tüm yazılarının, özellikle de son derece önemli “Ne yapmalı?” sorusunu ele alanların gözden geçirilmesi kalıcı bir konudur. Ona göre, işçi sınıfı, ücret sistemi dolayımıyla kapitalizm tarafından yaratılmış ve tarihsel görevi onu yıkmak olan tek devrimci güç değildir. Kimlik politikasına ya da çeşitli protesto hareketlerine dayanan diğer toplumsal güçler öncü bir rol oynamalıdır. O, Marksizmin proletaryanın devrimci rolü üzerine tek taraflı odaklanması olarak gördüğü şeye sürekli olarak, şiddetle saldırır.

Sonuçta, o, Chomsky gibi, kapitalizme yönelik, bir reform çağrısından biraz fazlasını ifade eden tüm eleştirilerine karşın, politika söz konusu olduğunda yüzünü kapitalist devlete döner. Örneğin, o, ABD emperyalizminin 2003’teki Irak istilasının zirvesinde, istilanın arkasında yatan emperyalizmin kar dürtüsünün, ülke içinde bir tür Yeni Düzen [ABD Başkanı Roosevelt’in 1930’larda uygulamaya koyduğu program] dolayımıyla yatırım fırsatlarının açılması durumunda, tümüyle durdurulamazsa bile dizginlenebileceğini savunmuştu. Harvey, daha radikal çözümlerin yedekte olduğunu; ancak bunun [bir tür Yeni Düzen’in] öngörülebilir gelecek için umulabilecek en iyi çözüm olduğunu kabul ediyordu.

O, benzer şekilde, Türkiye’nin istilası olayında, Kürtlerin çıkarlarını gerekirse askeri güç aracılığıyla savunmanın tek “gerçekçi” yolu olarak, yüzünü doğrudan doğruya Amerikan devletine dönmektedir.

Chomsky-Harvey önderliğindeki dilekçenin su katılmadık ikiyüzlülüğü, Türkiye’nin eylemini destekleyen Rusya ve İran önderlerini ABD ile birlikte “Suriye'nin sınır egemenliğinin Türkiye tarafından ihlal edilmemesini garanti altına alma”ya çağıran ilk paragrafından itibaren görülmektedir. Dilekçe, ABD’nin, Suriye’nin egemenliğine yönelik, 2011’de İslamcı cihatçı güçler ile işbirliği içinde rejim değişikliği operasyonunu başlatmasından beri devam eden açık ihlallerini sessizlikle geçiştiriyor.

Dilekçe, bir ABD askeri müdahalesi çağrısı anlama gelecek şekilde, Türkiye’nin askeri harekatının ancak “ABD’nin onu durdurmak için bir şey yapmaması” durumunda yapılabileceğinde ısrar ediyor. Bu, “ABD’li yetkilileri ve uluslararası toplum”u, yani diğer büyük emperyalist devletleri, “Afrin’in istikrarını güvence altına almaya ve Suriye içinde ve dışında başka bir Türk saldırısını önlemeye” çağıran son paragrafta vurgulanıyor.

Bu talep, Afrin’deki ve çevresindeki sivillerin ve sığınmacıların güvenliğini ve korunmasını yalnızca bu tür bir eylemin sağlayabileceği ve barış getirebileceği iddialarında yatıyor.

Belli ki, dilekçe sahipleri, dünya halklarının geçtiğimiz 17 yıllık “terörle mücadele”den ve ABD emperyalizminin bu sahte bayrak altında gerçekleştirdiği tahribatlardan hiçbir şey öğrenmemiş olduğunu umuyorlar. Daha önce ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan ile birlikte para sağlamış ve yardım etmiş olduğu El Kaide’nin sözde kökünü kurutmak için 2001’de Afganistan’ın istilasıyla başlayan her bir askeri müdahale, ABD’nin barış ve güvenlik peşinde olduğu biçimindeki aynı bahane ile düzenlenmiştir.

Sonuçlarından biri IŞİD’in ve diğer gerici İslamcı grupların oluşması olan 2003’teki Irak istilası, sözümona dünyayı “kitle imha silahları”ndan korumak için gerçekleştirilmişti. ABD öncülüğündeki NATO güçlerinin, 2011’de, Libya’yı bir modern zaman cehennemine dönüştürecek şekilde Kaddafi’yi devirmesi, sözde yönetimin girişeceği bir katliamı engellemek için düzenlenmişti.

2011’de, ülke halkını Esad’dan korumak için gerekli olduğu gerekçesiyle başlatılan Suriye’deki rejim değişikliği operasyonu, en az 500.000 ölüme, 5 milyon sığınmacının yaratılmasına ve 6 milyon kişinin daha yerinden yurdundan edilmesine yol açtı. Bunlar, ABD’nin “barış” operasyonlarının sonuçlarının en korkunç örneklerinden yalnızca birkaçıdır.

Chomsky’nin organize ettiği dilekçenin, bizzat ABD emperyalizmi tarafından kullanılanlar ile aynı türde gerekçelere başvurmasının dışında, son derece önemli bir başka yanı daha bulunuyor.

Dilekçe, Türk askeri harekatının, “Rusya’nın, İran’ın ve Suriye’nin onayı olmaksızın” başlayamayacağını iddia ediyor. Bu, ABD’nin Suriye topraklarında kalıcı bir askeri güç oluşturma kararının daha geniş hedefleri ile uyuşmaktadır. ABD, sadece Esad yönetimini değil ama aynı zamanda Rusya’yı ve İran’ı hedef almaktadır.

Pentagon’un geçtiğimiz ay yayınladığı Ulusal Savunma Stratejisi, Irak’ta Felluce’nin yerle bir edilmesini yönetmiş olan emekli general, ABD Savunma Bakanı James Mattis’in ortaya koyduğu haliyle, “artık ABD ulusal güvenliğinin birincil odak noktası terörizm değil, büyük güç rekabetidir.” diyor. Bu, yalnızca Rusya’yı ve Çin’i değil, ABD’nin dünya egemenliği yöneliminin önündeki engeller olarak gördüğü Ortadoğu’daki İran gibi sözde bölgesel güçleri de hedef almaktadır.

Dilekçeyi yayınlayanlar, destek toplamak için, imzacılarının sözde “savaş karşıtı” kimliklerine bel bağlıyorlar. Bu girişime aldananlar, dünya politikasında son on beş yıldır yaşanan en önemli değişimlerden birini görmezden geliyorlar: üst orta sınıfın ayrıcalıklı tabakalarının çıkarlarını dile getiren eski “savaş karşıtı” ve sahte sol eğilimlerin emperyalizmin en ateşli destekleyicilerine dönüşmesi.

Bu dönüşümdeki en önemli dönüm noktalarından biri açıkça betimlenebilir: 2003’te ABD’nin Irak istilasının başlamasına yönelik kitlesel uluslararası muhalefetin ortaya çıkması. O zamandan bu yana geçen 15 yılda, savaş karşıtı hareket kitlesel bir siyasi olgu olarak neredeyse ortadan kaybolmuş durumda.

Bunun nedeni, bütün dünyada halk kitlelerinin savaşa ve ABD emperyalizminin eylemlerine yönelik düşmanlığının azalmış olması değildir. Tersine, bu düşmanlık artmıştır. Ancak savaşa yönelik muhalefet, Irak savaşına muhalefet patlaması önce diğer emperyalist güçlere ve Birleşmiş Milletler’e yapılan çağrılara tabi kılınarak, ardından da ABD’deki Demokratik Parti’ye ve onun dünya genelindeki siyasi karşılıklarına destek vermeye yönlendirilerek, bilinçli bir operasyon yoluyla baltalandığı için, herhangi bir bağımsız ifade bulamamıştır.

Bizzat Chomsky, ibret verici bir örnektir. Bir zamanlar Amerikan dış politikasının radikal eleştirmeni olan bu şahıs, Nisan 2004’te, John Kerry’yi George W. Bush’a karşı Demokratik Parti’nin başkan adayı olarak desteklediğinde, anarşist politikasının gerçek sınıfsal temelini açığa vurarak düzene dahil olmuştu.

Bu sağa doğru hareket devam ettirildi ve sözde savaş karşıtı orta sınıf “sol” güçlerin neredeyse tamamının Barack Obama’yı “dönüştürücü” başkan olarak desteklediği 2008 başkanlık seçimlerinde derinleştirildi. Obama, 2016’da, yönetimi sırasında ABD’nin kesintisiz savaşta olduğu tek iki dönemli başkan olarak, sekiz yıllık görev süresini tamamladı.

Bir diğer önemli dönüm noktası, 2011’de Mısır devriminin patlamasıydı. Bu bağımsız işçi sınıfı hareketinin doğurduğu devasa tehlikelere tepki veren ABD emperyalizmi, Libya’da ve Suriye’de rejim değişikliği operasyonlarını başlatarak kendi konumunu sağlamlaştırmaya çalıştı.

Sahte solun yönelimindeki değişiklik de, beklendiği gibi, buna paraleldi. Hep birlikte hızla sağa kayan, artık “tepkisel emperyalizm karşıtlığı”ndan vazgeçme zamanının geldiği görüşünü benimseyen ve “insan hakları”nı savunmaya ve “koruma sorumluluğu”na başvuran sahte sol gruplar, emperyalistlerin öncülüğünde her iki ülkede düzenlenen operasyonları da desteklediler.

Chomsky’nin organize ettiği dilekçe, devletler arası ve büyük güç rekabetinin ABD stratejisinin ana ekseni olduğu yeni Pentagon doktrinine doğrudan karşılık olarak daha ileri bir harekete işaret etmektedir.

Chomsky, bir zamanlar, Manufacturing Consent [Onay Üretimi] adlı bir kitabın eş yazarıydı. Bu başlık, söz konusu operasyonu uygun bir şekilde özetlemektedir. Bu operasyonun amacı, yalnızca ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki eylemleri için değil ama onun gerekirse dünya savaşı yoluyla her zamankinden daha çılgınca küresel egemenlik yönelimi için onay üretmeye çalışmaktır.

İşçiler, gençler, öğrenciler ve aydınlar; tüm dünyada emperyalizme ve yeni bir dünya savaşı tehdidine karşı mücadele ile ilgilenen herkes, gerekli sonuçları çıkartmalıdır.

Bu emperyalizm yanlısı dilekçeye karşı çıkıp onu mahkum etmekle kalınmaması; gerçekten savaş ve emperyalizm karşıtı bir hareketin inşa edilmesi gerekiyor. Bu, yalnızca, uluslararası işçi sınıfına dayanan savaş karşıtı sosyalist bir hareket uğruna mücadelenin parçası olarak, bu dilekçenin arkasındaki imzacıların, örgütlerin ve bireylerin siyasi olarak dışlanmasıyla ilerletilebilir.

Loading