Sri Lanka’daki Müslüman topluluğa yönelik ırkçı şiddete karşı çıkın

Sri Lanka’daki Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), Sinhala-Budist ırkçı çetelerinin ülkedeki Müslüman halka karşı zincirlerinden boşalttığı zorbalığı şiddetle mahkum eder.

Sri Lanka’nın egemen seçkinleri, ülkedeki Tamil azınlığa karşı 26 yıllık savaşı daha dokuz yıl önce bitirdiler. Onlar, şimdi, Tamil karşıtı kampanyalarına devam ederken, bir diğer azınlık topluluğuna karşı bir katliam hazırlıyorlar.

SEP, işçileri, gençleri, kır yoksullarını ve ilerici aydınları, bu suça karşı çıkmaya ve bunu sert bir uyarı olarak görmeye çağırır. Tırmanan toplumsal muhalefetin yarattığı derin bir siyasi krizle karşı karşıya olan hükümet ve egemen sınıf, diktatörlük yönetimine hazırlanırken, emekçileri bölmek ve dikkatlerini dağıtmak için Müslüman karşıtı toplulukçuluğu kullanıyor.

Bu şiddetin failleri, hem Devlet Başkanı Maithripala Sirisena ve Başbakan Ranil Wickremesinghe hükümeti tarafından hem de eski devlet başkanı Mahinda Rajapakse’nin Sri Lanka Podujana Peramuna (SLPP) partisini de kapsayan muhalefet partileri tarafından beslenmiş ve desteklenmiştir.

Geçtiğimiz Pazar günü ülkenin merkezindeki Kandy kentinin Teldeniya-Digana bölgesinde başlayan en son şiddet, hızla yakındaki küçük kasabalara ve köylere yayıldı. O gün, 3 Mart’ta basit bir yol kazasının ardından yaşanan kavgada yaralanması sonucunda ölen etnik Sinhala bir kamyon şoförünün cenazesi düzenleniyordu. Sinhala Budist aşırılıkçı gruplar, Müslüman karşıt şiddeti kışkırtmak için bu olaydan yararlandılar.

Faşist grup Bodu Bala Sena’nın (Budist Tugay, BBS) önderlerinin şiddet başlamadan önce cenaze evinde olması, aşırılıkçı grupların katılımının hükümetin ve muhalefet partilerinin desteğine sahip olduğunun göstergesidir.

Müslümanlara yönelik saldırılar, hükümetin olağanüstü hal ilan etmesinden, sokağa çıkma yasağı uygulamasından ve görece küçük bir bölgeye 7.000 dolayında asker ve polis konuşlandırmasından sonra da tüm şiddetiyle devam etti. Çetelerin iyi örgütlenmiş ve eşgüdümlü karakteri, güvenlik güçlerinin, polisin ve egemen seçkinlerin suç ortaklığı olmaksızın sağlanamazdı.

Kandy kentinde, Pazartesi gecesinden itibaren tekrar tekrar sokağa çıkma yasağı uygulandı. Dükkanlar kapatıldı ve Kandy ile çevresine araç trafiği azaltılmış ya da durdurulmuş durumda. İnsanlar, şiddetin ülkenin diğer bölümlerine yayılabileceğinden korkuyor.

En son saldırılar, Müslümanlara karşı, Rajapakse yönetiminde başlayan ve mevcut hükümet altında devam eden, yoğunlaşan propagandanın, provokasyonların ve şiddet saldırılarının parçasıdır.

Devlet bakanı Sarath Amunugama, Çarşamba günü, çetelerin başka bölgelerden getirildiğini ve emekli ve görevli güvenlik görevlilerinin katılımına ilişkin kanıtlar olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Sosyal medya paylaşımları, dükkanlara ve evlere saldırı düzenleyen çeteleri izleyen polis özel görev gücü (STF) personelinin videolarını ve fotoğraflarını gösteriyordu. Görgü tanıkları da bunu doğruladı.

Devlet Başkanı Sirisena’nın Salı günü ilan ettiği olağanüstü hal altında, polis ve güvenlik güçleri, tutuklama emri olmaksızın insanları gözaltına alıp tutuklamayı kapsayan bir dizi geniş baskıcı yetkiye sahipler. Tutuklananlar, 20 yıla kadar ya da ömür boyu hapse mahkum edilebilirler. Hükümet, ayrıca, Salı gününden beri sosyal medyaya, WhatsApp’a ve Viber’e sınırlamalar getirmiş durumda.

Polis ve güvenlik güçleri, şimdiye kadar, bazıları örgütlü saldırıların önderleri olduğu söylenen 146 kişiyi gözaltına aldı. Haberlere göre, gözaltına alınan önderlerin bazıları, Budist tapınaklarında gizleniyordu. Hükümet, “durum normale dönüyor” iddiasında bulunmakta aceleci.

Hem hükümet önderleri, muhalefet ve medya hem de BM ve ABD, insanları “şiddetten vazgeçmeye” ve “sakin olmaya” çağırdı. Bu açıklamalarda iğrenç bir ikiyüzlülük söz konusudur. Bu, bu suçlardan hiçbir şekilde sorumlu olmayan ve gerçekte, topluluksal kan dökmeye karşı öfkesini dile getiren işçi sınıfına ve yoksullara yönelik bir hakarettir.

Sirisena, olağanüstü hal ilanının ardından yaptığı bir “özel açıklama”da, “Buna bulaşan unsurların hakkından sert biçimde gelinecek.” diyordu. Ancak o, Çarşamba günü, aşırılıkçı Sinhala-Budist grupları himaye eden Budist hiyerarşisi ile görüşmek üzere Kandy’ye uçtu.

Wickremesinghe de, benzer şekilde, parlamentoda, hükümet “tüm ırkçılık ve şiddet eylemlerini kınıyor” dedi. O, çeşitlik “sabotaj eylemleri” planlayan “iktidara hevesli kesimler”i suçladı, ancak hiçbir isim vermedi.

Sirisena ve Wickremesinghe, 2015’te, daha iyi yaşam koşulları ve toplumsal koşullar, “barışma” ve demokratik hakları iyileştirme vaadiyle iktidara gelmişti. Onlar, Rajapakse’nin baskıcı yönetimine karşı kitlesel öfkeden faydalandılar. Ancak hükümetin geçtiğimiz üç yılda yaşam koşullarına yönelik saldırıya devam etmesi ve IMF’nin emrettiği kemer sıkma programını uygulaması, emekçiler arasında derin bir düşmanlığa yol açtı.

Hükümet, protestolara ve grevci işçilere yönelik acımasız polis saldırılarının yanında, sistematik olarak Müslüman ve Tamil karşıtı provokasyonlar gerçekleştiren BBS, Sihala Ravaya ve Ravana Balakaya gibi aşırılıkçı grupların iplerini serbest bıraktı. Bu gruplar, camilere ve Müslümanların dükkanlarına ve evlerine yönelik saldırıların ardından dokunulmazlığın tadını çıkarıyorlar. Hatta Sirisena, onları yatıştırmak için, BBS önderlerini de kapsayan bu aşırılıkçılarla bir araya geldi. Sirisena ve Wickremesinghe, ülkenin Sinhala Budist karakterini korumaya kararlı olduklarını defalarca ilan etmiş; böylece bu şovenist güçleri teşvik etmiştir.

Derin siyasi kriz

Müslüman karşıtı şiddetin, hükümetin ve egemen sınıfın olağanüstü bir krizin ortasında olduğu sırada kışkırtılması bir rastlantı değildir. Hükümet, kemer sıkma programına yönelik kitlesel bir muhalefet ile karşı karşıya. Son aylarda, neredeyse tüm kamu emekçileri daha yüksek ücretler ve daha iyi çalışma koşulları için mücadelelere katıldı. Tüm topluluklardan (Sinhala, Tamil ve Müslüman) köylüler ve öğrenciler, sosyal ve demokratik haklar talep eden protestolara katıldı.

Yoğunlaşan halk muhalefeti, iktidardaki koalisyon ortaklarının (Sirisena’nın Sri Lanka Özgürlük Partisi – SLFP ve Wickremesinghe’nin Birleşik Ulusal Parti’si – UNP) geçtiğimiz ayki yerel seçimlerde uğradığı ağır yenilgilerle sonuçlandı. Birçok insan, onu desteklediğinden değil ama hükümete karşı öfkesini ifade etmek için Rajapakse’nin SLPP’sine oy verdi.

Bu yenilgiler, iktidar partileri siyasi facia nedeniyle birbirlerini suçladığı için, hükümeti çöküşün eşiğine getirdi. Washington’ın Çin’e karşı jeopolitik stratejisi ile kölece işbirliği yapan hükümet, ABD yanlısı hükümetin dağılmasını engellemek isteyen ABD’li ve Hindistanlı diplomatların müdahalesiyle geçici olarak birleştirildi.

Sri Lanka’daki siyasi karışıklıklar ve derinleşen ekonomik sorunlar, dünya kapitalizminin krizi eliyle yoğunlaştırılmıştır. Merkez Bankası Başkanı Indrajit Coomaraswamy, ülkenin, azalan ekonomik büyüme, artan borç ödemeleri ve uluslararası parasal kargaşa nedeniyle “diken üstünde” olduğunu söyledi.

Rajapakse, polisleri, şiddetten “sorumlu olanlara kanunun tüm şiddeti”ni gösterme çağrısı yaptı. Bununla birlikte, o, utanmazca, Müslümanları “topluluksal siyasi partilere yönelmek” ile suçladı. O, bunun, “hem yerli hem yabancı komplocu güçler”in Sinhalalar ile Müslümanlar arasında çatışmalar yaratmak için “ajan provokatörleri” kullanmasını mümkün kıldığını söyledi.

Rajapakse, Budist ve Sinhala aşırılıkçı gruplarının, yalnızca “Müslüman toplulukçuluğu”na yanıt olarak ortaya çıktığını iddia ediyor. Gerçekte, BBS, onun yönetiminin açık desteğiyle 2012’de ortaya çıkmıştı. Rajapakse, bu güçleri savunup destekleyerek, iktidara gelmek ve işçi sınıfı muhalefetini ezmek için sağcı bir hareket inşa etmeye çalışıyor.

Janatha Vimukthi Peramuna’nın (JVP) önderi Anura Kumara Dissanayake ise, parlamentodaki konuşmasında, hükümeti ve muhalefeti, egemenliklerini sürdürmek için ırkçılığı kışkırtmakla suçladı. JVP önderleri, sahtekarca, Sinhala şovenizminin karşıtları kılığına giriyorlar. JVP, kurulduğu tarihten bu yana, Sinhala yurtseverliğini savunmuş, Tamillere karşı topluluksal savaşı desteklemiş ve Budizmin anayasada devlet dini olarak gösterilmesini kabul etmiştir.

Çarşamba günü, Dissanayake, partisinin topluluksal kimliğini apaçık sergileyecek şekilde, kriz konusunda önerilerini almak için Malwatthe Meclisi’nin baş Budist rahibini ziyaret etti. JVP, hükümetten, “ırkçılara karşı yasaları uygulaması”nı talep ediyor. Bu, yalnızca, onları işçi sınıfına karşı kullanacak olan hükümetin ve devlet güçlerinin elini güçlendirecektir.

Sri Lanka Müslüman Kongresi dahil Müslaman burjuva partileri de, hükümetin “Müslümanları korumak” için [saldırıyı] “görür görmez ateş etme”yi kapsayan polis devleti yetkilerini kullanması gerektiğinde ısrar ediyor. Bu partiler, sıradan işçilerin ve yoksulların demokratik haklarını değil Müslüman seçkinlerinin çıkarlarını savunmak için, birbirini izleyen hükümetler ile kirli ittifaklarının açığa çıkmasından korkuyorlar.

1948’deki sözde bağımsızlığın hemen ardından, UNP hükümeti, Tamilce konuşan plantasyon işçilerinin yurttaşlık haklarını ortadan kaldırmıştı. Hükümetler, o zamandan beri, kapitalist egemenliğin her krizinde, emekçileri bölmek, zayıflatmak ve bastırmak için toplulukçuluğu kullanmıştır.

Sinhala dilini tek resmi dil ve Budizmi devlet dini yapma gibi adımlarla yoğunlaşan Tamil karşıtı ayrımcılık, 1983’ten itibaren ayrılıkçı Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’na (LTTE) karşı tam bir topluluksal savaşın koşullarını yaratmıştı. Dönemin en büyük işçi sınıfı partisi olan Lanka Sama Samaja Partisi’nin (LSSP) 1964’te burjuva koalisyon hükümetine girerek gerçekleştirdiği büyük ihanet, bu gerici gidişatı hızlandırmıştı.

Egemen sınıfın ve hükümetin saldırıları, yalnızca, işçileri Sinhala, Tamil ve Müslüman etnik/dinsel bölünmesinin ötesinde işçi sınıfının uluslararası birliği uğruna mücadelenin parçası olarak birleştiren birleşik bir sosyalist hareketin inşasıyla yenilgiye uğratılabilir. Tüm halkların temel demokratik hakları, yalnızca, ırkçılığın, ayrımcılığın ve baskının kaynağı olan kapitalizmi yıkma mücadelesiyle elde edilebilir.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçileri, işçi sınıfını sosyalist bir program temelinde birleştirmek ve kır yoksulları ile gençliğin bu mücadeleye desteğini kazanmak için eylem komiteleri kurmaya çağırır.

Son gelişmeler, hangi topluluktan olursa olsun emekçilerin kendilerini savunması için kapitalist devlet güçlerine güvenemeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Emekçilerin, haklarını elde etme mücadelesinde kendilerini savunmaları için, demokratik olarak seçilmiş temsilcilere sahip bu tür komiteler kurması gerekiyor.

İşçiler, bu mücadele üzerinden, uluslararası sosyalizm uğruna mücadelenin parçası olarak, sosyalist politikalar uygulayacak bir işçi-köylü hükümetini iktidara getirmek üzere birleştirilmelidir. SEP, işçileri, gençleri ve ilerici aydınları, partimize katılmaya ve bu program uğruna mücadele etmeye çağırıyor.

Loading