ABD’de sınıf mücadelesinin yeniden canlanmasının küresel önemi

Aşağıdaki konuşma, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin işgücü editörü Jerry White tarafından, DEUK’un Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda yapıldı.

Karl Marx’ın doğumunun 200. yıldönümünü kutlarken, sınıf çatışmasının dünya genelinde ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yeniden ortaya çıkması, sınıf mücadelesinin tarihsel gelişmenin itici gücü olduğunu doğrulamaktadır.

Marx ve Engels, 1847’de, Komünist Manifesto’da, “Şimdiye kadar var olan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.” diye yazmışlardı. Onlar, kapitalizmin belirgin özelliğinin, bu sınıfsal uzlaşmazlıkları basitleştirmesi olduğunu yazdılar. “Bir bütün olarak toplum, giderek iki büyük düşman kampa, doğrudan birbirleri ile karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa bölünüyor: Burjuvazi ve Proletarya.”

2008 yazındaki küresel mali çöküşten on yıl sonra, sınıf mücadelesi tüm dünyada yeniden canlanıyor. Bu yılın başından beri, Tunus’ta, İran’da ve Yunanistan’da çalkantılar; Almanya’da bir sanayi grevleri dalgası; Fransa’da “Zenginlerin Başkanı” Macron’a karşı işçi sınıfı muhalefeti ve Hindistan’da, Sri Lanka’da ve Güney Kore’de sınıf çatışmaları meydana geldi. ABD’de, Batı Virginia’daki, Oklahoma’daki ve Arizona’daki öğretmenlerin eyalet çapındaki grevleri, eğitimcilerin Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Asya’ya ve Afrika’ya uzanan dünya çapındaki başkaldırısının parçasıdır.

Geçtiğimiz on yılda, işçilerin kapitalist sömürüye yönelik direnişi, kapitalizm yanlısı ve sosyal demokrat, Stalinist ve sahte sol partiler eliyle bastırıldı. 2008 ile 2017 yılları arasında, ABD’de 1.000 ya da daha fazla işçiyi kapsayan sadece 129 iş bırakma eylemi oldu. Bu, Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun 1947’de grevleri kayda geçirmeye başlamasından beri en düşük 10 yıllık dönemdi. Buna karşılık, 1968 ile 1977 yılları arasında 3.238 ya da son on yıldakinden 25 kat fazla büyük grev yaşanmıştı.

Sınıf mücadelesinin sendikalar eliyle bastırılması, egemen sınıfın tabandan tepeye doğru tarihi bir yeniden servet bölüşümü gerçekleştirmesine olanak sağladı. Obama yönetimi altında, ekonomiyi çökertmiş olan mali spekülatörler kurtarıldı ve borsalar, artan ücretlerin kod adı olan “enflasyon”da herhangi bir artışın önlenmesine bağlı olan, neredeyse bedava bir kredi rejimi dolayımıyla yeniden şişirildi.

Genç kuşak düşük ücretli, geçici çalışmaya ve ezici öğrenim kredilerine mahkum edilirken, sağlık hizmetlerinin ve emeklilik maaşlarının, yaşlı işçilerin ortalama yaşam süresinde bir gerileme ile sonuçlanan yağmalanmasıyla birlikte, egemen sınıfın onlarca yıllık toplumsal karşıdevrim programı tırmandı.

Sınıf mücadelesi, başka hiçbir yerde, “sınırsız fırsatlar” ülkesindekinden daha fazla inkar edilmemiştir. Ama Amerikan toplumunun iki “düşman kamp”a bölünmesi, gören herkes için açıktır. ABD’deki sadece üç milyarder (Bill Gates, Jeff Bezos ve Warren Buffett), alttaki 160 milyon insanınki ile aynı miktarda servete sahip. Amerikan hanehalklarının tepedeki yüzde 1’i, alttaki yüzde 90’ın toplam servetinden daha fazla serveti elinde tutuyor.

Şirketler, Trump’ın vergi indirimlerinin ardından, 2 trilyon doları aşkın bir servet yığınının üstünde oturuyorlar ve Apple gibi şirketler, yatırımcıları ve üst düzey yöneticileri daha fazla zenginleştirmek için kar paylarına ve hisse senedi geri alımlarına rekor miktarda para harcıyorlar.

Amerikan siyaset kurumunun rakip hizipleri, jeopolitika ve askeri politika üzerine şiddetli bir iç çatışma içindeler. Ordu-istihbarat kurumları adına konuşan şirket medyası ve Demokratlar, Trump’ı nükleer silahlı Rusya ile doğrudan bir askeri çatışma dahil olmak üzere daha fazla sağa kaydırmak için, cinsel istismar ve Ruslar ile gizli anlaşma suçlamaları yağdırıyorlar. Medya ve Demokratlar, iç toplumsal gerilimleri dışarıya yönlendirme çabasıyla, sanki Putin ve Ruslar olmasa Amerika bütünüyle halinden memnun bir toplum olacakmış gibi, Rusları, Amerika’da bölünme tohumları ekmekle suçluyorlar.

Ancak Amerikan işçi sınıfı, dibe vuran ücretler, kemer sıkma, toplumsal eşitsizlik, toplu sınır dışılar ve savaş ve diktatörlük tehlikesi üzerine, bütünüyle farklı kaygılar içindedir. Geçtiğimiz iki ay boyunca, öğretmenlerin eyalet çapındaki grevleri Batı Virginia, Oklahoma ve Arizona geneline yayıldı. Grevler ve protestolar, Colorado’da, New Jersey’de, Florida’da, Kuzey-Güney Carolina’da ve Porto Riko’da yayılmaya devam ediyor. Oklahoma’da eyalet meclisinin önünde öğrencileri için okullara daha fazla fon ayrılması için protestoda bulunan bir öğretmenin WSWS’ye söylediği gibi, “İçeride Putin’i ya da herhangi bir Rus’u görmedim.”

Öğretmenlerin sınıf mücadelesinin yeniden canlanmasının ön safında olması anlamlıdır. Onlar, sarsıcı eşitsizlik düzeyleri ile bağdaşmayan eşitlikçi kamu eğitimi ilkeleri ile derinlemesine özdeşleşiyorlar ve iki partinin fon kesintilerinin, yoksulluğun ve opioid salgını gibi diğer toplumsal hastalıkların artmasının genç öğrenciler üzerindeki etkisinin son derece farkındalar.

Sendikaların çeşitli sahte “sol” savunucuları, öğretmenlerin grevlerinin sendikalara yeni bir taze nefes verdiğini iddia etmeye kalkışıyorlar. Ancak bu grevler, onlara karşı olan ve patlak verdiklerinde onları sona erdirmek için ellerinden geleni yapan sendikalar tarafından başlatılmadı. Tersine, bu mücadeleler, sendikalara ve onların hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından uygulanan kemer sıkma önlemleri ile işbirliklerine başkaldırmak için sosyal medyayı kullanan tabandaki öğretmenler tarafından başlatıldı. Bu, New York Times’ı, “geleneksel sendikacılığın alışıldık parametrelerinin dışında örgütlenmek ve hareket etmek” için sosyal medyayı kullanan öğretmenler hakkında kaygılı bir yorum yayınlamaya itti.

Sahte sol, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) hiçbir görüşüne, bizim, sendikaların sağcı rolünü ve işçi sınıfı karşıtı karakterini teşhir etmemize olduğundan daha sert bir şekilde saldırmamıştır. Zira bizim sendikalara ilişkin, onların şirketlerin ve kapitalist devletin doğrudan temsilcilerine dönüşmesine ilişkin çözümlememiz, Marksist yöntemin en güçlü doğrulanmasıdır.

DEUK, kapitalist üretimin 1980’lerin sonlarındaki ve 1990’ların başındaki küresel bütünleşmesinin tarihsel önemini açığa çıkartmakta tek başınaydı. Bizler, küreselleşmenin, hem Stalinist “tek ülkede sosyalizm” programının hem de tüm sendikaların ve işçi partilerinin temelini oluşturan ulusalcı programların altını ölümcül biçimde oymuş olduğunu açıkladık.

Bizler, işçi sınıfı radikalleşmesinin bir sonraki döneminin, bu ulusalcı ve kapitalizm yanlısı örgütlere karşı bir başkaldırı biçimini alacağında ısrar ettik. İşçiler, küresel şirketlere karşı mücadelelerini, giderek, yalnızca DEUK’ta somutlaşan bir uluslararası ve sosyalist perspektif temelinde koordine etmek zorunda kalacaklar.

Sendika yöneticileri, egemen seçkinlerin temsilcilerine hitap ettiklerinde, açıkça, başlıca işlevlerinin, grevleri engellemek ve işverenler ile devletin talimatlarını yerine getirmek olduğuyla övünüyorlar.

Bu, bu yılın başlarında Yüksek Mahkeme'deki AFSCME'ye karşı Janus davasındaki ilk savunmada, sendika avukatları tarafından açıkça ifade edildi. Sendika avukatı, sendikaların devlet tarafından desteklenmesinin ve maddi güvencelerinin sağlanmasının, “grevlerin olmaması”nın karşılığı olduğunu belirtti. Avukat, mahkemenin sendikaların üye olmayan kamu çalışanlarından temsilcilik aidatı toplaması aleyhine karar vermesi durumunda, “ülke genelinde muazzam bir işçi huzursuzluğu hayaletine neden olabilirsiniz” uyarısında bulundu.

Öğretmenlerin başkaldırısı, gelmekte olan şeyin bir işaretidir. İşçi sınıfının her kesimi içinde isyancı bir ruh hali var. DEUK’un, işçilere şirket yanlısı sendikalardan bağımsız, tabandan fabrika ve işyeri komiteleri kurma çağrısı güçlü bir destek görmüş durumda. ABD’de, otomotiv patronları ile rüşvetçi ilişkileri ve bir ucuz işçi taşeronu olarak rolü, Detroit bölgesindeki Ford fabrikasındaki 21 yaşındaki geçici yarı zamanlı işçi Jacoby Hennings’in trajik ve hala açıklanmamış ölümünde gözler önüne serilen UAW sendikasına karşı, başlangıç aşamasında olan bir başkaldırı mayalanıyor.

Marx ile Engels, Komünist Manifesto’da, “Ancak her sınıf mücadelesi, siyasi bir mücadeledir.” diye ilan etmişlerdi. Yani, işçi sınıfının, ister düzgün ücretler, ister kamu eğitimi olsun, sosyal hakları uğruna ya da savaşa ve devlet baskısına karşı her mücadelesi, onun siyasi iktidarı kendi ellerine alması ve ekonomik ve siyasi yaşamı toplumun gereksinimlerini karşılamak için yeniden örgütlemesi gerekliliğini gündeme getirmektedir.

Kendiliğinden mücadeleler, ne kadar militan olursa olsunlar, devrimci önderlik krizini çözemez ya da işçi sınıfının siyasi görevlerini otomatik bir şekilde açıklığa kavuşturamazlar. En ileri devrimci teoriye dayanan ve işçilerin ve gençlerin siyasi olarak en ileri kesimlerini saflarında toplayan bir partinin, işçi sınıfı mücadelelerine sosyalist bilinç taşıması gerekir.

Lev Troçki, 1940’ta, “Bizim politikamız konjonktürel değil ama ilkesel bir karakter taşımaktadır.” diye yazmış ve eklemişti: “Taktikler stratejiye tabidir ve bizim için her siyasi kampanyanın asıl konusu, işçilere tekil sorundan genel olana ulaşmada yol göstermesi; onlara modern toplumun doğasını ve onun temel güçlerinin karakterini öğretmesidir.”

Dünyanın dört bir yanındaki Marksizm karşıtları, uzun süre, Amerikan işçi sınıfının sosyalizmin Amerika'da kök salmasını sağlayamayacak kadar geri olduğunu iddia ettiler. Onlar, bugün, toplumsal değişimin “temsilcisi”nin, kapitalizmin yıkılmasını istemek şöyle dursun, azınlıkların ve kadınların yalnızca ezenlerin saflarına katılmak isteyen ayrıcalıklı kesimleri olduğunda ısrar ediyorlar.

Buna karşılık, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, dünya Troçkist hareketi, her zaman, Amerikan ve dünya kapitalizminin tarihsel çöküşü eliyle mücadeleye yönlendirilen Amerikan işçi sınıfının, toplumsal konumunu ve tarihsel görevlerini kavramak için Marksizme yöneleceği ve dünya sosyalist devrimine devasa bir katkıda bulunacağında ısrar etmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde sınıf mücadelesinin gelişmesi, dünya politikasını dönüştürüyor. Bu uyuyan Amerikan proletaryası devinin uyanışı, gezegendeki en gerici güç olan Amerikan emperyalizminin altını oyacak şekilde, dünyanın her yerinde mücadelelere ilham verecektir. ABD’deki işçiler, Komünist Manifesto’nun “Dünya işçileri, birleşin! Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yok; kazanacakları bir dünya var!” açık çağrısını izleyerek, dünyanın şimdiye kadar görmüş olduğu en büyük kurtuluş mücadelesinde uluslararası sınıf kardeşlerine katılacaklar.

Loading