Sri Lanka’daki bombalı terör saldırılarında en az 290 kişi öldürüldü

Sri Lanka’da Pazar günü gerçekleştirilen bir dizi büyük bombalı saldırıda en az 290 kişi öldürüldü, 500 dolayında kişi de yaralandı. Sabah 8.45 ile 9.00 arasındaki eşgüdümlü saldırılarda, kimliği bilinmeyen teröristler, üç Hristiyan kilisesine ve turistlerin yoğun olduğu üç lüks otele saldırı düzenledi. Ölenler arasında, ABD’den, Avrupa ülkelerinden, Çin’den ve Japonya’dan 35 dolayında yabancı var.

Üç kilise (Colombo’daki St. Anthony, başkentin kuzeyinde bulunan Negombo’daki St. Sebastian ve adanın doğu kıyısındaki Batticalao’da bulunan Zeon Kilisesi), Paskalya Bayramı nedeniyle tıka basa doluydu. Patlamalar çatıları havaya uçurdu ve ceset parçalarını enkazın arasına saçtı. Özellikle ölü sayısının en çok olduğu Negombo’da, hastaneler, birçoğu ciddi durumda olan çok sayıda yaralıyla doldu.

İnsanlar, Katuwapitiya Kilisesi’nde cesetleri topluyor

Üç lüks otelin (Shangri-La, Cinnamon Grand ve Kingsbury) hepsi Colombo’daydı. Başkentte birkaç saat sonra gerçekleşen başka iki patlama sonucunda, üçü polis dokuz kişi daha öldü. Bu saldırılardan biri Dehiwela mahallesinde, ikincisi de Dematagoda’da meydana geldi.

Sosyalist Eşitlik Partisi (Sri Lanka), masum insanlara yönelik bu barbarca katliamı kesin bir şekilde mahkum eder. Bu iğrenç saldırı, sorumlusu kim ve dürtüleri ne olursa olsun, siyaset kurumu tarafından, polis devleti aygıtını güçlendirmek ve temel demokratik haklara yönelik saldırıyı ileriye taşımak için kullanılacaktır.

Hükümet, hızla, “aldatıcı haberler” yaymak için kullanıldıkları iddiasıyla, Facebook, Instagram, YouTube, Snapchat, WhatsApp ve Viber dahil sosyal medya sitelerini ülke genelinde engelledi. Bu engelleme, geçici olacağı söylense de, dünya çapında hükümetlerin yalnızca kendi onayladıkları haberlerin kolay erişilebilir olması için interneti sansürlemesinin bir parçasıdır.

Şimdiye kadar hiçbir örgüt ya da birey terör saldırılarının sorumluluğunu üstlenmedi. Savunma işlerinden ve medyadan sorumlu Devlet Bakanı Ruwan Wijewardena, hükümetin “suçluların kimliğini” bildiğini söyledi ama onların kim olduklarını açıklamadı. Polis 13 kişiyi gözaltına aldı ancak kimlikleri belirtilmedi. Bombalı saldırıların yapılışı bile net değil ama canlı bombaların olduğuna ilişkin bazı kanıtlar var.

Agence France Presse, Sri Lanka hükümetinin ve polisinin, 10 gün önce, canlı bombaların önemli kiliselere saldırı düzenlemeyi planladığı hakkında uyarıldığını bildirdi. Polis müdürlerine yönelik istihbarat uyarısında, şunlar belirtiliyordu: “Yabancı bir istihbarat kurumu, NTJ’nin (Ulusal Thowheeth Cemaati), önemli kiliseleri ve Colombo’daki Hindistan Yüksek Komisyonu’nu hedef alan intihar saldırıları gerçekleştirmeyi planladığını bildirdi.”

Ne polis, ne de hükümet, yaklaşan saldırı hakkında halkı uyarmak için bir şey yaptı. Dahası, polisin bombalı saldırıları önlemek için herhangi bir önlem aldığına ilişkin hiçbir kanıt yok. Oysa uyarı oldukça açıktı ve Paskalya Bayramı, kiliselerin dolu olacağının belli olduğu bir zaman.

Pazar günü, Başbakan Ranil Wickremesinghe, ismi belirtilmeyen yabancı bir istihbarat kurumundan gelen bir uyarı olduğunu itiraf etti. Ancak kendisinin ve bakanlarının bu uyarı hakkında bilgisinin olmadığını iddia etti. Başbakan, “bu bilginin yeterince önemsenmemesi” nedeniyle bir soruşturma açılacağını söyledi.

Ulusal Thowheeth Cemaati, Sri Lanka’da bulunan ve uluslararası ölçekte İslamcı aşırılıkçılarla bağlantıları olduğundan kuşkulanılan İslamcı bir örgüt. Ancak, bu aşamada, diğer olasılıklar dışlanamaz.

Ayrılıkçı Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’nı (LTTE) yenilgiye uğratmak için otuz yıl acımasız bir savaş sürdüren Colombo siyaset kurumu, hem Hristiyanlara ve Hristiyan kiliselerine, hem de adadaki Tamil ve Müslüman azınlıklarına saldırma geçmişi bulunan Sinhala Budist üstünlükçüsü gruplarla sıkı bağlara sahiptir. Polis, birçok olayda, bu tür saldırılara sadece göz yummuştur.

Hükümet, bombalı saldırılara yönelik artan öfkeyi başka yöne çevirmek için her şeyi göze almış durumda. Wickremesinghe, yaptığı açıklamalarda, saldırıyı önlemek için adım atılmamasından Devlet Başkanı Maithripala Sirisena’nın sorumlu olduğunu ima etti. Sirisena, geçtiğimiz Aralık ayında, kendisi ile başbakan arasındaki sert rekabetin parçası olarak, polis kurumunu da kapsayan asayiş bakanlığının yönetimini almıştı. Devlet başkanı, aynı zamanda savunma bakanı olarak, ülkenin silahlı kuvvetlerinin de başında bulunuyor.

Pazar günü, eski devlet başkanı Mahinda Rajapakse’nin önderlik ettiği muhalefet, saldırıyı kınadı ama açıkça hükümeti sorumlu tuttu. Rajapakse hükümeti, LTTE’ye karşı savaşın vahşi sonundan sorumluydu. Bu, son askeri operasyonlarda on binlerce sivilin katledilmesini ve ordu bağlantılı ölüm mangalarının yüzlerce kişiyi “kaybetmesi”ni kapsıyordu.

Rajapakse, “savaş kahramanları”nı her türlü savaş suçuna karşı savunmuştur ve iktidara dönme girişimi için ordunun desteğini arıyor. Rajapakse, Pazar günü, saldırının, “hükümetin istihbarat görevlilerini ve üç silahlı kuvvetin subaylarını felce uğratması nedeniyle masum insanların yüzleşmek zorunda kaldığı korkunç bir sonuç” olduğunu söyledi.

Ne var ki, hem hükümet, hem muhalefet partileri, adanın Tamil azınlığına karşı topluluksal savaşın yürütülmesinden ve hem ordu ve devlet aygıtının, hem de onun polis devleti yetkilerinin ciddi ölçüde genişletilmesinden birlikte sorumluydu. Hükümet, kuşkusuz, Pazar günkü bombalı saldırıları, kötü ünlü Terörizmi Önleme Yasası’nın yerini alacak olan ve onun geniş kapsamlı antidemokratik yetkilerinin büyük kısmını sürdüren Terörle Mücadele Yasa Tasarısı’nı geçirmek için kullanacak.

Sirisena ve Wickremesinghe, ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda, halkı, saldırıların ardından güvenlik önlemleri yürürlüğe konulurken “sakin” olmaya çağırdı. Sosyal medyanın kapatılmasının yanı sıra, Colombo garını, Katunayake Uluslararası Havalimanı’nı ve başka yerleri korumak için polisin özel görev kuvvetleri konuşlandırıldı. Yüzlerce asker Colombo sokaklarında görevlendirildi ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Ulusal Hastane yakınındaki bir polis TOMA’sı

Pazar günü, dünya önderleri, terörist saldırıyı kınamak için koşuşturdular. ABD Başkanı Donald Trump, “korkunç terör saldırıları”nı kınadı, “içten başsağlığı” diledi ve ABD’nin “yardım etmeye hazır” olduğunu ilan etti. Britanya Başbakanı Theresa May de, “şiddet gerçekten dehşet verici” diyerek saldırıları kınadı. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise, “bölgemizde bu tür bir barbarlığa yer yok,” dedi.

İkiyüzlülük sınır tanımıyor! ABD ve müttefikleri, eğer Pazar günkü bombalı saldırılardan gerçekten sorumlularsa, Ortadoğu’da, Orta Asya’da ve Kuzey Afrika’da İslamcı aşırılıkçıları besleyen canice savaşların sorumlularıdır. Washington, Sri Lanka seçkinlerinin kışkırtıp manipüle etmeyi sürdürdüğü topluluksal gerilimleri ve nefreti yaratan adadaki acımasız savaşı yürüten Colombo hükümetlerini desteklemiştir.

Yükselen bir işçi sınıfı mücadeleleri dalgasının ortasında, egemen sınıflar, tüm dünyada, göçmen karşıtı yabancı düşmanlığını kışkırtıyor ve kasıtlı olarak faşist partileri ve örgütleri besliyorlar. Geçtiğimiz ay, Avustralyalı faşist Brenton Tarrant, Yeni Zelanda’da, Christchurch’de bulunan camilerde kadın, erkek ve çocuk 50 kişiyi vurarak öldürdü. Tarrant’ın uluslararası ölçekte aşırı sağcı çevreler ile bağlantılarına rağmen, polis ve istihbarat servisleri, bir ön uyarıya sahip olmadıklarını iddia ediyorlar. Wellington’daki hükümetin tepkisi, interneti sorumlu tutmak ve web sitelerini sansürlemek oldu.

Sri Lanka hükümeti de Pazar günkü bombalı saldırıları aynı amaçla kullanacak. Geçtiğimiz yıl boyunca, hükümetin kemer sıkma önlemlerine karşı işçilerin grev dalgasına ve öğrencilerin, çiftçilerin ve yoksulların protestolarına tanık olundu. Terörle mücadele bahanesiyle yürürlüğe konan polis devleti önlemleri, kaçınılmaz olarak işçi sınıfına karşı kullanılacaktır.

Loading