Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Mursi, göstermelik duruşma sırasında öldü

Pazartesi günü, Mısır’ın İslamcı eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, bir cam kafes içinde casusluk suçlamaları üzerine yargılanırken yere yığıldı ve kısa süre sonra hastanede kalp krizinden öldüğü açıklandı. Mısır’ın şu anda yasadışı ilan edilmiş Müslüman Kardeşler (MB) örgütü üyesi olan Mursi, 67 yaşındaydı.

Mısır Başsavcısı Nebil Sadık, yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Sanık Muhammed Mursi, diğer sanıklarla cam kafeste bulunduğu sırada bayıldı ve derhal hastaneye kaldırıldı. İlk tıbbi rapor, dışsal sağlık muayenesi sonucunda, nabzın olmadığını, nefes almadığını ve gözlerin ışığa tepki vermediğini saptadıklarını belirtti. Mursi, 16:50’de öldü ve vücudunda herhangi bir yaralanma bulunmuyordu.”

Muhammed Mursi

Haberlere göre, Mısır ordusu ve İçişleri Bakanlığı, MB üyelerinin ya da destekleyicilerinin protestolarından ya da isyanlarından duydukları korkuyla, kuvvetlerini yüksek alarm durumuna geçirdi.

Mursi’nin ölümü, General Abdülfettah El Sisi’nin askeri diktatörlüğünün, Washington’ın ve onun Avrupalı emperyalist müttefiklerinin siyasi olarak sorumlu olduğu, soğukkanlılıkla işlenmiş bir devlet cinayetiydi. Sisi cuntası, 2013’te Mursi’yi kanlı bir darbeyle devirmesinden bu yana, onu bir dizi uydurma suçlama üzerinden durmak bilmeden kovuşturmuş; idam ve hapis cezalarına çarptırmıştı. Tüm bu süreç boyunca, Sisi, rejimini Mısır işçi sınıfının devrimci mücadelelerini bastırmakta vazgeçilmez bir araç olarak gören ABD ve Avrupa devlet başkanları ile sıkı ilişki içindeydi.

Mursi hapisteyken, diyabet, yüksek tansiyon ve karaciğer hastalığı olmasına rağmen, Sisi cuntası ilaçlarını almasını engelledi. Mursi, günde 23 saat hücre hapsinde tutuldu, ailesiyle sınırlı görüşme hakkı tanındı ve bozulmuş yemek verildi.

Mursi’nin ailesi ve insan hakları grupları, defalarca, hapishane koşullarının Mursi’nin hayatını tehdit ettiği uyarısında bulunan açıklamalar yaptılar. 2016’da, ailesi, New York Times’a, Mursi’nin şeker komasına girebileceğinden korktuklarını söylemişti ve 2017’de, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mısır rejiminin Mursi’yi yaşamsal tıbbi bakımdan yoksun bıraktığı uyarısında bulunmuştu.

2018’de, Britanya merkezli bir insan hakları grubu olan Tutukluluk Teftiş Kurulu, ailesinin yetkilendirmesiyle, Mursi’nin tutukluluğuna ilişkin bir soruşturma başlatmıştı. Kurul, Mursi’ye yönelik muamelenin “acımasız, insanlık dışı ve onur kırıcı” olduğu ve “Mısır hukukuna ve uluslararası hukuka göre işkence eşiğine karşılık gelebileceği” sonucuna vardı. Mursi, o zamana kadar, belirli aralıklarla şeker komasına girmişti, çenesinde tedavi edilmeyen apseler vardı, beton zeminde yatmaktan boynu zedelenmişti ve kötü beslenmeden dolayı böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını kaybetmişti.

Tutukluluk Teftiş Kurulu’nda görev yapan Britanyalı muhafazakar milletvekili Crispin Blunt, Pazartesi günü Mursi’nin ölümü üzerine bir açıklama yaptı: “Dr. Mursi’ye acil tıbbi yardımın sağlanmaması durumunda, bunun sağlığına olan zararının kalıcı ve muhtemelen ölümcül olabileceğinden korkuyorduk. Ne yazık ki haklı olduğumuz kanıtlandı.”

Türkiye’nin İslamcı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistinli İslamcı grup Hamas ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad El Sani, başsağlığı açıklamaları yaptılar. Mursi’nin üyesi olduğu Müslüman Kardeşler, web sitesinden şu açıklamayı yaptı: “Haberlerdeki şok ya da Mursi’nin ölümünün ayrıntıları hakkında bilgi yayma telaşı, bu gerçek cinayetin özelliklerini değiştirmeyecek.” Müslüman Kardeşler, halk kitlelerini Mursi’nin cenazesine katılmaya çağırdı.

Mursi’nin oğlu Abdullah Muhammed Mursi, Pazartesi günü, Reuters’a, Mısırlı yetkililer tarafından Mursi’yi aile mezarlığına gömme haklarından yoksun bırakıldıklarını ve cenazesinin aileye verilmediğini söyledi.

Mursi, cumhurbaşkanlığı sırasında işçiler arasında derin ve meşru bir muhalefete neden olmuş sağcı bir kişilikti. Milyonlarca protestocunun çevik kuvvetle çatıştığı ve Mısır işçi sınıfının genel grevinin askeri diktatör Hüsnü Mübarek’i devirdiği 2011’deki ilk devrimci kabarma sırasında Devrimci Sosyalistler (RS) gibi küçük burjuva güçlerin işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesini engellemiş olması nedeniyle, Mursi 2012 seçimlerini hükmen kazanmıştı. Mursi, cumhurbaşkanı olarak, Mübarek’in kemer sıkma, polis devleti baskısı ve ABD-Avrupa emperyalizmi ile işbirliği politikasını sürdürdü.

Mursi’nin Temmuz 2013’te devrilmesi on milyonlarca işçinin MB’ye karşı protestolarının ortasında gerçekleşmiş olsa da, buna, RS’nin de desteklediği ordu yanlısı partiler ittifakı Tamarod (“İsyan”) tarafından sağlanan siyasi örtü altında hareket eden ordu önderlik etmişti. Askeri darbe, binlerce protestocunun sokaklarda vurulduğu kanlı bir baskıya girişen Sisi’yi iktidara getirdi. Acımasız bir askeri diktatörlüğü yeniden kurmayı amaçlayan bu baskı, ordunun İslamcı terörizmi önlediğini iddia eden propaganda temelinde gelişti.

Gerçekte ise, Mursi’nin yargılanması, Washington ve Avrupalı emperyalist güçler tarafından desteklenen Mısır genelkurmayının, Mısır’daki askeri rejime tüm muhalefeti yasadışı ilan etme ve öncelikle işçi sınıfını hedef alan bir polis devleti rejimi kurma girişimlerinin mızrak başı haline geldi.

Mursi, Mübarek’in devrilmesinden hemen önce MB üyelerini hapisten çıkarmak üzere polise saldırı komploları kurma biçimindeki düzmece suçlamalarla itham edildi ve 2015’te ölüme mahkum oldu. Aynı haftalarda çevik kuvvetle çatışan milyonlarca Mısırlıyı suçlu haline getiren bu suçlamalar, açık bir mesaj veriyordu: devrimci mücadele idamla cezalandırılabilir. Aynı zamanda, ordu, sanıkların savunma yapma olanağına sahip olmadığı göstermelik duruşmalarda yüzlerce kişiyi topluca ölüme mahkum etti. 60.000 kişi tutuklandı ve birçoğu işkence gördü.

Washington’daki ve Avrupa başkentlerindeki emperyalist politikacılar, neredeyse bir gecede, Mursi’yi hapiste çürümeye terk ettiler. Onlar, daha önce, cumhurbaşkanı seçilmesinin işçi sınıfının devrimci mücadelesini engelleyeceği umuduyla, Mursi’yi, ilk “demokratik olarak seçilmiş” cumhurbaşkanı olarak göklere çıkarmışlardı.

Belki de en kötü niyetli ve kaba yorumlar, darbeden kısa süre sonra, Temmuz 2013 sonunda Mursi’yi hapiste ziyaret eden, dönemin Avrupa Birliği dış politika şefi Catherine Ashton’dan gelmişti. Avrupa burjuvazisinin Sisi’nin darbesine onay mührünü basan Ashton, Mursi ile “durum hakkında ve yol alma hakkında konuşabildik. [Mursi’nin] Etrafındaki insanlar ona önem veriyor. Tesisleri gözden geçirdim,” demişti.

O zamandan beri, hem Demokrat Başkan Barack Obama hem de Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump önderliğindeki ABD yönetimleri, Mısır ordusuna milyarlarca dolarlık yardım yağdırdılar. Trump, Almanya Başbakanı Angela Merkel, dönemin Britanya Başbakanı David Cameron ve Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron; hepsi, başkentlerindeki resmi ziyaretlerde Sisi için kırmızı halı serdi. Macron’dan önceki devlet başkanı olan ve Sisi gibi olağanüstü hali emekçilere yönelik yoğun toplumsal saldırıları geçirmek için kullanan François Hollande’ın, kendisini Sisi’nin dostu olarak gördüğü söylenecekti.

Bugün, Cezayir’de ve Mısır’ın komşusu Sudan’da askeri rejimlerin düşmesini isteyen işçilerin ve gençlerin kitlesel protestolarının yanı sıra, ABD ve Avrupa genelinde yükselen grevlerin ve protestoların ortasında, emperyalist güçler, Kahire celladına her zamankinden daha sıkı bir şekilde bel bağlıyorlar. Bu yıl, Macron “sarı yelek” protestoları sırasında silah satmak üzere Sisi’yi ziyaret ederken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran’a karşı savaş tehdidinde bulunmak üzere Kahire’ye gitti. Mart ayında, Macron, Sisi’nin sarı yelek satışını yasakladığı Kahire’den döndükten kısa süre sonra, Fransız genelkurmayı, sokaklarda “sarı yelekli” protestocuları vurma yetkisi aldıklarını duyurdu.

Tüm bu hükümetler, Sisi rejiminin Mursi’yi hapiste tabi tuttuğu ve sonunda ölümüne yol açan korkunç muameleye siyasi olarak bulaşmıştır.

Loading