COVID-19 Yunanistan’a yayılırken sığınmacılar ölüme terk ediliyor

COVID-19 salgını Yunanistan geneline yayılırken, aşırı kalabalık ve korkunç durumdaki gözaltı kamplarında kalan yaklaşık 42.000 sığınmacı Yunanistan’da kapana kısılmış durumda. Sığınmacıların sağlık hizmetleri ya da doğru düzgün içecek çorba ve su olmadan tıkış tıkış baraklarda kaldığı Midilli, Sakız Adası, Samos ve Leros’ta bulunan kamplar, virüs için tam bir yayılma alanı oluşturuyor.

Buna rağmen, sağcı Yeni Demokrasi (ND) hükümeti, sığınmacıların adalardan Yunanistan ana karasına geçişini durdurdu ve virüsün yayılarak potansiyel olarak binlerce kişiyi öldürmesinin önünü açtı.

Yunanistan’da COVID-19’dan ölenlerin sayısı dün 73’e yükselirken, toplam doğrulanan vaka sayısı 1.735’ti. Kathimerini gazetesine göre, salgının neden olduğu ekonomik sıkıntı, önümüzdeki haftalarda ve aylarda kamu sektöründeki işçilerin ücretlerinde kesintiye gidilmesine ve işsizlikte büyük bir artışa yol açabilir. Maliye Bakanı Hristos Staykuras, kısa süre önce, “yakında normale dönmeyi beklediğimiz göz önüne alındığında, böyle bir konu tartışılmıyor,” demişti.

Yunanistan’ın sağlık sistemi, bırakın hastalananları tedavi etmeyi, virüsü kontrol altına almak için gerekli test miktarını güçlükle sağlayabilir. Avrupa Birliği’nin (AB) bundan önceki sahte sol Syriza (Radikal Sol Koalisyon) hükümeti tarafından uygulanan kemer sıkma programı, Yunanistan’ın kamusal sağlık hizmetlerinin içini boşaltmış durumda.

Syriza temsilcisi Aleksis Çaritsis, partisinin büyüyen toplumsal felaketteki sorumluluğunu inkar etmeye çalışarak, ND’yi, “ısrarla, bütünüyle yurttaşların bireysel sorumluluğu söylemine odaklanmakla” suçladı ve bunun, “hükümetin sağlık sistemine acil destek sorumluluğunu gölgede bırakmaması gerektiğini” söyledi. Çaritsis, “üstün körü iş yapma, yetersizlik ve müdahaleler, açıkça siyasi irade meselesidir,” diye ekledi.

Syriza, çevik kuvvetin saldırılarını, zorla sınır dışı etmeyi ve toplama kampları kurulmasını kapsayan acımasız bir politika izleyerek, ND’nin sığınmacı karşıtı politikalarına zemin hazırladı. 2016’da, AB, Türkiye ve Syriza hükümeti, Yunanistan’ı AB’nin güney sınırında sığınmacılar için esir kampı haline getiren bir anlaşma imzaladı. Syriza, bu anlaşmanın ardından, “düzensiz” rotalar üzerinden, yani Türkiye’den tehlikeli bir bot yolculuğuyla Yunanistan’a giren bütün sığınmacıları Türkiye’ye zorla geri gönderdi.

ND hükümeti, bu sığınmacı karşıtı politikaları sürdürüp geliştiriyor. Hükümet, Yunan sahillerine yaklaşan sığınmacı botlarının yasa dışı bir şekilde zorla geri itilmesine izin verirken, sığınmacılar Yunan polisi tarafından vuruluyor ve faşist şiddetin hedefi oluyorlar.

Salgın kamplarda kontrol edilemeyen bir yangın gibi yayılırken, hükümet, sığınmacıları bu cehennem içinde kaderlerine terk etmesinin bahanesi olarak sınırlı sayıda COVID-19 testi olmasını ve Yunanistan’ın yerli nüfusu için tehlikenin büyümesini gösteriyor. Bu yüzden, çocuklar ve yaşlılar dahil yüzlerce, hatta binlerce sığınmacı ölebilir.

Salgın, Yunanistan’ın adalarına çoktan ulaşmış durumda. 3.000 kişi için tasarlanan ancak içinde ve çevresinde 20.000 dolayında insanın yaşadığı kötü ünlü Moria kampının bulunduğu Midilli’de, Mısır ve İsrail’de yaptığı tatilinden dönen 40 yaşındaki bir kadının iki hafta önce yapılan COVID-19 testi pozitif çıkmış ve kadın karantinaya alınmıştı.

Yunanistan’daki sınırlı test miktarı, COVID-19’un fark edilmeden Midilli’ye ve diğer adalara yayılmış olabileceğini gösteriyor. Bu ise sığınmacı kamplarında kalanlar için bir kabusun yaklaştığı anlamına gelmektedir. Salgın, belirti göstermeyenlerden, virüsü kapmış olabilecek yeni gelen kişilerden kolayca yayılabilir. Midilli’ye yakın zamanda gelen 120 kişinin önceden adada olanlardan ayrı barakalara yerleştirilmeleri gerekirken, yer olmamasından dolayı onlara henüz ayrı kalacak yer bulunabilmiş değil.

Geçtiğimiz hafta, Atina’nın 70 kilometre kuzeyinde bulunan ve 2.300 sığınmacının kaldığı Ritsona kampında, 20 sığınmacının COVID-19 testinin pozitif olduğu ortaya çıktı. Kamp iki haftadır karantinada. Polis, sığınmacılara yönelik olası saldırılara zemin hazırlamak ve gerektiğinde harekete geçmek üzere hazır bulunuyor.

Şu anda test yapılıyor ve Uluslararası Göç Örgütü (IOM), sığınmacılarla ilgilenmek için orada bulunuyor. Hükümet, Pazar günü, ana karada bulunan ikinci bir göçmen kampını karantinaya almak zorunda kaldı. Atina’nın 40 kilometre kuzeyinde bulunan Malakasa kampı, 53 yaşında bir adamın koronavirüs testinin pozitif çıkmasının ardından iki haftalığına kapatıldı ve kampa takviye polis sevk edildi.

Ritsona ve Malakasa kampları, adalardaki kampların tersine, Yunanistan’ın Atina gibi büyük kentlerinde bulunan kaynaklara daha yakın konumda olma avantajına sahipler. Yine de, çok sayıda sığınmacının hınca hınç dolu barakalarda yaşamaya zorlandığı bu kamplar da hızlı bir salgın riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

AB İçişleri Komisyonu üyesi Ylva Johansson, ND hükümetinden, COVID-19 karşısında en yüksek risk altındaki –yaşlı ve çocuk– sığınmacıları, adalardaki aşırı kalabalık kamplardan Yunanistan anakarasına aktarmasını talep etti.

Johansson, yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Yunan hükümetiyle ve Yunan yetkililerle, adalardaki kalabalık sıcak noktalarda riski olabildiğince çok azaltmaya yardımcı olacak bir acil durum planı üzerinde anlaşmaya varmaya çalışıyoruz. En savunmasız kişilerin kalabalık kamplardan adalardaki başka yerlere yerleştirilmesi söz konusu olabilir.”

Ne var ki, birçok sivil toplum kuruluşunun ve sığınmacı grubunun söylediği gibi, sığınmacılar için neredeyse hiç test yok ve bu yüzden kamplarda kimin virüs taşıdığını belirlemek neredeyse imkansız.

Bu durum karşısında oyalanan ND hükümeti, binlerce sığınmacının hayatını tehlikeye atıyor.

Geçtiğimiz birkaç haftadır, insan hakları grupları, ND’yi acilen harekete geçmeye çağırıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), yaptığı açıklamada şunları belirtiyordu: “Aralarında kronik hastalığı bulunan yaşlıların, çocukların … gebe kadınların, yeni annelerin ve engellilerin bulunduğu binlerce insan, COVID-19 salgının ortasında adalardaki tehlikeli düzeyde kalabalık ve çok kötü koşullarda kapana kısılmış durumda.”

Norveç Sığınmacı Konseyi Genel Sekreteri Jan Egeland ise üç hafta önce şunları söylemişti: “Hemen harekete geçmeliyiz. … Virüs, İran, Bangladeş, Afganistan ve Yunanistan gibi yerlerde bulunan kalabalık yerleşimleri vurduğunda, sonuçları yıkıcı olacak.”

Kamplardaki koşullar, sığınmacıların kendilerini salgından korumasını neredeyse imkansızlaştırıyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (Médecins Sans Frontières) Yunanistan koordinatörü ve tıp doktoru George Makris, Midilli’deki Moria kampında ve diğer kamplarda su ve temizlik koşullarının “feci” olduğunu söylüyor ve şunları ekliyordu: “Oralarda virüsün yayılması frenlenemez. Menenjit ve kızamık gibi başka bulaşıcı hastalık salgınları bağlamında, geçmişte bu konuda defalarca uyarıda bulunduk. Mesajımız basit. … Sağlık otoritelerinin söylediği gibi, topluca bir araya gelişler yasak; yine toplu karantinadan da kaçınılmalı.”

2016’da AB, Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan ve binlerce sığınmacının zorla Türkiye’ye geri gönderilmesine yol açan anlaşmanın başlıca mimarlarından biri olan Gerald Knaus, sığınmacıların birkaç hafta içinde güvenli yerlere taşınabileceğini söyledi.

Salgınla birlikte politikalarının insani açıdan yıkıcı sonuçları her zamankinden daha belirgin hale gelen Knaus, DW.com’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “35.000 sığınmacıyı adalardan Yunan anakarasına mümkün olduğunca çabuk tahliye etmeniz gerekiyor. Geçici çadır kamplara süratle 15.000 ek yatak koyabilirsiniz. Uluslararası Göç Örgütü (IOM), bunu birkaç hafta içinde yapabilecek durumda.

“Ayrıca 10.000 kişi şu anda boş olan Yunan otellerine yerleştirilebilir. Geriye kalan 10.000 kişi de, AB’nin zaten ödemesini yaptığı yerlere, onaylı sığınmacıların şu anda kaldıkları yerlere kolayca yerleştirilebilir. Eğer Almanya gibi ülkeler bu onaylı sığınmacıları süratle alabilirlerse, adalardan gelen ailelere hızla yer açılmış olur. Bu aynı zamanda Yunanlara yalnız olmadıklarına ilişkin güçlü mesaj olacaktır.”

Gerçek şu ki, AB’nin önder gücü olan Almanya, birliğin sığınmacı politikasının oluşturulmasında merkezi bir rol oynamıştır ve Yunan adalarında hapsedilen sığınmacıların ve göçmenlerin karşı karşıya olduğu korkunç durumdan büyük ölçüde sorumludur.

AB’nin, ND’nin, Syriza’nın ve dünya genelindeki kapitalist hükümetlerin, sığınmacılara yönelik saldırılara ve COVID-19’un kontrolsüzce yayılmasına olanak tanınmasında oynadıkları rol, işçi sınıfının müdahale etmesinin ve insan yaşamını kârın önüne koymasının acil bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır.

COVID-19’un Yunanistan’da yayılması, ND’nin ve Syriza’nın sosyoekonomik politikaları eliyle büyük ölçüde şiddetlendirilmiştir. Yunan ve uluslararası işçi sınıfı, üst orta sınıfın ve mali seçkinlerin çıkarlarını temsil eden ND’nin ve Syriza’nın politikalarına karşı Yunanistan’daki sığınmacıları savunmak için harekete geçmelidir.

Yazar ayrıca şunları öneriyor:

Koronavirüs Yunanistan’daki sığınmacı kamplarını ölüm kamplarına dönüştürüyor

[21 Mart 2020]

COVID-19 salgını ile mücadelede işçi sınıfı için bir eylem programı

[17 Mart 2020]

Suriye savaşı Türkiye’nin batı sınırında yeni bir sığınmacı krizi yaratıyor

[5 Mart 2020]

Loading