Perspektif

Friedrich Engels 200 yaşında

Friedrich Engels, bundan 200 yıl önce, 28 Kasım 1820’de doğdu. Engels, kendisinden iki buçuk yaş büyük olan dostu Karl Marx ile beraber, bilimsel sosyalizmin kurucusu oldu. Marx ve Engels’in eseri, doğumlarından iki yüzyıl sonra yakıcı bir güncel geçerliliğe sahiptir. Onlar, Marksizmi çürütme girişimleriyle kütüphaneler dolduran sayısız akademisyenden çok daha ileri görüşlüydüler.

Mali piyasaların tamamen kontrolden çıkması; ticaret savaşlarının bir üçüncü dünya savaşına dönüşmesi tehdidi; yeni sömürgeci acımasız savaşların dünyanın tüm bölgelerini mahvetmesi; en önemli kapitalist ülkede, Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasinin çözülmesi; yaklaşan çevresel felaket; koronavirüs pandemisi nedeniyle yüz binlerce insanın tamamen önlenebilir olan ölümü; 26 kişinin küresel nüfusun en yoksul yarısından daha fazla servete sahip olduğu bir toplumsal eşitsizlik düzeyi; tüm bunlar, Marx ile Engels’in 1848’de Komünist Manifesto’da yazdığı şu satırları doğrulamaktadır: “modern burjuva toplumu, büyüler yaparak çağırdığı cehennem kuvvetlerine artık söz geçiremeyen büyücünün durumuna düşmüş bulunuyor.” [Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto (İstanbul: Yordam Kitap, 2014), s. 44. Çev: Nail Satlıgan]

Marx ve Engels, kendilerini kapitalizmin çelişkilerini analiz etmek ve çöküşünü tahmin etmekle sınırlamadılar. Onların her ikisi de devrimciydi. Teorik çalışmaları, siyasi ve devrimci faaliyetlerinden ayrı tutularak anlaşılamaz. Onları önceki tüm sosyalistlerden, küçük burjuva demokratlardan ve siyasi düzenin diğer eleştirmenlerinden ayıran şunun kavranmasıydı: barbarlığa gidişi engellemenin, toplumun sınıflara bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmanın ve insan uygarlığı ve kültüründe muazzam bir sıçramanın temelini atmanın tek yolu, işçi sınıfının, [yani] burjuva toplumundaki yegâne “gerçekten devrimci sınıf”ın iktidarı fethetmesidir.

Engels, 1883’te dostunun mezarının başında yaptığı konuşmada bu noktayı şöyle vurgulamıştı:

Çünkü Marx, her şeyden önce bir devrimciydi. Onun yaşamdaki gerçek görevi, kapitalist toplumun ve onun yaratmış olduğu devlet kurumlarının yıkılmasına; konumu ve gereksinimleri, kurtuluşunun koşulları hakkında ilk kez onun bilinçlendirdiği modern proletaryanın özgürlüğüne şu ya da bu yolla katkıda bulunmaktı. Mücadele onun yaşam ortamıydı ve o, çok az sayıda insanın rakip olabileceği bir tutkuyla, inatçılıkla ve başarıyla mücadele etti. [1]

Aynısı Engels için de geçerlidir. 1935’te, Engels’in ölümünden 40 yıl sonra Troçki, onu Karl Kautsky ile karşılaştırdığı parlak bir denemede Engels’i tasvir etmişti. Londra’da uzun yıllar Engels ile birlikte çalışan Kautsky, İkinci Enternasyonal’in başlıca Marksist teorisyenlerinden biri olmuş ve nihayetinde Ekim Devrimi’nin şiddetli bir karşıtı olarak ortaya çıkmıştı.

Troçki’ye göre Engels, o zaman bile Kautsky’de “Viyanalı bir küçük burjuva, halinden memnun, kendini beğenmiş ve muhafazakâr” birini görüyordu. Engels, Kautsky’nin ve yine Londra’da vakit geçiren Eduar Bernstein’ın “Marksçı yöntemi edinmesine” yardımcı oldu. Troçki şöyle devam ediyordu: “Fakat onlara devrimci irade veya cesurca düşünme yeteneği aşılayamadı. Çıraklar başka bir ruhun çocuklarıydılar ve öyle de kaldılar… Kautsky, uzun yaşamı boyunca zihinsel ve fiziksel huzurunu bozmakla tehdit eden bu sonuçların etrafından dolaşmayı başardı. O bir devrimci değildi ve bu onu Kızıl General’den [Engels’ten] ayıran aşılmaz bir bariyerdi.” [2]

Engels’in Marksizme katkısı

Genç Engels

Engels’in Marksizmin gelişimine katkısı genellikle hafife alınır. Bizzat Engels, kendisinin Marx’ın yaşamı boyunca ikinci kemanı çaldığını, hiçbir kıskançlık belirtisi olmadan kabul ediyordu. Ancak eklemek gerekir ki, Engels, ikinci kemanda, en az Marx’ın birinci kemanı çalması kadar mükemmel bir şekilde ustalaşmıştı ve etkileşimleri onlara sürekli yeni başarı düzeylerine ulaşmaları için karşılıklı olarak ilham verdi.

Troçki, “fikirlerinin evrimiyle, toplumsal faaliyetleriyle ve kişisel dostluklarıyla tüm yaşamları boyunca birbirine böylesine ayrılmaz bir şekilde bağlı kalan Marx ve Engels gibi güçlü mizaçlara ve ideolojik bağımsızlığa sahip iki insanın benzer bir örneğini bulmak” olanaksız, diyordu. İki dostun işbirliği o kadar geniş kapsamlıydı ki, bu durum “eserleri arasındaki sınır çizgisinin belirlenmesini imkânsız kılıyordu. Bununla birlikte, salt yazınsal işbirliğinden sonsuz derecede daha önemli olan, aralarında var olan ve asla bozulmayan manevi ortaklıktı… Kırk yıl boyunca, resmi bilime ve geleneksel hurafelere karşı aralıksız mücadelelerinde, Marx ve Engels kamuoyu karşısında birbirlerine hizmet ettiler.” [3]

Engels, özellikle ekonomi politik alanındaki ortak dünya görüşlerine ve işçi sınıfının devrimci rolünün anlaşılmasına önemli bir katkıda bulundu. Aile geçmişi, otuz yıllık iş kariyeri ve o zamanın önde gelen sanayi gücü olan İngiltere’deki işçi hareketine ilişkin kapsamlı bilgisi nedeniyle, bu konularda ilk elden bilgiye sahipti. Buna ek olarak, ansiklopedik bir zihni vardı —aktif veya pasif olarak iki düzine dilde ustalaşmıştı. Troçki bu konuda şöyle yazıyordu: “Felsefe, ekonomi, tarih, fizik, filoloji ve askerlik bilimi konusundaki bilgisi, bir düzine sıradan ve sıra dışı profesöre yetebilirdi.” [4]

Engels, bugün Wuppertal şehrinin bir bölgesi olan Barmen’de, bir tekstilcinin dokuz çocuğunun en büyüğü olarak dünyaya geldi. Şirketinde stajyerliğe başlamasını isteyen babası, lisenin son yılında eğitimini bırakmaya zorladı. 1838 yazından itibaren, yazınsal kariyerinin de başladığı kozmopolit Bremen’de üç yıl boyunca eğitimine devam etti. Engels, sol liberal Telegraph für Deutschland gazetesinde bir takma adla “Wuppertal’dan Mektuplar”ı yayımladı. Bu mektuplarda Engels, yaşadığı bölgenin ve ailesinin kökleşmiş dindarlığıyla hesaplaşıyor ve sanayi işçilerinin karşı karşıya olduğu toplumsal sefaleti gözler önüne seriyordu.

21. yaş gününden kısa süre önce Engels, askerlik hizmetini resmen tamamlamak için bir yıllığına Berlin’e gitti. Ancak burada yoğun bir felsefe eğitimine odaklandı ve Genç Hegelciler ile sıkı bir ilişki kurdu. Yazınsal çalışmalarına devam eden Engels, başka yayınların yanı sıra, Karl Marx’ın editörlüğünü yaptığı Rheinische Zeitung için de yazıyordu fakat kısa bir karşılaşma dışında Marx ile kişisel bir teması yoktu. Genç Engels, felsefe alanında adından övgüyle söz ettirdi. Berlin Üniversitesi’nde Hegel’in kürsüsünü devralan Schelling’in akıldışıcılığına karşı anonim olarak yayımlanan iki olağanüstü polemik makalesi ile hatırı sayılır bir gürültü kopardı.

1842’de Engels, çalışmak için babasının Manchester’daki şirketine gitti. Orada zamanını klasik ekonomi politik ile uğraşmak, işçi sınıfının durumunu incelemek ve Britanya işçi hareketiyle yakın temasa geçmek için kullandı. 1863’teki erken ölümüne kadar partneri olarak kalacak olan İrlandalı işçi Mary Burns’e âşık olduğu dönem de yine bu dönemdi.

Engels’in gelişinden birkaç ay önce, Çartist hareket zirvesine ulaşmıştı. O, 70 binden fazla üyesiyle, işçi sınıfının dünyadaki ilk kitlesel siyasi hareketiydi. Çartistler, Avam Kamarası’na sunulan ve 21 yaşın üzerindeki tüm erkekler için genel oy hakkı ve bir dizi sosyal reform çağrısı yapan bir dilekçeye 3,3 milyon imza topladılar. Avam Kamarası’nın dilekçeyi reddetmesi, vahşice bastırılan bir dizi grevi tetikledi. Engels, solcu Çartist lider Julian Harney ile dost oldu ve onun Northern Star adlı gazetesine yazılar yazdı. Aynı zamanda Robert Owen’ın ütopik sosyalizminin savunucuları ile temasa geçti.

1844 başlarında, artık 23 yaşında olan Engels, Marx üzerinde büyük bir etki yapan Bir Ekonomi Politik Eleştirisinin Ana Hatları adlı makaleyi yayımladı. Bu, sosyalizmin gerekçesini etik veya ahlaki önermeler yerine ekonomi politiğe dayandırmaya yönelik ilk girişimdi. Lenin’in Engels anısına yazdığı bir yazıda belirttiği gibi, Engels bu makalede “çağdaş ekonomik düzenin temel olgularını sosyalist bir bakış açısıyla incelemiş ve bunları özel mülkiyetin egemenliğinin gerekli sonuçları olarak görmüştü.” [5]

Bir yıl sonra Engels, gözlemlerini İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu adlı kitabından özetledi. Marx daha sonra Kapital’in yazımı sırasında bu kitaptan yararlanacaktı. Engels, proletaryayı sadece acı çeken bir sınıf olarak değil, aynı zamanda savaşan bir sınıf, sosyalist devrimin taşıyıcısı olarak betimlemişti.

Engels’in Bir Ekonomi Politik Eleştirisinin Ana Hatları, Deutsch-Französische Jahrbücher’in [Alman-Fransız Yıllıkları] ilk –ve tek– sayısında çıktı. Marx ve Arnold Ruge, gerici Prusya devletinden kaçtıktan sonra, bu dergiyi Paris’te çıkarmışlardı. Aynı sayıda Marx, Hegelci idealizmden kopuşundaki bir kilometre taşı olan Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’ni yayımladı.

Marx ile Engels arasındaki işbirliği

Marx ile Engels’in Paris’teki ilk görüşmesi. Genç Karl Marx filminden bir sahne [Kaynak: Kris Dewitte, Neue Visionen Filmverleih] [Photo: Kris Dewitte, Neue Visionen Filmverleih]

Marx ile Engels arasında, Marx’ın 39 yıl sonraki ölümüne kadar sürecek olan sıkı işbirliği, işte bu noktada başladı. Manchester ziyaretinden dönen Engels, Paris’te 10 gün süren yoğun bir tartışma için Marx’la buluştu ve bu görüşmelerde tüm önemli sorunlar üzerinde hemfikir oldular. Bu tartışmanın ürünü, Genç Hegelciler ile amansız bir hesaplaşma olan Kutsal Aile: Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi oldu. Eser, 1845 başlarında ortak imzayla yayımlandı.

Kendilerini son derece devrimci olarak tanımlayan Genç Hegelciler, tüm sınıflar ve partiler üstü eleştiriyi savunuyor, bütün pratik faaliyeti reddediyor ve aşağıladıkları işçi sınıfını eleştirmeyen bir kitle olarak görüyordu. Hem anarşizm hem de Frankfurt Okulu’nun “eleştirel teorisi”, sonradan kendilerini Genç Hegelcilere dayandıracaktı. Marx ve Engels, küçümser bir dille şöyle yazmışlardı: “Bilincin değiştirilmesi doğrultusundaki bu talep, mevcut olanın farklı bir biçimde yorumlanması, yani farklı bir yorum aracılığıyla benimsenmesi talebine karşılık gelir.” [6]

Marx ve Engels, “Genç Hegelci ideologlar, sözümona ‘dünyayı sarsan’ söylemlerine rağmen, en koyu muhafazakârlardır…” diyor ve onlar “bu dünyanın sadece söylemleriyle mücadele etmekle, gerçekten mevcut olan dünyaya karşı kesinlikle mücadele etmiş olmadıklarını unutuyorlar,” diye yazıyorlardı. [6]

Yukarıdaki alıntı, Marx ve Engels’in 1845-46 yazında Brüksel’de birlikte yazdıkları kapsamlı eser Alman İdeolojisi’ndendir. Bu eserde, Genç Hegelcilerin eleştirisine devam ediyor ve bu eleştiriyi Ludwig Feuerbach’ı kapsayacak şekilde genişletiyorlardı. Feuerbach, Hegel’in nesnel idealizmini maddeci bir bakış açısıyla eleştiren ilk kişiydi ve bu nedenle Marx ve Engels üzerinde hatırı sayılır bir etki yapmıştı. Fakat Feuerbach’ın maddeciliği insan pratiğini dışlıyor ve bu yüzden düşünceye dalmış, pasif ve tarih dışı kalıyordu.

Marx ve Engels, Alman İdeolojisi’nde, sonraki başyapıtlarının dayandığı maddeci tarih anlayışını açıkladılar:

bu tarih anlayışı, gerçek üretim sürecinin, doğrudan doğruya yaşamın maddi üretiminden hareketle açıklanmasına ve bu üretim tarzıyla bağlantılı, bu üretim tarzının ürünü olan ekonomik ilişki biçiminin, yani, çeşitli aşamalarıyla burjuva toplumun, tüm tarihin temeli olarak ele alınmasına dayanır. Keza, bu toplumun, hem eylemi içinde devlet olarak açıklanmasına hem de din, felsefe, ahlak vb. gibi bilincin tüm farklı teorik yaratım ve biçimlerinin kaynağı olarak oluşum sürecini, yine bu yaratımlar ve biçimler ışığında izlemeye dayanır…

Pratiği fikirden hareketle değil, fikirlerin oluşumunu maddi pratikten hareketle açıklar. Dolayısıyla da, bilincin tüm biçim ve ürünlerinin, zihinsel eleştiri yoluyla … değil, aksine ancak ve ancak, bu idealist martavalları doğuran gerçek toplumsal ilişkilerin pratik olarak alaşağı edilmesiyle ortadan kaldırılabileceği; tarihin olduğu gibi dinin, felsefenin ve diğer bütün teorilerin itici gücünün eleştiri değil, devrim olduğu sonucuna varır. [7]

Bir devrim, “maddi unsurlar”, “yani, bir tarafta mevcut üretici güçler, diğer tarafta da yalnızca mevcut toplumun şu ya da bu koşullarına değil mevcut ‘yaşam üretimi’nin kendisine, onun dayandığı ‘toplam faaliyet’e başkaldıran devrimci bir yığın” yeterince güçlüyse meydana gelir. [7]

Marx ve Engels, Alman İdeolojisi’ni yayımlatmayı başaramadılar. Eser eksiksiz olarak ancak 1932’de çıktı. Ancak en önemli hedeflerine ulaşmışlardı: öz netleşme. Alman İdeolojisi üzerine yaptıkları çalışma, bugüne kadar yazılmış en mükemmel siyasi program olan Komünist Parti Manifestosu’na yol açtı. 1847’de Marx ve Engels, çok sayıda Alman sürgünün aktif olduğu Adiller Birliği’ne katıldılar. Birlik onları davet etmiş ve onların talebi doğrultusunda ismini Komünistler Birliği olarak değiştirmeyi kabul etmişti. Marx ve Engels, Birlik tarafından Manifesto’yu yazmakla görevlendirildiler.

Bugün de berraklığı, ileri görüşlülüğü ve cüretkârlığıyla okuyucuya ilham vermeye devam eden bu eserin hakkını birkaç cümleyle vermeye çalışmak son derece zordur. Marx ve Engels, bu eserde, tüm bölgesel ve ulusal sınırları yıkan, sınıf çelişkilerini şiddetlendiren ve nihayetinde, harekete geçirdiği güçleri kontrol edemediğini kanıtlayan kapitalist sistemin dinamik gelişimini ana hatlarıyla açıklarlar. Manifesto’da şöyle yazarlar: “Ama burjuvazi kendisine ölüm getiren silahları geliştirmekle kalmamış, aynı zamanda bu silahları kullanacak insanları, modern işçileri, proleterleri yaratmıştır.” [Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto (İstanbul: Yordam Kitap, 2014) s. 44. Çev: Nail Satlıgan]

Manifesto’yu, temel özellikleri bugüne kadar geçerliliğini koruyan devrimci bir sosyalist program izler. Manifesto’nun merkezi itici gücü, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı ve uluslararası karakteridir. Manifesto, önceki tüm sosyalizm biçimlerinin (ütopik, küçük burjuva ve burjuva) keskin bir eleştirisini içerir ve patlamak üzere olan demokratik devrimin görevlerini belirler. Eser, şu ünlü çağrıyla son bulur: “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”

1848 devrimi

Şair Freiligrath’un veda sözüyle kırmızı olarak basılan Neue Rheinische Zeitung’un son sayısı

Komünist Manifesto, 21 Şubat 1848’de Londra’da çıktı. Ondan üç gün sonra, Fransa’daki devrimci ayaklanma, monarşiyi devirdi. Devrim, Mart ayında Almanya’ya ve hızla Avrupa geneline yayıldı. Alman devletlerinin feodal egemenleri, sürü halinde tahttan çekilmek ya da parlamento ve anayasaları kabul etmek zorunda kaldılar. Mayıs ayında, Ulusal Meclis, birleşik bir Almanya için bir anayasa hazırlayacağı Frankfurt’taki Paulskirche’de toplanmaya başladı.

Marx ve Engels, devrime katılmak için bir an bile tereddüt etmediler. 1843’te yasaklanan Rheinische Zeitung’un geleneğinden hareketle, Köln’de Neue Rheinische Zeitung’u (NRZ) kurdular. Gazetenin 1 Haziran 1848 ile 19 Mayıs 1849 tarihleri arasında 301 sayısı çıktı ve o dönem için dikkate değer bir sayı olan 6 bin tiraja ulaştı. Gazete, kendisini demokratik kampın sol kanadı ve görevini de burjuva devrimini ileriye itmek olarak görüyordu. Komünist Manifesto’nun ilan etmiş olduğu gibi, burjuva devrimi, “hemen ardından gelen proleter devrimin başlangıcı olacak.”

Marx ve Engels’in, o dönemde mevcut olan ilkel teknik olanaklarla bir günlük gazete çıkarmak için ne kadar emek harcadıklarını anlamak neredeyse imkânsızdır. Engels, çok sayıda makaleye katkıda bulunurken, para ve abone toplamak için ülkeyi dolaşıyordu. Baş editör Marx ise, yayın kurulunun itici gücüydü. Başından beri, özellikle de Engels’in ilk sayıda Paulskirche’te toplanan Ulusal Meclis vekillerini sert biçimde kınamasının ardından, mali sorunlar projenin karşısına çıktı. Söz konusu vekiller, komşu Wiesbaden’deki devrimci savaşçılar Prusya mermileriyle vurulurken gündem üzerinde tartışıyor ve ısrarla yemek molalarına sıkı sıkıya uyulmasını istiyorlardı.

Ancak NRZ, kısa süre içinde devrime karşı feodal gericilikle birleşen burjuva liberallere ya da küçük burjuva demokratlara yönelik eleştirisini yumuşatmadı. Engels, bu döneme dair deneyimleri sonradan Almanya’da Devrim ve Karşıdevrim kitabında özetlemişti. İlk kez New York Daily Tribune’de bir yazı dizisi olarak çıkan bu kitap, bugün bile 1848 devrimine dair en iyi eserlerden biri olmayı sürdürmektedir.

Engels, kitabında, Frankfurt Ulusal Meclisi’ne yönelik, Alman “demokratik” küçük burjuvazisinin o zamandan beri doğruluğunu sürekli teyit ettiği bir suçlamada bulunmuştu: “Bu kocakarılar meclisi, varlığının ilk gününden itibaren, en küçük halk hareketinden, tüm Alman hükümetlerinin kurduğu bütün komplolardan daha çok korkuyordu.” [8]

1850 Mart’ında Marx ve Engels, 1848 devriminin siyasi derslerini Komünistler Birliği Merkez Komitesi’ne Hitap’ta özetlediler. Bunun, Troçki’nin sürekli devrim teorisi üzerinde büyük bir etkisi olacaktı. Marx ve Engels, işçi sınıfının küçük burjuva demokratlardan tam siyasi bağımsızlığı konusunda ısrarcıydı:

Demokratik küçük burjuva, tüm toplumu devrimci proleterlerin çıkarları doğrultusunda dönüştürmeyi istemek şöyle dursun; yalnızca, toplumsal koşullarda, mevcut toplumu kendisi için olabildiğince kabul edilebilir ve rahat hale getirecek bir değişim arzular… [İşçiler] kendi sınıf çıkarları konusunda bilgilenerek, bir an önce kendi bağımsız siyasi tavırlarını alarak, demokratik küçük burjuvazinin ikiyüzlü ifadeleriyle yanıltılmalarına izin vermeyip proletaryanın bağımsız olarak örgütlenmiş partisinin gerekliliği konusunda bir an bile şüpheye düşmeyerek, nihai zaferlerine en büyük katkıyı yapmalıdırlar. Savaş naraları şu olmalıdır: Sürekli Devrim. [9]

Londra ve Manchester

NRZ yasaklandıktan sonra, Marx ve ailesi Londra’ya sürgüne gitti. Engels ise, ilerleyen Prusya ordusuyla savaşan Baden’deki devrimci güçlere katıldı. August Willich’in yardımcısı olarak üç muharebeye dahil oldu. Willich, daha sonra Amerikan İç Savaşı’nda Birlik güçlerinin tarafında general olarak görev alacaktı. Engels, ardından İsviçre ve İtalya’yı dolaştı ve Londra’ya geçti.

Sürgündeki ilk on yıla ciddi mali güçlükler damgasını vurdu. Marx ve Engels, devrime ihanet eden ve Londra’daki sürgünlerinde kahramanlar olarak kutlanan demokratlarla barışmaya razı değildi. Engels, kendi geçimini sağlamak ve Marx’a destek olmak için babasının Manchester fabrikasında kâtip olarak işine döndü. Bu katkı, Marx’ın Kapital için çalışmaya odaklanmasına olanak sağladı. Engels’in ilk başta mütevazı bir ücreti vardı fakat sonradan firmadan bir hisse aldı. 1870 yılında, hissesini ekonomik durumunu güvence altına alan ve Marx’ın ailesini desteklemesini sağlayan bir fiyat karşılığında satabildi. Marx’ın ölümünden sonra da Engels, onun kızlarını desteklemeye devam etti. Marx’ın kızları, Engels’in servetinin büyük bir kısmını miras olarak aldılar.

Birinci Enternasyonal’in 1872’deki Lahey Kongresi sırasında Marx ve Engels (arka planda)

Marx ve Engels, neredeyse 20 yıl farklı şehirlerde yaşadılar. Ancak hemen hemen her gün mektup aracılığıyla fikir alışverişini sürdürdüler. Bu yolla, yoğun bir teorik ve siyasi işbirliğine devam ettiler. Marx, uzman bilgisinden ötürü sık sık tavsiye istediği Engels’in yakın işbirliğiyle, ana eseri Kapital’in taslağını hazırladı. Arkadaşının sınırsız dostluğu ve desteği olmasaydı, Marx, bu dünya-tarihsel eserini asla tamamlayamazdı.

Kapital’in ilk cildi 1867’de çıktı. İkinci ve üçüncü ciltler ise Marx 1883’te öldüğünde tamamlanmamış durumdaydı. Bunları tamamlayıp yayımlama sorumluluğunu Engels üstlendi. Troçki, Engels’in bu çalışmayı ne kadar titiz ve dikkatli bir şekilde yürüttüğünü şöyle betimliyordu:

Engels, Das Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini deşifre etmek, toparlamak, yazıya dökmek, düzeltmek ve onlara açıklama eklemekle kalmadı, aynı zamanda Marx’ın anısını düşmanca saldırılara karşı savunmak için dikkatli bir nöbet tuttu. [10]

Marx ve Engels, ayrıca kendi dönemlerinin dünya çapında önem taşıyan siyasi olayları (Amerikan İç Savaşı, Kırım Savaşı, 1863 Polonya ayaklanması ve daha pek çok gelişme) üzerine yoğun ve zaman zaman anlaşmazlığa neden olan tartışmalar yapıyordu. Bu konular hakkında uluslararası yayınlarda yazılar yazdılar. Engels bazen Marx’ın işini hafifletti ve Marx’ın adıyla çıkan makaleler yazdı.

Koşullar izin verir vermez siyasi olarak yeniden aktif hale geldiler. 1850’lerdeki gericilik döneminin ardından işçi hareketi, 1860’ların başından itibaren güçlü bir şekilde büyüyordu. 1864’te, Birinci Enternasyonal, Uluslararası İşçiler Birliği, Marx’ın yol gösterici ruhuyla kuruldu. Bu, işçi hareketini birleşik, sosyalist bir perspektif üzerine inşa etmeye yönelik ilk girişimdi ve Marx’ın zamanının önemli bir kısmını alıyordu.

Engels, Manchester’daki iş faaliyetlerinin yanı sıra gazetecilik ve siyasi faaliyetlerinin aldığı zamana rağmen, eğitimini sürdürmeye zaman buluyordu. Dil bilgisini genişletip derinleştirdi. Burjuva çevrelerde saygı gören, kendisine “General” lakabını kazandıran bir askeri bilimci olarak ortaya çıktı ve doğa bilimlerindeki son gelişmeleri yakından takip etti.

Engels’in Marx’ın ölümünden sonraki rolü

1893’te Zürih’te düzenlenen Uluslararası Sosyalist İşçi Kongresi sırasında Clara Zetkin (soldan üçüncü), Friedrich Engels, Julie Bebel ve August Bebel.

Karl Marx, 14 Mart 1883’te öldü. Engels, ondan sonra 12 yıl daha yaşadı. Bu süre zarfında, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini tamamlamakla kalmadı, aynı zamanda Marksizmin sonraki gelişimine belirleyici ve yaratıcı bir katkı yaptı ve hızla büyümekte olan uluslararası sosyalist işçi hareketinin gelişiminde büyük bir rol oynadı.

Daha 1870’lerde, Marx’ın yaratıcı becerilerinin giderek kötüleşen sağlığı nedeniyle önemli ölçüde azalması yüzünden, Engels’in teorik, siyasi ve örgütsel alanlardaki ortak çalışmalarına yaptığı katkı büyümüştü. Eğer Marx, tarihsel maddeci dünya görüşünün geliştirilmesinde birinci kemanı çaldıysa, beraberinde yeni zorluklar getiren yeni kitlesel işçi sınıfı partilerinin inşasında bu rolü Engels devraldı.

Engels, Manchester’dan döner dönmez, Uluslararası İşçiler Birliği Genel Konseyi’nin üyesi oldu. Belçika, İtalya ve İspanya’nın yazışma sekreteriydi. Her ikisi de Rusça konuşabilen Engels ve Marx, ayrıca Rusya’ya odaklandılar.

Uluslararası İşçiler Birliği, Alman-Fransız savaşının ve 1871’deki Paris Komünü yenilgisinin ardından krize sürüklendi ve nihayetinde dağıtıldı. Ancak sosyalist işçi hareketi, çok geçmeden yine hızla büyümeye başladı. 14 Temmuz 1889’da, Fransız Devrimi’nin 100. yıldönümünde, İkinci Enternasyonal, Engels’in girişimiyle, Paris’te kuruldu. 20 ülkeden 300 dolayında parti ve örgüt temsil edildi. Engels, kendisinden düzenli olarak tavsiye isteyen Alman Sosyal Demokrasisinin önderleriyle özellikle yakın temas halindeydi.

Karl Kautsky, Marx ile Engels’in Birinci Enternasyonal’de ve Engels’in İkinci Enternasyonal’de oynadığı belirgin rolü şöyle tarif etmişti:

Tüm ülkelerin akıllı sosyalist unsurlarının, kendilerini kritik bir durumda bulduklarında, tavsiye için Londra’daki iki emektara gitmelerine şaşmamak gerek. Ve gidenler asla hayal kırıklığına uğramadılar. Kanaatlerini lafı dolandırmadan ama rahatsız da etmeden, özgürce ve içtenlikle dile getirirlerdi. Hiçbir proleter, proletarya konusunu ciddi bir mesele olarak gören hiç kimse, bu ikiliye boşuna gitmiş olmadı. Farklı dillerdeki broşürler, çok sayıda makale ve sayısız mektup, onların Avrupa’nın ve Amerika’nın mücadele eden proletaryasının danışmanları olduklarının kanıtlarıdır. [11]

Engels’in yaptığı yazışmaların inanılmaz hacmi, halen hazırlanmakta olan Marx Engels Gesamtausgabe (toplu eserler) ile ölçülebilir. Marx ve Engels’in tüm yazışmaları, her biri 1.300 ila 1.500 sayfa uzunluğunda olan 35 cilt tutmaktadır. Şimdiye kadar bunların 13 tanesi basıldı. Marx’ın ölümünden sonra Engels’in yaptığı yazışmalar, tek başına 10 ciltten fazladır.

Engels, uluslararası siyasi çalışmalar, Marx’ın yazınsal mirasının yönetilmesi ve Kapital’in son iki cildinin tamamlanmasının—her biri çok sayıda insanın emeğini gerektirecekti—yanı sıra, dünya sosyalist hareketinin teorik ve siyasi temeli olarak Marksizmin zaferini güvence altına alan bir dizi önemli eser yazdı. Bunlar çok sayıda basıldı, sayısız dile çevrildi ve Marksizmi dünya çapında yüz binlerce işçi için ulaşılabilir hale getirdi.

Engels’in dile ustaca hâkimiyeti, karmaşık materyalleri anlaşılır bir şekilde sunma yeteneği, ansiklopedik bilgisi ve en ciddi konularla bağlantılı olarak bile parıldayan mizahı, eserlerinin okunmasını bugün bile bir keyif haline getiriyor. Bu sadece Marksist klasikler için değil, aynı zamanda kendi zamanına ait makaleler ve katkılar için de geçerlidir. Bunlarda, Marx dışında, belki de yalnızca Lev Troçki’nin sahip olduğu derecede bir siyasi keskinlik ve ileri görüşlülük sergilemiştir.

Örneğin, kapitalist ekonominin görünüşte durdurulamaz bir yükseliş halinde olduğu ve ilk reformist yanılsamaların kendileri Sosyal Demokrasi içinde hissettirdiği Aralık 1887’de, Engels, büyük bir kesinlikle bir dünya savaşının patlak vereceğini tahmin etmişti. Anti-militarist bir broşüre yazdığı önsözde şu uyarıda bulunuyordu:

Prusya-Almanya için artık bir dünya savaşı dışında, aslında şimdiye kadar hayal bile edilemeyecek ölçüde ve şiddette bir dünya savaşı dışında hiçbir savaş mümkün değildir. Sekiz on milyon asker birbirini boğazlayacak ve o süreçte, Avrupa’yı, bir çekirge sürüsünden daha fazla soyup soğana çevirecekler. Otuz Yıl Savaşı’nın üç dört yıl içine sıkıştırılmış ve tüm kıtaya yayılmış tahribatları: şiddetli sefaletin ardından kıtlık, hastalık, hem orduların hem de halkın genel bir barbarlık içine girmesi, yapay ticaret, sanayi ve kredi sistemimizin, eski devletlerin ve onların geleneksel siyasi aklının düzinelerce tacı çukurlara fırlatacak ölçüde genel çöküşüyle sonuçlanan onarılamaz bir şekilde altüst olması. Savaşın nasıl sona ereceğini ve mücadeleden kimin muzaffer çıkacağını öngörmek imkânsız. Yalnızca tek bir sonuç tamamen kesin: genel tükenmişlik ve işçi sınıfının nihai zaferi için koşulların oluşması. [12]

Tek başına bu satırlar, Sosyal Demokratların örgütsel başarıları karşısında Engels’in, yaşamının sonunda bir reformiste dönüştüğü iddiasının ne kadar saçma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Engels, Marx henüz hayattayken onunla yakın işbirliği halinde, bir dizi temel teorik eser yayımladı. Bunlar ortaklaşa geliştirilen dünya görüşünü sistematik ve tutarlı bir şekilde sunmakla kalmadılar, aynı zamanda onu daha da geliştirdiler. Engels’in özellikle 19. yüzyılda muazzam ilerleme kaydeden doğa bilimleri hakkındaki kapsamlı bilgisi, bu konuda çok önemli bir rol oynadı. Engels, kendisinden sonra gelen Lenin gibi, maddeci felsefenin, doğa bilimlerindeki son gelişmeleri sürekli olarak hesaba katmadığı takdirde savunulamayacağını ve daha fazla geliştirilemeyeceğini anlamıştı.

Bay Eugen Dühring’in Bilimi Altüst Edişi, 1877-1878 arasında, ilk kez Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) merkezi yayın organı Vorwärts’ta bir yazı dizisi olarak yayımlandı. Başlangıçta, bir nihai doğrular “sistemi” ilan etmesi SPD içinde büyük kafa karışıklığı yaratan, sonradan ırkçı antisemitizmin kurucusu olacak teorik şarlatan Eugen Dühring’e karşı bir polemik olarak tasarlanan Anti-Dühring, kısa sürede felsefe, doğa bilimleri ve sosyal bilimler alanındaki Marksist bakış açısının kapsamlı bir şekilde açıklanmasına dönüştü. Engels şöyle yazar: “Olumsuz eleştiri … olumlu hale geldi; polemik, Marx ve benim temsil ettiğimiz diyalektik yöntem ve komünist dünya görüşünün, hem de bir dizi oldukça geniş alanda, az çok bütünlüklü bir açımlamasına dönüştü.” [13]

Doğanın diyalektiği, tarihsel ve diyalektik maddecilik üzerine Engels’in sonraki eserlerinde derinleştireceği tüm görüşleri sunan Anti-Dühring, Marx ile en yakın işbirliği içinde ortaya çıktı. Engels şöyle belirtir: “Tüm el yazmasını basılmadan önce ona okudum ve ekonomi üzerine kısmın onuncu bölümü (‘Eleştirel Tarihten’) Marx tarafından yazılmıştır…” [14] Dolayısıyla, Anti-Dühring’in, Marx’ın görüşlerinin “olgucu” [“pozitivist”] bir bayağılaştırılmasını temsil ettiği yönündeki sonraki suçlamalar, hiç yoktan uydurulmuştu.

Engels, Anti-Dühring’i temel alarak, Marx’ın önsöz yazdığı, sosyalizme giriş niteliğindeki Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm’i yayımladı. Bu eser, çok sayıda dilde sayısız baskı yaptı.

Tamamlanmamış kalan ve ancak Engels’in ölümünden sonra ortaya çıkan Doğanın Diyalektiği’nin en önemli bölümleri, daha 1870’lerde hazırlanmıştı. Engels, diyalektiğin düşünceyle sınırlı olmadığını detaylı bir şekilde sergiliyordu. Doğa, diye yazmıştı, “diyalektiğin kanıtıdır.” “Diyalektik, şeyleri ve temsillerini, ideaları, asli bağlantıları, ardışıklıkları, devinimleri, kökenleri ve sonları içinde kavrar.” Ve şöyle devam ediyordu: “Modern doğa bilimi, bu kanıtı her geçen gün artan çok zengin malzemelerle donatmış ve böylece göstermiştir ki, Doğa metafiziksel değil diyalektik olarak işler.” [15]

Marx’ın ölümünden sonra Engels, ortak dünya görüşlerini teorik olarak derinleştiren bir dizi önemli eser yayımladı. Devletin, mülkiyetin ve ailenin daha önceki kültürel aşamalardaki rolünün izini sürmek üzere son araştırmalara dayanan ve böylece onları tarihsel olarak göreceleştiren Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, 1884’te yayımlandı. Bu eser, Lenin’in Ekim Devrimi’nin arifesinde yazdığı Devlet ve Devrim üzerinde büyük bir etkide bulundu.

Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu (1886), felsefe tarihinin ustaca yapılmış bir özetidir. Filozofları iki büyük kampa (idealistler ve maddeciler) bölen bu açıklama, halen farklı felsefi okulların anlaşılması ve sınıflandırılması için anahtar işlevi görmektedir. İdealistler, “ruhun doğadan önce geldiğini öne sürdüler ve dolayısıyla, son tahlilde, dünyanın şu ya da bu biçimde yaratıldığını varsaydılar.” Maddeciler ise, “doğayı birincil olarak görüyorlardı.”

Bu temel teorik eserlerin yanı sıra Engels, Marksist hareketin tarihi üzerine çok sayıda eser (Marx ve Neue Rheinische Zeitung, Komünistler Birliği’nin Tarihi Üzerine), kısa hayat hikâyeleri (şair Georg Weerth ve işçi lideri Johann Philipp Becker üzerine), Marksist eserlerin yeni baskılarına önemli önsözler ve güncel siyasi meseleler üzerine açıklamalar kaleme aldı.

Engels, 5 Ağustos 1895’te, 74 yaşında, Londra’da öldü.

Engels ile Marx’ı karşı karşıya getirme girişimi

Engels (1891)

Uzun bir süre boyunca, Marx ve Engels’in, Marx’ın kızı Eleanor’un sözleriyle “birbirlerinden ayrılamayacak kadar yakından ilişkili oldukları” kabul edildi. Ancak geçtiğimiz altmış yılda, akademik çevrelerde ikisini ayırmak için sıkı bir rekabet gelişti.

Tüm bu girişimlerin ortak noktası, Engels’in, Marx’ı “olgucu bayağılaştırılmasından” suçlu olduğu ithamıdır. Engels’in, Marksizmi maddecilikle özdeşleştirerek, Marx’ın ilk yazılarında ileri sürmüş olduğu felsefi hümanizme karşı çıktığı iddia edildi. Dahası, Marx için diyalektik yalnızca toplumsal pratik ile insan düşüncesi arasındaki etkileşimde açığa çıkarken, Engels diyalektiği yanlış bir şekilde maddeye ve doğaya dayandırmıştı.

Bu iddialar kolayca çürütülebilir. Marx ve Engels’in yaşam boyu süren işbirliği ve gösterdiğimiz üzere, Engels’in doğanın diyalektiği ve maddecilik anlayışını Marx’la yakın istişare içinde geliştirmiş olması, bu iddiaların yanlışlığını kanıtlar. Gelgelelim tarihsel gerçekler Engels’in karşıtlarını ilgilendirmez. Engels’e ve maddeciliğe yönelik saldırı, “Marksizm”i işçi sınıfından ve kapitalizmin yıkılması için bir devrimci partinin inşasından ayırma yönünde bir girişimdir.

Georg Lukacs ve Karl Korsch, 1920’lerin başlarında bu tür görüşler öne sürdüler. Daha sonra Frankfurt Okulu bu görüşleri sınırlarına kadar zorladı. Max Horkheimer ve Theodor Adorno, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yayımlanan başlıca eserleri Aydınlanmanın Diyalektiği’nde, toplumun tarihsel maddeci kavranışını ve onunla birlikte, işçi sınıfının devrimci rolünü açıkça reddettiler.

Üretici güçlerin ilerlemesinin bir toplumsal devrim çağını başlatmadığını ya da daha yüksek, sosyalist bir toplum biçiminin temelini oluşturmadığını ifade ettiler. Aksine, bu ilerleme, kitlelerin donuklaşmasına, kültürel bir gerilemeye ve nihayetinde toplumun barbarlığa gömülmesine yol açıyordu.

Şöyle yazdılar: “Durdurulamaz ilerlemenin laneti durdurulamaz gerilemedir… Emekçilerin acziyeti sadece hükmedenlerin bir kandırmacası değil; … endüstri toplumunun mantıksal bir sonucudur.” [16]

David North’un yazdığı gibi, Frankfurt Okulu, “Marksizmi, Horkheimer, Adorno ve Marcuse’un reddettiği, proleter sınıf mücadelesinin teorik ve politik silahından, içinde siyasi karamsarlığın, sosyal yabancılaşmanın ve orta sınıf kesimlerin kişisel ve psikolojik hayal kırıklıklarının olduğu, toplumsal olarak amorf bir kültürel eleştiri biçimine dönüştürmeye çalıştı.” [17]

İşçi sınıfının ve gençliğin dünya çapında radikalleştiği 1960’larda, Engels’e yönelik saldırılar yoğunlaştı. 1961’de George Lichtheim, Marksizm: Tarihsel ve Eleştirel Bir İnceleme adlı etkili kitabını yayımladı. Kitap, Marx’ın 1843-1848 arasındaki yazılarında “varoluş ve öz, gerçeklik ve ‘yabancılaşma’nın karmaşık bir diyalektiğini” geliştirdiğini yazarken, Engels’i tek yönlü bir determinist ve olgucu olarak resmediyordu. [18]

Ondan bir yıl sonra, Adorno ve Jürgen Habermas’ın öğrencisi Alfred Schmidt’in, benzer tezler ileri süren kitabı, Marx’ın Öğretisinde Doğa Kavramı yayımlandı. Bu anti-Marksist polemikler, gençliğin protesto hareketlerinin işçi sınıfından ayrılmasında önemli bir rol oynadılar. Sonraki yıllarda, bu görüşler, “sol” akademik çevrelerde üstün geldi ve postmodernizmin gerici ve akıldışıcı anlayışlarıyla birleştirildi.

Lichtheim, Engels’den başlayıp Kautsky, Plehanov ve Lenin üzerinden devam eden doğrudan bir hattın Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist diktatörlüğe yol açtığını iddia etti. Farklılıkları ne olursa olsun, hepsinin, “Sovyet Marksist düşüncesinin köşe taşı haline gelen evrensel bir ‘bilim’ olarak ‘diyalektik maddeciliğe’ ortak bir inancı” vardı. [19]

Bu argümanın saçmalığı apaçık ortadadır. Birincisi, Stalinist diktatörlük, Marksizme değil, on binlerce devrimci Marksistin bastırılıp öldürülmesine dayanıyordu ve bu süreç 1937–38 Büyük Terör’ünde doruk noktasına ulaşmıştı. İkincisi, Troçkist Sol Muhalefet üyesi Marksistler, 1923’ten itibaren Stalinizmi doğru bir şekilde değerlendiren ve onun gelişimini öngören yegâne insanlardı. Üçüncüsü, Stalinizm, ekonomi alanında olduğu kadar ideoloji alanında da tamamen asalak bir varoluş yaşadı.

Troçki’nin defalarca vurguladığı üzere, Stalinist bürokrasi bir sınıf değildi. İşçi devletinde iktidarı gasp etmiş ve Ekim Devrimi tarafından yaratılan mülkiyet ilişkileri üzerinden geçinmişti. Aynısı Marksist ideolojiyle ilişkisi için de geçerliydi. Egemenlerin Marx ve Engels heykelleri diktirmesi, isimlerini sokaklara ve kentlere vermesi, kitaplarını yayımlaması ve “diyalektik maddeciliği” okulda zorunlu ders yapması, onların kendilerini Marksizme dayandırdığı anlamına gelmiyordu. Bu sadece, arkasında otoriter bir devlet aygıtı durduğunda en devrimci teorinin bile çarpıtılabildiğini gösterir. Stalinist rejimi Marx ve Engels’in yazılarına dayanarak eleştirmeye cüret edenler, gizli polis ve savcılar tarafından takip ediliyor, hapsi ya da çalışma kampını boyluyor veya bir idam mangasının önüne çıkarılıyordu.

Engels’e ve tarihsel maddeciliğe yönelik saldırılar, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasından sonra da devam etti. David North, “Hegel, Marx, Engels ve Marksizmin kökenleri” başlıklı makalesinde, Felsefe Profesörü Tom Rockmore’un, Engels’e yönelik saldırıları canlandırmaya çalışan Marx’tan Sonra Marksizm (2002) adlı kitabını detaylı bir şekilde çürüttü. North şöyle yazıyordu:

Rockmore’un savunduğu şey (tarihsel maddeciliğin, Engels’in, Marksizmin olmadığı bir Marx), sonunda, sosyalist devrimin olmadığı, yalnızca başının üstünde durmakla kalmayıp, kelepçelenmiş ve ağzı tıkalı bir “Marx” olmaktadır. [20]

Engels’in kişiliği

Engels, Marx ve kızları

Friedrich Engels üzerine bir retrospektif, onun olağanüstü insani niteliklerini incelemeden bitirilemez. Kişisel dürüstlük, cesaret ve insanlığın kurtuluşu davası uğruna mücadele söz konusu olduğunda Engels, dünya tarihindeki en yüce figürler arasında yer alır. Onun nezaketine, çekiciliğine, yıkılmaz iyimserliğine, yaşam sevgisine ve dostu Marx’a olan sarsılmaz sadakatine tanıklık edecek sayısız şahit var. En iyi tanıklıklardan biri Lev Troçki’nin kaleminden çıkan şu satırlardaydı:

Engels’in insanlarla ilişkileri tüm duygusallık ya da yanılsamalara yabancıydı ve tepeden tırnağa bir sadelikle ve dolayısıyla derinlemesine bir insancıllıkla nüfuz ediyordu. Çeşitli ülke ve kıtalardan temsilcilerin bir araya geldiği akşam masasının etrafındaki arkadaş çevresinde, gösterişli radikal düşes Schack ile hiç de gösterişli olmayan Rus Nihilist Vera Zasuliç arasındaki tüm karşıtlık adeta sihirle ortadan kaybolurdu. Ev sahibinin zengin kişiliği, ne görüşlerinden ne de alışkanlıklarından hiç ayrılmadan, kendisini ve başkalarını ikincil ve yüzeysel olan her şeyin üstüne çıkarmak için bu mutlu kudrette kendini gösterirdi. [21]

Ve yine Troçki’ye göre, insana dair olan hiçbir şey Engels’e yabancı değildi:

Görevi ve derin bağları bulunan bu adam, bir sofu ile en ufak bir benzerlik taşımaz. Doğaya ve her türden sanata âşıktı, zeki ve neşeli insanların arkadaşlığını, kadınların varlığını, şakaları, kahkahaları, iyi yemekleri, iyi şarabı ve iyi tütünü severdi. Zaman zaman, ilhamını bel altında arayan Rabelais’ı okuyarak gülmeye de karşı değildi. [21]

Komünistler Birliği’ne katılan bir 1848 devrimi gazisi olan, uzun yıllar İngiltere’deki Marx ve Engels ile sıkı işbirliği içinde çalışan ve August Bebel ile birlikte Alman Sosyal Demokrasisini kuran Wilhelm Liebknecht, Engels’in mezarı başında şunları söylemişti:

Mükemmel derecede çok yönlü ve aynı zamanda tamamen kendine yeten bir kişilikti, büyük ve küçük şeylerin içinde bir kişilikti—en büyüğünü yapabilir, en küçüğünü asla ihmal etmezdi. Özverili, kendisini her zaman davaya tabi kılan, Marx’ın ölümüne kadar, hatta ondan sonra bile kendisini büyük dostu için feda eden Engels, kendisine daima en yüksek çıtayı koyan bir yaşam görevine öncülük etti… İnsana dair olan hiçbir şey ona yabancı değildi, yükümlülüklerini her zaman ve her yerde yerine getirdi, hassas ve dingindi—en ciddi mücadelelerde bile dingindi. [22]

Doğumundan iki yüzyıl sonra, Engels’in teorik ve siyasi mirası hiç olmadığı kadar günceldir. Bu mirası savunup geliştiren Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, iflas eden kapitalizme devrimci sosyalist bir alternatif arayan herkes için bir çekim merkezi haline geliyor.

28 Kasım 2020

Dipnotlar:

[1] Karl Marx & Frederick Engels, Collected Works [MECW], “Karl Marx’s Funeral,” Cilt 24, s. 468.

[2] Leon Trotsky on Engels and Kautsky, Mehring Books, 2020, s. 13–18.

[3] Age., s. 9–10.

[4] Age., s. 8.

[5] Vladimir Lenin, Collected Works, “Frederick Engels,” Cilt 2, s. 24.

[6] Karl Marx ve Friedrich Engels, Alman İdeolojisi (İstanbul: Evrensel Basın Yayım, 2013), s. 46-47. Çev: Tonguç Ok – Olcay Geridönmez.

[7] Age., s. 72-73-74.

[8] MECW, “Revolution and Counter-Revolution in Germany,” Cilt 11, s. 40.

[9] MECW, “Address of the Central Authority to the League,” Cilt 10, s. 280, 287.

[10] Leon Trotsky on Engels and Kautsky, Mehring Books, 2020, s. 11–12.

[11] Karl Kautsky, “Friedrich Engels. Zu seinem siebzigsten Geburtstag”. In: Die Neue Zeit, 9. Jahrg., 1. Bd., 1890/1891 [Karl Kautsky, “Friedrich Engels. Yetmişinci Doğum Günü Üzerine.” Die Neue Zeit (New Times), Dokuzuncu Yıl, Birinci Cilt, 1890/1891].

[12] MECW, “Introduction [To Sigismund Borkheim’s Pamphlet, In Memory of the German Blood-and-Thunder Patriots. 1806–1807], Cilt 26, s. 451.

[13] Anti-Dühring, İnter Yayınları, 2000, s. 43. Çev: İsmail H. Yarkın.

[14] Age., s. 43-44.

[15] MECW, Socialism: Utopian and Scientific, Cilt 24, s. 301.

[16] Max Horkheimer & Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı Yayıncılık, 2014, s. 60. Çev: Nihat Ülner - Elif Öztarhan Karadoğan.

[17] David North, The Frankfurt School, Postmodernism and the Politics of the Pseudo-Left. A Marxist Critique, Mehring Books, 2016, s. 134.

[18] George Lichtheim, Marxism: An Historical and Critical Study, New York, 1961, s. 58–59.

[19] Age., s. 234–35.

[20] David North, “Hepsi Engels’in Suçu: Tom Rockmore’un Marksizmden Sonra Marksizm’inin Bir Eleştirisi”, Rus Devrimi ve Tamamlanmamış Yirminci Yüzyıl içinde, Mehring Yayıncılık, 2019, s. 389.

[21] Leon Trotsky on Engels and Kautsky, Mehring Books, 2020, s. 9.

[22] Wilhelm Liebknecht, “Zum Tod von Friedrich Engels”, 10 Ağustos 1895 (online) [Wilhelm Liebknecht, “Friedrich Engels’in Ölümü Üzerine” 10 Ağustos 1895].

Loading