Perspektif

British Medical Journal: Pandemi politikası bir “toplumsal cinayettir”

Perşembe günü, BMJ (eski adıyla, British Medical Journal), dünyadaki hükümetlerin pandemi karşısında izledikleri politikayı “toplumsal cinayet” olarak suçlayan bir başyazı yayımladı.

Yayın tarihi 1840’a kadar uzanan BMJ, dünyanın en eski ve en saygın tıp dergilerinden biridir. “Covid-19: Toplumsal cinayet, kendileri yazıp karar verdiler, sorumsuzlar ve pişman değiller” başlıklı başyazı, Genel Yayın Yönetmeni Kamran Abbasi’nin imzasını taşıyor. Yazı, geçtiğimiz yıl boyunca uygulanan ve iki milyondan fazla insanın ölümüne yol açan politikalara yönelik çarpıcı bir suçlama niteliğindedir.

Cenaze kaldırıcısı Triston McAuliff, ölen insanların tutulduğu bir soğutucuda çalışıyor, 28 Ocak 2021 Perşembe, Springfield, Missouri. (AP Photo/Charlie Riedel)

Başyazı şöyle başlıyor: “Cinayet, duygusal bir sözcüktür. Hukuka göre, önceden tasarlamayı gerektirir. Ölüm, kanuna aykırı sayılmalıdır. Peki, bir pandemi politikasının başarısızlıklarını ‘cinayet’ olarak adlandırmak nasıl uygun olabilir?” BMJ, daha sonra bu terimin tamamen uygun olduğunu savunarak şöyle devam ediyor:

Politikacılar ve uzmanlar, nüfus bağışıklığı için veya ekonomiyi destekleme umuduyla on binlerce insanın erken ölümüne izin vermeye istekli olduklarını söylediklerinde, bu insan hayatına yönelik önceden tasarlanmış ve pervasızca bir kayıtsızlık değil midir? Eğer politika başarısızlıkları, yineleyen ve yanlış süreli kısıtlamalara yol açıyorsa, ortaya çıkan Covid dışı fazla ölümlerden kim sorumludur? Politikacılar, harekete geçmek kendi siyasi stratejilerine aykırı olduğu için bilimsel tavsiyeleri, uluslararası ve tarihsel deneyimleri ve kendi endişe verici istatistiklerini ve modellemelerini kasıtlı olarak görmezden geldiklerinde, bu yasal mıdır? Eylemsizlik, eylem midir?

BMJ, “Covid-19, en hafif ifadeyle bir ‘toplumsal cinayet’ olarak sınıflandırılabilir,” diye yazıyor ve terimin sosyalist önder Friedrich Engels tarafından, “19. yüzyıl İngiltere’sinde egemen seçkinlerin işçi sınıfı üzerinde sahip olduğu siyasi ve toplumsal gücü” tanımlarkenki kullanımına dikkat çekiyor.

Başyazı, “ellerinden geleni yaptıklarını ya da pandeminin bilinmedik bir durum olduğunu; ellerinde hazır reçete olmadığını söyleyen” kapitalist politikacıların yalan gerekçelerine sert biçimde saldırıyor: “Bunların hiçbiri doğru değildir. Bunlar, dünyanın dört bir yanındaki ‘baş kundakçılar’ın kendilerine hizmet eden siyasi yalanlarıdır.”

BMJ’nin, pandemiye verilen yanıtı bu şekilde nitelendirmesi tamamen isabetlidir. Dünyanın her yerinde, politikacılar, hükümetlerin pandemiye yönelik müdahalelerini kasten ve bile bile engellediler, “sürü bağışıklığı” olarak adlandırılan bir politika doğrultusunda, sık sık halkın kitlesel olarak enfekte olmasının arzu edilir olduğunu iddia ettiler.

Birleşik Krallık’taki Boris Johnson hükümetinin bilim başdanışmanı Sir Patrick Vallance, “Herkesin hastalığa yakalanmasını engellemek mümkün değil, ayrıca makbul de değil, çünkü nüfus içinde bir bağışıklık istiyoruz,” demişti. İsveç’te, devletin epidemiyoloji uzmanı Anders Tegnell, hastalığın daha da yayılması için okulların açık tutulmasını talep ederek şöyle demişti: “Sürü bağışıklığına daha çabuk ulaşmak için okulların açık tutulması lehine konuşulabilir.”

Amerika Birleşik Devletleri’nde, eski Başkan Donald Trump, 2020 yılı boyunca hastalığın ölçeğini halktan gizlemek amacıyla, hükümetinin “test yapmayı yavaşlatmasını” istemişti. Trump, Mart ayında gazeteci Bob Woodward’a şöyle demişti: “[COVID-19’u] hep önemsiz gibi göstermek istedim.”

Sadece Trump değil, her iki siyasi partinin de Kongre üyeleri, COVID-19 pandemisinin doğurduğu büyük tehdit hakkında tamamen bilgilendirilmişlerdi; ancak halkı alarma geçirmeyi reddederek insanların seyahat etmesini, restorana gitmesini ve çocukların okula göndermesini teşvik ettiler.

Hükümetlerin politikalarını, ağır basan şu öncelik belirlemiştir: Virüsün yayılmasını durdurmak için, mali oligarşinin çıkarlarına el uzatan hiçbir önlem alınamaz. İlk olarak New York Times köşe yazarı Thomas Friedman’ın ortaya attığı “kaş yapayım derken göz çıkarmayalım” sloganı, pratikte, virüsü durdurmak için –hayati olmayan üretimin bütün işçilere tam ücret verilerek durdurulması dahil– alınması gereken önlemlerin egemen sınıf açısından kabul edilemez olduğu anlamına geliyordu.

Bu sosyal çıkarlar, yalnızca pandeminin ilk başta örtbas edilmesini değil, aynı zamanda okulların ve iş yerlerinin erkenden geri açılmasını da dikte etti. Bu da ilkbahardaki kısmi kapanma tedbirlerinin kaldırılmasından bu yana yüz binlerce insanın canına mal olan geniş çaplı bir canlanmanın beslenmesine yardımcı oldu.

BMJ, en mahkûm edici pasajında şu sonuca varıyor: “Halklara yönelik ‘toplumsal cinayet’, mazide kalan bir çağın hatırasından daha fazlasıdır. Covid-19 ile ortaya çıkıp büyütülen bu durum, bugün oldukça gerçektir. Siyasetçiler, yasalar ve seçim yoluyla, gerçekten gerekli her türlü ulusal ve uluslararası anayasal yöntemle sorumlu tutulmalıdır.”

Peki, BMJ’nin yaptığı bu makul değerlendirmeden hangi sonuçlar çıkmaktadır? Dergi, güçlü bir şekilde hesap verilmesini savunuyor ama bu nasıl sağlanacak? Başyazı, halkı “hesap vermekten kaçınan ve pişmanlık duymayan seçilmiş liderler ve hükümetler aleyhine oy vermeye” çağırıyor ve “ABD, siyasi bir hesaplaşmanın mümkün olduğunu gösterdi,” diye ekliyor.

Bu, 2020 ABD seçimlerine yapılan bir göndermedir. Seçmenler, “sürü bağışıklığı”nın dünyadaki baş savunucusu olan Donald Trump’ı ezici çoğunlukla reddettiler ve Demokratik Parti’ye hem Beyaz Saray’ı hem de Kongre’nin her iki meclisinin de kontrolünü verdiler.

Ama başkanlık yemin töreninden yaklaşık üç hafta sonra, Biden yönetimi, selefinin politikalarını sürdüreceğini açıkça ortaya koymuştur. Yemin töreninden bu yana Michigan, Illinois ve New York, kapalı mekânlarda yemek yenmesiyle ilgili tüm kısıtlamaları kaldırdı ve eğitimin uzaktan sürdüğü tüm eyaletlerde okullar hızla açılmaya hazırlanıyor. Chicago’daki 23 bin eğitim emekçisinin işe dönmeye zorlanması, siyaset kurumunun tüm kesimlerince desteklenen bu politikanın merkezini oluşturuyor.

Milyonlarca insanın “toplumsal cinayet” politikasını sandık yoluyla reddetme çabası başarısız olmuştur. Yine BMJ’nin başvurduğu mahkemeler ise pandemiyi kontrol altına almak için en temel önlemleri defalarca iptal ettiler. Başka bir ifadeyle, kapitalist devletin hiçbir kurumu, kökleri kapitalist sınıfın en temel sosyal çıkarlarına dayanan bir pandemi politikasını değiştirmeye muktedir değildir.

Nasıl ki “sürü bağışıklığı” ya da BMJ’nin ifadesiyle “toplumsal cinayet” politikaları mali seçkinlerin sınıfsal çıkarlarına dayanıyorsa, bu politikalara yönelik muhalefet de başka bir toplumsal gücün, işçi sınıfının çıkarlarını ifade etmelidir.

BMJ’nin belirttiği gibi, “toplumsal cinayet” terimi, 1845 tarihli İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eserinde Engel tarafından türetilmişti. Bu, Marx ile Engels’in bilimsel sosyalizm teorisini formüle etme sürecindeki erken dönem eserlerinden biriydi. Engels, orada şöyle yazmıştı:

Toplum, yüzlerce proleteri, çok erken yaşta doğal olmayan bir ölümle yani kılıç ya da kurşunla ölüm gibi zorba yollardan ölümle karşı karşıya geleceği bir konuma koyduğu zaman, toplumun o yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi ve aynı kesinlikle cinayettir; toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu –kaçınılmaz sonuç olan ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya yasanın güçlü eliyle zorladığı– bu binlerce mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bu koşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun o yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi ve aynı kesinlikle cinayettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için, mağdurun ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi olmayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.*

Ondan üç yıl sonra, Marx ve Engels, egemen sınıfın “toplumsal cinayet” eylemlerine kesin yanıtı formüle ettikleri Komünist Manifesto’yu yayımladılar: “Proleter hareket, muazzam çoğunluğun, muazzam çoğunluk yararına, öz bilinçli, bağımsız hareketidir.” Bu hareketin amacı, sosyalist devrim yoluyla kapitalist mülkiyet ilişkilerini yıkmak ve egemen sınıfı mülksüzleştirmek olmalıydı.

O zamanlar doğru olan bugün çok daha doğrudur. Tüm toplumun –tam ekonomik destekle beraber kapanma tedbirleri yoluyla pandemiyi kontrol altına alacak acil durum önlemlerinin uygulanması talebinde ifade edilen– çıkarları, işçi sınıfı hareketi dışında bir yerde temsil edilmemektedir.

İşçi sınıfının ve bir bütün olarak insanlığın çıkarları, dünya çapında sosyalizm uğruna mücadelede ifade edilmektedir. Bu hareket sadece insan hayatını kurtarmak ve nihayet pandemiyi bastırmak için gerekli önlemleri almakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal cinayetten suçlu olan politikacıların ve şirket yöneticilerinin yargılanmasını da sağlayacaktır.

* İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, s. 152-153, çev: Yurdakul Fincancı.

Loading