Perspektif

Avrupa’da COVID-19’dan 800 bin ölüm: Kapitalizm, toplumsal cinayet ve sosyalizmin gerekliliği

Çarşamba günü, Avrupa genelinde koronavirüs pandemisinin yol açtığı resmi ölü sayısı 800 bini geride bıraktı.

Bu, topluma indirilen o kadar büyük bir darbedir ki, kavranması güçtür. Sanki Frankfurt (753.056) veya Amsterdam (821.752) şehirleri haritadan silinmiş gibi. Can kaybı, I. Dünya Savaşı’ndaki Verdun muharebesinde meydana gelen toplam zayiatı veya Nazilerin Sovyetler Birliği’ni işgali sırasında, 1941’deki devasa Moskova savaşında öldürülen asker sayısını aşmış durumda.

Bir sağlık çalışanı, Belçika, Overijse’deki bir aşı merkezinde, COVID-19 aşılama kampanyasının başında, daha yüksek risk grubunda olanlara Pfizer-BioNTech aşısını yapıyor. (Eric Lalmand/Pool via AP, File)

Belçika’da 529 kişiden biri, Çek Cumhuriyeti’nde 545 kişiden biri, Britanya’da 558 kişiden biri, İtalya’da 625 kişiden biri, Portekiz’de 630 kişiden biri ve Bosna’da 646 kişiden biri, COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Ölümler artar ve doğumlar azalırken, Batı Avrupa’da beklenen yaşam süresi II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez düştü: İtalya’da 1,5 yıl, İspanya ve Britanya’da bir yıl, İsveç ve Fransa’da ise yarım yıl.

Avrupa’da on milyonlarca insan sevdiklerini kaybetti. Geçtiğimiz ay itibarıyla, İspanya’da yaşayanların yüzde 63’ünün; Polonya’dakilerin yüzde 59’unun; İtalya’dakilerin yüzde 58’inin; Britanya ve İsveç’tekilerin yüzde 57’sinin; Fransa’dakilerin yüzde 51’inin ve Almanya’dakilerin yüzde 34’ünün, testi pozitif çıkan en az bir akrabası veya yakın arkadaşı var. Bir akrabası veya yakın arkadaşı ölenlerin oranı, İspanya ve Polonya’da yüzde 19; İtalya’da yüzde 21, Britanya’da yüzde 13; Fransa’da yüzde 11; İsveç’te yüzde 10 ve Almanya’da ise yüzde 8.

Ekonomi İspanya’da yüzde 11, Britanya’da yüzde 10, İtalya’da yüzde 9, Fransa’da yüzde 8, Almanya’da yüzde 5 ve Polonya ile Rusya’da yüzde 3 daralırken, on milyonlarca işçi işini kaybetti. Restoranlar, tiyatrolar, spor salonları ve diğer küçük işletmeler, ne zaman normal şekilde yeniden açılacaklarından, hatta açılıp açılamayacaklarından emin değiller. Yarı zamanlı işlerini kaybeden öğrenciler, yardım kuruluşlarından veya benzeri derneklerden yiyecek ve temel ihtiyaç malzemeleri almak için sıraya giriyor.

Bununla birlikte, pandemi yalnızca bir trajedi değildir; aynı zamanda toplumsal düzenin genel başarısızlığını gözler önüne sermektedir. İnsan yaşamına tamamen kayıtsız bir egemen sınıf, saygın dergi BMJ’nin (British Medical Journal) kısa süre önce yazdığı gibi, “toplumsal cinayet” anlamına gelen politikalar uyguluyor.

Bugün, Avrupa’da doğrulanmış toplam COVID-19 vaka sayısı 33,5 milyonu ya da Avrupa nüfusunun yüzde 5’ini bulmuş durumda. Her gün 100 bin ya da daha fazla insanın testi pozitif çıkıyor ve virüsün daha ölümcül varyantları hızla yayılıyor. Hastaneleri iki üç hafta içinde tamamen dolması beklenen Çek Cumhuriyeti, kısa süre önce uluslararası yardım başvurusunda bulundu. Başvuruya yalnızca Berlin yanıt verdi ve sadece dokuz hastayı almayı teklif etti.

Bilim insanları, sert önlemler alınmadığı takdirde virüs varyantları nedeniyle vakalarda yeni bir yükseliş olacağı uyarısında bulunurken, Avrupa genelindeki kapitalist hükümetler, evde kalmayı sağlayacak adımlar atmayı reddediyor ve geri kalan sosyal mesafe önlemlerini kaldırıyorlar.

Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johson, 21 Şubat’ta yaptığı açıklamada, Britanya’nın “son kapanmasını geri dönüşsüz bir şekilde” kaldıracak bir “yol haritası” ilan ederek gidişatı belirledi. Bu plana göre Londra, koşullar “hastaneye yatışlarda artış riski yaratmadığı” sürece virüsün üstel büyüme oranını kontrol etmeye çalışmayacak. Johnson, Britanyalı işçilere, kaydedilen 126 bin ölümden sonra “daha fazla enfeksiyon, daha fazla hastaneye yatış ve dolayısıyla maalesef daha fazla ölüm olacağını kabul etmelerini” emretti.

Berlin, Pazartesi günü Almanya genelinde okulları geri açmaya başladı; İspanya’daki bölgesel yönetimler ise sosyal mesafe kısıtlamalarını gevşetiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçtiğimiz ay, bilim insanları tarafından tavsiye edilen ve yaygın biçimde beklenen bir ulusal kapanma talimatı vermeyi reddederek halkı şok etti. Fransızların üçte ikisi bu tür bir kapanma beklerken, Macron, Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında yetkilileri şöyle azarlıyordu: “Varyantlarla ilgili sorularıma tek bir senaryoyla, yeni bir kapanma senaryosuyla yanıt veren bilim insanlarından gına geldi.”

Aşı dağıtımlarının korkunç biçimde geciktirilmesiyle beraber, aşılama, bu tür politikaların izlenmesi durumunda önümüzdeki aylarda yeni bir ölüm dalgasını durdurmayacaktır. İki doz aşıdan sadece birinin yapıldığı nüfus yüzdesi, Britanya’da yüzde 24; Sırbistan’da yüzde 13,5; Polonya’da yüzde 4; Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya’da yüzde 3; Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 2,8 ve Rusya’da yüzde 1,4’tür.

Virüsün kitlesel yayılımı kaçınılmaz değildir. Çin, Tayvan ve Vietnam gibi birkaç ülke, tıp uzmanlarının sıkı temas takibi ve evde kalma çağrılarına uyarak bulaşıcılığı önemli ölçüde sınırladı. Ancak Avrupa’da, mali aristokrasinin siyasi temsilcileri gereksiz yere yüz binlerce insanı ölüme mahkûm etti.

Pandemiye karşı mücadele, insan hayatını özel kâra ve emperyalist güçlerin gerici ulusal jeopolitik çıkarlarına tabi kılan kapitalizme karşı işçi sınıfının siyasi seferberliğini gerektirmektedir.

2020 ilkbaharında Avrupa’nın büyük kısmında uygulamaya konan ilk kapanma önlemlerinin alınmasının nedeni, İtalya genelinde başlayıp İspanya, Fransa ve Britanya gibi ülkelere yayılan bir fiili grev dalgasıydı. Fransa’daki MEDEF adlı işveren federasyonunun başkan yardımcısı Patrick Martin, o dönem şöyle yazmıştı: “Her sektörde, işçilerin tavırlarında son derece sert bir değişim söz konusu.” İşçileri COVID-19’a “aşırı tepki” vermekle suçlayan Martin, yönetimin “işçilerden gelen basınç nedeniyle üretimi daha fazla sürdüremeyebileceği” uyarısında bulunuyordu.

İşçi sınıfı hayatları savunmak için harekete geçerken, Avrupalı kapitalist yetkililer ve medya, kârları ve ölümü savunmaya çalıştı. Onlar, kapanma önlemlerinin sona ermesini ve hayati olmayan sektörlerdeki üretimin sürmesini talep ettiler; böylece bankalara kâr akışı devam edebilecekti. Birleşik Krallık hükümetinin Bilim Başdanışmanı Patrick Vallance, COVID-19’un yayılmasını durdurmanın “makbul olmadığını” söylüyor ve “nüfus içinde bir bağışıklık gelecekte bizi koruyacak” diyordu.

Geçtiğimiz yaz, İçişleri Bakanlığı’nın, COVID-19’un yayılmasına izin verilmesinin 1 milyondan fazla insanın ölümüne yol açacağını tahmin ettiği gizli bir yazışmasının ortaya çıktığı Almanya’da, Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble, “Hayatların korunması karşısında her şey ikinci sırada yer almalı” görüşünü kınıyor ve açıkça şunları söylüyordu: “Anayasamızda mutlak bir değer varsa, o da insanlık onurudur. Ona hiç kimse dokunamaz. Ancak ölmemiz gerektiği de göz ardı edilmez.”

Avrupalı yetkililer, geçtiğimiz yılki ilk kapanmayı sona erdirirken, büyük kamu servetini mali aristokrasiye aktaran trilyonlarca avroluk kurtarma paketleri hazırladılar. Avrupa Merkez Bankası’nın 1,25 trilyon avroluk ve Britanya Merkez Bankası’nın 645 milyar poundluk banka kurtarma paketleri ile AB’nin 750 milyar avroluk ve Britanya’nın 330 milyar poundluk şirket kurtarma paketleri, borsaları hızla yükseltti. Avrupa’nın en zengin kişisi olan Fransız milyarder Bernard Arnault’un serveti 30 milyar avro arttı.

Mali aristokrasinin açgözlülüğü ile emperyalist güçlerin dünya piyasalarına hakim olma mücadelesi birbirinden ayırt edilemezdi. “Çin merkezli küreselleşme” riski uyarısında bulunan Le Monde gazetesi, Trump’ın “sürü bağışıklığı” politikasını, yani “‘önce iş’ diyerek Çin’in gücüne açık bir alan bırakmamak için nüfusunun bir kısmını kurban ederek korkunç bir tercih” yapmasını onayladı. AB de hemen kendi nüfusunu kurban etti.

Sendika bürokrasileri içindeki hali vakti yerinde orta sınıf güçler borsa portföylerinin yükselişine tanık olurken, Alman ve Fransız sendikaları AB kurtarma paketine imza attılar. “Sol popülist” Podemos partisi, İspanyol hükümetinin içinden “sürü bağışıklığı” politikalarını hayata geçirdi.

Tüm bu örgütler, egemen sınıfın dünya çapında uygulanan işe dönüş ve okula dönüş politikasını desteklediler. Geçtiğimiz yazdan beri, Kasım ayında COVID-19 vakaları patlamaya başladığı için hükümetler sahte “kapanma önlemleri”ni yeniden uygulamaya koyduğunda bile, işçilerin işe ve gençlerin çoğunun okula gitmesini sağladılar. Macron’un Eylül ayındaki şu açıklaması onların parolası oldu: “Virüsle yaşamayı öğrenmemiz gerek.”

Bunların sonuçları artık gün gibi ortadadır. Stalinistlerin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasından bu yana onlarca yıllık kemer sıkma sürecinden geçen Avrupa sağlık sistemleri, geçtiğimiz ilkbaharın kapanma önlemlerinin başlangıçta COVID-19 vakalarını günde yalnızca birkaç bine düşürmesinden sonra bile virüsü takip etmek, izole etmek ve kontrol altına almaktan aciz olduklarını kanıtladılar.

Zenginliğini savunmaya kararlı olan ve kitlesel ölümlere kayıtsız kalan büyük Avrupa ülkelerinin egemen sınıfları, faşizan politikalarını yoğunlaştırdılar. İspanya’da, Mart ayında hayati önem taşımayan fabrikaların kapatılması talebiyle yapılan grevler karşısında çileden çıkan subaylar, faşizme sadakatlerini ilan ettiler ve “26 milyon” insanın vurulacağı bir darbe planladıkları ortaya çıktı. Macron’un İçişleri Bakanı ve aşırı sağcı Action française’nın eski bir üyesi olan Gérald Darmanin, polisin protestolara yoğun şekilde baskı yapmasına ve Müslüman karşıtı nefrete başvurmaya zemin hazırlayacak şekilde, polisin videoya çekilmesini yasaklayan ve İslam’ı düzenleyen yasa tasarıları sundu.

İşçi sınıfı muhalefeti Avrupa genelinde yeniden yükseliyor. Son aylarda İtalyan kamu emekçilerinin grevlerine, Fransız öğretmenlerin yüz yüze eğitime karşı fiili grevlerine, İspanya’da ve başka yerlerde kapanma tehdidi altında olan fabrikalarda iş bırakma eylemlerine, gençlerin ve öğrencilerin polis devleti tedbirlerine karşı artan radikalleşmesine tanık olundu. Bununla birlikte, bu mücadeleyi sürdürmek için siyasi sonuçların çıkarılması gerekiyor.

Pandemi, tarihsel bir dönüm noktasıdır. Avrupa kapitalizmi, egemen seçkinleriyle, devletin araçları işlevi gören korporatist sendika bürokrasileriyle ve sahte sol partileriyle, gözden düşmüştür. Pandemiyle mücadele, uluslararası işçi sınıfı içinde, sendikalardan ve düzen partilerinden bağımsız bir sosyalist hareketin inşasını gerektirmektedir. Küresel COVID-19 pandemisine karşı, bilime dayanan uluslararası bir mücadele yürütmek üzere devlet iktidarının işçilere aktarılması ancak bu şekilde hazırlanabilir.

Loading