COVID-19 kaynaklı ölümlerin ortasında Türkiye’de okullar yeniden açıldı

Dünyada en çok COVID-19 vaka sayısının görüldüğü beşinci ülke olan Türkiye’de, pandemi kontrol altına alınmamış olmasına rağmen kısıtlamalar kaldırılıyor ve okullar yeniden açılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mayıs akşamı kabine toplantısının ardından alınan kararları açıkladı.

Ankara’daki Kuğulu Park’ta koronavirüse karşı maske takan çocuklar, 13 Mayıs 2020. (AP Photo/Burhan Ozbilici)

Daha önce hafta içi 21.00-05.00 arası ve tüm hafta sonu boyunca olan sokağa çıkma kısıtlamaları, hafta içi ve Cumartesi günü 22.00-05.00 arasında, Pazar günü ise tüm gün uygulanmaya başladı. Kahvehane, kafe, çay bahçesi, halı saha, spor salonu, lunapark gibi yerler belirlenen kurallar çerçevesinde Pazar günü hariç 07.00-21.00 arası açık olacak.

Açık ve kapalı alanlardaki nikahlar ve nikah şeklindeki düğün törenleri 1 Haziran’dan itibaren başladı. Restoranlar 07.00-21.00 arası saatleri arasında açık olacak. Spor kulüpleri genel kurullarını 1 Haziran’dan itibaren, diğer kuruluşlar da Haziran’ın ikinci yarısından itibaren gerçekleştirebilecek.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ise okulların yeniden açılacağını duyurdu. 1 Haziran’dan itibaren yüz yüze eğitim ilkokullarda başladı. Tüm ilkokullarda haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılıyor. Köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerinde yüz yüze eğitim haftanın beş günü yapılacak.

7 Haziran’da ise tüm ortaokul ve liselerde haftada iki gün olacak şekilde yüz yüze eğitime başlandı. Eğitim yılı 21 Haziran’da sona erecek fakat öğretmenlerin yaygın muhalefetine rağmen 2 Temmuz’a kadar “telafi eğitimi” devam edecek.

Bu “telafi eğitimi” iddiasına rağmen, Türkiye’de okulların kapalı olduğu dönemde uzaktan eğitime kaynak ayrılmaması nedeniyle 18 milyon öğrenciden 4 milyonu hiçbir şekilde uzaktan eğitime katılamadı.

Bu yeniden açılma kararları uygulamaya girerken koronavirüs Türkiye’de yayılmaya devam ediyor. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı tabloya göre Perşembe günü 6.408 yeni vaka tespit edildi ve 96 yeni ölüm meydana geldi. Worldometer verilerine göre Türkiye, 5,3 milyondan fazla vaka sayısıyla dünyada beşinci sırada yer alıyor.

Fakat bu yüksek vaka sayısına rağmen en az 436’sı sağlık emekçisi olmak üzere 48 bin civarında olan resmi ölüm sayısı gerçek kayıpları yansıtmıyor. Pandemi döneminde meydana gelen fazla ölümler üzerine çalışma yapan Güçlü Yaman’ın geçtiğimiz Cumartesi günü paylaştığı veriye göre, pandeminin başından beri Türkiye’de meydana gelen fazladan ölüm sayısı 146 bin dolayında.

Resmi COVID-19 vaka ve ölüm sayıları, Erdoğan hükümetinin diğer açıklamaları gibi, halkın önemli bir kesimi tarafından haklı olarak inandırıcı bulunmuyor. Bu yüzden Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 120 milyon BioNTech aşısı aldıklarını açıklarken şirketin CEO’su Uğur Şahin’i canlı yayına çıkardı ve “bize inanmıyorlar, bir de siz söyleyin,” dedi. Bu, pandemi sırasında yatırımcıların ve şirketlerin kârlarını artırmaya odaklanan “sürü bağışıklığı” stratejisi nedeniyle hükümetin inandırıcılığını kaybettiğinin itirafıdır.

Bu koşullar altında okulların yeniden açılması ve yetersiz denilebilecek kısıtlama önlemlerinin bile uygulamadan kaldırılması bir toplumsal cinayet politikasıdır. Üstelik bu, hükümetin önceki açıklamalarında bile itiraf edilmiştir.

Koca, Mayıs ayının başında şunları söylemişti: “Okul öncesi dönemde; 18 yaş ve üstü vatandaşlarımızı komple aşılamış olmalıyız diye düşünüyorum. Okullar açılmadan önce vakaların 1.000’in altına düştüğünü görmeliyiz.”

Şimdiyse günlük vaka sayıları 5.000’in üzerinde olmasına rağmen okullar açılıyor. Dahası, 1 milyon öğrenci, 6 Haziran’da ülke genelinde okullarda yapılan Liselere Giriş Sınavı’na (LGS) girmeye zorlandı.

Okulların yeniden açılmasının pandemiyi hızlandırdığı daha önceki deneyimler eliyle fazlasıyla kanıtlanmıştır. Hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde daha önce okulların yüz yüze eğitime açılması, vaka sayılarının ve ölümlerin tırmanmasına neden olmuştu.

Sendikalardan hiçbir ciddi itirazın gelmediği bu ölümcül politikanın uygulanması sonucunda, pandemi Mart’tan itibaren tamamen kontrolden çıktı ve sadece Nisan ayında resmi sayılara göre 8.000 kişi öldü. Mart 2021’den beri onlarca öğretmen hayatını kaybetti. En son okulların yüz yüze eğitime açılması kararlarına da Türkiye’deki dört eğitim sendikasından ciddi bir muhalefet gelmedi.

Öte yandan Koca, Mayıs ayında yaptığı açıklamada, “Aşı problemimiz kalmadı,” diyor ve Haziran ayında 20 yaş üstü nüfusun tamamının aşılanacağını iddia ediyordu. Hükümetin defalarca yinelenen bu asılsız iddiaları, toplumsal tepkiyi yatıştırmak ve ölümleri normalleştirmek içindir. Açıldıktan sonra sözde aşılama seferberliği yapmak, aşılar yapılana ve etkisini gösterene kadar binlerce insanın daha ölmesi anlamına gelmektedir.

Gazi Üniversitesi Tıp Profesörü ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Esin Davutoğlu Şenol, yaz sonuna kadar pandeminin kontrol altına alınabileceği yönündeki görüşlere katılmadığını, günde 130 bin civarında olan aşılama hızıyla çok umutlu olmadığını ve geniş çaplı bir aşılama kampanyası gerektiğini söyledi.

Boston College Biyoloji Bölümü’nden Emrah Altındiş de Twitter hesabından yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “Türkiye’de tam aşılanan nüfus şu anda toplumun % 15’inden az, % 85’i virüsün açık hedefi, ayrıca aşı yok, boş laf çok, Şubattan beri 5 ayda sadece 30 M doz aşı yapıldı, normalleşmek için toplumun % 80’i aşılanmalı 140 M doz lazım. Realist olmalıyız.”

Bir buçuk yıllık acı pandemi deneyimi, hem Türkiye’de hem de dünya genelinde, virüs kontrol altına alınmadan, bilim insanlarının ve sağlık uzmanlarının çağrılarına aykırı biçimde gerçekleştirilen açılma politikalarının önlenebilir kitlesel ölümlere yol açtığını göstermektedir.

Hükümetin bu toplumsal cinayet politikasına, egemen sınıfın kâr çıkarları yön vermektedir. Erdoğan hükümeti, zor durumda olan ekonomiyi yeniden canlandırmak için turizm gelirlerine umut bağlıyor. Bu nedenle Mayıs ayında pandemiyi kontrol altına almak için değil de vaka sayılarını azaltmak için sözde bir “tam kapanma” ilan etmiş ve turizm sektöründe çalışacak kişilere aşılamada öncelik verileceğini açıklamıştı.

Bununla birlikte, hükümet, burjuva muhalefetin ve sendikaların suç ortaklığıyla, pandemi karşısında hayatlara değil kapitalist kâra öncelik vermeyi sürdürürken, işçi sınıfının toplumsal koşulları da giderek kötüleşiyor.

DİSK-AR’ın Perşembe günü yayımlanan Nisan 2021 işsizlik raporuna göre, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27,4’e ya da 9.837.000 kişiye ulaştı. Bu sayı Nisan 2020’de 9.187.000’di. Rapora göre “Çalışma çağındaki 63,5 milyon kişinin sadece 18,8 milyonu kayıtlı tam zamanlı çalışıyor.” Kadın işçilerde ise bu oran yüzde 16.

Bu koşullarda, hükümetin pandeminin başlarında uygulamaya koyduğu zorunlu “ücretsiz izin” uygulaması, eğer tekrar uzatılmazsa, bu ay sona eriyor. Yüz binlerce işçinin ayda sadece 1.500 liralık sosyal yardıma mahkûm edildiği bu uygulamanın sona ermesi, şirketlerin kitlesel işten çıkarmalar gerçekleştirmesine yol açabilir.

İşçiler, burjuvazinin ölüm ve açlık politikasına karşı, pandemi kontrol altına alınana kadar hayati olmayan tüm üretimin durdurulmasını, okulların yüz yüze eğitime kapatılmasını ve tedbirlerden etkilenen bütün işçilere, işsizlere ve küçük işyeri sahiplerine tam gelir desteği sağlanmasını talep etmeliler. Bu ve diğer bilimsel sosyal mesafe ve temas takibi önlemlerinin, bilimin yol göstericiliğinde hızlı ve uluslararası bir aşılama kampanyasıyla birleştirilmesi gerekiyor.

Loading