PATCO grevinin 40. yılı – II. Bölüm

“Ortalama Amerikan işçisinin yaşam standardı düşmek zorunda.”—Paul Volcker

“Carter emrini vermiş. Şimdi buraya gelsin de uygulatsın bakalım.”—Bulletin’e konuşan Batı Virginia kömür madencileri

“Chrysler’ın iflasından doğan tek bir esas soru var: Kapitalist kâr sisteminin arızasının bedelini kim ödemeli; işçi sınıfı mı yoksa büyük şirketler mi?”—Bulletin

1968 ile 1975 arasında dünya kapitalizmi bir dizi ekonomik ve politik krizle sarsılıyordu. Gelişmiş kapitalist ülkeler, 1968’de Fransa’da devrimci boyutlara ulaşan devasa grev dalgalarıyla sallandılar. 1974’te bir kömür madencileri grevi, Britanya’daki Muhafazakâr hükümeti iktidardan indirdi. Portekiz ve Yunanistan’da sağcı diktatörlükler yıkıldı.

New York Şehir bölgesi Doğu Meadow, Long Island’da PATCO grevcilerinin bir mitingi (WSWS Medya)

Amerikan kapitalizminin krizi, dünya krizinin merkezinde bulunuyordu. 1975’te, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki emperyalist savaşı, Saygon’un düşüşüyle birlikte küçük düşürücü bir yenilgiye uğramıştı. Bir yıl önce, Başkan Richard Nixon, Vietnam’daki fiyaskoyla bağlantılı olan Watergate skandalı sonucunda görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Vietnam Savaşı’nın muazzam finansal maliyeti, ABD kapitalizminin gerilemesini ve Amerikan altın rezervlerinin tükenmesini hızlandırmıştı. Nixon, tam 50 yıl önce, Ağustos 1971’de, bu krize yanıt olarak, ABD dolarından altın desteğini tek taraflı olarak kaldırdı. Bu, ABD kapitalizminin başlıca Avrupalı ve Asyalı rakiplerine kıyasla zayıflamasını durdurmayı başaramadı ve 1970’leri karakterize eden yüksek enflasyonun ve düşük ekonomik büyümenin harekete geçmesine katkıda bulundu.

Diğer birçok ülke gibi ABD de 1970’lerde artan grevlere tanık oldu. 1969 ile 1978 yılları arasında her yıl bir milyon veya daha fazla işçi greve gitti ve 1970’lerin ilk yıllarında en belirgin işçi mücadeleleri görüldü. İşçiler Birliği’nin gazetesi ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ABD’deki selefi olan Bulletin’ın sayıları tarafından kanıtlandığı üzere, ABD genelinde grevler şiddetlendi. Bulletin muhabirleri bu mücadelelerden yüzlerce haber yaptı. İşçiler Birliği, 1970’ler boyunca tabandaki işçileri sendika bürokrasisine ve onun sınıf işbirliği ve büyük sermaye temsilcisi Demokratik Parti’ye destek politikasına karşı seferber etmek için ısrarla mücadele etti.

İşçiler Birliği’nin oynadığı belirgin rol, Amerikan işçilerini emperyalizm yanlısı ve ırkçı olarak damgalayan ve sendikaları sık sık “beyaz erkeklerin iş tröstleri” olmakla suçlayan radikal protesto gruplarının kayıtsızlığıyla keskin bir tezat oluşturuyordu. Orta sınıf radikaller çevresi, 1970’lerin başında Vietnam Savaşı karşıtı protesto hareketinin zayıflamasından bu yana, yaşam tarzı-kimlik politikalarını ve her türlü işçi sınıfı karşıtı önyargıyı kucaklayarak sağa kayıyordu.

İşçiler yükselen fiyatlar karşısında ücretlerinin satın alma gücünü korumaya çalışırken, enflasyon 1970’lerin grevlerini körüklemede önemli bir rol oynadı. Bir dereceye kadar, işçiler, ücretleri enflasyonla aynı hizada tutmayı başardılar. Çelik işçilerinin 1971’de üç yıllık, yüzde 30’luk bir zam aldığında olduğu gibi, zaman zaman enflasyon oranından daha yüksek ücret artışları elde ettiler. AFL-CIO bürokrasisi bu mücadelelerin iki partili sisteme karşı siyasi bir meydan okumaya dönüşmesini engellediyse de, ABD kapitalizmi açısından durum kabul edilemezdi.

1979’da Demokratik Partili Başkan Jimmy Carter tarafından Merkez Bankası (Fed) Kurulu başkanlığına atanan bir Chase Manhattan bankası yöneticisi olan Paul Volcker, o yıl yaptığı açıklamada, egemen sınıfın pozisyonunu özlü bir şekilde ortaya koyuyordu: “Ortalama Amerikan işçisinin yaşam standardı düşmek zorunda.”

Jimmy Carter, 1978 tarihli Havayolu Serbestleşme Yasası’nı imzalıyor. Edward Kennedy, sağda onun arkasında duruyor. (Kaynak: Wikimedia/Beyaz Saray)

Volcker’ın, federal fon borç verme oranı kıstasını yüzde 20’nin üzerine çıkararak faiz oranına yaptığı “şok terapisi”, enflasyonist sarmalı kırmayı ve kitlesel işsizlik yaratarak işçi sınıfının mücadeleciliğini baltalamayı amaçlıyordu. Carter yönetimi ve Amerikan egemen sınıfı adına hareket eden Fed, ABD imalatının artık kârlı olmayan büyük bölümlerini kasten kapanmaya zorlamak için kolları sıvadı. 1978 ile 1982 yılları arasında fabrikaların kapanması nedeniyle 6,8 milyondan fazla iş kaybı yaşandı. Endüstriyel Ortabatı’nın çoğu da dahil olmak üzere tüm şehirler ve bölgeler —özellikle seri üretim sanayileri ve işkolu sendikalarıyla bağlantılı olanlar— harap oldu.

Ancak deneyimin öğrettiği gibi, ekonomik koşulları işçilerin aleyhine değiştirmek yeterli değildi. Nixon’ın 1971’de ücret kontrolleri dayatma girişimi, 1970’lerin grevlerini durdurmayı başaramamıştı. Egemen seçkinler, işçi hareketinin açık ve kesin bir yenilgiye uğratılmasının peşindeydiler. Amaç, işçi sınıfını sindirip zayıflatmak ve özel sektörü, sendikaları çökerten bir harekât başlatmaya teşvik etmekti.

Muharebe dikkatlice seçilmeliydi. 1977–1978 yılları arasındaki 111 günlük kömür madencileri grevinde Carter, Amerikalı Birleşik Maden İşçileri (UMWA) sendikasına Taft-Hartley Yasası’nı dayatarak işe dönüş emri vermeyi denedi. Madenciler, Carter’ın emrinin kopyalarını grev alanında yakarak emri hiçe saydılar.

İşçiler Bulletin’e, “Carter emrini vermiş. Şimdi buraya gelsin de uygulatsın bakalım,” dediler. Diğer bir slogan ise şöyleydi: “Taft madeni çıkarabilir, Hartley madeni çekebilir, Carter madeni itekleyebilir.” Carter aşağılanmıştı ve 1980 seçimlerinde desteğini kesin bir şekilde Ronald Reagan’a kaydıran egemen sınıfın güvenini kaybetmişti.

Farklı bir hedef gerekiyordu. Gerçekten de, tabandaki UMWA üyeleri, PATCO mücadelesinden sadece haftalar önce sendika tarafından dayatılan bir satış sözleşmesini büyük bir farkla reddederek Nisan 1981’de bir kez daha ulusal bir grev başlattığında, yeni Reagan yönetimi Taft-Hartley’e başvurmadı ya da başka bir şekilde doğrudan müdahale etmedi. 160.000 kişilik grev 72 gün sürdü ve Taş Kömürü İşletmecileri Derneği’nin (BCOA) üyeleri, madenciler tarafından reddedilen teklifte herhangi bir değişiklik yapmayı reddettiler. Sonuç olarak, madenciler, işletmecilerden küçük tavizler kazandılar.

Kentucky madencileri, Şubat 1978’de satış sözleşmesini reddetme çağrısında bulunan Bulletin gazetelerini tutuyor (WSWS Medya)

Reagan, madencilere müdahale etmedi çünkü genç, küçük ve nispeten izole bir sendika olan PATCO’yu ibret olsun diye cezalandırmak üzere hazırlıklar çoktan ilerlemişti.

Başkan John Kennedy tarafından 1962’de yayımlanan 10988 sayılı Yürütme Kararı, federal işçilerin örgütlenmesine izin vermişti ve 1978 tarihli Kamu Hizmeti Reform Yasası onlara toplu pazarlık hakları tanımıştı. 1968 yılına kadar, hava trafik kontrolörleri, Ulusal Memur Derneği (NAGE) adı verilen pısırık bir örgütün üyesiydi. O patlayıcı yılda, kötü çalışma koşullarından ve NAGE’nin bunları dile getirmedeki başarısızlığından bıkmış bir avuç işçi, PATCO’yu kurdu. Yerel iş yavaşlatmalar ve vizite eylemleri, yeni örgütün potansiyel gücünü göstermişti ve Mart 1970’de —ABD posta işçilerinin devasa fiili greviyle eş zamanlı olarak— PATCO bir aylık bir viziteye çıkma grevi düzenledi.

1976’ya gelindiğinde PATCO, federal sektördeki herhangi bir sendikanın en büyük sendika yoğunluğuna ulaşmıştı. 13.681 üyesi, sektördeki işgücünün yüzde 85’ini oluşturuyordu. Çoğu PATCO üyesinin askeri ve ondan önce de işçi sınıfı geçmişi vardı. 1981 grevinin tarihçisi Joseph McCartin, birçok grev liderinin babasının sendika üyesi olduğunu ve gençliklerinde grevler yaşadıklarını keşfetti. [1]

Önceki yıllarda, ilerleyen bilgisayar teknolojisine bağlı olarak bir dizi teknolojik yenilik, Federal Havacılık İdaresi tarafından kullanıma sokulmuş ve hava trafik kontrolörleri bu alanda ustalaşmıştı. Bunlar kolektif olarak hava yolculuğunu daha güvenli hale getirdi. Uçuş başına hava trafik kontrol işçiliği talebini potansiyel olarak azaltsa da işi daha basit hale getirmediler. Kontrolörler, yeni teknolojilerin kullanılması ve iyileştirilmesi için gerekliydiler. Bilgisayar sistemleri sık sık çöküyordu; yalnızca 1979’da 6.651 kez çökmüştü. [2]

Hava trafik kontrolü, dünyadaki en zor ve en stresli işlerden biriydi ve hâlâ da öyle. Tek bir hava trafik kontrolörü, her an, farklı hız kapasitelerine sahip uçaklarda ve her biri kendi zaman çizelgesinde hareket eden, birden fazla yörüngeden gelen ve giden binlerce yolcuyu taşıyan onlarca uçuştan sorumlu olabilir. Bu uçuşlar, çok farklı hava durumlarında ve tamamen farklı altyapıların üzerinde, onlarca veya yüz binlerce kilometre kare üzerinde yapılıyor olabilir. Hava trafik kontrolü, olağanüstü teknik bir alandır.

Bu mesleğin bir uzmanı, Smithsonian dergisi tarafından kontrolörlerin çalışmalarına dair yapılan bir özete atıfta bulunarak, bu işe “üç boyutlu satranç oyunu” adını vermişti: “Kontrolörler, büyük bir satranç ustasının analitik yeteneklerini, bir matematikçinin zihinsel hesaplamalarını ve bir polis memurunun özlü dilini kullanır. Onlara, bir boğa güreşçisinin soğukkanlılığıyla işlerini yapmaları öğretilir.” [3]

Her ikisi de Demokrat olan Başkan Jimmy Carter ve Senatör Edward Kennedy tarafından yürütülen havayolu serbestleştirilmesi, noktadan noktaya hava trafiği sistemini baltaladı. Bunun yerini “aktarma merkezi” denilen havalimanlarında kontrolörlerin işyeri stresini büyük ölçüde arttıran “topla ve dağıt” sistemi aldı. Artan stres ve iş yükü ile eş zamanlı olarak, hava trafik kontrolörleri, ücretlerinin 1970’lerin enflasyonuyla eridiğini gördüler. Genel olarak, federal işçiler 1973’ten 1981’e kadar her yıl reel olarak maaşlarında yüzde 3,1’lik bir düşüş yaşadı. [4]

1976 başkanlık seçimlerinden önce, PATCO, daha olumlu bir yaklaşım görmek için Cumhuriyetçi Aday Gerald Ford’a siyasi destek sağlama pazarlığı yaptı. Geri çevrilince, 1976’da Carter’ı destekledi. Ancak Carter, erken emeklilikleri eriyen ve gerçek ücretlerde düşüş yaşayan kontrolörlerin koşullarını daha da kötüleştirdi. 1980’lerin başlarında, Carter yönetimi hava trafik kontrolörleri sendikası ile başa çıkmak için ayrıntılı planlar yapmaya başladı. PATCO, Carter’ın onları diğerlerinden ayırdığını biliyordu ve bu nedenle, Reagan’ın sendikanın şikâyetlerine cevap vereceğine dair güvence vermesinin ardından başkanlık için Reagan’ı destekledi.

Reagan, 1980 seçimlerinden hemen önce PATCO Başkanı Robert Poli’ye şunları yazmıştı: “Başkan seçilirsem, hava trafik kontrolörlerimize mevcut en modern donanımı sağlamak ve personel seviyelerini ve çalışma günlerini maksimum halk güvenliği derecesine orantılı olacak şekilde ayarlamak için gerekli adımları atacağımdan emin olabilirsiniz.”

Reagan, tabii ki yalan söylüyordu.

Ancak Carter-Reagan’ın PATCO planları, “örgütlü emeğin” suç ortaklığı olmadan gerçekleştirilemezdi. Sendikalar, 1970’ler boyunca, sendikaların engellenmesine veya ücret kesintilerine karşı ciddi bir mücadeleye girişmeyeceklerini zaten açıkça ortaya koymuşlardı. Bunu, Amerikan rekabet gücünü güvence altına almak için çeşitli entrikalara bağlılıkları ve bunlara giderek daha aktif katılımları yoluyla yaptılar. Bu bağlamda, 1979’daki Chrysler kurtarma paketi bir dönüm noktasıydı.

O zamanlar ABD’deki en güçlü sendikalardan biri olan Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW), Chrysler’in iflas etmesini önlemek üzere bir hükümet kredisi sağlamak için ücret ve sosyal haklar konusunda tavizleri kabul etti. UAW, işçilere bunun şirkete bir defalık bir geri ödeme olduğunu, olağanüstü koşullardan dolayı gerektiğini ve işçilerin fedakârlığının şirketi kârlılığa döndüreceğini ve ardından kaybedilen ücretin iade edileceğini söyledi. İşçiler Birliği’nin o zaman uyardığı gibi, UAW’nin Chrysler’deki ihaneti, o zamandan beri tırmanan bir taviz politikasının başlangıcıydı.

Bulletin 1979’da şöyle yazıyordu: “Chrysler’ın iflasından doğan tek bir esas soru var: Kapitalist kâr sisteminin arızasının bedelini kim ödemeli; işçi sınıfı mı yoksa büyük şirketler mi? Büyük şirketlerin, bankaların, Demokratların, Carter yönetiminin ve UAW bürokrasisinin cevabı, elbette, işçi sınıfıdır.”

Dodge Main işçileri, fabrikanın Ocak 1980’de kapatılmasını protesto etmek için bir mitingde (WSWS Medya)

Carter yönetiminin Chrysler kurtarma paketinin otomotiv işçilerinin sırtına yüklemesindeki rolü, Demokratik Parti’ye işçilerin çıkarlarını güvence altına almak için baskı yapılamayacağı gerçeğini açıkça ortaya koyuyordu. Partinin Massachusetts Senatörü Edward Kennedy tarafından yönetilen liberal kanadı, ücretlerin ve koşulların geriletilmesinde kilit bir rol oynadı. Kamyon ve havayolu sektörlerinin serbestleştirilmesine yönelik baskıya öncülük eden Kennedy’ydi. Bunun sonuçları, PATCO işçilerini mücadeleye sürüklemeye katkıda bulunmuştu.

Carter yönetimi yetkilileri PATCO sendikasını çökertme operasyonu konusunda daha sonra kamuoyu önünde övündüler. Plan, 1980 başlarında, Carter’ın FAA başkanlığına atadığı Langhorne M. Bond ve FAA’nın başdanışmanı ve aynı zamanda Carter tarafından atanan biri olan Clark H. Onstad tarafından tasarlanmıştı. 1978 gibi erken bir tarihte, Onstad, Carter’ın Adalet Bakanlığı Ceza Dairesi’nden Sorumlu Başsavcı Yardımcısı Philip B. Heymann ile yaptığı görüşmelerde PATCO’nun greve gitmesini suç saymak için planlar geliştirmeye başlamıştı.

FAA’nın Reagan yönetimi döneminde yedek kontrolcüleri getirme hızı, bu gelişmiş hazırlıkların bir kanıtıdır. Grevin başlangıcında, Oklahoma City’deki FAA akademisi sınıf mevcudunu aniden 70’ten 1.400’e çıkardı. FAA faaliyet direktörü Ray Van Vuren grev sırasında şunları söyledi: “Grevden önce bile çok fazla (kontrolörümüz) olduğu biliyordum ancak sendikadan beklenen muhalefet nedeniyle kontrolör gücünü düzene sokmaya çalışmak pratik değildi.” Kontrolörler greve gitmemiş olsaydı, 3.000 kadar kişinin işten çıkarılmayla karşı karşıya kalacaklardı.

PATCO grevcileri Washington D.C.’ye doğru yürüyüşteler (WSWS Medya)

Onstad, grevin ortasında New York Times’a verdiği demeçte, “İnanılmaz derecede ayrıntılı planlama bir yıldan fazla sürdü, çünkü grevin olacağını biliyorduk,” dedi. New York Times şunları belirtiyordu: “Reagan yönetimi yetkilileri, ilk olarak Carter Yönetimi’nde hazırlanan planları coşkuyla yeniledi ve uygulamaya koydu.”

Bu planlar salt mali temelde açıklanamaz. PATCO işçilerinin belirttiği gibi, ticari uçuşların kaçınılmaz olarak kısıtlanması sonucu ekonomiye verilen zarar bir yana, binlerce yeni kontrolörün eğitimi ile bağlantılı olarak muazzam maliyetler olacaktı. Reagan yönetimi, sadece yeni kontrolörlerin eğitimi için 2 milyar dolar ödedi.

Medyada genellikle ayrıcalıklı, şımartılmış ve kibirli olarak gösterilen kontrolörlerin şikâyetleri, yolcular için gerçek güvenlik endişelerini içeriyordu. PATCO kontrolörlerinin, çoğu ABD işçisinden daha fazla maaş aldığı doğrudur. Yoğun bir havaalanında bir usta kontrolörün yıllık ortalama maaşı 32.000 dolardı. Yoğun tesislerde, fazla mesai ile kontrolörler 56.000 dolara kadar kazanabiliyorlardı. [5] Ancak, başkalarının yaşamları ve güvenliği için büyük sorumluluklar taşıyan zor, karmaşık ve oldukça stresli bir iş yapıyorlardı.

Bulletin muhabirleriyle yaptığı görüşmelerde, PATCO grevcileri tekrar tekrar, yetersiz personel ve diğer FAA politikalarının işlerinin stres düzeyini kırılma noktasına yükselttiği için greve gitmek zorunda kaldıklarını söylediler. İşçiler, mesleki streslerini gereksiz yere artıran vardiyaların uzunluğu ve yoğunluğu konusunda şikâyetlerini dile getirdiler.

Yorucu koşullar, birçok kişinin sağlık sorunları nedeniyle erken emekli olmasına neden olmuştu. Detroit Metropolitan Havaalanı kontrolörü John Neece, Bulletin’e şöyle konuşmuştu: “Biz uçakları ayrı tutuyoruz. Bizim işimiz uçakların çarpışmasını engellemek. Buna asla gerçekten alışamıyorsun… Burada olduğum 12 yıl içinde, tek bir adamın normal emekliliğe ayrıldığını ve 20’lik birisinin sağlıkçılarla çıkıp gittiğini gördüm; kötü ülserler, sinir bozuklukları, kalp sorunları. Şimdi 38 yaşındayım ve büyük ihtimalle emekli olana kadar kendimi toparlayamayacağım. Doktora gidersen maaşının yüzde 40’ını verirler ve defol git derler… Yaptığımız şey üç boyutlu satranç gibi. Ama bu oyunda şah mat olduğunda, gidersin.”

Oakland hava trafik kontrolörü Tom King, bir Bulletin muhabirine şöyle diyordu: “Hiç molamız yok, sekiz saat kesintisiz çalışıyoruz. Sadece fırsat bulduğumuzda yiyebiliyoruz. Hiçbir ısıtıcımız veya klimamız yok.”

Başka bir Detroitli grevci Bud Pierce, şunları söylemişti: “Sekiz yıldır buradan normal olarak emekli olan tek bir adam tanıyorum. Akşam eve geldiğimde gevşemem iki ya da üç saatimi alıyor. Akşam 10’da buradan ayrılabilmeniz ve ertesi sabah saat 7’de geri dönebilmeniz için vardiyaları değiştiriyorlar.”

Cleveland, Ohio’daki FAA genel merkezi önündeki PATCO grev gözcüleri (WSWS Medya)

Grevin ilk günlerinde New York Times’ta yayımlanan bir araştırma, ABD hava trafik kontrolörlerinin, ABD’deki trafik hacimlerinin tipik olarak çok daha yüksek olmasına rağmen, diğer sanayileşmiş ülkelerdeki benzerlerine göre haftada çok daha fazla saat ve yılda çok daha fazla gün çalıştığını tespit etti. Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İsveç, Avusturya, Fransa, İsviçre, Batı Almanya, Danimarka ve Norveç’te kontrolörler haftada ortalama 35 saat çalışıyordu. ABD’de ortalama 40’tı. Bu 10 ülkede, işçilerin yılda ortalama 32 tatil günü vardı ve genellikle yarım yıl ile tam yıl arasında ücretli istirahat hakkı vardı. Amerikan kontrolörlerinin ortalama 19 tatil günü vardı ve sadece 13 gün istirahat izni alabiliyorlardı.

1981’in ilk aylarında Reagan yönetimiyle bu ve diğer şikâyetler üzerine yapılan pazarlıklar önemli bir sonuç vermedi. Bu, plan gereğiydi. Beyaz Saray onları greve zorlama niyetindeydi. PATCO, FAA için 700 milyon dolar daha fazla yeni maliyet getirecek bir toplu sözleşme istiyordu. Reagan’ın FAA bütçesi ise 40 milyon doları geçmeyecekti.

Sendika lideri Robert Poli teklifi kabul etti ancak taban, yüzde 95 oranında “hayır” dedi: sözleşme 13.495’e karşı 616’lık ezici bir oylamayla reddedildi. Tabandaki işçiler, 32 saatlik bir çalışma haftası ve yüzde 30’luk bir ücret artışı talep ederek Poli’ye pazarlık masasına geri gitme emri verdiler. [6]

Sürecek

***

Dipnotlar

[1] McCartin, Joseph Anthony. Collision Course: Ronald Reagan, the Air Traffic Controllers, and the Strike That Changed America, 2013: s. 156; Nordlund, Willis J. Silent Skies: The Air Traffic Controllers’ Strike: Westport, Conn.: Praeger, 1998: s. 16–21; Northrup, Herbert R. “The Rise and Demise of PATCO,” Industrial and Labor Relations Review 37, Sayı 2 (1984): s. 167–84; Hurd, Richard W. ve Jill K. Kriesky. “‘The Rise and Demise of PATCO’ Reconstructed.” Industrial and Labor Relations Review 40, Sayı 1 (1986): s. 115–22; İşçiler Birliği Siyasi Komitesi Açıklaması, “PATCO Grevi: İşçi Sınıfına Bir Uyarı” Ağustos, 1981. Labor Publications, Detroit: s. 5.

[2] McCartin, Collision Course: s. 196–197; Nordlund, Willis J. Silent Skies: s. 82–83

[3] Nordlund, Silent Skies: s. 60.

[4] McCartin, Collision Course: s. 198–199.

[5] Nordlund, Willis J., Silent Skies: The Air Traffic Controllers’ Strike: Westport, Conn.: Praeger, 1998: s. 89–90.

[6] Greenhouse, Steven. The Big Squeeze: Tough Times for the American Worker. Birinci basım, New York: Alfred A. Knopf, 2008: s. 81; Galenson, Walter. The American Labor Movement, 1955–1995. Westport, Conn.: Greenwood Press, 1996: s. 54; Nordlund, Silent Skies: s. 82–82; s. 94–95.

Loading