Tehlikeli koşullarda okulların açılmasına karşı çıkın!

Güvenli Eğitim İçin Taban Komitesi, eğitim emekçilerini, velileri ve öğrencileri, COVID-19’un Delta varyantının hızla yayılmaya devam ettiği ve pandeminin kontrol altına alınmadığı koşullarda okulların 6 Eylül’den itibaren tamamen yüz yüze eğitime açılmasına karşı çıkmaya çağırır.

Tüm dünyada egemen sınıf ve onun siyasi temsilcileri, bu politikayı dayatmak için velilerin ve bir bütün olarak işçi sınıfının çocukların eğitimi, psikolojisi ve geleceği hakkında duydukları kaygıyı istismar ediyor. Oysa bu karar, çocukların eğitim ve benzeri gereksinimlerine değil ama egemen sınıfın acımasız kâr dürtüsüne dayanmakta ve anne babaların işe gidebilmesi için okulların kreş olarak kullanılmasını amaçlamaktadır.

Biz, diğer ülkelerde küresel pandemiye karşı küresel bir mücadelenin parçası olarak dayanışma içinde olduğumuz taban komiteleriyle birlikte, bu canice politikaya karşı şu yanıtı veriyoruz: hiçbir çocuğun ve öğretmenin hayatı ve sağlığı kapitalist kâr uğruna kurban edilebilir değildir!

Ölüm politikasına karşı yok etme stratejisi

Dünya çapında resmi olarak 4,5 milyon, çeşitli araştırmalara göre ise 10 milyondan fazla ölüme yol açan ve kalıcı sorunlara yol açan COVID-19 pandemisi şiddetle devam ederken, dünyanın büyük kısmında olduğu gibi Türkiye’de de hükümet pandemiyi “yok etme” değil “azaltma” stratejisi izleyerek kitlesel ölümleri ve acıyı normalleştiriyor.

Bu, ekonomik ve sosyal yaşamı neredeyse tamamen açarken maske ve aşılama gibi yöntemlerle pandemiyle sözde mücadele etmeye dayanan, bütünüyle başarısız olmuş bir stratejidir.

Hükümetin, muhalefet partilerinden veya sendikalardan hiçbir ciddi itiraz gelmeksizin uyguladığı bu ölümcül politika, daha önce olduğu gibi bir felakete yol açmadan önce ancak işçi sınıfının ve gençliğin bağımsız müdahalesiyle durdurulabilir. Bu, okulların açılmasını durdurmak üzere harekete geçmek demektir.

Şubat-Mart 2021 döneminde okulların açılmasının Türkiye’nin dünyada pandeminin merkez üslerinden biri haline gelmesine yaptığı katkı inkâr edilemez. Türkiye’de 1 Mart’ta kaydedilen vaka sayısı yaklaşık 9.800 iken, 1 Nisan’da 40.000’di. Nisan ayının ortasına gelindiğinde ise 63.000 vaka ile Türkiye dünyada ilk sıralara yükseldi. Aynı dönemde günlük kaydedilen ölümler 60’lardan yaklaşık 400’e yükseldi.

Mart’tan bu yana geçen yaklaşık altı ayda Türkiye’de hastalığa yakalanan toplam kişi sayısı 2,7 milyondan 6,3 milyona çıktı. Toplam ölümler de 28.000’den yaklaşık 56.000’e çıkarak ikiye katlandı. Kapitalist kâr ve servet yararına “açılma” politikasının ürünü olan bu veriler, artan aşılamaya rağmen Delta varyantının yayılımının durdurulmasının ve pandeminin kontrol altına alınmasının daha kapsamlı önlemleri gerektirdiğini göstermektedir.

Bilim insanları dünya çapında aşılamanın geniş çaplı halk sağlığı önlemleriyle birleştirilmesinin, yani pandemiyi yok etme stratejisinin tek çıkar yol olduğunu ortaya koymaktadır.

Kanada’daki Calgary Üniversitesi’nde gelişim biyoloğu ve araştırmacı olan Dr. Malgorzata Gasperowicz, ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’daki eğitim emekçileri iş güvenliği taban komitelerinin desteğiyle düzenlenen “Pandemiyi durdurmak ve hayatları kurtarmak için küresel bir strateji gerek!” başlıklı etkinlikte konuyla ilgili şunları belirtiyordu: “Toplumda bulaşma varsa, okulları yeniden açmak güvenli değildir, nokta. Hiç bulaşma olmayana kadar okulları yüz yüze eğitime açmamalıyız… Hem aşıları hem de halk sağlığı önlemlerini birleştirirsek... onu [pandemiyi] ortadan kaldırabiliriz.”

Dr. Gasperowicz ayrıca COVID-19’a yakalanan çocukların yüzde 3 ila 12’sinin, zihinsel sağlık ve bilişsel gelişim üzerinde potansiyel olarak zayıflatıcı etkileri de bulunan “uzun COVID” geçirdiğini vurguluyor. Dr. Gasperowicz’in çalışmaları, pandeminin başlangıcında saldırgan ve koordineli önlemler alınmış olsaydı, virüsün iki hafta içinde ortadan kaldırılabileceğini; bugün ise daha bulaşıcı Delta varyantı nedeniyle bunun iki ay içinde gerçekleştirilebileceğini gösteriyor.

Okullar güvenli değil

Ne var ki, çoğu hükümet gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin politikalarına da bu bilimsel gerçekler değil, egemen sınıfın hayat karşısında kâra öncelik veren çıkarları yön veriyor.

Bu yüzden hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), pandeminin başından beri okullarda güvenli yüz yüze eğitime yönelik hiçbir çalışma yapmamış, yüz yüze eğitimin olmadığı son aylarda hiçbir hazırlık yapılmamıştır. Tek başına bu gerçek bile, egemen sınıfın çocukların eğitiminden kaygı duyduğu iddiasının yalan olduğunu ortaya koymaktadır.

Eğer kaygı eğitim olsaydı, bu süre içerisinde binlerce yeni okul inşa edilebilir, yüz binlerce atanmamış öğretmen istihdam edilebilir ve en fazla 15’er kişilik sınıf ortamları yaratılabilirdi. Oysa devletin uzaktan eğitim için gerekli olanakları bile sağlamamasından dolayı, milyonlarca öğrenci uzaktan eğitimden yoksun bırakılmıştır.

Ne eğitime ek bütçe ayrılmış, ne yeni okullar açılmış, ne yeni öğretmen ve okul çalışanı istihdam edilmiş, ne de toplu taşıma kullanımından kaynaklı salgın tehditlerini ortadan kaldıracak bir adım atılmıştır. Oysa aynı dönemde milyonlarca kişi işsiz kalır, milyonlarca işçi tehlikeli koşullarda çalışmaya zorlanırken, mali piyasalara ve zenginlere milyarlar akıtılmıştır.

MEB, okullarda maske takılmasını zorunlu kılmak dışında hiçbir önlem almamakta, çocukların ve öğretmenlerin kalabalık sınıflara doldurulmasının ortaya çıkaracağı kaçınılmaz salgınlara gözlerini kapatmaktadır. Tam da mevcut sağlık koşullarında okullarda salgınlar kaçınılmaz olduğundan dolayı, okulların yüz yüze eğitime açılmasına karşı çıkmak ve virüsü ortadan kaldırmak için katı bir sosyal mesafe stratejisi izlemek kritik önem taşıyor.

Aşılamanın öğretmenlerin ve okul çalışanlarının tercihine bırakılması ve aşı olmayanlara haftada iki kez COVID-19 testi olma zorunluluğu getirilmesine gelince, bu eğreti çözüm, hükümetin iflas etmiş pandemi politikasının bir parçasıdır. Gerçekte bilimsel olarak olması gereken, aşının, tüm eğitim emekçileri ve aşılanabilir yaştaki öğrenciler açısından uygun koşullarda okula devam için zorunlu bir gereklilik yapılmasıdır. Söz konusu olan bir “kişisel özgürlük” meselesi değildir. Hiç kimsenin başkalarını hasta etmeye ve hayatlarını tehlikeye atmaya hakkı yoktur.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamaya göre, öğretmenler arasındaki tam aşılanma oranı yüzde 72,5’tir. 18 yaş üstü nüfus içindeki oran ise sadece yüzde 58’dir (tüm nüfus içinde yüzde 44). Hükümetin iddialarının aksine her iki oran da bir başarı değil başarısızlık ilanıdır.

Bugün tüm vakaların yüzde 90’dan fazlasının Delta varyantı kaynaklı olduğu Türkiye’de, günlük vaka sayısı 20.000 civarında ve ölümler günde 250 kişiye yakındır. Bilim insanları, Delta varyantı sonrasında diğer sosyal mesafe önlemleriyle birlikte nüfusun yaklaşık yüzde 85’inin tamamen aşılanması gerektiğini belirtiyorlar.

Bu koşullar altında, sendikalar, gerekli hiçbir önlemin alınmadığını kabul etmelerine rağmen okulların yüz yüze eğitime açılmasını savunarak hükümetin politikasını destekliyorlar. “Önlemler alınsın, okullar Eylül’de açılsın!” diyen Eğitim-Sen, hiçbir önlem alınmadığını kabul ediyor ama bırakın on binlerce üyesini ve velileri bu politikaya karşı harekete geçirmeyi, bu politikayı desteklemeyi sürdürüyor. Oysa aynı Eğitim-Sen, 5 Mart-26 Nisan 2021 tarihleri arasında en az 45 eğitim emekçisinin COVID-19’dan öldüğünü açıklayarak MEB’i eleştirmişti.

Dahası bu politika, pandemi boyunca hükümetin “toplumsal cinayet” politikasına bilimsel olarak karşı çıkarak önemli bir rol oynamış olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından da destekleniyor. TTB’nin Okul Sağlığı Çalışma Grubu, 13 Ağustos’ta, birçok eğitim sendikasıyla birlikte “Tam Zamanlı Yüz Yüze Eğitim Şart!” başlıklı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin güvenli koşullarda okullara dönebilmesi için hiçbir hazırlığın yapılmadığı kabul edilirken “okullar ne olursa olsun açılmalı ve açık tutulmalıdır” deniyor.

Oysa yapılan değerlendirmede, “İl ve ilçe bazlı okul açılma ve kapanma kararlarına esas oluşturacak kriterler ve okullarda alınacak önlemler” bölümünde belirtilenler, okulların TTB standartlarına göre açılmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bunlardan en önemlisi olarak, son 7 günde 100 bin kişi başına düşen yeni vaka sayısının 100’ün üzerinde olması yüksek yayılım olarak ifade ediliyor. Bugün Türkiye’de toplam nüfus temel alındığında 100 bin kişi başına düşen vaka sayısı yaklaşık 165’tir. 81 ilden sadece 11’inde (toplam nüfusun yüzde 14’ünün yaşadığı iller) bu oran 100’ün altında ancak buralarda da oran yükselme eğiliminde.

Bu durumda TTB, ortaokulların ve liselerin uzaktan eğitime geçmesini, okul öncesi eğitim kurumlarının ve ilkokulların ise sınıf mevcudu 30’u geçmeyecek şekilde (ki bu çok yüksek bir sayıdır) açık tutulmasını öneriyor. Oysa sınıfların durumu, 30 öğrenci kriterinin çoğu okul için mümkün olmadığını gösteriyor. Eğitim-Sen’in bir anketine göre, Türkiye’de sınıf mevcudu 20’nin altında olan okul oranı sadece yaklaşık yüzde 15’tir. Bu ankete katılan öğretmenlerin yüzde 93’ü sınıflarında gerekli sosyal mesafenin sağlanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir.

Bu koşullarda okulların yüz yüze eğitime açılmasını savunanların iddiası, çocukların COVID-19’a yakalanma, hastalığı bulaştırma ve hastalıktan zarar görme olasılıklarının yetişkinlere göre “çok düşük” olduğudur. Ancak bu iddia doğru değildir ve bilimsel olarak çürütülmüştür.

Ülke genelinde okulların yüzde 60’tan fazlasının yüz yüze eğitime açılmaya başlandığı ABD’den gelen son veriler, tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. ABD’de bugüne kadar 4,5 milyondan fazla çocuk COVID-19’a yakalandı.

Amerikan Pediatri Derneği’nin (AAP) son raporuna göre. 19 Ağustos’tan önceki hafta, bir önceki haftaya göre yüzde 50 artış kaydedilerek 180.000 çocuk vaka tespit edildi. Sadece iki ay önce haftalık çocuk vaka sayısı 10.000’di. En acı olanı, aynı hafta 24 çocuk COVID-19’dan hayatını kaybederken şu anda 1.900’den fazla çocuk hastanede tedavi görüyor. Özetle, çocuklar COVID-19’dan ölüyor ve uzun vadeli zarar görüyorlar.

Okulların güvenli bir şekilde açılması için

Güvenli Eğitim İçin Taban Komitesi, okulların güvenli bir şekilde açılmasının acil bir gereklilik olduğunu kabul etmekte ve bunun yapılabilmesi için tek uygulanabilir bilimsel politikayı savunmaktadır: pandemiyi durdurmak ve hayatları kurtarmak için Türkiye’de ve dünya çapında COVID-19’u ortadan kaldıracak önlemler koordineli bir şekilde hayata geçirilmelidir. Okullar ve hayati olmayan işyerleri kapatılmalı, bundan etkilenen emekçilere ve küçük işyeri sahiplerine tam gelir desteği sağlanmalı, diğer sosyal mesafe önlemlerinin yanı sıra küresel bir aşı seferberliği başlatılmalıdır.

Bu stratejinin hayata geçirilmesi, eğitim emekçileri de dahil olmak üzere işçi sınıfının ve gençliğin tüm düzen partilerinden ve sendikalardan bağımsız müdahalesine bağlıdır. Şirketlere milyarlar aktarmak yerine büyük servetler kamulaştırılmalı ve şu talepler yerine getirilmelidir:

  • Tüm devlet okulları ve özel okullar pandemi kontrol altına alınana kadar kapalı tutulsun! Nitelikli uzaktan eğitime erişimi güvenceye almak için bütün öğretmenlere ve öğrencilere ücretsiz bir şekilde iyi bilgisayarlar ve yüksek hızlı internet sağlanmalıdır.
  • Öğretmenlere, okullara ve uzaktan eğitime kaynak! Servis veya toplu ulaşım kullanımı gerekmeden, güvenli koşullar sağlamak için her mahalleye yeni okullar ve kreşler açılmalı, atanmamış tüm eğitim emekçileri derhal kadrolu olarak istihdam edilmelidir.
  • Bu koşullar altında herhangi bir okul yeniden açılmadan önce, tüm havalandırma sistemleri modernize edilmeli, temizlik ve bakım işçileri istihdam edilmeli ve sınıf mevcutları kalıcı olarak en fazla 15 öğrenciye indirilmelidir.
  • Herkesin kamusal ve bilimsel eğitime erişme hakkı vardır. Eğitimin kapitalist kâra tabi kılınmasına son verilmeli ve tüm özel okullar kamulaştırılmalıdır. Özel okul öğretmenleri ile sözleşmeli veya ücretli istihdam edilen diğer öğretmenler kadroya alınmalı, bütün öğretmenlerin temel ücreti arttırılmalıdır.
  • Çocuklarla evde kalan tüm velilere ve bakıcılara tam gelir desteği! Zenginlere aktarılan para, evde çocuklarıyla birlikte kalmaları gerektiği için çalışamayanlara tam gelir sağlamak üzere kullanılmalıdır.
  • Evde kalmayı seçen eğitim emekçilerinde gelir kaybı olmamalıdır! Tehlikeli koşullarda çalışmayı reddeden öğretmenlere ve eğitim emekçilerine, pandemi süresince tam gelir ve sosyal haklar sağlanmalı, herhangi bir ceza verilmemelidir.
  • Uzaktan çalışmanın esnek çalışmaya dönüştürülmesi son bulmalı, öğretmenlerin mesai saatlerine sıkı sıkıya uyulmalı, öğretmenlerin onayıyla yapılacak fazla mesailer ücretlendirilmelidir. Pandemi bahanesiyle sınıflara kamera konulması girişimi, temel demokratik hakların ihlalidir ve derhal geri çekilmelidir.
  • Konuşma özgürlüğü ve ifşaatçıların korunması için! Okullarda, fabrikalarda, depolarda, hastanelerde veya ofislerde, tehlikeli çalışma koşulları aleyhine konuşan herkes, işverenlerin veya devlet yetkililerinin işten çıkarma gibi saldırılarına karşı savunulmalıdır. İşten çıkarılan bütün işçiler, aradaki farklar da ödenerek işe geri alınmalıdır.
  • Kaynaklar, milyonlarca aşının derhal temin edilmesi için kullanılmalı ve özel hastaneler kamulaştırılarak bir halk sağlığı seferberliğine tabi kılınmalıdır. Bu doğrultuda, atama bekleyen yüz binlerce sağlık emekçisi de derhal istihdam edilmelidir.
  • Sığınmacıları ve göçmenleri savunun! Türkiye’de sayıları 5 milyonu geçen sığınmacılar ve göçmenler, toplumun en savunmasız kesimini oluşturmaktadır. Sığınmacılar hızla aşı seferberliğine dahil edilmeli, tüm sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmalı ve sığınmacıların durumuna dair resmi veriler düzenli olarak açıklanmalıdır.
  • Pandemi sırasında yüz yüze sınav baskısı ve stresine hayır!
  • Pandeminin çocuklarda ve tüm toplumda yarattığı psikolojik yıkımla mücadele etmek için, herkesin kolayca ve ücretsiz ulaşabileceği psikolojik danışmanlar istihdam edilmelidir.

Taleplerimiz, şirketlerin ve politikacıların karşılanabilir olduğunu iddia ettiklerine değil; çocukların, eğitim emekçilerinin ve tüm işçi sınıfının hayatlarını ve sağlığını korumak için neyin gerekli olduğuna dayanmaktadır. Amacımız, okulların tehlikeli koşullarda geri açılmasına karşı ve kamusal eğitimi savunmak için işçi sınıfını bağımsız bir güç olarak seferber etmektir.

Bu girişimi destekleyen tüm eğitim emekçilerini, velileri ve öğrencileri, taban komiteleri kurmak ve halk sağlığı açısından hayati önem taşıyan bu mücadeleyi genişletmek üzere bizimle iletişime geçmeye çağırıyoruz.

Loading