Türkiye’de pandemi şiddetle devam ederken hükümet kitlesel ölümleri normalleştiriyor

Tüm halk sağlığı önlemlerinin kaldırıldığı, işyerlerinin ve okulların tamamen açıldığı Türkiye’de COVID-19 pandemisi şiddetlenerek devam ederken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti kitlesel enfeksiyonları ve ölümleri normalleştiriyor.

Erdoğan, Cumartesi günü yaptığı bir konuşmada, “Türkiye, tıpkı salgın döneminde olduğu gibi korona sonrası dönemi de başarıyla yönetecek kapasiteye, altyapıya, yönetim becerisine ve siyasi iradeye sahiptir,” diyor ve ekliyordu: “Hep söylediğim gibi ülkemiz inşallah bu süreçten güçlenerek çıkacaktır.”

İstanbul Tabip Odası üyeleri, COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden Dr. Salih Kanlı için saygı duruşunda bulunuyor, 20 Ekim 2020, İstanbul. [Kaynak: İstanbul Tabip Odası]

Erdoğan pandemiyle mücadelede “başarı” iddiasında bulunsa da, resmi rakamlara göre 7,4 milyon insan COVID-19’a yakalandı ve 66.000’den fazla insan hayatını kaybetti. Türkiye’deki fazladan ölümler üzerine araştırma yapan film yapımcısı Güçlü Yaman’ın 23 Eylül’de belirttiğine göre, pandemi dönemindeki fazladan ölüm sayısı 189 bindir.

Haftalardır günlük yeni vaka sayısı bakımından dünyada ilk sıralarda yer alan Türkiye, geçtiğimiz hafta, Nisan ayından beri ilk kez 30.000 vaka sayısını geride bıraktı.

Boston College Biyoloji Bölümü’nden Emrah Altındiş, herhangi bir önlem alınmaması durumunda kış mevsiminde günlük ölüm sayısının katlanabileceği uyarısında bulundu: “TR uzun zamandır en çok günlük vaka görülen ilk 3-5 ülke arasında. Buradan tekrar uyarmak istiyorum, günlük 30 bin vakalarla girdiğimiz kış içinde bugün dahi her gün 200-250 insan -bence az gösterilen resmi sayılarla- vefat ediyor. Bu ölümler kışın 500-1000 aralığına çıkabilir.”

Tüm işyerlerinin ve okulların açılmasıyla kapitalist ekonominin aksamadan işlemesine, yani insan hayatından önce kâra dayanan bir politika izleyen hükümet, her türlü sosyal mesafe önlemini tamamen terk etmiş durumda. Pandemiyle sözde mücadelede kullanılan neredeyse tek araç olan aşılamada ise nüfusun henüz sadece yüzde 54’ü tamamen aşılanmış durumda.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Cumartesi günü açıkladığı haftalık insidans verilerine göre, 25 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında 100.000 kişi başına vaka sayısında 557 vaka ile Zonguldak başı çekerken, bu oranın 100’ün altında olduğu şehir sayısı sadece 8’di. 16 milyon nüfuslu İstanbul’da bu oran 252 iken, başkent Ankara’da 363.

Eylül ayında okulların ve ardından üniversitelerin yeniden açılması, beklendiği gibi genç nüfusun hastalığa yakalanmasına ve pandeminin şiddetlenmesine neden oluyor. Eğitim Sen’in topladığı verilere göre, her hafta 1.500’den fazla sınıf karantinaya alınırken 5.000’den fazla öğrenci ve öğretmenin COVID-19 testi pozitif çıkıyor ya da temaslı kategorisine alınıyorlar.

Öğrenci Veli Derneği’nin geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamaya göre, okulların açılmasından beri en az 153 bin öğrenci karantinaya alındı. Basında yer alan haberlere göre, geçtiğimiz hafta içinde Kütahya’da 17 yaşındaki bir lise öğrencisi COVID-19’dan hayatını kaybederken, bakanlıklar öğretmenler ve öğrenciler arasındaki vaka ve ölüm oranlarını açıklamayı reddediyor.

Üstelik okullarda ücretsiz ve yaygın test yapılmıyor. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, okulların açılmasının ardından çocuklar arasında vakaların iki kat arttığını belirterek durumun vahametini şu sözlerle ortaya koydu: “Biz [vakaların] sadece onda birini görebiliyoruz. Çünkü sadece belirtisi olanlara test yapıyoruz ama vakaların yüzde 85’i, çocuklarda yüzde 90’ı belirtisiz seyrettiği için o gruplara zaten test yapılmıyor. Dolayısıyla şu anda 460, 470 binlik aktif vaka sayısının en az 4 buçuk milyon civarında olduğunu tahmin ediyorum ben.”

Sağlık Bakanlığı, hükümetin fiili sürü bağışıklığı politikasını bir adım daha ileriye taşıyarak, izole edilen öğrencilerin karantina süresini 10 günden 5 güne indirdi. “Semptom göstermeyen” çocuklar, 5. günden sonra COVID-19 testi yaptırmaları ve testin negatif çıkması halinde okula dönebilecekler.

Hükümetin, egemen sınıfın kâr çıkarları doğrultusunda okulları açarak ebeveynlerin işe dönmesini sağlamaya çalışması, dünya genelinde aynı yolu izleyen diğer ülkelerde olduğu gibi gençler arasında vaka patlamasına neden olmuş durumda. Sağlık Bakanı Koca, Eylül ayı sonunda bu etkiyi şöyle itiraf etmişti: “Okulların son üç hafta açık kalmasıyla 0-17 yaş arası vaka sayısı bir kat daha arttı. Ortalama aktif vakamız şu an 400 bin. Dörtte biri 0-17 yaş grubunda. Daha önce yüzde 10-11 oranındaydı.”

Koca, aynı açıklamada, “Vaka artışı yoğun bakım ve entübe sayılarına yansımadı. Dolayısıyla bu anlamda tedirgin olabilecek bir durum yok,” diyerek önlenebilir ölümleri ve hastalıkları normalleştirmeye çalışıyordu. Oysa Türkiye’de Ağustos ayının sonundan beri günlük ölüm sayısı 200’ün altına neredeyse hiç inmedi. Okulların açılmasından önce günlük 20.000 civarında seyreden yeni vaka sayısı, artık 30.000 civarında. Koca, Çarşamba günü, aktif vakaların yüzde 50’den fazlasını 30 yaş altındaki gençlerin oluşturduğunu açıkladı.

Tüm bunlara rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümetinin okulları açık tutmakta ısrarcı olduğunu ilan ederek şunları söyledi: “Son bir aydır Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı okullarda ciddi bir sıkıntı yaşamadan eğitim-öğretim faaliyetleri başarıyla sürüyor. Amacımız şartları sonuna kadar zorlayarak her seviyede yüz yüze eğitim öğretimi devam ettirmektir.”

Hükümet bu politikayı, hem burjuva muhalefet ve sahte sol gruplar hem de sendikaların desteğiyle hayata geçiriyor. Okulların güvenli bir şekilde açılmasının mümkün olmadığını kabul etmesine rağmen okulların açılmasını savunarak hükümete arka çıkan Eğitim Sen, bugün gelinen noktada “Yüz Yüze Eğitimin Riske Atılmasına Sessiz Kalmayacağız!” açıklaması yapıyor.

Bununla birlikte, kitlesel hastalığa, ölümlere ve tam olarak bilinmeyen uzun vadeli hasarlara yol açacak şekilde virüsün çocuklar ve tüm nüfus içinde yayılmasına izin vererek suç oluşturan bu politikaya karşı toplumsal muhalefet giderek büyüyor. Sosyal medyada neredeyse her gün öğrenciler, veliler ve öğretmenler okulların güvenli olmadığını vurgulayarak uzaktan eğitime geçilmesini talep ediyorlar.

7 yaşındaki çocuğu okulda COVID-19’a yakalanan bir veli geçtiğimiz günlerde Twitter’da şu açıklamayı yaptı: “Bu tiviti en çok annelerin ve babaların öne çıkarması gerek. Okullar çocuklarımız için en tehlikeli yer. Teneffüste bakın çocuklarınız nasıl da el ele oynuyor. Müdüre [çocuğumu okula] yollamayacağım, dedim. Sınıfta kalır, diyor. #AcilOnlineEğitim @drfahrettinkoca benden iyi korumadınız. 2 yıl bir şey olmadı.”

Emekçiler, veliler ve öğrenciler arasındaki yaygın öfke ve muhalefete bilinçli bir ifade kazandırılması gerekiyor. Pandemiye karşı mücadelede tek bir çıkış yolu bulunuyor: küresel bir yok etme stratejisi. Sıfır vakaya ulaşılana kadar hayati olmayan işyerlerinin ve okulların kapatılması, kitlesel aşılama, yaygın test, temaslı takibi, enfekte kişilerin izole edilmesi ve diğer halk sağlığı önlemleri ile bu önlemlerden etkilenen tüm emekçilere tam gelir desteği sağlanması zorunludur.

Bilime dayanan bu politikayı hayata geçirebilecek tek toplumsal güç, uluslararası işçi sınıfıdır. 24 Ekim’de Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ev sahipliğinde, küresel yok etme stratejisini savunan eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin kurduğu taban komitelerinden temsilcilerin ve bilim insanlarının katılımıyla düzenlenecek olan internet semineri, bu mücadelenin ileriye taşınmasında kritik bir adımı oluşturuyor.

Loading