Doğu Ukrayna’nın bombalanması

Bu yazı ilk kez 16 Temmuz 2014’te yayımlandı.

Kiev yönetiminin Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk kentlerine yönelik acımasız saldırısı, yalnızca orada kendilerini emniyete almış olan birkaç bin Rusya yanlısı ayrılıkçıya yönelik değildir. Başvurulan yöntemler, amaçlanan hedefler eliyle belirleniyor.

Kiev'de bir topçu saldırısında yıkılan bir bloktaki apartman dairesinden eşyalarını toplayan insanlar, 14 Mart 2022 Pazartesi. (AP Photo/Vadim Ghirda)

Bu yoğun nüfuslu bölgelerin savaş uçakları, roketatarlar ve ağır toplarla bombalanması; Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’nun ve Başbakan Yatsenyuk’un askerleri teşvik ederken yaptıkları tüyler ürpertici çağrılar ve bölgeye faşistlerle doldurulmuş Ulusal Muhafız’ın sevk edilmesi, Kiev yönetiminin siyasi ve toplumsal hedeflerine karşı çıkan herkesi yıldırmaya ve sindirmeye yöneliktir.

NATO’nun 15 yıl önce Belgrad’ı bombalamasından bu yana, ilk kez, milyonluk bir Avrupa kenti (Donetsk) ağır silahların ateşi altında. Ukrayna ordusunun eylemleri, kimi gözlemcilere göre İsrail’in Gazze’deki saldırısını andırırken, başkaları, onu Çeçenistan’ın başkenti Grozny’nin Rus ordusu tarafından harap edilmesine benzetiyor. Bu karşılaştırmaların yerindeliği, yalnızca Rus kaynaklar tarafından değil; Batılı gazetecilerin tanıklığıyla da doğrulanıyor.

Ukraynalı askerlerin eline geçmiş olan 120.000 nüfuslu Slavyansk kentine bir gazeteci göndermiş olan Süddeutsche Zeitung’a göre, 1.500 dolayında ev yıkılmış ya da hasar görmüş durumda. Mayıs ayının başından bu yana, her gün, silah ateşi ya da bombalama sonucunda ölmüş, çoğu sivil en az 10 kişi adli tıpa kaldırıldı.

Kent halkı yiyecekten mahrum bırakıldı. Elektrik ve su haftalarca kesildi. Bir görgü tanığı, 500 ailenin, iki buçuk ay boyunca, yalnızca 100 ekmekle ve sebze bahçelerinden bulabildikleriyle yaşadığını belirtiyor. 

Şimdi, bir buçuk milyon Donetsk ve Luhansk sakini, benzeri bir yazgıyla karşı karşıya. Başbakan Yatsenyuk ve Devlet Başkanı Poroşenko Ukrayna birliklerini acımasızca davranmaya zorluyor. 

Yatsenyuk, isyancıları, “temizlenmesi” gereken “insan olmayanlar” olarak adlandırdı. Poroşenko, isyancılara, her bir ölü Ukraynalı askerin bedelini kendi insanlarından yüzlercesinin yaşamıyla ödeyecekleri uyarısında bulundu. Onun tehditleri, II. Dünya Savaşı’nda, partizanlar tarafından öldürülmüş her askere karşılık onlarca tutsağı kurşuna dizmiş olan Naziler’in yöntemini anımsatıyor.

Kimi Batılı hükümetler, Poroşenko’ya daha itidalli davranma çağrısı yapmak zorunda kaldılar. Onlar, bu çağrıları, yalnızca kendi izlerini örtmek için yapıyorlar. Ukrayna Devlet Başkanı, her hamlesini, günlük bağlantı haline olduğu Washington, Berlin ve Varşova ile tartışmaktadır. Ona Batılı askeri uzmanlar akıl veriyor. Poroşenko, Pazartesi günü, Polonya Başbakanı Donald Tusk ile ortak bir Ukrayna-Polonya-Litvanya Tugayı oluşturma konusunu görüştü. Bu öneri, kısa süre içinde yazıya dökülmüş haliyle kabul edilecek.

Kiev’deki yönetimin kendi ülkesindeki muhalefete karşı sergilediği vahşet, onun ve Batılı destekleyicilerinin izlediği politikalardan kaynaklanmaktadır. Milyarder Poroşenko, Ukraynalı oligarklar ile uluslararası sermaye arasındaki ittifakı cisimleştirmektedir. Onlar, Ukrayna’nın varlıklarını ve işçi sınıfını sömürmek, ülkenin Rusya ile olan yüzlerce yıllık siyasal ve ekonomik bağlarını kopartmak ve Rusya’yı emperyalist güçlerin dayatmalarına boyun eğdirmek için bir araya gelmiş durumdalar.

Poroşenko, makamını, Avrupa Birliği (AB) ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayı reddetmesinin ardından Viktor Yanukoviç’i deviren 22 Şubat’taki Batı destekli darbeye borçludur. Poroşenko, bu darbenin ardından, halkın büyük kesiminin katılmadığı ya da aşırı sağcı güçler tarafından tehdit edildiği koşullarda devlet başkanı seçildi.

Yeni devlet başkanı, seçildiği günden bu yana, darbede önemli bir rol oynamış olan aşırı milliyetçi ve faşist güçlere yaslanmaktadır. O, ne hükümeti değiştirdi ne de yeni seçimler yapılmasını talep etti. Milliyetçi Anavatan Partisi, devlet başkanlığı adayı Yulia Timoşenko oyların yalnızca yüzde 15’ini almış olmasına karşın, başbakanlığı ve en önemli yedi bakanlığı elinde tutmaya devam ediyor. Devlet başkanlığı adayı Oleh Tyahnibok’un oyların yalnızca yüzde 1,1’ini aldığı faşist Svoboda Partisi ise hükümette üç bakanlığa sahip.

Ordu, başlangıçta, kendi halkına ateş açmamakta diretmiş ve askerden kaçışlarla güç kaybetmişti. Ukrayna ordusu, o zamandan beri, aşırı sağcılarla ve faşistlerle dolduruluyor. Sağ Sektör’ün gamalı haçlar ile donatılmış olan Kiev’deki bürolarını ziyaret eden gazetecilere, grubun yüzlerce üyesinin ülkenin doğusundaki Donbas’ta ordu birliklerinin yanında savaştığı, övünerek anlatılıyor. Poroşenko’nun, politikalarının yıkıcı sonuçlarına maruz kalan işçi sınıfını ezmek için bu güçlere ihtiyacı var.

AB ile artık imzalanmış olan Ortaklık Anlaşması, Rusya ile ilişkilere ve Donetsk Havzası’nın Sovyetler Birliği döneminde kurulmuş olan çelik ve kömür sanayilerine zarar veriyor. Bu anlaşma, tüm bölgeyi, günümüzde Fransa’nın Lorraine ve Almanya’nın Ruhr bölgelerinde görünen türde kitlesel bir işsizliğin olduğu, sanayisizleştirilmiş bir alana dönüşmekle tehdit ediyor. 

Çok sayıda Ukraynalı, özellikle de Rus kökenliler, haklı olarak, NATO’nun ve AB’nin saldırganlığının, Rusya ile, nükleer dünya savaşını tetikleyebilecek bir savaşa yol açabileceğinden korkuyorlar.

Dahası, Ortaklık Anlaşması, Ukrayna’nın, AB’nin ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) sert kemer sıkma önlemlerine tabi kılınmasını gerektiriyor. Bu önlemler, Ukraynalılar’ın son derece yoksul olan çoğunluğu için, çok daha kötü bir yoksulluk ve yokluğunda yaşamlarını sürdüremeyecekleri sosyal yardımların yağmalanması anlamına geliyor.

Bu baştan sona gerici politikaları özgürlüğe ve demokrasiye doğru atılmış adımlar; oligark Poroşenko ile onun aşırı sağcı destekleyicilerini ise demokratik bilgeler olarak yüceltmek, Alman Sosyal Demokratlar’a, Yeşiller’e ve Sol Parti’ye düşüyor.

Ukrayna’daki gelişmeler, Yunanistan’da ve diğer ülkelerde şimdiden apaçık ortada olan gerçekliği teyit ediyor: Kriz içindeki AB’nin ve Avrupa kapitalizminin, çalışanlara, toplumsal çöküşten, sömürüden ve savaştan başka sunacak bir şeyi bulunmuyor.

Bu açmazdan tek çıkış yolu, Avrupalı işçilerin Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri uğruna mücadelede birliğinde yatmaktadır. Kıtanın milliyetçi çatışmalara ve savaşa sürüklenmesini önleyebilecek; onun zengin kaynaklarını ve üretici güçlerini, uluslararası işçi sınıfı ile ittifak içinde, bir bütün olarak toplumun yararına kullanmanın ve geliştirmenin koşullarını yaratabilecek tek şey, işçi iktidarlarının kurulması ve Avrupa’nın sosyalist bir temelde birleşmesidir.

Loading