İtalya’daki seçim kampanyasında düzen partileri ve medya faşistlerin önünü açıyor

İtalya’daki seçim kampanyası tek bir şeye işaret ediyor: Ülkenin önde gelen siyasetçileri ve medyası, faşist Giorgia Meloni’nin İtalya’daki resmi başbakanlık konutu olan Palazzo Chigi’ye girmesinin önünü açmaya kararlı.

Kamuoyu yoklamaları haftalardır, Meloni’nin Fratelli d’Italia’sı (İtalya’nın Kardeşleri) ve liderliğini yaptığı sağcı ittifakın 25 Eylül’de seçim zaferi kazanacağını öngörüyor. Ancak onların hiçbiri, Benito Mussolini’nin Ekim 1922’de iktidara gelmesinden yüz yıl sonra mirasçılarının İtalya’da yeniden iktidara gelme ihtimalinden endişe duymuyor. Aksine, Meloni ve partisi kucaklanıp övülürken, faşistlerin iktidara gelmesinin doğuracağı tehlikeler küçümseniyor.

Süddeutsche Zeitung’un Roma muhabiri, Fratelli d’Italia’nın liderinin “sol tarafından şeytanlaştırıldığı” yönündeki şikâyeti yorumlayarak şöyle yazıyor: “Tam tersine: İtalya’da kimse Giorgia Meloni’yi şeytanlaştırmıyor, basın bile. Kendisi seçim zaferine doğru yelken açıyor, en azından öyle görünüyor.”

Meloni’nin olası bir hükümet başkanı olarak kabul edilmesi için yerine getirmesi gereken tek koşul, Mario Draghi’nin kemer sıkma politikalarının devamına, Avrupa Birliği’ne, NATO’ya ve Rusya’ya karşı savaşa bağlılıktı. Bu koşulu derhal yerine getirdi.

Meloni’nin ittifak ortakları Matteo Salvini (Lega) ve Silvio Berlusconi (Forza İtalya) ile üzerinde anlaştığı 15 maddelik seçim programının ilk maddesinde İtalya’nın “Avrupa’nın, Atlantik İttifakının ve Batı’nın tam bir parçası” olduğu belirtiliyor. Meloni her fırsatta “çok ihtiyatlı” olduğunu ve devlet maliyesini “mahvetmeyeceğini”, “Avrupa entegrasyon sürecine tam onay” verdiğini, avrodan çıkmayı asla önermediğini ve Ukrayna savaşında AB ve NATO ile aynı çizgide kalacağını vurguluyor. İtalya’nın NATO’daki müttefiklerine ve uluslararası finans piyasalarına güven vermek için üç dilli bir video bile yayınladı.

Buna karşın Meloni’nin faşist geçmişi, “Duce” Mussolini’ye olan hayranlığı, partisinin içinde ve çevresinde bulunan çok sayıda neo-faşist ve şiddet yanlısı neo-Nazi, devlet aygıtındaki sağcı ağlarla olan bağlantıları, egemen sınıfın temsilcileri gelecekte işçi sınıfıyla yaşanacak çatışmalarda bunlara ihtiyaç duyulacağına inandıkları için iyi niyetle görmezden geliniyor, hatta örtülü şekilde hoş karşılanıyor.

Hükümet başkanlığı için en muhtemel iki aday arasında gerçekleşen tek yüz yüze tartışma, Meloni’nin gördüğü muamelenin bir göstergesidir. Corriere della Sera gazetesi Meloni ve sosyal demokrat Demokratik Parti’nin başkanı Enrico Letta’yı televizyonda düelloya davet etti ve bunu internet sitesinden canlı olarak yayınladı.

Teke tek tartışmada ikisi de birbirlerinden hoşlanıyordu ve ilk isimlerini kullandılar. Letta keskin saldırılarda bulunmaktan kaçındı ve Meloni ile partisinin faşist geçmişi hakkında tek kelime etmedi. Meloni faşist slogan “Tanrı, Anavatan ve Aile”ye başvururken, Letta onu AB’yi yeterince açık bir şekilde desteklememekle ve eşcinsel haklarını göz ardı etmekle suçladı. Suçlamaları bu kadarla sınırlı kaldı.

Meloni ayrıca 21 Temmuz’daki istifasının ardından hükümet başkanlığı görevini vekaleten sürdüren Mario Draghi’nin de dolaylı onayını aldı. Fratelli d’Italia’nın siyasi bir onay olarak kutladığı konuşmasında Draghi, “Hangi siyasi renkte olursa olsun, bir sonraki hükümetin, aşılmaz gibi görünseler de bugünün zorluklarının üstesinden geleceğine inanıyorum,” dedi.

Merkez sol olarak adlandırılan partiler Meloni’nin zaferini seçim düzeyinde bile engellemeye çalışmıyor. Programları sadece nüanslarda farklılık gösterse de seçimde ayrı ayrı yarışıyorlar. Sözde sol Sinistra Italiana (İtalyan Solu), Yeşiller ve bir Avrupa partisi ile ittifak yapan Letta’nın Demokratlarına ek olarak, eski hükümet lideri Matteo Renzi ve eski sanayi bakanı Carlo Calenda liderliğindeki “Üçüncü Kutup” ve eski hükümet lideri Giuseppe Conte’nin Beş Yıldızı da seçimlere katılıyor.

İtalyan seçim kanunu büyük partileri ve seçim ittifaklarını desteklediğinden, bu durum üç müttefik sağ partiye büyük bir avantaj sağlıyor. Oyların sadece yarısını alarak parlamentodaki sandalyelerin üçte ikisini kazanmaları ve böylece anayasayı değiştirebilmeleri mümkün görülüyor.

Meloni’ye destek İtalya ile sınırlı değil. Avrupa Halk Partisi’nin (EPP, AB düzeyinde Hristiyan-demokrat, muhafazakâr ve liberal-muhafazakâr partilerin ittifakı) Alman başkanı Manfred Weber, İtalya’da Silvio Berlusconi ve böylece dolaylı olarak Meloni için kampanya yürütüyor. Hakkında üç düzine yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, vergi kaçakçılığı ve fuhuşa teşvik davası bulunan 85 yaşındaki medya patronu ve eski hükümet başkanı Berlusconi’nin partisi de Alman Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) gibi EPP üyesidir.

Meloni’yi ılımlı, muhafazakâr bir yol izleyecek ve İtalyan hükümetinin başına geçen ilk kadın olarak kadınların özgürleşmesinin zaferini temsil edecek reformcu bir politikacı olarak gösterme çabası, gerçekle tam bir tezat oluşturmaktadır.

Meloni, 1992 yılında 15 yaşındayken, doğrudan Mussolini’nin Faşist Partisi’nden doğan Movimento Sociale Italiano’nun (İtalyan Sosyal Hareketi, MSI) gençlik hareketine katıldı. MSI, diktatöre sadık kalan faşistler için bir toplanma noktasıydı. Devletin güvenlik aygıtındaki aşırı sağcı ağlarla yakın bağları vardı ve defalarca terör saldırıları düzenleyerek bir darbe için gerekli koşulları yaratmaya çalıştı.

MSI yerel düzeyde etkiliydi ancak ulusal düzeyde onunla işbirliği yapmak bir tabu olarak görülüyordu. Bu durum 1994 yılında Silvio Berlusconi’nin partiyi ilk hükümetine almasıyla değişti. 31 yaşındaki Meloni daha sonra Berlusconi döneminde İtalya’nın gençlik ve spor bakanı oldu.

2009 yılında, MSI’nin kendisini adlandırdığı şekliyle Alleanza Nazionale (Ulusal İttifak), Berlusconi’nin partisiyle birleşti. Üç yıl sonra Meloni, MSI’ın faşist geleneklerini devam ettirmek için Fratelli d’Italia’yı kurdu.

Parti başlangıçta uçlarda bir varlık göstermişti. 2013’te seçimlerde yüzde iki, 2017’de ise yüzde dördün biraz üzerinde oy aldı. Partinin büyümesi, geçtiğimiz bahar neredeyse tüm partilerin eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi liderliğinde bir ulusal birlik hükümeti kurmak üzere güçlerini birleştirmesiyle başladı. Bu arada Fratelli anketlerde yüzde 25 civarında görünüyor.

Parti inanmış, şiddet yanlısı faşistlerle doludur. Örneğin, Fratelli’nin Temsilciler Meclisi’ndeki (parlamentonun alt kanadı) grup lideri ve Meloni’nin kayınbiraderi Francesco Lollobrigida, Rodolfo Graziani için 2012 yılında dikilen bir anıt mezarın inşasını savunmuştur. Graziani, Mussolini’nin mareşali ve savaş bakanı olarak, sömürgelerde zehirli gaz kullanımından ve toplu infazlardan, Kuzey Afrika’da en az 50.000 tutsağın ölümüne neden olan toplama kamplarının inşasından sorumluydu.

Üç yıl önce Meloni’nin Marche bölgesindeki parti üyeleri, Mussolini’nin Roma’ya yürüyüşünü bir anma yemeği ile kutladılar. Katılımcılardan biri olan Francesco Acquaroli şu anda bölgenin başbakanı. Verona’da partinin gençlik örgütü, Nazi işbirlikçisi ve SS Standartenführer (Albay) Léon Degrelle’i andı. Başka yerlerde de Fratelli’nin anma etkinliklerinde faşistlerin “Roma selamı” sık sık görülüyor.

Parti, üyeleri kendilerini “Üçüncü Milenyumun faşistleri” olarak tanımlayan CasaPound gibi militan neo-Nazi gruplarla yakın bağlarını sürdürüyor. Örgütün mülklerinden birinde polis, Holokost’un baş mimarlarından, Nazi savaş suçluları Heinrich Himmler ve 1944 yılında Roma’da Alman SS Polis Alayı’ndan 33 kişinin öldürüldüğü bir partizan saldırısına misilleme olarak 335 İtalyan sivilin öldürüldüğü Ardeatine katliamından sorumlu Erich Priebke’yi onurlandıran bir tapınak buldu.

Fratelli’nin sağcı entrikalarını ifşa eden aktivistler ve gazeteciler hayatlarından endişe ediyor. Örneğin, La Repubblica gazetesi muhabiri ve aşırı sağ üzerine birçok kitabın yazarı Paolo Berizzi, genellikle sadece mafyayı soruşturan savcıların ihtiyaç duyduğu türden sürekli bir kişisel koruma altında. Her gün onlarca ölüm tehdidi alıyor ve hatta Ultras’ın neo-Naziler için ana üye toplama alanlarından biri olduğu futbol stadyumlarındaki pankartlarda bile tehdit ediliyor.

Buna Meloni’nin diğer ülkelerdeki aşırı sağcı partilerle olan bağlantıları da eklenebilir. Örneğin, kendisi, eski diktatör Franco’nun destekçileri için bir toplanma noktası olan İspanya’daki Vox tarafından düzenlenen etkinliklerde düzenli olarak yer alıyor. Ayrıca Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve ABD’deki Donald Trump destekçilerine de yakın.

Meloni’nin İtalyan hükümetini ele geçirmesi işçi sınıfı için ciddi bir tehdittir. Bu durum, devlet aygıtında ve toplumda, hâlihazırda işçileri, solcu aktivistleri ve göçmenleri terörize eden aşırı sağcı güçleri kuvvetlendirecektir.

Müttefikleri Lega ve Forza İtalya da daha az sağcı değil. Lega lideri Salvini, İtalya’nın içişleri bakanı olarak, sığınmacı avcılığı ve devlet aygıtının yetkilerini büyük ölçüde arttırma yoluyla en sağcı unsurları kışkırttı. Şimdi Meloni’ye yönelen aynı neo-Naziler tarafından desteklendi. Silvio Berlusconi ekonomik ve siyasi kariyerine, polis, ordu, iş dünyası, siyaset, mafya ve gizli servisleri kapsayan aşırı sağcı komplonun merkezi olan Licio Gelli’nin “Propaganda Due” (Propaganda İki ya da P2) Mason locasında başlamıştı.

Bu nedenle, Meloni’ye verilen destek ve tüm burjuva partileri ile medyanın tehlikeleri küçümsemesi, sadece yanlış anlamalar ya da “hatalar” olarak görülemez. Bunlar egemen sınıfın bir bütün olarak sağa kaydığını ve toplumsal-siyasi direnişi şiddetle bastırmaya hazırlandığını göstermektedir. Bunun için faşistlere ihtiyaç duyuyor.

Son 30 yılda, sözde merkez sol partiler işçi sınıfına büyük saldırılar gerçekleştirdi. Berlusconi ve müttefikleri kendi zenginleşmeleri için devlet hazinesini yağmalarken, işçi sınıfının sırtından devlet kasasını doldurmak merkez sola ve merkez solun desteklediği teknokrat hükümetlere düştü. Bu süreçte, Rifondazione Comunista (Komünist Yeniden Kuruluş) gibi sahte sol partiler, soldan onların suçlarını örtbas ettiler ve onları işçi sınıfına karşı desteklediler.

Bunun sonucunda burjuva siyasetinde umutsuz bir kriz ve işçilerin çıkarları söz konusu olduğunda tam bir siyasi boşluk ortaya çıkmıştır. Tüm düzen partileri ve sendikalar işçi sınıfına karşı komplo kurmuştur. Eğitim, sağlık ve kültür harcamaları kesilmiş, düşük gelirlilerin ve emeklilerin gelirleri büyük ölçüde azalmış, işsizlik ve genç işsizliği Avrupa’daki en yüksek oranlar arasında yer almıştır. Ulusal borç GSYİH’nin yüzde 150’sine ulaşmış durumda ve bunun, AB tarafından dikte edilen daha fazla kemer sıkma önlemi uygulanarak azaltılması gerekiyor.

Bunlara ek olarak, pandeminin yıkıcı sonuçları, iklim felaketi ve Rusya’ya karşı savaş var. 177.000 koronavirüs ölümüyle İtalya, Britanya’dan sonra Avrupa’da en fazla COVID kurbanı veren ikinci ülke olmuştur. Nüfusun üçte ikisi, 40 milyon kişi, afetlerin (yangın, sel, deprem) tehdit ettiği tehlikeli bölgelerde yaşamaktadır.

NATO’nun Rusya’ya karşı yürüttüğü ve İtalya’nın da tam destek verdiği savaş, nükleer bir felakete dönüşme tehdidi taşıyor ve fiyatları artırıyor. Enflasyon yüzde 8,4’e ulaştı ve yükselmeye devam ediyor. Sayısız aile artık kışın evlerini ısıtamayacak ya da yeterince yemek yiyemeyecek.

Buna karşı direniş büyüyor. Egemen sınıfın devlet aygıtını silahlandırarak, faşistleri güçlendirerek ve otoriter yönetim biçimlerine yönelerek hazırlandığı büyük bir sınıf çatışması mayalanıyor. İtalya bir istisna değildir. Benzer gelişmeler her kapitalist ülkede yaşanıyor.

İşçi sınıfı, bu karşılaşmaya, enflasyona ve sosyal kesintilere karşı mücadelede uluslararası bir temelde birleşerek, bu mücadeleyi militarizme, faşizme ve bunların nedeni olan kapitalizme karşı mücadeleyle birleştirerek hazırlanmalıdır. Bu, İtalya’da, sosyalist devrimin dünya partisi olan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin bir şubesinin inşa edilmesini gerektirmektedir.

Loading